20. yüzyılın başlarında Çin’de kriz hakimdir. Ülke savaşan muhalif gruplara bölünmüş, vatandaşları açlıktan kıvranmakta ve son yapılan politik reformlar meseleleri iyileştirmeden öte daha da kötüleştirmektedir. Yedi yaşındaki imparator ve onun acımasız annesi imparatoriçe Dowager Longyu (Joan Chen) tarafından yönetilen ve iktidar olan Qing Hanedanlığı, 250 yıllık sorgulanamayan gücünün ardından tamamıyla dokunulmazlık kazanmıştır. Sıradan vatandaşların açıkça isyan etmeye başlaması ile birlikte Qing Hanedanlığı, isyanları bastırmak için “Yeni Ordu” adı altında güçlü ve modern bir ordu yaratmıştır. Fakat o dönemde silah almak pahalı bir iştir. Umutsuzca para arayışı içinde olan Qing liderleri ellerine geçen her şeyi yabancı ülkelere satıyorlardı. Bu süreçte Çin’in geleceği de satılıyordu tabii ki.

Huang Xing (Jackie Chan) modern savaş sanatı eğitimi aldığı Japonya’dan yeni dönmüştür. Ülkesinin parçalanmaya yüz tuttuğunu öğrenen Huang Xing, kılıcını kuşanıp, gücü elinde bulunduran Qing Hanedanlığı ve Yeni Ordu’ya karşı gittikçe umutsuzca süregelen vahşi isyanlara önderlik etmekten başka şansı olmadığını hisseder.