bildirgec.org

özgürlük hakkında tüm yazılar

Aşk Prosedüre Sığar mı?

astral | 22 March 2010 16:16

Sevgili hafif ahalisi, bir yazarla tanıştım ki; ‘Yazmazsam olmaz.’ dedim kendime.

Kafamın içinde sayın yazar Seda Diker Hanım’ın yazdıklarını, dediklerini düşün düşün düşünüyorum. Kendi yanıtlarımı yetiştiriyorum evin içinde dolanırken. İlk önce ‘vavvv!’ dedim, sayın yazarın ilk yazısını okuduğumda.

herşeye ragmen

osghur | 15 March 2010 09:51

wwwpc teknik.net
wwwpc teknik.net

Kan revan savaşını gördük bu toprakların
Boşaltılan köylerin yalınayak çocuğuyum ben
Nereye sürülsek itilip kakalandım
Tenimiz teninize bu kadar benzerken
Zenci gibi dışlandım okullarda
Pek iyi değildir türkçem aslında
Ama Nazım Hikmet’i de sevdim Tevfik Fikret’i de
İstanbulda bomba patlasa yüreğim kanar diyarbakırda
Barış ve kardeşlik kadar sevdalıyım bu vatana
Aşka inandığım kadar inanırım bu bayrağa
Ama kimse inanmaz bana
Çünkü doğu köylerinde on çocuklu bir babanın ayakkabısız on çocuğundan biriyim ben
Ve en kötüsü ayakkabıya hiç ihtiyacım olmadı

BİRİ OLSUN İSTİYORUM

sonbahar kizili | 08 March 2010 18:24

Biri olsun istiyorum, kimsenin anlamadığı gibi anlasın beni. Bir bakışımdan, duruşumdan yüzümdeki bir mimikten çözsün ne istediğimi.

Hep şık görmek istemesin mesela, dağınık saçlarımı da eşofmanla evin içinde dolaşmamı da sevsin. İlla bakımlı ol diye diretmesin bana güzelliği. Dağıtmak istediğim zaman izin versin kendimi aramama, pasaklı ve saçaklı hallerimi de sevsin. Hep rimelli kirpiklerle gezmek zorunda olmayayım yanında. Sabah gözümü açtığımda bile güzelsin diyebilsin. Ya da duştan çıktığımda en yalın en süssüz halim bile hoş görünsün gözüne. Siyah, kırmızı bol dekolteli gece elbiselerinin içinde neysem kot pantolonla, şortla da aynı insanı görsün, aynı kadını yüzüne değil ruhuna bakıp hissetsin.

1977 1979’a Karşı

A D A L I | 23 February 2010 11:30

1977 1979’a Karşı

<a href=Ayetullah Humeyni’nin yandaşları Tahran’da yürüyüş yapıyor. 1979 devrimi Humeyni’yi iktidara getirince, militanlık bir adım daha ileri gitti.

Yemen’de ayrılıkçılık, dincilik, baskıcı rejim ve teröre karşı mücadele veren genç reformculara bakınca; bölgeyi şekillendiren güçler aslında 1977-1979 yıllarına dayanıyor ve o günden bu yana pek de bir şey değişmemiş. Hatta bugün Ortadoğu siyasetinde, 1977’yle 1979 arasındaki mücadelenin egemen olduğunu bile söyleyebiliriz. Ve maalesef 1979 hâlâ üstün geliyor. Nasıl mı? 1967 savaşında Mısır ve diğer Arap ordularının İsrail’e yenik düşmesinin ardından, dönemin hâkim ideolojisi olan Cemal Abdülnasır‘ın liderliğini yaptığı Arap milliyetçiliği sona erdi.

DOSYALAR BEKLEMEKTE

admin | 01 February 2010 09:24

Pencerenin önündeki saksıda bir tutam yeşillik… Bu havasız, toz dolu odaya bir tutam gökyüzü getirebilir mi? Camın ardında kalan tüm yeşilleri ve mavileri; camdan yapılma, gerçek dışı şeyler olmaktan çıkarıp; onlardan bir iz, küçücük bir dokunuş ya da koku ulaştırabilir mi bize?

Kimbilir; bu büroda, bu dört duvar arasında, yerinden bir an için kalkmadan ne kadar oturulabileceğini birbirine kanıtlama yarışına girişmiş görünen bu insanlara, koca bir ayna tutabilir belki de, bu bir saksı dolusu yeşillik. Onlara neleri gözden kaçırdıklarını gösterebilir.

ÖZGÜRLÜK

mavilikler | 15 January 2010 11:16

Farkında mısınız? Yanlış giden birşeyler var sanki. Çok büyük bir ihtimalle farkında değilsiniz. Çünkü farkında olsanız, zaten sürdüremezsiniz daha fazla, bu yanlış gidişi. Durursunuz benim gibi… Böylelikle devam edip etmemek için vereceğiniz karara, yeterli olacak zamanı verirsiniz kendinize… Ve benim gibi görürseniz herşeyi; içerisinden çıkıp gidişin, ona dıştan bakabilirseniz, siz de yürümeye devam etmekte zorlanırsınız benim gibi.

Çünkü dışarıdan bakınca görmemek için, görme işlevine sahip olmaması gerekir gözlerinizin. Çünkü o kadar belirgindir ki herşey! Bir dolu çelişki vardır öncelikle. Haksızlık, insan doğasına aykırılık, insafsızlık vardır.

ŞAKA

mavilikler | 12 January 2010 13:42

Uçak düştü. Yolcular, hostesler, pilot… herkes yerde. Uçağın enkazıyla birlikte… Daha birkaç dakika öncesinde yolcular, koltuklarında hosteslerin zarif tavırlarla ikram ettikleri çörekleri atıştırırken… Bulutlar dokunacak kadar yakın, yer hiç ulaşılamayacak kadar uzak ve gerçekdışıyken… Ve bir haritadaki yer şekilleri halindeyken şehirler… Uçak gökte süzülüyordu. İçindekileri yerden ve ona ait herşeyden çok uzaklara savurarak… Birazdan burnunu aşağı çevirecek ve oraya doğru süzülecek de olsa, içinde geçirilen o iki saatlik dilimde sunduğu özgürlük hissi, yere ayaklarını bastıklarında da yolcularla birlikte varolmaya devam edecekti.

Ama öyle olmadı ve düştü uçak. Hiç beklenmeyen bir anda son buldu yolculuk… Ya da yarım kaldı.

Anneciğim,aynayla dans edebilirmiyim?

| 03 January 2010 14:44

Yeni yılda anneciğime bir itiraf,

yeni yıla girerken bol bol dans yaptım… Dans, yaşamı kucaklayan bir mutluluktur derler, hareketlerin estetiği duyguların bir ifade biçimidir… Romantizme giden en kestirme yollardan biridir dans… Bir senfonik müziğin akışına bırakarak kendini, yapayalnız sadece aynada kendini görerek yapılan dansı, sağlıksız olarak görenler hatta ruh sağlığının bozukluğuna bağlayanlar bile vardır… Ben böyle suçlanıyorum Annem ve babam tarafından… Çatışmalarımız hep benim onlara uygun gelmeyen tarzım yüzünden çıkıyor… Ben böyleyim diyorum onlara, beni huzura kavuşturan şey sizi neden huzursuz ediyor diye soruyorum. Yanıtları çok komik; Dans insana huzur vermeliymiş, huzursuzluk deyil!…
Anlaşamıyorum, anlatamıyorum kendimi ya da anlamamakta direnen insanlara boş gözlerle bakmaktan ziyade elimden birşey gelemiyor…
Ben seslerin ve ritmlerin ahengini vucut diline aktarmaya çalışıyorum bu da beni mutlu ediyor… Bunu yapmasam deliriyorum evet paramparça oluyorum, buda bir sağlıklı yol bulma çabası deyilmidir?
Aşıksan git normal kızlar gibi aşkını yaşa diyen anneme “ben normalim” desemde boşa çabalıyorum…
Düşünüyorum; Yaşıtlarım benim gibimi? Hayır..
O zaman bizimkiler haklı gibi geliyor, ya da herkes haklı bilemiyorum…
Zor olan bana kolay geliyor, aşkında zor olanını seçtim…kayaya çarptım adeta…Dersimi çok kötü aldım ve bunu kabullendim… Bana “maskaralık” etme dendi çocukluk etme dendi…
Tıpkı annemin babamın izahatları gibi…
Ben kolay olanı hiç seçmedim ki üstadım:)
Altı yaşında kemanı boynuma dayadılar, onu sevdim ona köle oldum, ağladım sızladım tepindim ama şimdi onunla bir bütünüm…
Anneciğim, bırak beni bak gene zırlıyorum,olmadık şeyler istiyorum bırak ne istersem yaşayim…
sonuçta olabilecek en kötü şey aynayla dans etmem olacaktır, bırakın bari bu özgürlüğümü yaşayayımm…

Özgür Olmak

mehmetbastug94 | 11 December 2009 23:54

Delioğlan

Yaz günlerinden bir gündü. Bizim deli oğlan dolaşırdı yine ortalıklarda. Taş üstünde taş bırakmazdı. Her bir şeyi öğrenmek isterdi. Günlerden bir gün geldi ki, deli oğlan bir maymun gördü. Bu maymunu yakalamak için ne yapmadı ki? Üzerine atlaması, önüne muz koyması, çeşit çeşit yemeklerle onu çağırması… Ne var ki hiçbiri işe yaramadı. Köy halkı artık onun bu çaresizliğine üzülmeye başladı. Köyün ağası onu yanına çağırttı. Dedi ki; ‘’Bir hindistancevizi al, içini bir yumruğun yarısı kadar oy, türlü türlü büyük yemişlerle doldur. Sonra bunu bir çayıra bırak. O maymun bunu aldığı anda yakalarsın onu’’ Deli oğlan denemekten bir şey kaybetmeyeceğini düşünüyordu. Gitti ve dediklerini harfi harfine uyguladı. Sonrada bir çayıra bıraktı. Yemişlerin kokusunu alan maymun elini Hindistan cevizine sokar fakat çıkaramaz. Cevizden vazgeçemeyen maymun, deli oğlana yakalanır. Bizi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken, elimizi açıp benliğimizi ve bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak , dolayısıyla özgür olmaktır.

Mehmet Baştuğ