bildirgec.org

new york hakkında tüm yazılar

Google Bilim Fuarı 2011’e Başvurular Başladı

Ulucan | 27 January 2011 10:00

Resmi sayfasından da duyurduğu üzere google 2011 bilim fuarına başvuruları kabul etmeye başladı.
Fuar dünyanın her tarafındaki 13 ila 18 yaş arası çocuklara açık. tek şart bir google hesabının olması.
4 mayısa kadar başvuru yapılabilecek olan fuarın ödülleri;

büyük ödül:
1-kazanan(lar) ve refakatçileri national geographic expeditions‘la birlikte 10 günlük bir Galapagos adaları seyahatine çıkacak.

2-google bursu: google ödül olarak 50 bin dolar burs verecek. ödülü bir takımın kazanması halinde para eşit şekilde bölünecek.

New York Üçlemesi 3-Rüya mı bu? Çantam bulundu…

hayalicindegecti | 10 November 2010 11:40

-Yupiiiiiiiiiiiiiiiii
Bu neşeli haykırış Manhattan’ın göbeğindeki tüm gökdelenlerde yankılandı… E, boru mu bu? New York’ta çanta kaybetmek ne demek? Felaket, hatta felaketin de ötesi demek. Pasaport, kimlikler, kredi kartları, biraz nakit para… Komik ama, uğur getirsin diye çantaya konulmuş bir at kestanesi ve palamut…
-Peki çanta nasıl bulundu?
-Anlatayım… Yaramaz çanta, küçük, omuza asılan uzun saplı ve gayet sıradan görünümlüydü. Mağazanın birinde bir ceket denemiş ve bırakmıştım. Ceketi denerken çantamı da askıdaki başka bir ceketin üstüne aksesuar gibi asmışım. Aynı anda da çantayı unutup çıkmışım mağazadan (dalgınlığım bilinir, ayrıca elde şemsiye, başka bir alış veriş çantası vs. var) Neyse işte Central Parktan telaş içinde ayrılıp, filmi geriye sararak daha önce uğradığımız her yere tekrar girip baktık, yok, yok, yok, evet artık çantadan ümidi kesmişken bingo… Tam karşıda bir ceket ve omzunda asılı çanta, benim çantam… Olayı duyanlar, “çanta cekete aksesuar gibi asıldığı için dikkati çekmemiş ve çalınmamış, New York’ta bu bir mucizedir” dediler…
-Eee sonra?
-Mutlu mu mutlu bir öğlen yemeği yedik önce, hatta şampanya bile içtik. Sonra planımızın diğer maddelerini uygulamaya koyduk…

New York Üçlemesi 2- Bu şehirde camlar nasıl silinir?

hayalicindegecti | 02 November 2010 16:00

Bütün gece yağmur yağdı. New Yorka mahsus kesintisiz siren sesleri ise dün gece yoktu nedense. Jetlagı (*) atlatamayıp TV de ne kadar haber, dizi, talkshaw varsa izledim. Hay Allah, ne olacak bu Obamanın durumu? New Yorklular da bu yüzden mi kendilerini votkaya vurdular acaba?
Ne yağmurdu ama… Şemsiyeler gündüz de dayanmadı, kahvaltı için arkadaşlarımızla buluşmaya çıktık, bizim bir gün önce de takıldığımız kafeye gelecekler. Girip oturuyoruz.
-Aaa aynı karı koca değil mi?
-Evet dün de buradalardı (onlar da bizim için aynı şeyi düşünüyorlardır!)
-Evet ama bu bizim burada geçireceğimiz topu topu 72 saatten biri, oysa onlar belli ki buralı, baksana köpekleri ayaklarının dibinde.

Yaşlı çift yanyana kahvaltı ediyor. Ne var bunda diyeceksiniz? İkisi de kulaklıktan müzik dinliyor, birbirlerine tek kelime bile etmiyorlar. Dün de aynı durumdaydılar. Demek ki bu da iki kişilik bir yalnızlık
Arkadaşlarımız geliyor, sarılıp öpüşme, hasret giderme faslı, anlatıyorlar:
-İkimiz de dur durak bilmeden çalışıyoruz, evimiz İkinci caddeyi kesen sokaklardan birinde, 48. Kattayız. Evde hiç yemek pişirmiyoruz, zaten New York ta hiçkimse yemek yapmıyor. Kahvaltımız bile sokaklarda.

New York Üçlemesi 1- Arka Sokaklar

hayalicindegecti | 31 October 2010 17:02

Kentlerde gezerken bana en cazip gelen nedir biliyor musun? Arka sokaklar. Çöpe neler atılmış? Evsizler neden o sokağı tercih eder? Pencereden gözüme ilişen gerçek miydi, yoksa hayal mi gördüm? Toptan şapka dükkanları hiç mi perakende vermez? Ahhh, ama o şapka çok güzeldi.
New York ve özellikle Manhattan bu açıdan rakipsiz. Yolu uzatmak için girdiğin sokakların birinde tam karşındaki pencerede soyunan bir kadın var örneğin:
-Aaaa gerçek mi bu?
-Yok canım, o film yahu.
-Ne filmi ya? Bal gibi gerçek, baksana soyunuyor kadın.
-Aaaa evet, bak biri daha girdi içeri.

Bu tuhaf görüntünün hemen ardından kaybolur esrarengiz çift.

Kaybedecek Zaman Yok

fenster | 24 September 2010 10:15

Superonline’nın düzenlemiş olduğu ve “kaybedecek zaman yok” sloganıyla yola çıkmış bir internet çekilişiyle karşılaştım. Ödül ise bir hayli büyük, kazanan talihli New York’a seyahate yollanıyor. Kampanyanın maksadı Superonline’nın yeni tarifelerini tanıtmak amacıyla insanların siteye ziyaretini sağlamak olsa da ödül Superonline’a geçmeyi düşünmeyen insanlara da çıkabilir ki burasını beğendim. Hizmet satın aldığınızda:

(29-TL, 39-TL, 49-TL için 1 çekiliş hakkı, 59-TL, 69-TL için 2 çekiliş hakkı, 89-TL, 99-TL için 3 çekiliş hakkı, 199-TL için 6 çekiliş hakkı,)

Hollywood’un Altın Çocuğu: Robert Redford

24black mamba24 | 20 July 2010 12:26

Robert Redford
Robert Redford

O bir oyuncu, bir yönetmen, bir yapımcı, baba hatta büyükbaba, kısacası o yaşayan bir efsane. Pek çok erkeğin, özellikle genç Redford’a benzemeye can attığı, pek çok kadının beğendiği, birkaç neslin oyunculuğuna tanık olduğu, son derece zeki ve yetenekli bir Hollywood yıldızı. O Hollywood’un altın çocuğu.

Elbette Hollywood, oyuncu olmak üzere yola çıkan çok sayıda yakışıklının uğrak yeri oldu. Evet çoğu yalnızca uğramakla yetindi, ama o adeta Hollywood’a demir attı. Daha doğrusu Hollywood onu bırakmadı, ondan vazgeçmedi. Çünkü o hep farklı olmayı seçti ve farklı yüzleri başarılı bir biçimde filmlerine taşıdı. Çünkü o fiziksel özelliklerini Allah vergisi oyunculuk gücüyle ustalıkla yoğurdu ve beyazperdede uzun yıllar parlamayı başaran bir yıldız oldu. Onca ödüle, onca başarıya karşın yine de kendini eleştirmekten vazgeçmedi:
“Bir yönetmen olarak kendimi oyuncu kimliğimle beğenmezdim. Oyuncu kimliğimle de kendimi bir yönetmen olarak beğenmezdim.”

Var mı daha güzel bir şehir….

MerakliKedi | 13 June 2010 17:32

Üniversite bitip de maddi bağımsızlığımı elime aldığımdan beri, yıllık izinler dışında boşluğum olmadı. Yıllık izinler de biz kurumsal yapılar içinde boğulmuş insanlar için bir bilemedin iki haftalık molalardan ibaret oluyor. Tabii on dört yılda bir kere aldığım 3 haftalık tatil için ve b ütün bunların yanında Türkiye’de ondört senedir işim olduğu için çoğu üniversite mezununa göre şanslı olduğumun farkındayım. Ama insan işte, hep elindekinden fazlasını istiyor.
Günah çıkartmayı, ya da kendine acımayı bırakıp bana bu yazıyı yazdırtan olayı anlatayım. Şimdi doğum iznindeyim. Onaltı haftalık bir doğum izni ardından da gelecek olan birikmiş yıllık izinlerim nedeniyle oldukça uzun bir zaman işten uzak kalacağım. Sağlıklı bir hamilelik de geçirdiğim için bu dönemi biraz İstanbul’un keyfini sürerek değerlendirmeyi seçtim. Cuma sabah evden çıktım, kahvaltıya Emirgan’a gittim. Uzuuun bir kahvaltıdan sonra, uzun uzun gazete okudum. Sonra kalkıp boğazda yürüyüş yaptım. Boğaz’ı oldum olası çok sevdim. Senede bir defa kullandığım İstanbul izinlerimde de boğaz odaklı bir günüm mutlaka olurdu. Ama çok farklı bir duyguymuş. Yarın biteceğini bilerek Boğaz’da dolaşmakla, ayları kapsayan bir zaman diliminde özgür olduğunu bilerek Boğaz’da dolaşmak, deniz kokusunu içine çekmek, yetişecek hiçbir yerin olmadan sahilde banka oturup uzaklara, hayallere dalmak, kısacası İstanbul’u yaşamak öyle farklıymış ki…. Yürüdüm, yavaş yavaş boğazı içime doldurarak yürüm. Banklarda oturdum, kalkıp şuraya gitmeliyim demeden sakin sakin huzur içinde oturdum. Hemen arkamdan geçen caddenin gürültüsünü arkama alıp sanki şehir keşmekeşinden çoook uzaklardaymışım gibi hissedip önümde dingin akan Boğaz’a daldım gittim.

Aktör, Yönetmen ve Yapımcı: Mel Gibson

24black mamba24 | 20 May 2010 08:34

Mel Columcille Gerard
Mel Columcille Gerard

Mel Columcille Gerard, 3 Ocak 1956’da Hutton ve Ann Gibson çiftinin onbir çocuğunun altıncısı olarak dünyaya gelmişti. Avustralya şivesini diline fazlasıyla yerleştirmiş olması, onun Avustralya asıllı olarak tanınmasına neden olmuştu, ama o aslında New York, Peekskill’de dünyaya gelmişti. Tren yolu işçisi olan babasının, yaralanması ve patlak veren Vietnam Savaşı, Gibson ailesinin yaşamlarını bambaşka bir kıtada sürdürmeye karar vermelerine neden olmuştu. Baba Gibson, büyük oğullarının Vietnam Savaşı’na katılmasını istemiyordu ve tek çıkar yol o ülkeden, hatta o kıtadan bir an önce kaçmaktı. Mel’in büyükannesi Amerika’ya yerleşmiş, Avustralyalı bir opera sanatçısıydı. Eski vatanlarına, Avustralya’ya gidebilirlerdi, neden olmasındı? Baba Gibson katıldığı bir yarışmadan kazandığı büyük ödülü, ailesine Avustralya’da yepyeni bir yaşam kurmak için harcamaya böylece karar verdi. Mel o sırada 12 yaşındaydı.

Google Places

angelsdemos | 06 May 2010 09:46

Google‘ın oldukça tartışmalı ve popüler servisi Street View, kullanıcılara evlerinde oturarak birçok mekanı 3 boyutlu olarak gösterme imkanı sunuyordu. Fakat kişisel gizliliğin korunmadığı gerekçesi ile birçok tartışmaya sözkonusu olan Street View uygulaması yeni bir adım daha atarak bu tartışmaları alevledi. Artık Google Street View ile sadece sokakları değil, mağazaların içini de görebileceksiniz.

Google Places, adı ile yayına sunulan yeni servis şu anda sadece ABD, Avusturya ve Japonya’daki 30 şehir üzerinde aktif durumda. Amerika’da; Atlanta, Boston, Chicago, Denver gibi şehirler bulunurken Avusturya ve Japonya’da ise Sydney, Canberra, Tokyo, Kyoto gibi şehirler bulunmakta. Şehirlerin listesine bakmak için buraya göz atabilirsiniz.