bildirgec.org

ölüm hakkında tüm yazılar

TEBEŞİR KOKUSU

lavinya76 | 01 April 2010 12:57

İlkokul birinci sınıftaydık. İkinci dönemin başıydı ve artık iyiden iyiye okuyup yazmaya başlamıştık. Sıra arkadaşım Muhsin adında sarımtırak bir oğlandı. Hareli yeşil gözleri güldüğünde kısılıyor, gözleri kısıldıkça yüzündeki çiller daha bir dikkatimi çekiyordu. İkimizde çok yaramaz sayılmazdık en azından boş derslerde sınıf başkanının yaramazlık yapanları tahtaya yazdığı isimler arasında olmadık hiç.

Babası bir apartmanın kapıcısıydı. Annesi de zaman zaman babasına yardım ederdi. Apartman bahçesine ektikleri güllerden sık sık öğretmene getirir ve kocaman bir teşekkürü alır gururla otururdu yerine. Bizim apartmanın bahçesinde değil gül ot bile yoktu. Hatta bahçe denebilecek bir alan bile yoktu. Bu yüzden tüm uysallığına rağmen içten içe kızardım ona ve kıskanırdım çiçeklerini.

bakkal amca, bakkal amca

taha3045 | 24 March 2010 12:26

Kahvaltımı hazırlamak için kalktım yumurta çırptım iki tane ,içine beyaz peynir koyarak omlet kıvamına gelmeden bir iki kere çırpıp öyle tavaya koyunca ayrıca tepsiye peynir koyma zahmetinde bulunmayabilirsiniz. Zeytinlerden siyah olanını seçtim, yeşil zeytin sevmem pek, neyse zeytin olursa tepsi de peynirin gönlü kırılır, beni almadı der hem zeytin de yalnız kalır, onlar iki yakın dostlar en nihayetinde ketçap ve mayanoz gibi.(Annesi hasta olduğu için eşim iki gündür yok ve ben kahvaltımı kendim hazırlıyorum vay canına)

Anneme uğradım dün mahallemizin eski bakkalı ölmüş ne kadar üzüldüm. Tam bir bakkaldı o bakkalın tamı yarımı olur mu demeyin, mavi uzun gömlek giyen, cebinde sürekli küçük bir defter ve kalem taşıyan bakkallardan.Hani leblebi tozu satan bakkallardan. Ne çok üzüldüm mahsustan sakız alıp para üstü bozuk yoktu diye sakız verdiler diye annemleri az mı kandırırdım. Bir kere para düşürünce gidip ne kadar sataşmıştım bana istediklerimi versin diye Allah rahmet eylesin, son yıllarını her işini süpermarketlere kaptıran mahalle bakkallar gibi söylenerek geçirdi, ama biz her bayram onun elini öptük, o bizim hep bakkal amcamızdı.

Sessiz Peri…

astral | 24 March 2010 10:12

Belirsiz süreli yayın aralıklarla devam ediyordu. İçimden bir nehir sessiz fısıltılarıyla daima konuşmuştu beni yalnız bırakmamak için. Yıllar sonra anlayacağım ilk gerçek bu fısıltıların beni birçok şeyden korumasıydı.

Etrafında küçük periler ip atlarken kimse onları görmez. Bazen sen de görmezsin. Öyle bir an gelir ki, küçük karar anlarıdır: işte o zaman kendi başına karar veriyorsun sanırsın, değildir. Bu dünyaya ve bunca şeye nasıl katlanırdım bilemem. Katlanamazdım. Çoktan çekip giderdim.

Sesleri duymayan ne çok insan var. İç sezilerini dinlemeyen ne çok konuşma. Öylesine konuşmalar. Yorulmalar. Yorulur gibi sevişmeler. Katıksız, yok yere belaya bulaşılmış; daha dünden razı olunmuş aşklar, ne çok riya… Oysa işte ben buyum sözcükleriyle başlanan oyunlar… Her yerde.

Riyanın olmadığı bir şey ver bana. Onun gördüğü rüya beni yerden yere savurdu, kulaklarım cümleleri duyarken… ‘Benim için ikinci kez ölür müsün?’ Sözleşmesini görmüş rüyasında. Böyleleri de var. Hem ne gördüğünün farkında değil ama görüyor. Belli ki o adam onun kaderi ve belli ki yüzde doksan birlikteler bu enkarnede. Ve belli ki o sevgilisinin hayatını kurtarmak için kendini feda edecek bu yaşamda. Belli ki, bunu daha önce de yapmış. Diğeri bunun farkında hem de çok iyi. O da (diğeri) spiritüel. Çok etkilenmiş. Neden onu böylesine istediğini anlamış hemen. Anlamasın mı, çok açık. Çok etkileyici. Ben ağlamamak için tuttum kendimi o an.

güzel oyuncuların hayatlarının berbat senaryoları–3

nazokiraze | 23 March 2010 13:23

Carole Landis29 yaşında hayatına kendi istegiyle son verdiğinde 40’lı yılların oyuncularından biriydi. Dansçı olarak başladığı sanat kariyerine oyunculukla devam eden Landis pek çok film çevirmiş ancak özel hayatındaki sorunlara tahammül edemeyerek yüksek dozda ilaç alarak intihar etmiştir. Yavaş yavaş gözden düşmesi de genç oyuncunun girdiği bunalımda etkili olan olaylardan biridir.

Ünlü yazar Ernest Hemingway’in torunu Margaux Hemingway pek çok ünlü dergide modellik yaptıktan sonra oyunculuğa karar verdi. Lipstick,Killer Fish,They Call Me Bruce gibi bilinen filmlerde oynadı. 1984 yılında bir kayak kazası geçiren oyuncu o günden sonra depresif hale geldi, yaşadığı düzensiz yaşam, alkol problemi, biten evlilikleri bunlara eklenince dedesinin ölüm yıldönümünde ölümü seçti. Dedesinin öldüğü gün dedesi gibi intihar eden oyuncu öldüğünde 42 yaşındaydı.

mart ayı kayıpları

nazokiraze | 22 March 2010 09:47

Ünlü İngiliz aktör Richard StapleyMart ayı içerisinde böbrek yetmezliğinden 86 yaşında hayata gözlerini yumdu. Oyuncu aynı zamanda yazardı da.

Görevimiz Tehlike dizisinin aktörlerinden Peter Graves Mart ayında yitirdiklerimizden. 14 Mart günü hayatını kaybeden Emmy ve Altın Küre ödüllü aktör Graves, Görevimiz Tehlike dışında Airplane ile de herkes tarafından tanınmıştı.
Yönetmen, senarist,oyuncu Yılmaz Duru 2 Mart günü bu yıl Mart ayında yitirdiğimiz sinemacılar arasına katıldı. Yılmaz Duru; Susuz Yaz, Yolcu, Ana, Gün Uzar Yüzyıl Olur gibi yapımlarla hafızalarda yer etti.

80’li yılların oyuncusu Corey Haim de bu ay yitirilen ünlülerden biri. Çocuk oyuncu olarak başladığı kariyeri Kaliforniya’da ölü bulunmasıyla sona erdi.

Mart ayında ölen sinema sanatçıları:

Ayakları Sıcak Tutalım

Galanthus | 22 March 2010 09:32

Kitaplıkta bir kitap var; Ayakları Sıcak Tutalım. Yazarı Belda Öztürk ama tam olarak emin değilim, aklımda öyle kalmış olabilir. Yıllardır orada. Sanırım bir indirim falan yapmışlar, ben de Türk Edebiyatı kazansın, yeni yazarlar da kazansın diyerek almışım. Kitabı bir kere okumayı denedim, okuyamadım. Yarım kaldı, bir gün okuyacağım. Böyle diyerek kötü olduğunu iddia etmiyorum. Okumadığım için de iyi ya da kötü bir yorum yapmadım, henüz. Konusunu da hatırlayamıyorum, belki de konu kısmına kadar bile gelmedim. Başlığı ilgimi çekiyor yalnız, arada sırada aklıma geliyor, başlığa bir anlam vermeye çalışıyorum. Neden ki ayakları sıcak tutalım. Neden ayaklar, neden sıcak.

son duraklarında ünlüler–2

nazokiraze | 20 March 2010 15:54

Edith Piaf’ın yattığı mezarlık dünyanın en çok ziyaret edilen mezarlıklarından biridir (Cimetiére du Pére Lachaise) Burada Piaf dışında Jim Morrison, Balzac, Oscar Wilde, Moliere,Yves Montand gibi ünlü insanlar da yer alıyor. The Doors grubundan Jim Morrison‘un mezarı burada oldukça baş ağrıtmış.Genç yaşta ölen Morrison’un hayranları Père Lachaise mezarlığında graffiti, uyuşturucu ve alkol ile rahatsız etmiş. Çevre mezarlık yakınlarından gelen şikayet ve mezarın oradan kaldırılması için toplanan imza üzerine yetkililer Jim Morrison’un mezarının başına bekçi koymuşlar. Morrisonun mezar taşında eski Yunanca bir yazı var:Kata Ton Diamona Eaytoy. Bu şeytana doğru demekmiş ve toplum kuralları yerine kendi kuralları ile yaşamayı seçtiği için yakınları tarafından yazdırılmış.

Bu mezarlığın Türk misafirleri de vardır, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya.

boş duvara donuk tebessüm

astral | 17 March 2010 10:47

Ne zamandır konuşmuyordu. Kimse onu konuşturamadı, o gittikten sonra, yani onun pencereden atlayışını gördükten sonra…

Durduğu yerde sallanıyor ve bir de aynı noktaya bakıyordu. Bazen onu görüyormuş gibi birden tebessüm ediyordu boş duvara, sonra konuşmaya başlıyordu durgun daha doğrusu donmuş gözbebekleriyle… Sakin ve çok içten/ sanki bir mahzenden gelen sesiyle bir şeyler söylüyordu ona, belli belirsiz. Görüyordu belli ki, ya da o gördüğünü sanıyordu. Anlatıyordu ona, ne denebilir ki…

Bir tek ona anlattığı kelimeleri vardı. Odasına girdiğimde, yine aynı noktada sabitlenmiş bakışlarıyla, kollarını kendine sıkıca sarmış ve eğilip sallanarak hatta kendinden geçerek, gene söyleniyordu. Geldiğimi fark edemiyordu. Hiç birşeyi fark edemiyordu. Durdum kapıda, yasladım kapının eşiğine… Bir yanağında yangın bir yaş süzülüyordu sessiz ve belirsiz. Belli ki, çok seviyordu ama ne yapılabilirdi ki… Artık ne sevgilisine ne de bu mırıl mırıl konuşan artık başka bir dünyada yaşayan kadına; ulaşmak mümkün değildi, anladım…

Ama o kadın benim ablamdı ve başka bir yangın vardı, ona yanımdayken dahi ulaşamamanın yangını… Yanağımdan bir yaş süzüldü. O, ne beni ne yaşı fark etti. Doktorlar tüm bilmişlikleriyle şizofreni deseler de, şu an duyduklarım ne kadar mantıklı dökülüyordu onun dudaklarından… Dinledim sadece…

‘Suskun yollar tarihçesi olur ki zaman, içimin suyuna ayna tutar.

Kabak kafalı,dünyalar güzeli bebek:)

haytaazrail | 07 March 2010 16:21

Dvd den, “vanishing point” adıyla bir amerikan filmi izledim; Filmin başrolünde “trt” ekranlarında avukat petroçelli dizisi ile tanıdığımız, Barry Newman oynuyor..
Film, bir otomobil satıcısının, kowalski den bir imkansızı istemesiyle başlar. Kowalski, iyi bir sürücüdür, kendini özel hayatını ve kariyerini tekrardan rayına oturtmak uğruna teklifi kabul eder. 20 saatlik bir yol katedecek ve imkansıza yakın bir sürede, belirtilen saatte otomobili satıcının galerisine teslim edecektir.
Kowalski marşa basar; güneş ve renkler birbirleriyle çekişirken asfalt madeni donuk parıltısı ile Dodge challenger v-8 in altından kayıp gitmektedir.. Kowalski’nin tek dileği yağmurun yağmamasıdır.
yol boyunca “no rain no rain”diye dua eder. katedeceği eyaletlerin yerel radyoları, sokak çeteleri, militan guruplar o’nun kişilğinde adeta kollektiv özgürlüğün tadını çıkartırlar. Kowalski için zaman daraldıkça yasalar da önemini yitirmektedir.. trafik kuralları, hız sınırı vb. şeyler umurunda değildir. her eyaletin yasasını çiğneyerek, peşindeki yüzlerce polis ekibine rağmen yol almaktadır.. olay öylesine büyür ki, adeta tüm amerika bu serüvenin takipçisidir..
Federal güvenlik daha fazla bu duruma müsamaha gösteremez,
vakit gelmiştir; o vakit herşey kararır, herşey söner.. her canlı siner. Kowalski, son etapta, tek çıkış yoluna kurulan, iş makinalarından ibaret çelik yığınına çarpar.. o ana kadar, onlarca badireyi atlatan Kowalski için hayat bitmiştir..