bildirgec.org

reyting hakkında tüm yazılar

Günümüz dizileri neyi amaçlıyor?

bithikotsis | 21 April 2011 11:01

Yeni çağın vazgeçilmez kullanıcısı olduğumuz aygıtı televizyonun da vazgeçilmez, kendine bağladığı bir yayın türü olan diziler ve amaçlarından bahsedeceğiz sizlere.

Son zamanlarda reyting rekorlarına rekor katan, halkı televizyona kilitleyen diziler aldı başını gidiyor. Bu kadar reytingi almasının sebebi seyircide ”acaba sonra ne olacak” merakı uyandırması. Zaten bu yüzden bu yayınlar dizi adını taşıyor.

Peki nedi bu dizilerin amacı? Halkı galeyana getirmek mi? Halkı mutlu kılmak ya da üzmek mi?

YENİ VERSİYONLARI DAHA VAHİM

kalasi | 29 July 2010 12:43

Televizyon dünyası hergün daha vahim bir görsel (ŞÖLEN!) sunmaya devam etmekte. Eskiden BBG evlerimiz vardı. Şimdi ise evcilik ve evlilik programları, yemeklere puan verme ! programları ile televizyon dünyası yeni bir boyut kazanmış ve eskiden olduğu gibi birçok insanımızı ekran başına kitlemektedir. Peki bu programlardan neleri öğreniyoruz. Evlilik, Evcilik programlarından acaba bu hafta kimin kavga edeceğini, yemek yapma programlarında mutlaka bir hata bulmayı ve mutlaka bir gerginlik ortamının yaratılacağının ve nasıl kavga edileceğinin bilinde olarak ekranın başına geçeceğimizi biliyoruz. Gözlemlediğim kadarıyla onlarda programlara çıkarken sanki kavga etmeye hazır ve kendilerini bu ortama hazırlayarak çıkıyorlarmış gibime geliyor. Fazla seyretmememe rağmen bir TV kanalında kayıpları bulan bir program yılbaşından beri 176 kayıp insanı bulmuş ve bu konuyla ilgili meclise ve üniversitelere ders olarak anlatılması için bir rapor hazırlıyorlarmış. Kaç kişi biliyordur bilmiyorum ancak kavga gürültü programları kadar bilindiğini sanmıyorum. Tabi bunlar gibi onlarcası. Artık doğru programların pirim alması gerektiğini düşünüyorum.

Sana Diyorum Sevişsene…

bilisikbey | 10 July 2010 11:05

Merhaba Arkadaşlar
Savaşların % 70 nin psikolojik olarak sürdüğü günümüzde bize dikte edilmeye çalışılan onlarca mevzudan biri olan cinsellik konusuna değinmek istiyorum.Ve bu konunun üzerinden toplumun nasıl yıpratılmak istediği hakkında kendimce fikirlerimi sunacağım.Görsel ve yayınsal medya , bazı işitsel medya organları , sinema gibi faktörler reyting kaygısıyla maalesef bu toplumun ahlakını pazara çıkarıyorlar.Peki bu tarz bir yaklaşım bize neleri kaybettiriyor.Farkında olmadan umursamadığımız bu gidiş , bize daha nasıl kayıplara neden olacaktır.Çünkü tabiri caizse kaftanımızdaki yırtık gittikçe büyüyor.Alıştırıla alıştırıla bunun farkına varmaktan alıkonuluyoruz.Gazetelerde sevişin diye sayfalarca süren bir yazı dizisiyle başlıyor üzerimizdeki cinsellik baskısı.Sexin yararına amenna fakat bunu gayriahlaki sekilde topluma adapte etmekte ne oluyor.Köşe yazarlar türüyor. Aldatan kadınların itirafları…. Belliki bu toplumun bunada ihtiyacı varmış düşünmüş yine bizim insanımız.Sonra komedi programları türüyor ana avrat bir espiri anlayışıyla vur belden altına inlesin Türkiye’m dinlesin.Sonra talkshowlar yine aynı birbiriyle karı-koca arasında geçemeyecek bir muhabbetle…Sonra reklam filimlerine dadanıyor bu, göğüsler fora ediliyor… Bazı bilgiden yoksun insanları saygı dağıtılıyor oluk oluk ve bu insanlarda kazandıkları saygıyla bu düşünceleri beyinlerimize empoze ediyorlar.Öyleya saygı duyulacak Sayın Bay ve Bayanlar ne diyorsa yine saygı duyuyoruz.Birileri eileştirince savunmalar başlıyor!! Be hey aptal. ben küfür ediyorsam izleme, Sen beni izleyipte ahlakın bozuluyorsa sen zaten ahlaksızsın… vs vs. bu savunmalarla kaçış yolundan kaçış gerçekleştiriliyor.Fakat insan psikolojisi bu kadar basit bir olgu ,insan nefsi bukadar basit bir olgu değildir.Onlarda çok iyi biliyorlarki toplumda sadece iyi değil kötü ahlaklı insanlarda var bu espirler bu sözler bu küfürler elbet birilerinin ağzında espiri olacak birilerinin ağzına dolanacak.Böylece gözün gördüğüne kulağın duyduğuna toplum alışacak ve bir sonraki ahlaksızlık aşamasına geçilecek. Bu şekilde sözler kirletilmiş artık düşüncelerin kirletilme aşamasına geçilmek için bütün malzemeler sağlanmış olacaktır.Ne yazıkki şuanki yaşadığımız toplumda bu aşamanında başarıyla tamamlandığını görüyoruz.İnsanlar birbirine güvenemez hale getirilmiş.İyi şeyleri emreden herşey pasifize edilmeye çalışılmış, aşalanmış komik duruma düşürülmeye çalışılmış.. çalışkan olmak , ahlaklı olmak (inek olmak, ot gelip saman gitmek, ) gibi deyimlerle aşalanmıştır.Aksini yapanlarıda baş tacı edilmiştir.Birbirine bağlı bir toplumdan birbirini sömüren bir toplumun bir ayağı olan cinsellik görevini bu şekilde yerine getirmiş bulunmaktadır.Çokmu karamsarım sizce? Normal hayatta yaşadığımız bu olayları yazıya dökünce (veya dökemeyince çünkü anlatamadığım binlerce eksiklik var) görüyorum karamsarlık bile düştüğümüz durumda pek bir içacıcı duruyor.Bir sizden herşey olur çünki siz tek değilsiniz.Bir sizden milyonlarca kişisiniz…Beyninize kurulan bu kapandan artık kurtulup kendimizi ve sorumlu olduğumuz kişileri bu ahlaksızlık çemberinden uzak tutup tekrar birbirine namusunu teslim edebilecek kadar güvenen sağlam karakterli bir toplumun ilk adımlarını atalım diyorum. Saygılarımla…

Neden İkinci hayat?

| 26 March 2010 16:58

Ölüm düşüncesi insanın içini acıtır. Öyle bir çaresizlik ki, dünyayı, yıldızları, evreni bir daha göremeyecek, hissedemeyecek olmak. 1,5 metre toprağın altında yavaş, yavaş çürüyerek yok olup gitmek. Elinden hiçbir şey gelmeden o anı beklemek.

Evren adına tutulan tek seferlik bir nöbet gibi. Doğum ve ölüm arasında evrenin kendisini izleyebilmesi için.

Neden var olduk, neden yok oluyoruz? Madem yok olacaktık, niye var olduk?

Ölümden geriye dönüş olmadığı kesin. İnsanoğlu bu en büyük korkusu ve üzüntüsü karşısında tam bir teslimiyet ve kabulleniş içinde yaşamını sürdürmesine rağmen, acaba bir ümit ışığı var mı diye düşünmekten de kendini alamaz.

Din Bezirganları…

| 10 March 2010 11:29

Ülkemizde çocuk yaşta başlatılıp, yetişkinlikte de devam ettirilen karanlık bir beyin yıkama işlemi kontrolden çıkmış bir şekilde devam etmektedir.

Bu yıkama programı, mesleği din adamlığı olup, bunu bezirganlığa çeviren gözü dönmüşlerin, reyting uğruna her yola sapabilecek yazılı ve görsel medyanın ve iktidar uğruna bu halka her türlü kötülüğü yapabilecek siyasetçiler ve egemen sermayenin işbirliği ile sürdürülmektedir.

Aşağıdaki hikayeyi star televizyonunun sabah programında izledim.

Cennete gitmeyi hak edip, orada bulunanların ikinci yaşamlarından bir kesit anlatıyor bezirgan. Burada söz konusu cennete gitme hakkını kazanan kişilerden kasıt, bu dünyada eziyet çeken, köle olarak kullanılan, işsiz, yoksul, çaresiz, genç yaşta çeşitli nedenlerle ölüme gönderilebilecek ama tüm bunlara rağmen haline şükredip, neden bu böyle diye sormayan ve sormayacak insanlar. Yani egemen güçlerin bu dünyada yaşadıkları cennet hayatını koruma ve sürdürme amaçlı kullanılan kitle.

BİRBİRİMİZİ “YEMEKTEYİZ”

tayfa | 12 February 2009 12:31

T.V.YAĞLI REYTİNG:

Malzeme:
1 adet hafif kaçık menopoz teyze
1 adet evlenmemiş hafif çıtır epey dır dır genç kız
1 adet ev hanımlığından emekli olmak üzere olan kokoş hanım
1 adet işsiz, kahve kültürünün doruğunda höt höt abi
1 adet kılçıksız, kırılgan feminen arkadaş
Bir miktar kamera ve ışık
Bir tutam fitne bir tutam fücur (reyting katar)

Yapılışı:
Bu beş adet malzemeyi (arkadaşı) reyting tavada kızgın tvyağda güzelce kavurduktan sonra, içersine fitne ve fücuru ilave ettiğimiz reyting tenceresinde kaynamakta olan ışık ve kameraların üzerine boca ediyoruz. 5 gün boyunca yüksek reyting ateşinde kaynatıp, malzemeyi (arkadaşları) iyiden iyiye birbirine soktuktan sonra soğumadan, sıcağı sıcağına ekrana servis yapıyoruz. Reytingler tavan, ahlak taban yapıyor, masadan sadece tv kanalı tok kalkıyor.
Afiyet olsun!!!

Özgür müyüz?

toz66 | 14 June 2008 14:18

Düşüncelerimizde sizce ne kadar özgürürüz? Olması gerektiği kadar mı? Yoksa, bizim istediğimiz kadar mı? Demokrosi ve özgürlük kavramını ne zaman açıklamak istesek, çoğu kez “başkalarının özgürlük alanına girmeden, herkes özgürdür” deriz. Fakat her zaman bu böyle midir? Tabiki hayır!. Çünkü, sadece ülkemiz değil, dünya’nın çoğu yerinde özgürlükler kısıtlanıyor, insan hakları yok sayılıyor. Özgürlüklerini de savunmak isteyen “düşünce suçlusu” damgasını yiyor. İnsan hakları ihlalleri ve özgürlük kısıtlamalarının Dünyadaki örnekleri saymakla bitmiyor, Çin,Rusya özgürlük beşiği Fransa, İngiltere, Almanya,İsrail ve Amerika bunların bazıları… Bizim ülkemizde ise özgürlük ksıtlamaları, farklı ideolojik çevrelerce, farklı yorumlanıyor veya engelleniyor. Bir kesim buna “mahalle baskısı” derken, farklı görüşte özgürlüğü engellenen birisi, buna “rejim kaygısı” diyor. Tartışmalar sempozyumlardan,konferanslardan ve mahkemelerden taşıyor, televizyonlarda reyting aracı olarak kullanılıyor. Zorla birilerini konuşturuluyor ve bunlardan kar elde ediliyor. Ne devletlerin yaptığı, nede özel kişiliklerin yaptığı özgürlük kısıtlamaları kabul edilemez. Bırakın insalar “birbirlerinin özgürlük alanına girmeden” istediklerini yapsınlar. Bırakın artık insanlar özgürlüğün ve haklarının tadını çıkarsınlar…

Yaprak Dökümü 65ci bölüm

behman | 13 March 2008 00:49

yaprak dökümü
yaprak dökümü

yaprak dökümü” gayet iyi başlayan ve ikinci sezonunda da başarılı (yerli kulvarda elbette) devam eden bir yerli yapım. en son yayınlanan bölümde (65ci bölüm) gördük ki yavaş yavaş (kitabı okuduysanız farkedersiniz) malum sona yaklaşıyoruz. şevket’in kumara iyice alışması ve batağa düşmesi, hatta ilerleyen bölümlerde hapse girmesi;

aile fertlerinin problemlerinden iyice bunalan ali rıza bey (ilerleyen bölümlerde – tabi kitaptan ilerlerse felç geçirecektir);