Ali Bey Adası’nın bilmem kaç yıllık sokaklarından birinde, sokak taşlarının düzensizliğinden dört ayağı aynı yüksekliğe basamadığı için her harekette sallanan tahta bir sandalye ve dengedaşı bir masada, bilumum deniz ürünleri, bir kaç meze ve tabi ki rakı eşliğinde oturmuş; müziğin güzelliği ve kalitesiyle yaşları arasındaki inanılmaz tezattan hafif hayrete düşmüş bir halde, içiyor ve 3 genç sazdan fasıl dinliyoruz. Yeri geliyor katılıyorum müziğe, şarkılara eşlik ediyorum; yeri geliyor bir kedinin balık bekleyen bakışlarını görmezden geliyorum, yeri geliyor masada ritim tutuyor parmaklarım; yeri gelsin gelmesin bir rüzgar ortalığı biraz karıştırıyor veya sıcak ekmek geliyor masaya… Ve yeri her dem bâki yar hemen yanı başımda, gecenin her anına mutlaka elim tenine değiyor.
meyhane hakkında tüm yazılar
YENİ BİR AYRILIK SONRASI
yuka | 19 December 2003 01:10
Yine bir ayrılık sonrasıydı, ayrılmaların anlamları kalmamıştı, ay-rı-l-mak, sanki mehtap olan aydan türemiş bir kelime bu, artık onun için öyleydi, 28 günde bir yenilenen, beklenendi.
Sıkılarak çıktım meyhaneden, nevizadede bir meyhane; girdiğimde 40 kişilik masayı görünce zaten geçmiyecek bir akşam olduğunu anlamıştım. Sigara dumanı, fazlasıyla doldurulmuş bir menü, istanbul insanı artık kolay doymuyor, ve içki ve lak ve lak ve laklak. Yine duramadı içimdeki tutku yine kızıştım ama yine dayanamayacaktım, yine onun olmadığı heryerde sıkılacaktım, sanki onunla doğmuştum onunla ölecektim. Burada ki o O mu yoksa sıkıntımı size bırakıyorum ama demek değildir ki O eşittir sıkıntı herzaman eşitlikler bir olmuyor kimi zaman ki bence çoğu zaman tam zıttı oluyor. Neyse .. Teknolojinin kaçamağından çıkarak yaklaştım ona, ne yapıyorsun diye. Ve daha uzatmadan yanında bitiverdim bir anda, lagara lugara, onu istiyordum ki ne yapabilir içim, sıkıntım, ona bakıyordum ki ya giderse diye düşündüm. Herşeyi ona maal etmek istemedim, gittiğim yerde müzik daha güzel, ortam daha iyiydi, O da vardı.
Çıktık mekandan kapatıyorlardı, insan içindeki korkuya kapıldımı korkuyu yaşamadan çıkamıyor zamandan. Giderse korkusu gerçek oldu, seni bırakayım dedi. Evet bırak dedim. Şansımı zorladım sen de kalacağım dedim.
Tabii O’yu arayan başkası da vardı. O arandıkça mutlu oldu, o mutlu oldukça ben bencillikle yok oldum.
“Hayır benle gelme”
“Hayır geleceğim”
ve gecenin geç saati parkın aşağısında ki merdivenlerde oturmaya başladık, gelmemem için gitmedik, gitmediğim için gelemedik.
Ben onu istiyordum O öbürünü istiyordu. Beni O ndan vazgeçirmek için benden vazgeçirmek gerekiyordu. Kimse kimseden vaz geçemiyordu.
Seçiciydi, tasdik edilmişti seçiciliği, olduğundan farklı değildi ama iyi günler geçiyordu, sanırım bir aşk rüzgarındaydı, kendini kötü hissetmesi zor bir dönem aşk rüzgarı, benim açımdan fırtına olmaması bile iyiydi.
Ben bırakamadım onu, o kızdıramadı beni, gitmemi istedi ki zordu gitmek benim için.
………………………………………………..
Parkın önünde birşeyler söylüyordu, sadece sarılmak istedim, usulca yaklaştım bir, iki ve anladı dokunacağımı ona, kızdı dokunma dedi. Yanan mumun son çırpınışlarıydı elimde kalmadı ki fazlası; onu, kendimi çok zorlamıştım. İstiyordum uzun zamandır istiyordum.
Bir boşluk oldu yanımdaydı sarıldı, sarıldı, sarıldı istemiyordu bana bağlı olmak, savaşı bağı koparmak. Kaçarak uzaklaştı benden ona gidiyordu. Ben ona O derken O bir başkasına o diyordu. Koşarak kaçtı benden kaçtı, ona koştu. Çok geçti saat, bomboştu sokaklar koşuyordu, çocuk gibi koşuyordu. Ben kaldım yalnız. Benden kaçarak koşarak uzaklaştı.
Geceydi yalnızdım, ağlamaktı çaresizliğim. Çıktım aradım sokaklarda onu, bulurum diye. Bulamadım bulunca ne olacağını bilseydim, neden bulacağımı bilseydim bulurdum. Çaresizliğim kaçtı gözlerime, ağlamam ondandı.