bildirgec.org

masal hakkında tüm yazılar

anı

astral | 18 November 2009 14:11

Bir sabah kalktım. Buz gibi bir dünyaya kalktım. Kendi soğukluğumda yüzümü yıkadım, sabahın ayazını içime soludum. Giydim papuçlarımı, olmayacak bir sabaha uyandım. Uyandım. İçimde sürdürdüğüm kelimelerimle kendime sıcak bir öykü yazdım. Yüksek bir yere çıktım, en yüksek, sakladığım öykümü aşağılara bıraktım, dileklerim kabul olsun diye. Tuttuğum nefesimi bırakmadan usulca, kimse görmeden ağladım. Çocukluğumdaki aynı kızın gözlerine baktım aynada. İnandım ona. Çoktan beri topladığım güllerimi aldım elime. Bir sıcak tebessümün içimde bıraktığı matemin yolunu tutmak üzere yola çıktım. Kendi çıktığım yolda kendimi unuttum. Çoktan unutmuş bir ben vardım artık. Unutunca her şey değişti. Soğuk değişti, bulutlar değişti. Dedim ki, dileğim oldu. Oysa olan bendim, dilek de buydu. Ağlayan kız gözlerini sildi. Matemini duvara astı. Sustuğu anılarını albümlerden çıkardı. Valizin içine koydu. Bir bilet aldım uzak, uzak bir şehre. Dönüşsüz bir bilet yalnızca. Valizimi otobüse yerleştirdim. O uzak şehre yakınlaşırken valizim benden bir o kadar uzaklaştı. İçim temizlendi. Bu şehir temizlendi. Kar beyazı anılarım bana kaldı. Anılarımın matemi o yeni şehre…

kavuşması mümkün olmayan tılsım üzerine bir önceki yüzyıldan buruşmuş mektup…

astral | 17 November 2009 10:46

Küçük renkli bir düş’sün benim için…
Yıllar öncesinden kalan. Bir yanımın temelli unutmak istediği bir yanımınsa unutmaya kıyamadığı ve bunu kendine itiraf edemediği bir düş…

Renkli bir düş. Bazı düşlerin içinde, düş olduğunu bilirsin. Düşün içinde yol almanın kazanç olmadığını bile bile yürürsün yine sıcaklığın çıplak ayaklarına basa basa.

Bir yanın yanar, (bir sessss) ‘Dikkattt eetttt!!!!’ diye fısıldarken bir yandan, sen o sesi göz ardı edip, ‘Aman duymuyorum seni’ deyip; gece yarısı saat 00.05’i gösterirken 630 km gitmek için, ‘O’nun için terminalden el sallayan ellere bakarsın, yukarda ay varken, aklında o varken…

Romanda Vak’a ve Olay Örgüsü

kahvekokusu | 09 November 2009 09:20

Daha önceki yazımda roman sanatında anlatıcının kimliği ve işlevi üzerinde durmuştum. Romanın genel yapı itibariyle bir anlatıcı ve anlatı üzerine kurulduğunu söyledik. Ancak anlatıcı romanda bir araç özelliği taşır. Romanın amacı ise bir olayı ya da vaka’yı okuyucuya sunmaktır. Vaka kelimesinin sözlük anlamı : Olup geçen şey, demektir. Romancı romanın epik yapısını bu olup geçen şeyle kurar. Vak’a anlatıma dayalı masal, hikâye, roman gibi türlerin asli elamanıdır. Geleneksel roman anlayışında çok önemli yer tutan vak’a, modern ve post-modern romanda mümkün olduğunca soyutlanmaya ya da tecrit edilmeye çalışılsa da tamamen ortadan kaldırılması mümkün değildir. Vak’a en güzel tarifle bir mağazanın vitrinidir. Romanın diğer unsurları yani zaman, mekân ve kişiler vak’a etrafında yerini alır. Bir romanda peş peşe dizilen vak’a parçaları romanın anlatı sistemini oluşturur. Kimi zaman okuduğumuz romanı bir çırpıda karşı tarafa özetlemememizi sağlayan hadise budur. Peki, akla hemen şöyle bir soru gelebilir: Her romanda vak’a var mıdır? Elbette vardır. Vak’asız bir roman düşünülemez. Az veya çok, er veya geç, her romanda vak’a ile karşılaşırız. Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın Huzur romanında bir vak’a ile karşılaşabilmek için oldukça çok beklemek gerekir. Buket Uzuner’in Kumral Ada – Mavi Tuna romanında çok sık olarak yeni bir vaka ile karşılaşmak mümkündür. Roman sanatı ise belli vak’a grupları etrafında oluşturulur:

Ruhu Tazeleyen Ülke; “İtalya”…!

| 05 November 2009 19:30

Mozzarelle
Şarap
Makarna
Limondan yapılan harika içkiler
Yakışıklı erkekleri
Pizza Kulesi
İncecik hamurdan Pizzası
Vatikan’ı
Tarihle olan iç içeliğin baş döndürücü büyüsü…İtalya ile ilgili akla gelen ilkler bunlardır. Akdeniz ülkesi olması daha bir cazip kılar ülkeyi diğerlerine oranla.

Büyüdür İtalya, şu iğrenç dünyada sizi ve ruhunuzu dinlendiren, yeni doğmuşcasına yenileyendir. Atalarla ve geride bıraktıklarıyla iç içelik farklı heyecanlar katar benliğinize.

bahtsız prenses: Süreyya

nazokiraze | 03 November 2009 18:39

İran’da Şah Pehlevi döneminde yeşil gözleriyle sinema afişlerinden fırlamış güzellikte genç bir kızın fotografı Tahran’da bakan herkesi büyüler , bu kız küçüklüğünden beri hayal ettiği gibi sinema oyuncusu olup resimleriyle hayranlarını cezbetmese de bu fotograftaki bakışıyla çarpmıştır Şah’ı.

Fotografına bakarak kendisini Tahran’a davet eden Şah’ın yanına gitmeden önce babası Şah ile evlenmek zorunda olmadıgını hatırlatıp içini rahatlatır kızının , eğer begenmezse evlenme teklifini kabul etmeyecektir.Genç kız ve ailesi Tahran için özel olarak elbiseler diktirmek ister , bunun için adres Paris’tir.Muhammed Riza Pehlevi ‘nin dört gözle beklediği ve resmine aşık oldugu kişi sonradan Mahsun prenses (Prenses Soraya) olarak anılacak olan Süreyya İsfendiyari Bahtiyar ‘dir. (Karsılastıgim adam tahmin ettigimden cok daha ilginçti, yakışıklıydı. Görür görmez aşık oldum.- Prenses Süreyya’nın Hayatım adlı kitabından)

Romanda Anlatıcı Kimdir?

kahvekokusu | 02 November 2009 10:27

Roman, modern zamanların anlatım tekniğidir. Roman sanatı esas itibariyle anlatılacak bir hikâye ve bu hikâyeyi sunacak bir anlatıcıya dayanır. O halde hemen şöyle bir soru sormak gerekir: Romanda bize olayları anlatan kimdir? Romanda ya da hikâyede olayları okuyucuya anlatan sese “anlatıcı” diyoruz. Anlatıcı destan, masal, hikâye, roman gibi epik karakterli metinleri okumaya başladığınız anda kulağınıza gelen ilk sestir.

Okuduğumuz eserlerde hangi anlatıcı tekniğinin kullanıldığı bilmemiz romanları daha iyi anlayıp, yorumlamamıza olanak verir. Anlatıcı türlerini kısaca tanımaya çalışırsak ortaya şöyle bir sınıflama çıkar:

Ezop Masalları

puella | 12 October 2009 10:48

Dünyanın bütün coğrafyalarında, bütün kültürlerinde rastlarız masallara. Her birinin kökenine indiğimizde ise, karşılaştığımız ilk masallar hemen hemen hep hayvanlar üzerinedir. Bunun nedeni, hayvanların ilk insan topluluklarının hayatında önemli bir yer tutmaları olabilir. Belki de sadece insanların kendilerini gizleme ihtiyacından kaynaklanmaktadır.

Diego Velázquez'e ait Ezop tablosu
Diego Velázquez’e ait Ezop tablosu

Edebiyatta genel olarak fabl türüne giren hayvan masallarına ait, ilk yazılı örneklere Hititler’de rastlanır. Hititler fablları taş tabletler üzerine yazıp resimlemişlerdir. İsmen bilinen ilk fabl anlatıcısı ise, sadece Yunan kültüründe değil, tüm dünyada bir efsane haline gelmiş Ezop (Aesop ya da Æsop (Yunanca Aisopos))’tur.

Ezop, M.Ö. 620-560 yılları arasında Antik Yunan’da yaşadığına inanılan bir köledir. İnanılan diyoruz; çünkü Herodotus’un kesinlik taşıyan ifadelerine rağmen, doğduğu yer dahi belirsizliğini koruyan – Trakya, Frigya, Mısır, Etiyopya, Sisam, Atina ya da Sart – ve ölümü ile de çelişkili bilgiler bulunan Ezop, pek çok tarihçiye göre bir mit olmaktan öteye gidememiştir. Herodotus’a göre ise Ezop, M.Ö. VI. yüzyılda Sisam’da yaşamıştır. Firavun Amasis’in iktidarına denk düşen bu yıllarda, Ezop’un bir soylunun kölesi olduğundan bahseder ünlü tarihçi. Masallar konusundaki yaratıcılığının yanı sıra, diğer pek çok konudaki yeteneğini takdir eden sahibi tarafından, sonunda özgür bırakılır. Ancak özgürlüğün tadına yeteri kadar varamayacaktır Ezop.

Fareli Köyün Çocukları…

wertikaas | 05 October 2009 16:10

Çocuk ve Asker

Birbirine ne kadar zıt iki kelime değil mi? Aslında, değil! Sayıları tam olarak bilinmese de günümüzde 41 ülkede 300.000’den fazla çocuğun silah altında tutulduğu tahmin ediliyor. Bu çocukların büyük bir kısmı savaşlarda ya da çatışmalarda aktif olarak kullanılıyorlar. Yaşları genellikle 14 ile 18 arasında değişiyor fakat bazı Afrika ülkelerinde bu yaş sınırı 9’a kadar inebiliyor. Latin Amerika’dan Güney Asya’ya kadar çok geniş bir coğrafyada yer alan ve 3. Dünya Ülkeleri olarak tabir edilen; ekonomik açıdan güçsüz ve siyasal bir istikrara kavuşamamış ülkelerin ordularında görev alıyorlar. İsrail tanklarının çelik paletleri altında ezilen topraklarını, ellerine geçirdikleri taş parçalarıyla savunurken, kutsal kitaplarda geçen Davud ile Calut hikayesini binlerce yıl sonra tersine çeviren Filistinli çocuk askerlerin mücadelesi; Yaser Arafat’ın “Onlar benim küçük generallerim!” sözündeki gibi romantize edilse de aynı şeyleri; sonu gelmeyen iç savaşlardan ve kabileler arası şiddet eylemlerinden yorgun düşen fakir Orta Afrika ülkelerinde, zorla evlerinden kaçırılarak önce uyuşturucuya ve işkenceye sonra da insan öldürmeye alıştırılan ya da –eski adıyla Burma– Myanmar’da olduğu üzere mayın tespiti, sabotaj, casusluk faaliyetlerinde kullanılan diğer çocukların trajik hikayeleri için söyleyebilmek pek mümkün görünmüyor. Bu insanlık dışı uygulamalardan kız çocukları da nasibini alıyor. Zorla silah altına alınan kız çocuklarının karşılaştığı tecavüz, cinsel kölelik ve istismar vakaları hiç de az değil. Örneğin, Sri Lanka’da, şüphe çekmeyecekleri gerekçesiyle intihar bombacısı olarak kullanılıyorlar.

Ölü-yorum…

belesh | 09 September 2009 12:47

Aduket
Aduket

Siyah. Sayın seyirciler, yazıda bir hata var. Lütfen alıcılarınızın ayarıyla oynamayınız. Yazıyı bu şarkı eşliğinde okuyunuz…

Eksiliyorum. Yavaş yavaş bitiyorum. Kaybettiğim her hücrede sen varsın. Senin olduğun her hücre benim için bir evren. Ve bütün evrenlerimin güneşi sensin. Bütün sistem senin üzerine kurulu. Azalıyorum. Sen benden gittikçe yeni dünyalar çoğalıyor. Bütün dünyaların merkezinde sen varsın. Bilmem kaç derecelik açılarla senin etrafında dönmeye çalışıyorlar. Ama aslında benimsin. Benden bir parçasın. Bin parçaya bölünmüş bensin. Bensin bir sensin. Sensiz ben bir hiçim.

Sihirli Ada

mediamonster | 09 September 2009 09:54

Türkiye İş Bankası’nın çocuklara yönelik olarak hazırladığı web sitesi Sihirli Ada’da İngilizce öğrenmek, hobiler hakkında bilgi edinmek, kitap okumak,oyun oynamak, masal dinlemek mümkün. Anne ve babalara yönelik bilgilendirici linklerin de bulunduğu sitede farklı yaş gruplarına yönelik aktiviteler yer alıyor. Eğlenerek öğretmeyi amaçlayan siteye üye olmanız yeterli.Web sitesi Young New Media tarafından tasarlanmış.