bildirgec.org

nazım hikmet hakkında tüm yazılar

Nazım’ın Hikmet’i – Bölüm:3 (Part Trii)

linnux | 25 August 2006 22:58

-Neden Nazım’ın Hikmet’i?
-Farklı insanlardan aynı sözleri duymaktan sıkıldım artık.Benim asıl içerlediğim, Nazım Hikmet fanlarının hayatlarındaki ince ayrıntılar. Bu arkadaşlar, çevresindeki diğer insanları inançları, düşünceleri, görüşleri dolayısıyla küçümsemekten çekinmiyorlar.
Kendileri ise tam birer dizi kahramanı…
-Neden “Part Van”, neden “Part Tuu”?
-Hepimizin bildiği gibi, Nazım Hikmet bir antiamerikancı, antiemperyalistti.
İşte burada, yazı dizimizin asıl hedefinin Nazım Hikmet değil, Nazım Hikmet’i normalden fazla seven fanlarının olduğunu görüyoruz.
Nazım Hikmet fanları, Nazım Hikmet’i ne kadar sevseler de, özel hayatlarına baktığımızda emperyalizmi, Amerikan kültürünü nasıl özümsediklerini görüyoruz.

Nazım’ın Hikmet’i – Bölüm:2 (Part Tuuu)

linnux | 16 July 2006 13:03

Oğlum Mehmet,seni,Türkiye Gominis Partisineemanetediyorum.

İşte sanat, işte şiir, işte şair, işte eser…
Türkiye’nin deyiil, dünyanın en büyük şairi Nazım Hikmet,
yine sanatını döktürmüş.

Her zamanki gibi ince duyguları ifade etmekle kalmamış,
toplumsal, siyasi, sosyolojik değinmelerde de bulunmuştur.

Usta’nın davası, felsefesi, mücadelesi sanatında olduğu
gibi Türkiye Gominis Partisinde de odaklanmıştır.

Nazım’ın Hikmet’i – Bölüm:1 (Part Van)

linnux | 16 July 2006 12:53

Bütün kadınlarımı aldattım,
Ama hiç yalan söylemedim.

Büyük şair, usta, üstat, vesaire sanatçımız, sanatçı inceliğini, sanatın gücünü, bu eseriyle bizlere kanıtlıyor.

İkinci mısradaki “ama”, birinci mısrada yaptığı davranışın tasvip
edilemez birşey olduğunu -kendisinin de bunu kabul ettiğini- onaylıyor.

Oysa ki bunu yapmasına gerek yoktu.

Bütün kadınlarımı aldattım,
Ve bundan çok da haz aldım.

diyerek, davranışının doğruluğunu iddia edebilirdi.

nazımdan bir şiir

rohatt | 11 May 2006 02:08

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzakbu kadar mavibu kadar geniş olduğuna şaşarakkımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben…
Bahtiyarım…

Nazım Hikmet Ran

haziranda olmek zor

yagmurbaz | 08 June 2005 12:38

Her haziran ayina geldigimizde, ah diyorum bu ayin 3 unde bisey vardi ama ne vardi? birilerinin dogumgunu oldugunu dusunuyorum, herkesi gozden geciriyorum, yok hic kimsenin degil. bugun hatirladim. 3 haziran, nazim hikmet’in olum yildonumuydu. her sene gibi bugunde, devletimiz hala sairimizi sahiplenmedi diye icim burkuldu. evet sene 2005 nazim hikmet oldugunden beri yuz yili gecmis hala moskova da yatiyor. amacim hadi sairimizi analim, aman ne iyi sairdi, en son istegide anadoluya gomulmekmis, hadi mezari buraya getirtelim demek degil elbette, bu yeteri kadar soylendi. zaten kemikleri sahiplenmek ne kadar dogru o da tartisilir…

moroje-hafif | 15 September 2003 11:53

aşk yoksulluğu kötüleştiren bizleri, yoksa saçı okşanan hangi çocuk döver kardeşini, açız biz demiş ya nazım, en çok sevgiye… parmağımızın minik bir kıpırtısını bile bilene özlem. özlem doymayınca, parmak olur kesilen.

herkesin on parmağı mı var sanki?

BİR GÜN MUTLAKA!

kardelen-hafif | 03 July 2002 14:46

Edirne’ye yol alırken kulaklarımda Nazım Hikmet’in “Bir Küvet Hikayesi” şiiri yankılanıyor. Ne kadar bana uyuyor diyorum. Bunu hakedecek ne yapmıştım acaba. Birlikte geçen 23 yıl ve bunun meyvesi birbirinden güzel ve akıllı dört çocuk. Neden,niçin iklemleri içerisnde dışarıya öylece bakıyorum. Heryer ne kadar güzel. Buğdaylar sararmış biçilmeyi bekliyor. Taptaze tarlaları yeşilin her tonuyla ne güzel boyanmış toprağı, sebze ayçiçek tarlaları.

Aman Alllahım böyle güzellik olur mu? Nasıl bir duruş o! Güneşe ulaşabilmek için bu kadar kendini ona benzetmek olur mu hiç? Sanki herşey güneş. Ayçiçeğini bu kadar sevmemin nedeni ne diyorum kendime. Öyküsünün bana benzemesi mi? Hani ayçiçek güneşe aşıkmış; gün doğumundan batışına kadar onu takip edermiş. Ayçiçeğine de sarmaşık aşıkmış, çekemezmiş bu aşkı. Hergün birazcIk ona baksın diye yalvarırmış. Birgün ayçiçeğinin gözleriyle karşılaşmış,çok sevinmiş benim oldu diye. Ama bakışlarda canlılık yokmuş. Sarmaşık onun kalbini kazanayım derken sarıldığı bedenini çok sıktığını ve bu yüzden ayçiçeğinin öldüğünü anlamamış. Şimdi diyorum;ben bu öykünün neresindeyim? Ayçiçek tarlarını görünce fanteziler üreten ve bunu eşime söylediğimde “neden olmasın” yanıtını alan ben ve bu öykünün beni bu kadar etkilemesine izin veren ben ayçiçeği miyim? Yoksa sarmaşık mıyım?

Okul yıllarından başlayan öyle bir aşk ki gerçekten gözleri kör eden bir aşk.Ben aşka inanıyorum ve insanların yaşama nedenlerinden biri diye yorumluyorum.Ama ulaşılmaz olanı savunuyorum. Şöyleki; biraz gizemlilik kalmalı. Hergün bişeyler keşfetmelisin. Çabucak kavuştuğun zaman veya cinselliği çok fazla ön plana çıkardığın zaman aşkın,aşk olmaktan çıktığını savunuyorum. Bedenden çok ruhların bütünleşmesi ve uyuşmasının aşkı yücelttiğini düşünüyorum. Ben ruhu keşfetme nedeniyle yola çıkmıştım ve 23 senede hiçbirşey yapamadığımı gördüm çünkü karşımdaki insanın bu duyguları taşımadığını gördüm. Ona göre aşk “seni çok seviyorum” ve “haydi yatağa…” Halbuki ben keşfedilmeyi ruhumun güzelliklerini ona sunmaya çalışıyordum ve buna ne kadarda hazırdım. Aradan bu kadar zaman geçmişken ve yaşım 45 olmuşken hala vazgeçmemiştim tabiki aldatıldığımı öğrenene kadar. Hani filimlerde görürüz yaşantı bir film şeridi gibi gözünün önünden geçer hiç inanmazdım, böyle şeyler yaşayamacağımı düşündüğüm için heralde.Çünkü bana göre değil ama çevremdeki kişilere göre ben kusursuzdum,başarılıydım(hem anne olarak,hem öğretmen olarak)herkezin gıpta ile baktığı birisiydim.Üstelik çirkin bir kadın da değilim peki bu ihanetin nedeni ne olabilir?Acaba suç bende mi?soruları içerisinde kendimi suçlu çıkarmaya çalışıyorum ona o kadar güveniyordum ki çocuklarımın uyarılarını bile dikkate almıyordum.Birgün kendime cep telefonu aldım.Ona şiirlerden pasajlar yazarak onu çok beğendiğimi ve herşeyini bildiğimi buna rağmen kendisiyle msjlaşmak istediğimi söyledim (aklım sıra onu deniyordum,acaba yanıt verirmiydi gerçekten buna meyillimiydi diye)o da bana cevap vermeye başladı yüreğim nasılda daraldı.O güzel sözleri birgün bile bana söylememişken adını “sevgi” koyduğum kadına (yani bana)yazıyordu.üstelik Ahmet Arifin “terketmedi sevdan beni” şiirini de yazmıştı.Halbuki bu benim en sevdiğim şiirdi!Kendimi daha çok ihanete uğramış saydım.Kadınlar gününde beni kutlamamışken onun kadınlar gününü kutlamıştı.Evet artık herşeyi ortaya çıkarmalıyım diye düşündüm ve buluşma teklifi ettim kabul etti.O gün buluşma yerine çocuklarımla birlikte gitmeye kararlıydım.Ama içimden ona bu kadar aşağılayamassın diyen sesi dinledim. “neden gelmedin” msjına karşılık telefon açarak “neden gelmediğimi” söyledim.Telefonun öbür ucundan sesimi duyunca şok yaşadı ve inkar etmeye çalıştı şimdi bu işin suçlusu benmişim gibi davranıyor, hadi beni benle aldattı peki ya o başka kadın?

Bunlar kafamın içinde çarpışırken hiç konuşamıyoruz.Birde elimi tutmak istiyor bütün vücudum buz kesiyor,elimi çekiyorum.Hayır diyorum.Eskiden olsaydı hatta 2 gün önce olsaydı ellerimiz ve gözlerimiz kenetlenmezmiydi?

Yol bitti ve eve geldik dahalen bana suçlayıcı bakışlarıyla bakıyor,bense hala ahmet arifin şiirinde takılı kaldım.Uzun yıllar önce öğrenciyeken miting alanlarında söylerdik şiirimizi o zamanlar neler neler yaşamıştık ki.Ölümle bUrun buruna yaşamak, güzel memleketimin refahı için protesto yürüyüşleri, çok sevdiğim arkadaşlarımın ölümleri ,sanki bunları onunla hiç yaşamamışım! Gözüm televizyona takılıyor, milli takımın yurda gelmesi şölenlerin hazırlık çalışmalarında küçük bir boyacı çoçuğun yırtık ayakkabısını boyayayrak katılması beni uyandırıyor.Kardelenin sessiz çığlıklArını kimse duymuyor…Varsın duymasın, zaten yıllarca sesini duyuramamıştı, varsın gözyaşları yine içinde seller oluştursun, yine içinde fırtınalar oluştursun, bir gün bahar göz kırpmaya başladığında bembeyaz karın içinde başını özgürlüğe doğru ve çevresinde doyumsuz bir koku bırakan kardelen gibi birgün mutlaka …