bildirgec.org

ölüm hakkında tüm yazılar

ALİ &TASULA

koza 68 | 19 December 2006 14:05

Geçen gün Best fm de Simon &Garfunkel müziğini dinlerken, Tasula ve Ali’yi hatırladım…
Bridge overTroubled water…
Scarborough fair…
Muhteşem vokaller…
Yüzbinlerce insanın izlediği görkemli Central Park konseri…Bu konserin video kaydını beraber izlemiştik…Tasula,Ali ve ben…
80’de Üniversite öğrencisiydik…O gün Tasula’nın Balattaki evine zorunluluktan gitmiştim, anneannesi çok iyi ağırlamıştı bizleri…Çaylar,çörekler…
Tasula sınıf arkadaşımdı…Ve o gün onu sevgilisi Ali ile buluşturmaya götürecektim…

Ali günlerdir Paşa kapısı cezaevinde tutuklu…Dev-Genç üyesi ; Silahlı soygun,illegal örgüt kurma ve yaralama olaylarından tutuklanmış…O sabah Alinin telefonda yalvaran sesiyle uyandım…
– Ben kaçtım olum ama peşimdeler,merak etme teslim olacam…
Kulaklarıma inanamadım,beynim uğulduyordu.dilim tutulmuştu sanki…
– Ne yapabilirim ki Ali ?…İstersen bize gel !
– Saçmalama ulan !…Tasula’yı bana getirirmisin?
– Tamam nereye?
– Okulun kantinine!
– Olum delirdin mi orası sakat…
– Ya boşver sen ne diyorsam onu yap tamam mı?Vaktim yok…
Haberi Tasula’ya verdiğimde,dişlerini sıkmış,gözlerinden sicim sicim yaşlar akıyordu,kımıldamıyordu taş kesilmişti sanki…
Ali Gümüşsuyu binasında bizi bekliyordu,perişandı saçı sakalı birbirine karışmıştı…Tasula’nın yüzüne doğru eğildi,yavaşça elini yüzüne sürdü,cebinden mendilini çıkartıp yüzünde,gözlerinde biriken yaşları sildi…Eminim ki Tasula onun soluğunu öpücüklerini saçının telinden ayağının tırnağına kadar bütün bir bedenini saran alev gibi duydu yüreğinde…Bana göre çok sıkıntılı bir aşktı bu ama gene de çok hoştu…
Ayrılırlarken birbirlerine ne söylediklerini hiç öğrenemedim…
Ali tutuklu bulunduğu cezaevinde öldü…
Tasula anneanesiyle Yunanistana gitti…

YARATILMIŞA

z gezmen | 16 December 2006 16:56

Her şeyden öte bir sabah,gebe doğar güneş geceye
ve sonları – sonsuz olur,,gözlerinde çocukların hayat.
Bağları kör olmuş gözlerinin, bir damla suda açlık,
kan olmuş,ölüm olmuş,alacak son nefes olmuş,
uyanırken emanet bırakmış düşlerini papatya sarısına
ve sevgilerde karanlık bedenine doğan nurdan ışık
aydınlatmış gözlerinin ferini,,baktı ziyan olmuştu
sevapları günahlarının denizinde.
Nereye gittiği bilinmez akıntı sürüklese zamanı
doğum günlerine vura – vura yine saat’ler saniyelere
muhtaç kalırmış.Dursada cama vuran nefesinin buğusu
çığlık çığlığa başlayacak,,doğumlarla hayatın bir başlangıcı
daha gün tan – yeli olunca,,bakarsın.
Omuzlarda taşınan yük olur,bir roman daha – sunulan
hediyedir kara toprağa sayfa sayfa kum tağnesi gibi..
Renklerin içinde bahar meltemi dolaşırken saçlarında
ılık,,işte o an anlamışsındır yaşadığını acı çekmeden
de olsa;
Dağlar bürünce gövdesini beyaza,kara bulutlar ufkuna
hediye konur,istemese de kuşlar bunu, kanatları her
gece siyah yollarda görünmeyen sessiz haykırışlarıyla
yıldızların arasına karışır,,bakarsın.
Gölgesinin içinde soğuk rüzgarla savrulur canlar,
intaharların isyanıyla önü alınmaz kıyamet ateşi,
korkulara bürünür Şeytan’ın Cin’lerin gözleri, balçığın
içinde boğulurken o gün vahşi hayvanlar ve insanlar
çözümlenmemiş cinayetler hesap verir ”Yaratılmışa”.

şizofren

cilekreceli | 10 December 2006 21:07

mevsim ayaza varıyor ben yürüdükçe
beklediğim ne kaldı ki son giden otobüsten sonra
mektuplar,rakı şişeleri,
başlanmış ama sonu gelmemiş oyunlar,
bomboş duran kağıtlardan başka
geride ne kaldı ki,
damarlarında kan dolaşımı olduğu düşünülen bir beden
yani ben.
Gökyüzünün kekeme damlalarında,
bir kelebeğin ışığa vardığı
kozadan çıktığı anda bir tırtıl
ay büyüyüp yüzüne yansıyor senin
üşüyorum!
anlatamam sana bir hüzne teslim olmanın acısını
ve geçip gidiyor zaman öylece
günler silikleşiyor
ben yitiyorum saniyelerce
denize varıyorum sonra
bir dalga çarpıyor yüzüme,
dizlerim titriyor
gün bitiyor ortalık kan kırmızı
bir dalga daha ve bir tane daha
bırakıp kendimi geliyorum sana…
ölüm içindeyim işte
daha ne duruyorsun vur yüreğimdeki o çocuğu
soluk soluğa seviştiğimiz o gecelerin hasretiyle vur
sevişmek dediysem…
bakışlarıyla da sevişir insan…!
ölüm vur beni

Shadowy Kadın

| 10 December 2006 08:50

Kadın…
Ölüm bakışlı dağınık saçlı çıplak bir ten…
Dokunulmazlığının gölgesinde yeşermiş bir kelebek,paslı demirden…
Uzandığı boşluğu ölüm nefesiyle yaşamdan doldurma edinimi…
Kirli bakışlarında sönük mat beyaz umut(suzluk) ışığı…
Kapalı dudaklarının arasında gizlenmiş cehennem ateşi…
Ölümün yakıştığı tek yaratık…
Kadın…

SOLUCAN

hipangel | 09 December 2006 21:27

Lütfen ağlama.
Başımıza gelen olaylar sebepsiz değil.
Daha geniş açıdan bak olaylara.
Yıpratma kendini.

Hadi, duy ama beni…
Biraz daha aşağıya bak, tam ayağının altındayım.
Dur, dikkat et! Üstüme basacaksın.
Oh! Ucuz atlattık.
Bir solucanın ölümüne sebep olacaktın az kalsın.

Ölsem, çok umursamazdın herhalde, altı üstü bir solucan derdin.
Ama biliyor musun, benim yaşayıp ölmem bile çok şey katıyor evrene.
Benim de geliş amacım var – tıpkı senin geliş amacının olduğu gibi.

Gözyaşların, üzüldüğün her kimse, onu geri getirmeyecek ki.
Toparlan artık.
Hadi, kabullen, uyumlu ol doğayla, doğanın yasası bu..

ölüm ve vergiler

emsvizyon | 09 November 2006 04:39

vergilerin ödenek olarak dağılım şeması
vergilerin ödenek olarak dağılım şeması

amerika birleşik devletleri’nin topladığı vergiler ile neler yaptığını anlatan, thebudgetgraph.com‘a ait 2007 yılı ” ölüm ve vergiler ” isimli bir şema

bu kayalar volta atıyor

oky | 06 November 2006 09:34

meleba kaya, hoşgeldin, geç otur şöyle..
meleba kaya, hoşgeldin, geç otur şöyle..

California eyaletinin Death Valley düzlüklerinden Racetrack Playa adlı eski bir göl yatağında gerçekleşen ilginç bir doğa olay yaklaşık yarım asırdır jeologların aklını kurcalıyor. Kuru ve çatlak bir zemine sahip bu düzlük üzerindeki kayalar belli belirsiz zamanlarda yürüyüp arkalarında iz bırakmayı da ihmal etmiyorlar. Hakkında ortaya atılan teorileri kronolojik olarak listelemek gerekirse;

1. Amerikalı jeolog George M. Stanley’e göre soğuk havalarda kaya çevresinde biriken buz, rüzgarın da etkisiyle kayaları kaydırıyor. Ancak bu teori yüzlerce kiloluk kayalar sözkonusu olduğu vakit tıkanıyor.

Bağdat Caddesi

neoturk | 02 November 2006 02:10

Uzaktan bir araba geliyor
Saklanmam gerek
O seste neydi
Elini tuttuğum Mahmut yere düşerken
Anne niye ağlıyorsun
Amcam , Mahmut cennete uçtu dedi
Baba neresi cennet
Orda ekmek var mıdır dede
Ya güzel oyuncaklar
Elbiseleri temiz midir?
Baba neresi cennet
Orda da askerler var mıdır?
Hani bizim sokakta dolaşan
Geceleri aydınlık mıdır cennet
Anne Mahmut mutlu mudur cennette
Anne niye ağlıyorsun
Bende gitmek istiyorum
Mahmut’u görmek lazım
Niye sokağa salmıyorsun

(Bu şiir adını bilmediğim Irağın herhangi bir sokağında ölen nice Mahmut’a ithaf olunmuştur…)