Apartmanın kapısının kapattı. Beş on metre yürüdükten sonra arkasını döndü. Kaldığı daireye bir kez daha baktı. Gözlerini kıstı. Uykusuzluktan kızarmış ve mor halkalar çökmüş gözlerinin yandığını hissetti. Düşünceliydi. Aklında bin bir türlü düşünce vardı.“Birader çekilsene yolun ortasından. Ne duruyorsun direk gibi. Sabah vakti. Tövbe tövbe.”
Birden kendine geldi. Etrafına bakındı. Bir sürü insan sokakta yürüyordu. O’da bu kalabalığa karıştı.
Dün gece hiç uyumamıştı. Gözünü kırpmadığı gibi sabah kahvaltıda yapmamıştı. Bütün beynini zonklatan “Kazanmak istiyorsan acımayacaksın.” Sözü kulaklarında yankılanıyordu. Mesleğe ilk girdiğinde tecrübeli bir avukat arkadaşı söylemişti bu sözü. Değer verdiği, sözüne güvendiği arkadaşı aynı zamanda “Yoksa kaybeden sen olursun” diye eklemişti. Kazanmak ya da kaybetmek. Bu ikisinin ortasında da acımak ya da acımamak. Ve bütün bunların üstünde Türkiye’nin en iyi avukatlarından biri olmak ya da sıradan birisi olarak hayatını devam ettirmek.