bildirgec.org

nefes hakkında tüm yazılar

YOKLUKTAN BESLENEN; TÜRK SİNEMASI

sahaf1976 | 31 July 2009 16:02

İleriye sıçrayabilmek için evvela bir iki adım geriye çekilmemiz gerektiğinin altını kalın kalın çizen Brecht; Türk Sinemasının; içinde bulunduğumuz ve tüm küremizi de saran ekonomik krize rağmen gerçekleştirdiği atılımını görse ne düşünürdü bilemiyoruz ama sektör adına kuşkusuz ki çok sevindirici.

İçinde “Nefes” de dahil olmak üzere 32 film birden beyazperde için geri sayıyor. Bu rakamın şimdilik vizyona hazır olanların sayısını belirttiğini düşünürsek, Türk Sinemasının krize rağmen ciddi bir atılımda bulunduğunu; tabiri caizse yoksulluktan beslendiğini söylemek mümkün.

NEFES /

sahaf1976 | 29 July 2009 11:30

Duvarlar, duvarlar, duvarlar…
EN TEHLİKELİ DUVAR GÖRÜNMEZ TUĞLALARLA ÖRÜLMÜŞ OLANDIR

Yaşlıları, akıl hastalarını, çocukları, suçluları arkasına atıp kapısını kilitlediğimizde bize güvenlik duygusunu veren duvarlar. Onları mı içeri kilitlemiş oluyoruz yoksa kendimizi mi dışarıya kilitliyoruz üzerinde epey düşünülmesi gereken bir soru sanırım.

Ya da belki de duvar esaretin somutlaşmış halidir yalnızca. İlle de akıl hastanesinde, kimsesizler yurdunda, yaşlı bakım evinde ya da hapishanede olmak gerekmiyordur “normal” ve “özgür” insanlardan ayrı koyulmak için. Bazen o güvenlik veren nimetlerin tam ortasında bembeyaz hayatlarımızda da görünmez duvarlar sarıyordur etrafımızı.

KIM KI –DUK / İKİYE AYRILMIŞ BİR ÜLKENİN TEK VE KOCAMAN KALBİ (2)

sahaf1976 | 03 July 2009 18:41

Coast Guard
Coast Guard

2002′ de ”The Coast Guard” ise akıllara J.J.Rousseau’nun, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı eserinde geçen ünlü sözünü getiriyor; “Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip “bu bana aittir” diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun ilk kurucusu oldu. Bu sınır kazıklarını söküp atacak ya da hendeği dolduracak, sonra da hemcinslerine “bu sahtekâra kulak vermekten sakınınız, meyvelerin herkese ait olduğunu, toprağın ise hiç kimseye ait olmadığını unutursanız mahvolursunuz” diye haykıracak olan adam, insan türünü nice suçlardan, nice cinayetlerden, nice korkunç olaylardan esirgemiş olurdu!”
Yönetmen bu filmde de kendi hayatının beş yılını verdiği Deniz Kuvvetlerinde biriktirdikleri üzerinden girişir sorgulamaya, kendi içinde çatışmalar yaşayan bir sahil koruma müfrezesi ikiye bölünmüş Kore’yi simgeler gibidir.

Spring, Summer, Fall, Winter and Spring
Spring, Summer, Fall, Winter and Spring

Militarizme ağır bir eleştiri yolladığı bu filmde, Kuzey Kore’ li casusların ülkesine girmemesi için gece devriyesine çıkan ve milliyetçi duyguları son derece ağır basan bir asker sahilde sevişen bir çifti malum düşman zannederek ateş eder ve çiftten erkek olanı öldürür. Cinayetle birlikte askerin ve sevgilisi öldürülen genç kadının hayatı birbirine ölümle, suçla, suçlulukla, korku ve paranoyayla, nefretle bağlanmış olur. Üniforma ve sınırlar, devletin resmi aygıtları bir tarafta dururken sınırların anlamsızlığı ve insan hayatının değeri de öbür tarafta durmaktadır.

2003 yılında çektiği “Spring, Summer, Fall, Winter and Spring” yönetmenin seçtiği resimlerin insan ruhunda bıraktığı o haz sebebiyle oldukça beğeni topladı.

gizli saklı

furkan iren | 22 June 2009 16:51

ve kendi cehennemimde yanarken vicdanım
beynim, düşüncelerim erirken anlamsızlıkların potasında
ben öylesine durağan ve durdurulmuş
geçmişe dair an’ları yeniden yaşamak çabasıyla bugünü, yarını elimde bir silgi
aldığım nefesleri silmeye çalışırken
herkese ibret bir delilik hali sayarken uzaktan izleyen yabancı gözlerin esaretinde
ben kendimi,
ben kendimden
olduğumdan uzak, olmak istediğimden ve senden uzak
kendime el olmuşluğumla, yüreksizliğimle
terk ediyorum bu şehri sana veda etmeye, seni son kez görmeye
cesaret edememişliğimle, sana söyleyemediğim hislerimle
gönülde özenle büyüttüğüm fakat o kadar çok kurgulamama rağmen karşına çıkıp dillendiremediğim
o kırık, o narin ve o söylenememiş tek kişilik yaşanmaya bağımlanmış ama bir türlü alışılamamış
bir sana dair; gizli gizli sevmek içimde hoyratça, asice, bildiğimce, hudutsuzca sevmek
bir sana adanmış, bir sana ait, bir tek sen diyen sevmek
ve sana bunu gizli gizli, suskunca
gözlerine her baktığımda her seferinde çekingen ve ürkekçe bir tutkuyla anlamanı dileyerek
tanrıdan, ağaçtan, ormandan, aldığın nefesten, yerdeki çiçekten, ondan bundan sebeple..
fakat kelimelere dökmeden sana söyleyemeden seni sevmek
belki bencilce, belki de çocukça, belki de.. belki de;
korkulardır bana suskunluk duvarlarını ördüren
senden adımlar beklerken gözlerim ve naif yürekteki sevdalık, tutku, hasret
belki gizli saklı seni sevmek istemek ve dahi sürekli bile bile acıların en beterini hissetmek
seni kaybetmekten korktuğumdandır belki de;
bu hodbinlik, bu anlamsız tecrit,
gözlerimdeki sevmek çoşkusunu saklambaç oynarmışcasına gözlerinden kaçırmaya çalışmam
belki de senin benden kaçıyor olmanın sebebidir benim tüm hatalarım
seni kaybetmemek uğrunda çektiğim acıya direnmem ve susmalarımdır
çünkü sen benden daha çok susuyorsun ve ben biliyorum ki
sen bana anlattıklarından daha fazlasısın, anlatacağın kısım anlattıklarından çok daha fazlası
senin suskunlukların, anlamayışların, gizemlerin, anlatmadıklarını bilmemi bekleyişin
yorgunluğumun senden değil hayattan olduğunu kabullenmeyişin
çekip gitmelerin ansızın anlamsız şeylere anlam katıp uzun uzun küsmecelerin
bunlar değil
seni benden uzaklaştıran
tamam diyorum her seferinde
anlatacaklarım bir kaç kelime, biraz daha varsa o anda cesaretim belki bir kaç cümle
ondan sonra bir ses derinden ya sonrası, ya sonrasında “ne olacak”?
işte bu his, bu düşünce senden kaçmak istememin
sana dair, sana ait sevmeyi dillendiremeyeşim, suskunluğum ve bir çok şeyin
nedeni, sebebi, anası, kaynağı

İnsan : Beden, Gezen ve Nefes Alıp – Veren

sametparpar | 08 June 2009 10:54

Yıllardır hatta asırlardır üzerinde türlü türlü yorumlar yapılmış, türlü türlü araştırmalar yapılmış bir konu da “insan” konusudur. Kişilik ve Şahsiyet Eğitimcisi Erol Erbaş ‘ta bir insan tarifi yapıyor. Erol Erbaş’ın insan tarifine geçmeden önce bugüne kadar yapılmış diğer tanımları kısaca inceleyelim.

Wikipedia tanımına göre İnsan, dik duruşa, görece gelişmiş bir beyine, soyut düşünme yeteneğine, konuşma kabiliyetine, alet kullanma ve üretme becerisine sahip primat türü. (wikipedia.nın insan tanımının devamına buradanulaşabilirsiniz, bizimkisi biraz daha farklı)

KAN

Sule34 | 28 May 2009 12:00

Vakit öğledensonrayı gösteriyor.Herkes sessiz,hiç kimsede çıt yok.Herkesin gözü karşı yamaçta parlryan namluların ışığında .Bu sessisliği bozmağa çalışan kuş cıvıltıları da olmasa ortalıkta kimsenin olduğu dahi anlaşılmayacak.Herkes sipere sinmiş hücum emrini bekliyor.Emir bi gelse de şu vatanımızın , namusumuzun üzerine karabulutlar gibi çöreklenenlerden intikamımızı bir alsak diye düşünüyorlar.Vatanımızı onlardan temelli temizlesek!…Buna yeminli onbeş kişiler.Hepsi genç, hepsi hayatdolu onbeş kişi.Hepsi azimli. Pian belli… En iyi anda taaruz edilecek Komutanın emri bekleniyor.

“noesis” gibi..

koza86 | 21 April 2009 14:41

Başka birşey söyleyeceğim sana;
kaçınılmaz olanı,
bundan böyle, “ikilidir ölümümüz” diyeceğim..
çünkü,
tıpkı “noesis” gibi.. sen olmadan,
her şeyin;
kışın, yazın,
yağmurun, yelin
bütün öteki şeylerin nefesi yoktu..
çünkü,
sen yokken,
küçük dünya düzenimde,
hayatlar bayramsız,
yollar hansız,
denizler limansız,
yaşanırdı sana hasret..

bahar geldi dallarıma…

nazokiraze | 01 April 2009 08:54

Bugün mart ayının en son günü, genellikle kış ortası açan güneş çokça sinirlerimi üpreştirir benim, saç diplerim küpür küpür olur, hiç hazetmem, bunalırım , eh kışta kışlıgını bilmeli dimi canım, ne öyle güneş müneş…

Ama bugün güneşe kızmadım, bilakis çok hoşlandım çünkü bu aldatıcı, kışı yaşatmamak için bizi kızdıran sahte ışıklardan değil,bariz bahar güneşi, içimi ısıtan bahar güneşi. Saatlerin ileri alınması, havanın geç kararması sokaklarda çocuk sesleri beni bugün çok mutlu etti, kışı çok seven ben, aslında her mevsimin yaşanası olduguna kanaat ettim.

Nisan mayıs ayları gevşer gönül yayları derler ya, ben bugün pek bir gevşemeyi düşündüm ama dün yaşadığım göz kazası( akşamın vakti, yumuşatıcı düştü patladı, oldugu gibi hepsi gözüme yapıştı, sabaha kadar göz agrısı kanlanma çektim, sabahta gözlerim biribirine yapışık uyandım, Doktora gittim iki damla verdi neredeyse gidiyormuş göz) ,bugünümü azıcık etkiledi, yine de ben bugün pek bir sakinim, baharımsıyım, (papatya gibiyim beyaz ve ince diyesim de geldi) Bugün baharı hissettim, bundan faydalanmak isteyen kızım hemen kısa kolluyla sokağa çıkıp, dondurma yemek bile istedi ama ben içimdeki papatyaya kilit vurmayı da bilen , çocukların sömürülerine kanmayacak kişilikte biriyim.Havaya, suya cemre düşmüş olabilir ama henüz benim analık damarlarıma düşmedi, bahar grip salgınlarını iyi bilirim ben, öyle saplı dondurma yemek, öksürük şurubu içmeye benzemiyor.

öpülebilirlik testi

frozsgy | 04 February 2009 19:46


Sevgililer günü yaklaşıyor, ve bilimadamları birkaç hijyen mevzusunun harekete geçmenizi engellemesini istememişler.
“Kiss-o-meter” adlı icat, ellerinizi ağzınıza götürüp koklamaktan %80 daha başarılı ve kötü bir ağız kokusuna sahip olduğunuzda sizi uyarıyor.
Yapılması gereken tek şey, cihaza üflemek, daha sonra 5 sonuç beliriyor: Öp, İhtimal dahilinde, Belki, Riskli, Asla.
Cihaz, 30$’a satılıyor.
kaynak

Geniş Zamanda Türk Filmleri

queennothing | 26 November 2008 16:02

2008 yılında Türk filmleri büyük bir artış gösterdi. Haftada 3 Türk filminin vizyona girdiğine bile şahit olduk. Adım adım ilerleyen Türk Sineması, ileriki yıllarda da hızını kesmeyecek gibi görünüyor.

İşte gelecekte vizyonda göreceğimiz bazı Türk filmleri;

Biraz Tuz, Biraz Biber: Kemal Sunal’ın rol alması bekleniyordu fakat Sunal’ın 2000 yılında hayatını kaybetmesi üzerine film, uzun bir süre rafta kaldı. Eylül ayı’nda çekimlerine başlanan filmin başrol oyuncular Fikret Kuşkan ve Rasim Öztekin. Senaryosu Fulya Özinancın’a ait olan filmin yönetmenliğini ise Aydın Bağardı üstleniyor.