bildirgec.org

rüya hakkında tüm yazılar

Sessiz Peri…

astral | 24 March 2010 10:12

Belirsiz süreli yayın aralıklarla devam ediyordu. İçimden bir nehir sessiz fısıltılarıyla daima konuşmuştu beni yalnız bırakmamak için. Yıllar sonra anlayacağım ilk gerçek bu fısıltıların beni birçok şeyden korumasıydı.

Etrafında küçük periler ip atlarken kimse onları görmez. Bazen sen de görmezsin. Öyle bir an gelir ki, küçük karar anlarıdır: işte o zaman kendi başına karar veriyorsun sanırsın, değildir. Bu dünyaya ve bunca şeye nasıl katlanırdım bilemem. Katlanamazdım. Çoktan çekip giderdim.

Sesleri duymayan ne çok insan var. İç sezilerini dinlemeyen ne çok konuşma. Öylesine konuşmalar. Yorulmalar. Yorulur gibi sevişmeler. Katıksız, yok yere belaya bulaşılmış; daha dünden razı olunmuş aşklar, ne çok riya… Oysa işte ben buyum sözcükleriyle başlanan oyunlar… Her yerde.

Riyanın olmadığı bir şey ver bana. Onun gördüğü rüya beni yerden yere savurdu, kulaklarım cümleleri duyarken… ‘Benim için ikinci kez ölür müsün?’ Sözleşmesini görmüş rüyasında. Böyleleri de var. Hem ne gördüğünün farkında değil ama görüyor. Belli ki o adam onun kaderi ve belli ki yüzde doksan birlikteler bu enkarnede. Ve belli ki o sevgilisinin hayatını kurtarmak için kendini feda edecek bu yaşamda. Belli ki, bunu daha önce de yapmış. Diğeri bunun farkında hem de çok iyi. O da (diğeri) spiritüel. Çok etkilenmiş. Neden onu böylesine istediğini anlamış hemen. Anlamasın mı, çok açık. Çok etkileyici. Ben ağlamamak için tuttum kendimi o an.

söyleyemediklerim

semazem | 16 February 2010 13:14

Gece. Birden uyanıyorum. Elim teninde. Pijamanın arasından bir yer bulup ulaşmışım sırtına. Uykunda bağırıyorsun, yine. Arada bir kaç kelime. Ağlıyorsun. Elimi biraz hareket ettirip okşuyorum sırtını, hafifçe sarsıyorum. “Canım” diyorum fısıldayarak, “canım, şşş canım“. Uyandırmayayım istiyorum ama rüyadan da çık istiyorum. Ağlıyorsun. Bir şeyler söylüyorsun. Yavaşça sana doğru dönüyorum, elmi teninden alıp saçlarına götürüyorum, başını okşuyorum, yüzümü yüzüne yaklaştırıyorum fısıldıyorum: “Canım, bebeğim, aşkım.“. Yüzünde acı var. Uyandırayım diyorum ama kıyamıyorum. Biraz daha okşuyorum saçlarını, yüzüne dokunuyorum. Biraz sakinleşiyorsun. Bir şeyler söylüyorsun. Hafifçe bana doğru dönüyorsun. Yüzün daha iyi. Ve çok güzel, yine. Biraz daha okşuyorum saçlarını, yüzünü. Dudakların aralanıyor, öpsem uyanmayacaksın ama öpmüyorum. Yanına uzanıyorum tekrar. Elimi pijamandan içeri kaydırıyorum, biraz daha yukarıya bu sefer. Vücudunu bana doğru çekiyorum, direnmeden geliyorsun. Kokunu çekiyorum içime olanca. Sanki ilk defa senmişsin gibi yeniden aşık oluyorum sana. Sonra aralık dudaklarından bir isim fısıldıyorsun. Benimki değil.

Helvanı dağıtıyoruz, sorduğun da soru mu?

astral | 29 December 2009 09:31

www.fotografcirehberi.com
www.fotografcirehberi.com

Helvası dahi dağıtıldığı halde, durumu kabullenmeyen obsesyon vakası

Ruhuma bulaştırdığım katran senin izlerim. Benim sendeki izsizliğimse, benim. Ki o izsizlik ki; katranın sebebidir asıl. Oysa izsizliği en çok anlayan sendin. En çok sana dokunurdu izsizlik.

Kokumun olmayışına dahi katlanamayan sen, ben hiç sana yazılmamışım, hiç sende seyir bulmamışım ya da sen hafıza kaybına uğramışsın gibi ya da hafızanı dolabın üst raflarına – hani kullanılmayanların kaldırıldığı raflar olur ya- kaldırmış gibi; adım yok, ben kimim, ben sen de var mıydım?

anı

astral | 18 November 2009 14:11

Bir sabah kalktım. Buz gibi bir dünyaya kalktım. Kendi soğukluğumda yüzümü yıkadım, sabahın ayazını içime soludum. Giydim papuçlarımı, olmayacak bir sabaha uyandım. Uyandım. İçimde sürdürdüğüm kelimelerimle kendime sıcak bir öykü yazdım. Yüksek bir yere çıktım, en yüksek, sakladığım öykümü aşağılara bıraktım, dileklerim kabul olsun diye. Tuttuğum nefesimi bırakmadan usulca, kimse görmeden ağladım. Çocukluğumdaki aynı kızın gözlerine baktım aynada. İnandım ona. Çoktan beri topladığım güllerimi aldım elime. Bir sıcak tebessümün içimde bıraktığı matemin yolunu tutmak üzere yola çıktım. Kendi çıktığım yolda kendimi unuttum. Çoktan unutmuş bir ben vardım artık. Unutunca her şey değişti. Soğuk değişti, bulutlar değişti. Dedim ki, dileğim oldu. Oysa olan bendim, dilek de buydu. Ağlayan kız gözlerini sildi. Matemini duvara astı. Sustuğu anılarını albümlerden çıkardı. Valizin içine koydu. Bir bilet aldım uzak, uzak bir şehre. Dönüşsüz bir bilet yalnızca. Valizimi otobüse yerleştirdim. O uzak şehre yakınlaşırken valizim benden bir o kadar uzaklaştı. İçim temizlendi. Bu şehir temizlendi. Kar beyazı anılarım bana kaldı. Anılarımın matemi o yeni şehre…

kavuşması mümkün olmayan tılsım üzerine bir önceki yüzyıldan buruşmuş mektup…

astral | 17 November 2009 10:46

Küçük renkli bir düş’sün benim için…
Yıllar öncesinden kalan. Bir yanımın temelli unutmak istediği bir yanımınsa unutmaya kıyamadığı ve bunu kendine itiraf edemediği bir düş…

Renkli bir düş. Bazı düşlerin içinde, düş olduğunu bilirsin. Düşün içinde yol almanın kazanç olmadığını bile bile yürürsün yine sıcaklığın çıplak ayaklarına basa basa.

Bir yanın yanar, (bir sessss) ‘Dikkattt eetttt!!!!’ diye fısıldarken bir yandan, sen o sesi göz ardı edip, ‘Aman duymuyorum seni’ deyip; gece yarısı saat 00.05’i gösterirken 630 km gitmek için, ‘O’nun için terminalden el sallayan ellere bakarsın, yukarda ay varken, aklında o varken…

boşluk

gulsey | 16 September 2009 16:15

Sonsuzluğa açılan kapıdan içeri girmek üzere iken
Aniden gelen sesle irkildi ruhum ,
Ürkütücü ve bir hayli öfkeli bir ses
Uyan diyordu , uyan ve bize geri dön .

Ben nerdeyim , burası neresi
Cevabı bir türlü aklıma gelmeyen sorularla boğuşurken ,
O ses neden damarlarımda akan kana hükmetti ,
Bilemeden ışığı gördüm , çok uzaktan .

Berrak güzel bir ışık , içinde kelebekler ,
Etrafında ateş böcekleri , göz alıcı beyazlık
Her yer bembeyaz ve rahatlatıcı boşluk
Ne müthiş bir huzur almasınlar elimden .

Dèjá-Vu

lagos | 12 September 2009 10:37

dedi ki,
tanrı bizleri yer küreye yollamdan önce yaşayacağımız hayatın tamamını film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçirirmiş.

dedim ki,
hiçbir kareyi atlamadan mı?

dedi ki,
evet. ama ilk kez oksijeni soluduğunda, ciğerlerin yandığında hepsini unutuyormuşsun. her şey sıfırlanıyormuş yani.

dedim ki,
deja-vu budur diyeceksin birazdan. ben de sana deja-vu‘nun farklı bir formundan bahsedeceğim.

dedi ki,
aynen öyle. fakat nedir bu farklı olan?

Astral Seyahat Nasıl Yapılır?

macrowins | 31 August 2009 12:09

Astral seyahat en kısa haliyle ruh ile bedenin ayrılması ve ruhun düşünce gücüyle zaman mekan sınırı gözetmeden seyahat etmesi hadisesidir.

Astral projeksiyon olarak da adlandırılan olayın bilimsel yönünü buradan okuduktan sonra, nasıl yapılır sorusu geliyor akla.

Eğer günlük hayatta 6.hissi kuvvetli ya da psişik güçleri olan biriyseniz işiniz kolay demektir.Bazı kaynaklarda Budist rahiplerin astral seyahatle uzaylılarla iletişim kurduğu söylenir.Yani sizin anlayacağınız yoğun bir konsantrasyon ve meditasyon işi.

İnsan uyku halindeyken ruh ile beden ayrılır, astral seyahatte ise ruh ile bedeni bilinçli olarak ayırmak söz konusu.Hepimize olmuştur, bir yerden düşerken aniden uyanmak, işte bu da bir çeşit astral seyahat ama farkına vardığımızda korkudan uyanmış oluyoruz.

sadece bir Hikaye

TeMoR | 19 August 2009 10:58

BoNkas;
ince bir çığlık gibi geçiyordu arkamızdan güneş,
arabada akşam üstü bir yaz günü çalıyordu ve kemanın sesi sarıyordu bütün bedenini…
kendi şarkını dinler gibiydin.
sen, ben, güneş, zaman ve bakımsız bir coğrafya…
herkes suspus olmuş nağmelerin usulca geçişini izliyordu….
ellerınle eteğinin ucunu kaldırmış
dans etmeye hazır bir çingene gibi bakıyordun.
her yanınını sarıya bulamıştı sonbahar ve bacaklarına tutunmuştu zaman,
donmuştunuz bir karede
sen, güneş, sarıya bulanmış bir coğrafya ve zaman
sessizce size bakıyordum….

Ambjörnsen;
Mutsuzmu yoksa mutlumu olduğuna
karar veremediğin huzurunun anahtar deliği gibiydi onlar,
ve herşey o delikten bakınca anlam buluyordu sanki…
Gökyüzüne başımı eğip hissedebildiğimde tüm göremediklerimi,
her defasında farklı ve eşsiz bir tabloyla ödüllendiriliyordum…
sen, güneş, sarıya bulanmış bir coğrafya ve zaman,,,
yapmak isteyipte yapmadıklarım, …
gerçekleştirmek isteyip vazgeçtiklerim,
kovalayıp da yarı yolda bıraktıklarım bu tabloda hayat buluyordu,
o karede donmuş bir halde ‘yaşıyorduk’.
gülerek, ağlayarak, umutlanarak, üzülerek, susarak, konuşarak,
izleyerek, izlenerek, hayal ederek, vazgeçerek, yürüyerek, koşarak,
yokuş inip çıkarak'(!) havalandırıyorduk tüketilen tüm anılarımızın sarı tozbulutunu
o anda çalan şarkı (Nací en Alamo) ince bir çığlık gibi geçiyordu arkamızdaki güneşle,
(-gece, yolculuk, yol, yolcu,,.)
bacaklarıma tutunmuş zamanı harekete geçirmek için dans ediyordum, zamanın ruhu oluyorduk…