bildirgec.org

merak hakkında tüm yazılar

tahtakuruları

| 21 February 2007 08:19

“Merak insanı gıdıklayan birşeydir.Tahtakurulanmış gibi olursunuz aklınıza birşey takıldıgında”
Güzide bir söz öbeği bir akşam saati “tanrı adam” lakaplı hocamdan duyduğum.Kendisi daha önce tahtakurulanmış ordan biliyor.Sürekli seçimler yapıyoruz,olasılık hesapları, normalle kıyaslamalar,kararlar veriyoruz durmadan. Üzerimizde sebebini bilmediğimiz yorgunluklar taşıyoruz şöyle bir durup bakmadan. Ne çok şey istiyoruz kendimizden, başkalarından, hayattan. Kimse özgür değil ama sorsak herkes en çok özgürlüğüne düşkün. Ben ait olmayı tercih ediyorum özgür olmaya ve sadece merak ediyorum kendimle iligili bildiklerimin ögrenilmiş şeyler olup olmadıklarını. Sadece bunu sorguluyorum artık. Ve bunu paylaşmak istiyorum, anlatmak daha doğrusu ben bir yol buldum daha önce bulunmuş başkalarının adımlarıyla bezeli ama haritası koordinatları olmayan bir yol. Tek bir cümleye indirgeyebilirim tarifini. Bilmiyorum. O yüzden soruyorum o yüzden peşine takılıyorum sorularımın o yüzden irdeliyorum o yüzden sadece kendimi dinliyorum. Sizler de deneyin lütfen. Yüklenmeyin kendinize mükemmel olmakla meşgulken biz aslında kimiz onu unutur hale geldik. Merak edin. Çoğalmak adına. Kendi cevaplarınıza sahip olmak adına.

tingelets: etiketi göster

denisutku | 04 February 2007 18:33

Web tasarımı ile uğraşanlar, bazı siteleri gezerken, bir merak hisseder bazen: “Acaba bunu nasıl yapmışlar?” Şağ tıklamayla “kodu göster” deyip satır satır aramadan, Firefox eklentileri ile, ya da ufak yazılımlarla uğraşmadan, sırf anlık merakımızı tatmin için kullanabileceğimiz bir sistem var: tingelets. Yer imlerine (favorilere) eklediğiniz kısayollara tıklayarak, sayfalarda belirli etiketlerin kullanıldıkları alanları vurgulayarak gösteriyor.

ebilge yayında!

anadoluca | 25 January 2007 21:15

Onlinefizik.com ağ sayfalarına bir yenisini daha ekledi.Birimler.com’dan sonra ebilge.com da artık internette yayın hayatına başladı…

Ebilge.com,”Tüm Sorularınıza Mutlaka Bir Cevap Bulabileceğiniz Bir Soru Cevap Sistemidir. Amacımız Hem Eğlendirip Hem De öğretebilmek. Sizler De Ebilge.com A “bilge” Yani Soruları Cevaplayan Kişiler Veya “meraklı” Yani Soruları Soran Kişiler Olarak Katılabilirsiniz.” diye kendini tanıtmakta ve internette büyük bir boşluğu kapatacak bir sistemdir.

Bu sistem ile soru sorabilir,sorulara cevap verebilir hatta sorular üzerine diğer cevap verenlerle tartışabilirsiniz.

www.ebilge.com adresinden ulaşabilirsiniz siteye…

Halk Otobüsü

lorienn | 18 January 2007 16:54

Kasım ayı başlarıydı. Sabah karanlıkta kalkıp işe gitmek ne zordu. Hem de günlerden Pazartesi. Üst baş hazırlık kahvaltı derken saate baktım “eyvah ilk otobüsü kaçıracağım” diye iç geçirdim. Üzerimde siyah balıkçı kazağım onun üstünde geçen doğum günümde çok sevgili arkadaşımın armağanı lila renk dik yaka önden fermuarlı hırkam var. Hemen sırtıma son kat olmak üzere montumu giyindim. Başımda yeni yeni taktığım beremle dışarıya telaşla attım kendimi. “Bıırrr… hava esastan soğumuş iyi ki kalın giyinmişim” dedim kendi kendime. Evet otobüs durakta. Fazla yolcu yok gibi. Ama birazdan içerisi tıklım tıklım olacak. Nefes alamayacağız. İnsanlar havasız gitmeyi tercih ediyorlar yeter ki üşümesinler. Söylenmeye başladım. Bu sefer aklımdayken daha ilk durakta üst camlardan birini bir karış kadar açayım sonra oturduğum yerde ayaktakilere inat boğuluyormuş pozu olmasın diye düşünerek otobüse bindim. Sol orta sırada cam kenarına oturmadan önce planladığım gibi küçük pencerelerden birini çok az araladım. Daha oturmamla arkadan biri üzerimden uzanarak açtığım camı kapatıverdi. Arkamı hafifçe döndüm camı kapatan hanıma hafif bir tebessümle “birazdan çok havasız olacak o yüzden açtım” dediğimde o da bana “çok soğuk üşüdüm “ deyiverdi. “O zaman bir anlaşma yapalım kalabalık olunca biraz açmama izin verin lütfen” diyerek önüme döndüm. Döndüm ama o anda beynimden vurulmuşa döndüm. O hanımla topu topu 3-4 saniye lafladık hadi beş deyin. “Algılarım ne kadar yavaş… yanlış mı gördüm?” diye şaşkınlık içinde kaldım. Yanılmıyorsam kadının üstünde sadece incecik yakası yuvarlak açık pembe bir penye bluz vardı. Tekrar dönüp bakmak istedim. Tereddüt ettim ve karar verip bir çırpıda dönüp radar sistemimi faal hale getirerek kendisine fısıltılı bir tonda… “şeeeyyy… pardon az önce cam için özür, ama siz niye böyle incecik çıktınız evden bu ayazda. Ani bir şey mi oldu? Gideceğiniz yer yakın mı” gibi bir şeyler sorup sebebini öğrenmeye çalıştım samimiyetle… o arada otobüs duraklardan yolcusunu toplamıştı bile. “evet, ani çıktım. Gideceğim yer yakın. Az önce komşum arabasıyla çıkmıştı beni durağa bırak dedim beni bıraktılar” gibi bir şeyler geveledi. Önüme döndüm. 29-30 yaşlarında bir kadındı. Yeni yeni çizgiler belirmeye başlamış yüzüne düşen bir tutam saçında birkaç tel beyaz vardı. Belki daha gençti ama ifadesi çooookkk acılar çektim ben çok! Der gibiydi. Mahçuptu. Gergindi. Bana “sanane diyebilirdi ama demeyecek kadar birilerine ihtiyacı var gibiydi. Gururluydu. Bir sorun vardı mutlaka. Dilenen biri değildi. Benim cüretkar sorularıma yanıt verecek kadar da alçak gönüllüydü. Gözlerime bakmadan cevap vermişti. Ben ne sorduysam hepsini onaylayacak şekilde davranmıştı. Hızlı düşünmeye başladım. Üzerime giydiğim kazağım ve hırkam temizdi. Kazağımı veremezdim ama hırkamı pekala verebilirdim. Mesele nasıl teklif edeceğimdeydi. Yine arkamı döndüm. Şirin ama kararlı ve sakin bir tavırla “evden çıkarken havanın bu kadar soğuk olabileceğini düşünemediniz sanırım. Bakın ne diyeceğim. Sakın beni yanlış anlamayın. İçimde temiz bir hırkam var. Size uyar. Kimsenin dikkatini çekmeden size vereceğim. Kabul ederseniz çok mutlu olacağım. Hırka sizde kalabilir. Siz böyle incecikken inanın ben rahat edemeyeceğim.” Diye fısıldadım tekrar. İtiraz etti ama gururundan. “Olmaz alamam. Hem birazdan ineceğim. Gideceğim yer yakın” dedi. Yine önüme döndüm. Yalan atıyordu. Anlamıştım. Benim ineceğim durak neredeyse son durağa yakındı. O benden önce inecekti belki ama nerede? Arkamı döndüm “taktım ben size” dedim. “Bakın ben sizin illaki üşüdüğünüzü düşünüyorum. Böyle bir takıntım var. Hırkayı kabul edin ve benim gibi rahatsız birine faydalı olun” dediğimde yüzündeki ifade biraz değişti. Taktiğim işe yaramıştı. Nerede ineceksiniz?” diye sordum. Neredeyse 7-8 durak sonrası bir durağı söyledi. Orası sapa bir yer. Yakınlarda oturma mahalli falan yok. “bana tereddütle “eee.. peki hırkanızı geri vermek şartıyla alırım” dedi. Ben hemen “tamam… tamam otobüse bindiğimiz duraktaki bakkala götürüp bırakırsınız sonra. Ama sizde kalmasının bence hiç sakıncası yok dedim. Ve önüme döndüm. Yanımda oturan kadın mıydı erkek miydi hatırlamıyorum tek hatırladığım o kişiyi de rahatsız etmemeye ve diğer insanların ilgisini çekmemeye çalışarak montumu ve sonra hırkamı çıkardım. Dönüp verdim. Önüme döndüm. Oldu mu diye bakacağım ama kadın o kadar gururlu ki çekiniyorum. Ciddi ve bana iyilik yapıyordu sanki. Tekrar ona döndüm. Gülerek “bakın, iyi oldu değil mi ?” dedim onu rahatlatmaya çalışarak. Sadece acı acı, hı hı… dedi gözlerime bakmadan… Acaba kocasıyla kavga mı etmişti? Yüzünde görünürde darp veya hırpaladığına dair bir iz yoktu. Ya da adam cinnet geçirdi de bu kadın can havliyle mi sokağa böyle attı kendini…. ya da çapkınlık yapıyordu da mesela yasak bir ilişki beraber olduğu evli adamın karısı mı gelmişti üzerlerine. Yoksa… yoksa ruhsal anlamda hastaydı da evden mi kaçmıştı…. neden bu kadar senaryo? Çünkü o gün hava da o da normal değildi. Bülent abimiz vardı mahallede yazın mont kışın gömlek giyer gezerdi dışarıda. Aykırı biriydi. Ama bu kadın… hayır hayır.. başka bir şey…O anda üstünde pantolon mu etek mi var diye merak ettim. Benden önce inecekti nasıl olsa. İyilik yaptım ya her şeyine vakıf olacağım. Hemen nüfusuma geçireceğim neredeyse. Kadın hırkayı aldıktan sonra çok rahatladım. Hırkamı armağan eden arkadaşım da benim yerimde olsaydı aynı şeyi yapardı diye düşünüp içimi iyice rahatlattım ona karşı suçluluk duygumdan sıyrılıverdim. Dediği durağa yaklaştığımızda göz ucuyla ona baktım. Selam verip teşekkür yağdıracak biri değildi ki bunu da beklemedim zaten. Benim ona baktığım kadar bile dönüp de çaktırmadan bir bakış atmadı bile… altında ayak bileklerine kadar uzun biz kadınların bürümcük dediğimiz şile bezine benzer kahverengi bir etek, ayağında arkasına basılmış erkek ayakkabısı vardı. Bakmadı özellikle… bakmadı…. indi.. yine bakmadı… onu biraz daha incelemek istedim ama sol taraftan olmadı… Son gördüğüm kare hala aklımda. hırkanın yakasını iyice yukarı çekti ve kollarını birbirine doladı…
Hala bakkala soruyorum bana bırakılan bir hırka var mı diye… tembihledim onu… bir kadın benim için bir hırka bırakırsa kim olduğunu öğrenmeden bırakma diye… o da sırıttı ya öyle çok insan var. Getiririm deyip alıp gidiyor diye… anlamadın bakkal amca anlamadın…

4 bin yıldır yeni yıl kutlanıyor

2006 | 31 December 2006 16:03

Yeni yıl hakkında merak ettiklerinize yer verilmiş olan ntvmsnbc kaynaklı güzel bir yazı.

Kısa bir alıntı yapacak olursak:

Yeni yıl her zaman 31 Aralık gecesi kutlanan bir şey olmadı. İlk yeni yıl kutlamaları eski Babilliler’e, yaklaşık 4 bin yıl öncesine dayanır. Milattan önce 2000 yılı civarında Babilliler, yeni yılın İlk Ay ile başladığını düşünürlerdi. Bahar’ın ilk gününden sonra kutlamalar yapılırdı. Baharın başlangıcı, mantıken insanlara yeni bir yıla girildiğini düşündürüyordu. Sonuçta ilkbahar doğanın uyandığı, hayat bulduğu, çiçeklerin açtığı mevsimdi. 1 Ocak ise böyle tarımsal ya da astronomik bir olaya denk düşmüyordu. Babilliler’in yeni yıl kutlamaları tam on bir gün sürüyordu. Her günün ayrı bir kutlanış biçimi vardı. Bugünkü yeni yıl kutlamalarını sönük bırakacak bir coşkuyla geçiyordu bu on bir günlük festival. Her gün ayrı etkinlikler düzenleniyor, halk sokaklarda kutlamalar yapıyordu.

hard diskin içi

denisutku | 08 October 2006 23:14

Hard disk çalışırken böyle oluyormuş. Adam hafızanın kapağını çıkarmış ve bilgisayarda bazı temel işleri yaparken kısa bir vidyosunu çekmiş. Benim de aklıma geliyordu hep, neden hiç açıp bakmadım, hayret!

Merak Uyandırmayan Yazılar

nf | 02 August 2006 15:17

Bilmem ben mi abartıyorum ama bugun okuduğum bi kac serbest yazıda hiç link olmaması beni rahatsız etti.1, 2, 3, ... Deniz Gezmiş için; ki sayfalarca hakkında onlarca link bulunabilecek olmasına karşın tek bir link konmadan yazılmış yazı beni sasırttı. Genelde yorum bile yazmamamın temel nedeni oyle detaylı bi araştırma yapıp kaynaklarıyla sizlere sunamıyacak olmamdı(vakitsel anlamda da tembellik anlamında da). ama insanlar artık sadece başlarından gecen bi olayı anlatıp e fikri olan diye sorarken neden bunları en azından wikipedia yada google yardımıyla kolaylıkla bulabilecekleri ilginç merak arttırıcı linklerle suslemediklerini dusunuyorum
Acaba ben mi yanlış dusunuyorum yoksa orası (burası) serbest bolum olesine bile bişler yazıp yayınlasalar sayfa kalabalık gozuksun mu?

Şekerim, Üç vakte kadar …

zabun | 20 June 2006 17:09

Kahve falı birçok kişinin merakını cezbeder. Kahve falı bakmak için artık “fal kafelere” gider oldu insanlar. Kahvenin oluşturduğu şekli, herkes anlamlandırıp, ağdalı laflarla öykülendiremez. Bu profesyonelleri de her istediğin zaman bulmak olanaksız olduğuna göre resimdeki ürüne ne dersiniz. Misafirlerinize kahveleri ikram ediyorsunuz, herkes kahvelerini içiyor ve fincanın dibinde bir yazı beliriyor. Artık hangi temenni kime çıkar o kişinin şansına. Bizim millet yapmamış bu fincanları, tabi böyle yavan fal mı bakılır! Bu biraz ecnebi milletinin “şans kurabiyeleri” adetini andırıyor. Bizimkisi sanırım sesli olabilirdi. Fincan boşalınca bir elektronik ses kaydı; “bak şekerim, üç vakte kadar eline büyük para geçecek, bir adam görünüyor güvenme sakın ona, bu paraya ortak olmaya çalıcak…” şeklinde seslenirdi. Daha insana yakın olurdu vesselam. Belkide dış cidarı ışık geçirmez, iç cidarı yarı şeffaf bir bir fincan, kahve bitince, içerisinde bulunan LED’lerle aydınlatılmış gizli resimleri ya da yazıları, belirginleştirirdi. Ama en iyisi hayal gücü ve ağzı iyi çalışan bir falcı bulmak.