bildirgec.org

rahatsız hakkında tüm yazılar

Lütfen cep telefonlarınızı titreşimli sessize alın…

zarifce | 20 April 2011 10:49

“Aslında temiz kalpli, kimseye isteyerek kötülük yapmayan ve annesinin sözünden çıkmayan yakışıklı,alımlı ve çalımlı coni.Sakarlık ve şanssızlığı peşinden hiç ayrılmaz.Aklı hep kızlarda, ancak bir çocuk kadar beyni olmayan bir karakter.”(TNT 22:40 çizgi film tavsiye ederim)

Aklı hep cinsellikte olan insanların coni gibi olmasını isterdim.Coninin sakarlığı yüzünden insanlar zarar görüyor ama zarar gören insanlar bile coniye kızmıyor sadece kızlardan dayak yiyor o kadar.Saf olduğu için hemen herşeye inanıyor, bir çocuk bile coniyi rahatlıkla kandırabilir.Aslında bir yerde egoistliği de yok değil ama yine de iyi.
Dün cadde de yürüyorum.Önümde, birkaç metre ileride bir bayan gidiyor.Kadının kimseye zararı yok,kot pantolon, üzerine beyaz gömlek türü birşey giymiş, belli ki acelesi var biraz seri adımlarla gitmek istediği yere biran önce varmak istiyor gibiydi.Yanımdan, maganda tipli bir insan geçtiğini gördüm, peşinden takım elbiseli birisi daha geçti bu arada bayan ile aramızdaki mesafe biraz daha açıldı sanırım dört veya beş metre kadar.Aman Allah’ım o ne çığlık acayip bir bağırtı çöktü;

Canım kardeşim

buddhala | 04 March 2007 08:07

Madeni paralarla sıranın bir ucundan diğer ucunda kurulmuş parmak kaleye o kadar güzel gol attım ki, sıranın kenarına dizilmiş ton ton kızlar beni alkışladı. İşte o gün, benim için yeni bir hayat başladı.

Babam hakkını arayan bir insandı. Ama bu bazen takıntı haline geliyordu. Mesleğinin orta yıllarına doğru ücret dengesizliğinden yakınan ve düzeltilmesini içeren mektupları, bütün bakanlıklara hayali adlarla gönderiyordu. Hatta el yazısından teşhis konmasın diye bana yazdırıyordu mektupları ve diğer kardeşlerime. İmzaları da bize attırıyordu. Birgün, küçük kardeşim “Baba, imzalar mektubun en sonuna atılıyor. Madem öyle, okuyan okuyacağını imza kısmına kadar okur zaten. İmzanın atılmadığını görmesi birşey değiştirmez o saatten sonra!” dedi. Babam bu kadar tescilli bir cevap karşısında apışıp kalmıştı.

Cardman

buddhala | 29 November 2006 16:12

Gelmişim 33′ üme. Elimde iki diploma var. Dilimde üç yabancı. Hala dönemsel çalışıyorum. Bazen bakıyorum arkama; “Ben ne yaptım?” diye tek müspet birşey yok. Lise ve üniversitedeki hormonal ilişkilerden başka, görüp de aşık olduğum ama yanına bile yanaşamadığım kızlar, annemin yaşım geçiyor diye öncesinde aşk cv si ile başvurumu benden habersiz yapıp, ardından buluşturduğu tanıdık kızları… hala bekarım. Bu bana koyuyor mu, koymuyor tabiki. Ama bazen geceleri gelen karabasanlarda aniden yataktan fırlayınca sana su getiren birinin olmaması ve tekrar uyumaya çalışırken sıkı sıkı sarılacağın örtülü bir meleğin yokluğu da hissediliyor.
Bazen de önüme bakıyorum; “Ben ne yapacağım?” diye. Tek bir umut yok. Kendime çok fazla kulvar, meziyet açmışım diye övünürken, hiçbirinde bir halt olmadığım sonucuna varıyorum. Bu somut bir kaybediştir. Ben kaybetmeyi severim doğrusu. Kaybetmeyi kabul etmek de bir meziyet sayılırsa, bu konuda alanımın önde geleni sayılabilirim.
Dost bildiklerime dert yanmayı sevmem. İçime ata ata da içim çürüdü yahu. Rakı balık sofralarında en uzaktaki yıldıza dalıp arkadaşlarım hayal kurarken, ben o yıldıza gidemedikten sonra niye orda diyecek kadar rahatsız mıyım? Şu yaşıma geldim hala yaşam sebebini soruyorum. Bol bol kitap okuyup bu sorunun cevabını giderebilir miyim, onu da bilmiyorum. Arkadaşlarıma söyleyince bu konuyu, bana abazalık başına vurdu herhalde deyip gülüyorlar. O an burnumdan soluyorum işte. Onları küçümsüyorum ve kapatıyorum tüm kapılarımı. Onlar benim gözümde, tek duyu organı penis olan, hatta yumurtalıklarından küçük beyinleri olan, bankacılık mağduru monitör kafalar. Sadece onlar mı peki? Tüm aylığını, doğacak bebeklerine birikim yapmak yerine, platin saçlarına ve made in Paris yazan takunya ve misvaklara harcayan karıları da öyle.
Tüm bu hesaplaşmadan sonra benim mükemmel olmam gerekiyor. Sonra posta kutuma bakıyorum tabi. Ruh ve beden halimin aylık nümerik dökümü. Bankalar hala kibarca uyarıyor beni, ödememi yapmam için. Faturalar da, bir var bir yok gidiyor. Bir de kredi kartlarının yeni üye işyerleri ilanları. Düşünüyorum da her bankanın böyle ekstre ve ıvır zıvır gönderdiğini. Sonra da Doğu’ da kalem, defter yokluğu çeken çocukları. Tüm bu ekstre ve ilan kağıtlarını toplayıp onların birkaç senelik defter ihtiyacını karşılarız sanırım. Ne kadar hayırsever bir insanım.
Evet doğru hayırseverim. Hayatımda o kadar “Hayır!” cevabını duydum ki. Artık bakış açımı da değiştirmeye karar verdim. Hayata bakış açımı. İş aramayacağım mesela. Şuan ucundan bir işim var ama onunda pili 2 ay sonra bitiyor. Yine yedek elemanlık yapamam. Şayet annem bana aşk “cv” si yerine iş “cv” si doldurursa ve kabul edilirsem belki.
Herşeyi annem yapıyor yerime, bir ara bunu fark ettim. Belki bu yüzden hiçbirşey yapmıyormuşum gibi hissediyorum. Aslında yeni bakış açım bu olabilir. Annemsiz hayat. Annemi artık sadece haftada bir ziyarete gideceğim. Ayda dört kez. Yılda kırksekiz kez…
……….

David Lynch

| 10 October 2006 10:27

kısa bir süre önce bildirgeç‘e inland empire adlı yapımıyla konuk olan David Lynch hakkında :

david lynch
david lynch

1946 yılında Amerika’da doğan Lynch aslen ünlü bir ressam ve (her ne kadar kullanmasada) bir mobilya tasarımcısıdır.Pennsylvania Güzel Sanatlar Akademisi ve American Film Ensitütüsünde öğrenim gördükten sonra beyaz perdeye siyah-beyaz çektiği Eraserhead (1977) ile hünerini yansıttı.aslında bu ilk filmi değildi.Eraserhead’den önce aşağıdaki eserlere imzasını atmıştır.

filmlerinde kısık sesli gürültü, karanlık ve çürümüş şeylerle dolu mekanlar, bozulmuş karakterler, polarize edilmiş bir dünya (melekler, şeytan, Meryem Ana heykelleri, fahişeler), etrafta çürümüş ceset ya da kafa tasları

kullanmasıyla rahatsız edici ve cesur bir anlatım biçimini kullanmaktadır….
yönetmenin diğer çalışmaları kronolojik sıralamayla aşağıdaki gibidir:

  • Inland Empire (2006)
  • The Short Films of David Lynch (2002)
  • Rabbits (2002)
  • Does That Hurt You? (2002)
  • Darkend Room (2002)
  • Mulholland Dr. (2001)
  • Straight Story, The (1999)
  • The Straight Story (1999)
  • Lost Highway (1997)
  • Lumière et compagnie (1995)
  • Twin Peaks: Fire Walk with Me (1992)
  • Wild at Heart (1990)
  • Blue Velvet (1986)
  • Dune (1984)
  • Elephant Man, The (1980)
  • Eraserhead (1977)
  • Amputee, The (1974)
  • Grandmother, The (1970)
  • Alphabet, The (1968)
  • Six Figures Getting Sick (1966)
    ünlü yönetmen hakkında kaynaklar: imdbwiki(tr)wiki(en)film.gen.trsinemafanatikbeyazperdebildirgechafifekşisözlükdaha fazlası için
    bu arada yönetmenin Lost Highway’i üzerine S.Zizek‘in yapmış olduğu ve kitaplaştırdığı çalışmasına buradan ulaşabilirsiniz.
    son bi tavsiye : sinema dünyasının görüp görebileceği en iyi yönetmenler sıralamasında ilk 10 içerisinde daima varolacağını düşündüğüm Lynch’in eserlerinden kendinizi mahrum etmeyin,çok şey kaybedersiniz 😉

işte yine oLdu!

naftalin-hafif | 25 March 2002 07:32

bugün babamın direktifi ile Gebze’ye gitmem gerekti ve bunun için Haydarpaşa’dan tren yolu ile gitmeyi tercih ettim, “eee bunun bizi ilgilendiren tarafı ne diyebilirsiniz” ki benim anlatmak istediğim şeyde bu değil zaten 🙂

,sadece konuya girme amaçlı ve anlatmak istediğim konuyu buraya nasıl yansıtabileceğimi – daha doğrusu yazıya nasıl aktarabileceğimi – düşünürken her şeyin aklımda darmadağın olmasından sebepLe yazacaklarımı sürdürebilmek amaçLı böyle bir giriş yaptım 🙂

…aslında her şey bir nevi buradan başlıyor. kafam da o kadar güzel kurgulamıştım ki eve gelip bilgisayar başına geçtiğim anda ki durumumu [unutkanlığımı] en iyi belirten cümle yazıya attığım başlıktır… evet bir kez daha unuttum [dağıldım] ve tutukluk yaptım. biraz kafamı toparlayayım he! Evet; Vapurda ki sakız çiğneyen adam, pis adam ! beni soktuğu duruma bak. Trene binmeden önce bindiğim vapurda karşımda mıydı? Ya yakınımdaydı işte ! sakız çiğneyen bir adam vardı ve sakızı çiğneyiş şekli iLe uyuz oLma dürtülerimi harekete geçirdi, daha sonra trene bindim ve tren yolculuğu yaklaşık bir buçuk saat kadar sürüyor ve buda bir şekilde kafanızda dolanan şeylerin üzerine gitmeniz ve onlar hakkında yorumlar yapmanız için bir fırsat gibi görülüyor ki o an için benimde kafama uyuz oLma dürtülerimi harekete geçiren – o adamın da iğnelemesi iLe – huylarım aklıma geldi ve biraz olsun onlar hakkında neler konuşabileceğimi ve neler söylenebileceğini merak ettim… Tabii ki bunları kronolojik bir sıraya sokamam ki buda saçma oLur zaten aklıma geldikçe ve toparlayabildiğim kadarı ile yazacağım…