bildirgec.org

melankoli hakkında tüm yazılar

Bir Gun Karsilasirsak

Clicia x | 09 September 2007 20:18

Edward Hopper resimlerinin analizi

uuuucar | 19 August 2007 15:22

yalnızlık ve melankoli nin ressamıdır Edward Hopper.Resimlerindeki ana tema kalabalık içinde de olsa yalnız kalmış,itilmiş,dışlanmış,yok sayılmışlıktır.Edward Hopper ın resimlerinde gördüğümüz yalnızlık seçilmiş,isteyerek elde edilmiş yalnızlık değil,terk edilmişliktir daha çok.Edward Hopper ın resimlerini poster olarak ta çok sık görürüz.Hatta o kadar çok yerde görürüz ki zamanla bilinç altımıza bile işlemiş olabilir.Gittiğimiz bir cafe,lokanta yada bir arkadaşımız odasının duvarında hiç ressamını bilmeden göz ucuyla bakıp geçeriz belki de, ama göz ucuyla bile baksak Edward Hopper tabloları mutlaka bir yerlerimizin eksik kaldığını bize iletebilir.Hopper ın resimlerinde evinden uzakta,terk edilmiş figürlere çok sık rastlarız.Hopper “Resim yaparken amacım hep,doğanın içselleştirilmiş ifadesinin en şaşmaz kopyasını yapmak olmuştur” diyerek aslında resimlerinin bütününü de çok güzel bir şekilde anlatıyor.

şenlik sonrası melankoli

kizil otesi | 30 May 2007 10:45

Evet son 2 günü burada da bahar şenliğinin,bugünde hava kapalı hafifte yağmur atıştırdı eminim herkes kaçışmıştır.Şenlik,şenlik havasında geçmemiştir mevsimlerde değişti onunda ayrı azizliğini yaşıyoruz ;bir yanıyoruz sıcaktan bir yağmur yağıyor ıslanıp kaçışıyoruz. Ne iş anlamadım;Hey Allahım işler bozuk heralde sona yaklaşıyoruz diye düşündürüyor beni topluca dünya olarak :/ Neyse ya, bir dinginlik sardı bak beni şimdi,aslında bu yağmurda ıslanmakta ayrı bir güzellik tabi ıslandıktan sonra direk eve gitmek şartı ile,o halde kimseye görünmek istemem lakin üstüm başım ıslak;saçlar keza öle ve makyajım akmışken hiçte güzel bir görüntü sergilemem insanlara karşı.=)Zaten yağmurdan sonra eve gidip bir güzel neskafeyi yudumlaması lazım malum kişinin,yağmurun üstüne bırakmış olduğu hoş duygudan bir an önce kurtulmamak mümkünse o hissi uzatabilmek için inceden sakin bir müzik eşliğinde elinde kahvenle manzaraya karşı oturup yudumlayacaksın hayatı,gözünün önünden hayatın beklentilerin,umutsuzlukların,mutsuzlukların gelip geçecek sonra insan oğlunun ne kadar doyumsuz olduğunu ve nankör olduğunu anlayıp kendine söyleneceksin sonra neden böle yaratıldığını düşüneceksin ama işte böle gelmiş böle gider deyip “Büyük sona” daha ne kadar kaldı acaba diye hesaplamaya başlayacaksın,gelip geçmiş olan tam 22 yıl var kocaman bir 22 yıl hiç kolay değil ama gelmiş ve geçmiş…Oysa nasılda teker teker ve yavaş yavaş ilerliyor geriye baktığında da ne kadar uzak görünüyor diye hayatı da suçlarsın sana kötü bi plan hazırladığını düşünerek,yolculuk nereye? daha ne kadar ilerleyeceğim diye ilerlerken tabi daha ne kadar acı çekeceğini de düşünürsün sonra nasıl bir ölümün seni beklediğini,hani sende bilirsin internette nasıl öleceğimizi bize bir nevi söylemeye çalışan testler var ya aynı onlar gibi,acaba kalp krizinden mi dersin sonra geçmişteki ölümlerini hatırlayıp,yok yok benimde sonum kanser dersin nede olsa genetik bir sorun bu,babadan oğula geçer yada babadan kıza da geçer mi? diyede düşünürsün,bu cinsiyet farkı etkiler mi acaba diye saçma sapanda düşündürür bu illet,boğazında bişeyler takılır tükürüğünü bile yutkunamazsın.İnsanın birden içini bir sıkıntı basar nefes alırsın ama aldığını farketmessin giden herkesin ardından nasıl hayat devam ettiyse,sende ölsen aynı şekilde öyle devam edileceği bilinci uyanır,peki bu bilinç bencilce değil midir?Peki neden ölüyoruz diye düşünmeye başlarız,ölmesek,hiç bir insan ölemese diye düşünmeye başlarıs sonra İstanbul’un o en kabalalık caddesi beynimize şimşek gibi çakar,karınca gibi insanlar bir yerlere yetişmeye çalışarak hızlıca farklı yönlere ilerlediklerini izlerken buluruz kendimizi,,,bu kadar insan nereye gidiyor niye gidiyor?Hepsinin bir ailesi olduğunu düşünürsek ne kadar da fazla insan var diyerek birden bu insan yoğunluğunu tabiki dünyanın kaldıramayacağını anlayarak dünyanın işleyişine hak veririz,evet elbette bir dönüşüm olmalıydı birileri gidip birileri gelmeliydi bu döngü böle ilerlerdi ama daha az acı veren yada hiç vermeyen bir yöntem yok muydu bu döngünün devamını kılacak böyle mi olmak zorunda?Hiç gelme eğer gideceksen demiş şarkı sözünde solistin biri,ürkek buz tanesi zamanın gelince eriyeceksen gelme demiş…Haklı mı peki evet eğer yok olucaksak zamanı gelince, demek ki aslında acı veren hayat değil,zaman!Geçmesin zaman,eskitmesin bizi diye içimizden geçiririz bu sefer zamana söveriz,peki bu sefer zaman geçmese ne olur?İyi kötü yaşadıklarımız tekrar aklımıza gelir,kötü şeyleri yaşamak istemeğimiz için yaşadığımız iyi şeylerden de olacağımız durumunu idrak edince onları feda edip etmeme kişinin kendi bünyesiyle alıp vereceği bir durumdur eğer şahsi konuşucaksak kötü şeyler olsa da güzel şeylere ulaşmak için kötülere katlanmak gerektiğini düşünür,yüzümde “benim hala umudum var” ifadesi yaratmaya çalışırım,bir yandan da Emmiliana Torrini’nin What’s the problem? I don’t know deyip dead things,sad things have to happen sometimes şarkısını dinleyerek kendimi buna inandırmaya çalışırım,adeta şarkı beni motive edilmek için yazılmış olduğunu düşünüp yüzümde oluşan “ne hissedeceğini bilemeyen” bi ifadeyle pencereyi açarım ve gözlerimi kapatıp yüzüme yağmur sonrası serin havanın yüzüme çarpmasını beklerim bir yandan da toprak kokusunu içime çekerim,o esnada insan ne düşünür?Huzur…huzurun tanımı yapılamaz o böyle bir histir,dolayısıyla onu anlatmaya başlamadan sevdiğim bir şarkıyı mırıldanıcam ve omzumda bir el hissedince aniden gözlerimi açıcam ve gerçek dünyaya hoşgeldin diyen bakışlarıyla arkadaşım elinde başka bir bardak neskafeyle beni karşılayacak,yada bana öyle geliyor…

Uykusuzluk uzerine…1

ratta | 21 February 2007 18:55

Uykusuzluk uzerine yazmis oldugum uzun bir yazi az once bir kazaya kurban olup silindi gitti bir anda, geride getiremedim kendisini ne ettiysem:) Daha fazla dikkat etmesi lazim yazdiklarina insanin demekki uykusuzluk ceken bir insansa. Geceleri kafasi konusan birisi olmak herkes uyurken dusunmek de zor bir istir. Yazmak gelmiyor insanin icinden boyle durumlarda.. Uykusuzluk iyi birseydir kim ne derse desin. Gunduzleri algilayisinizi degistirir daha iyi gorursunuz hayatin zenginligini bir o kadarda hayatin anlamsizligini ve gereksizligini, cevrenizdekilerin kosup durmalarina bakarak ne kadar nafile islerle ugrastiklarini onlarin sanki baska bir gezegende yasadiklarini. Sarap icmis gibisinizdir gunduzleri biraz melankolik, biraz depresif, bazen coskulu, bazen de intihara egilimli cokkun ruh hallerindesinizdir.

Melankolik Ben(QUARE)

| 04 February 2007 03:55

04.02.2007
01:53
Berbat bir gün ve o günü takip eden uykusuz bir gece.Benim de bir çokları gibi “Hüznü yaşamayı seviyor muyum acaba?” sorusunu,kendime milyonlarca kez sorduğum soğuk,karanlık, hüzünlü bir gece ve melankolik bir ben.

Bu gece farkettim ki,benim beynimin unutma veya bir olayı beynimin en dibindeki arşive koyma gibi bir özelliği yok ve farkettiğim diğer şey de,dizüstümün üzerindeki kurumuş gözyaşı lekeleri.Neden böyle…?Neden kendime acı çektirecek kadar acımasızım ben?İnsan özüne nasıl bu kadar vicdansız olabilir? Yine sorular,sorular,sorular.Günlük sayfalarım da sorularla dolu değil mi zaten?Alışmışım soru sormaya bir kere istemesem de.Alışmışım her bir şeyi sorgulamaya.Bu yüzden salağım ben,kafadan kontağım,deliyim…
Evet,ne diyordum…?Beynimin arşiv fonksiyonu iyi çalışmıyor.Neden??Evet,evet öyle.A.K(canım benim,tatlım bitanem,çocukluk arkadaşım) çocukluğumuza dair herşeyi ama herşeyi hatırlıyor.Ben ise,sadece herkesin bize “yapışık ikizler” lakabını taktığını hatırlıyorum.Başka birşey hatırlamıyorum.Neden?? Çünkü onları hatırlasam acı çekmeyeceğim,vicdansızlık etmemiş olacağım kendime.Mutlu çocukluk anılarımız,neden acı çekeyim ki…? Bu yüzden de acı çekmekten hoşlanan aptal Bana yakışmaz onları hatırlamak.Ben ancak Serdar’ın bana yaptığı herşeyi aklımda tutmalıyım.Neden…?Çünkü onlar acı veriyor.Beli ağrıyor diye masaj yapmak istediğim zaman,ellerim soğuk diye bana bağırması neden şuan oluyormuş gibi?Beynimdeki arşive işlememiş henüz ve hiçte işlemeyecek,üzgünüm AŞKIM.İstesem de olmuyor.Günün birinde bunu arşivden,hafızamın derinliklerinden çıkarıp “aa bu da olmuştu,Serdar bana bunu bile yapmıştı.Aman geçti gitti” demek gibi bir olasılık yok benim için.Bu olanaksız tamamiyle.Onlar benimle yaşayacak.Dilimin ucunda olacaklar hep,inan buna.Seninle çıktığım için annemin bana dediklerinin her an kulağımda,dilimin ucuna gelmeye hazır oldukları gibi ve neredeyse her gece o sözleri hatırlayarak ağladığım gibi senin içinde ağlayacağım.
Bir saat uyumuş olsam bile sabah kalktığım zaman,yine de uyku ilacını almayacağım.Onlarsız uyuyamıyorum.Ama salağa benziyorum onları içince…Bırakacağım kendimi yine gözyaşlarımın kollarına.Beni salaklaştıran,başımı döndürüp sonra uyutan o ilacı içmekten men ediyorum kendimi bu gece.Bırakayım kendimi ağlasın…

BAZEN MELANKOLİK

muratdikmen | 30 October 2006 03:02

Melankolik Bağlar
Melankolik Bağlar

Melankolik bir düşünce;Hani içinden çok şey söylemek gelir de susmaktan fazlasını yapacak halin yoktur…Hani kimse bilmez neden öyle olduğunu, hani sormazlar neden sırt döndüğünü herşeye…günler kötü geçer hani…Hani hayaller yıkık, kalp kırık…Hani… gerisini siz doldurun işte, şu an susmaktan fazlasını yapmaya halim yok…

Keskin görünen düşüncelerin bulanık izlenimini verdiği anlarda çelişkiler başlar…Kararsız olma hissi ve bir yandan yalnız olmaktan hoşlanan kişilik bir yandan da insanların içinde olmayışının hüznü ile geçen zamanlardaki tedirginlik.Melankoli dönemlerinde, insanlarla ilişkilerinde hep bulanık bir sorun vardır.Anlaşılamaması, mizacı gereği farkındalığı, sosyal olmayı , diğerleri gibi olmayı becerememeleri onu insanlardan uzaklaştırır . Toplumsallaşmaktan , bir yere bir kimseye bağlı olmaktan korkmak melankoliklerin tutumudur. kendilerine duydukları saygı, kendilerine yönelik olmaları belirgin özelliklerindendir. o nedenle aylaktırlar.