bildirgec.org

mamma mia hakkında tüm yazılar

Meryl Streep

queennothing | 29 November 2010 11:44

Mary Louise Streep, 22 Haziran 1949 tarihinde Mary Wolf ile Harry William Streep çiftinin üçüncü ve tek kız çocukları (abileri Harry ve Dana) olarak New jersey, Amerika’da dünyaya geldi. Çocukluğunu New Jersey’de geçiren aktris, Bernards High School ve Vassar College’de drama eğitimi aldı. İngilizce, İsveççe ve Almanca öğrenen Meryl, üniversiteyi Yale’de, drama bölümünde okudu. Yale’den mezun olduktan sonra ilk performansını New York Shakespeare Festival’de sergileyen Meryl, Broadway’de “Happy End” adlı müzikalde rol aldı. 26 yaşında ilk oyunculuk deneyimi yaşayan genç aktris, “Everybody Rides the Carousel” adlı animasyonda seslendirme yaptıktan sonra 1977 senesinde “Secret Service” ve “The Deadliest Season” adlı TV filmlerinde rol aldı. Aynı sene Jane Fonda, Vanessa Redgrave gibi isimlerle 11 dalda Oscar’a aday gösterilen ve 3 dalda Oscar Ödülü kazanan film “Julia“da ‘Anne Marie’ karakterini canlandırdı. 1978 senesinde iki Altın Küre ödüllü mini dizi “Holocaust“ta üç bölüm ‘Inga Helms Weiss’ karakterine can verdi.

Aynı sene Robert De Niro, Christopher Walken, John Savage gibi isimlerle birlikte “The Deer Hunter” adlı yapımda canlandırdığı ‘Linda’ karakteriyle ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ dalında Oscar’a aday gösterildi. 1979 senesinde Woody Allen’ın yönettiği “Manhattan” adlı yapımda ‘Jill’ karakterini canlandıran Meryl, aynı sene Dom Gummer ile dünyaevine girdi.
“Uncommon Women… and Others”, Alan Alda’nın yönettiği “The Seduction of Joe Tynan” adlı yapımda ve ‘Joanna Kramer’ karakteriyle “Kramer vs. Kramer” adlı yapımda rol alan aktris, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ dalında Oscar ödülü kazandı. 1981’de “Kiss Me, Petruchio” adlı TV filminde ve John Fowles’in romanından uyarlanan Karel Reisz‘in yönetmenliğini üstlendiği “The French Lieutenant’s Woman” adlı yapımda rol alan Meryl Streep, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ Oscar’ına sahip oldu. 1982’de “Alice at the Palace”, Robert Benton‘un yönetmenliğini yaptığı “Still of the Night” ve William Styron’un romanından uyarlanan “Sophie’s Choice” adlı yapımda yer alan Streep, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ Oscar’ına bir kez daha sahip oldu. Mike Nichols’un yönettiği “Silkwood“da rol alan meryl, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ dalında Oscar adayı oldu. Robert De Niro ile “Falling In Love” adlı yapımda ‘Molly Gilmore’ karakteriyle yer alan aktris, ‘Susan Traherne’ karakteriyle “Plenty” ve ‘Karen’ karakteriyle de “Out Of Africa” adlı yapımda rol aldı. Bu rolüyle aktris, bir kez daha ‘En İyi Kadın Oyuncu’ Oscar’ına aday oldu.

Müzikal Filmler

cansualtas | 01 February 2010 12:03

Sinema ve müzik sanatının harmanlanmasıyla sunulan müzikal filmler, bazen öykünün şarkılarla bütünleştirilmesiyle bazen de sanatçının biyografik yaşamını konu almasıyla karşımıza çıkıyor.
’90’lı yıllar müzik/ müzikal filmlerin kilit noktasıydı.

’90 öncesinde çekilen filmler özgüven, aşk, sevgi, cesaret, sadakat, masumiyet, gurur temalarını yoğun şekilde işlerken, ’90’ sonrasındaki yapımlar daha modern bir çizgide ilerliyor. Gerek çekim teknikleri gerekse karakterlerin iç dünyaları, içinde bulunduğumuz teknoloji çağının birer kopyası olarak her yıl beyazperdedeki yerini alıyor.

The Phantom Of The Opera: İlk sahneye koyuluşundan yıllar sonra tekrar beyazperdeye uyarlanan film Andrew Lloyd Webber’in en ünlü müzikal eserlerinden birisi.

Amadeus: Wolfgang Amadeus Mozart’ın yaşamını anlatan biyografik film 8 dalda Oscar Ödülü kazanan iddialı yapımlardan birisi.

Wizard Of Oz: En iyi aile filmi olarak seçilen yapım, bizleri büyülü bir dünyaya götürürken masalımsı bir şekilde hayatın güzelliklerini sıralıyor.

Rumba: Aşkın en saf halini anlatan yapım aynı zamanda rumba dansını ekrana taşıyor.

Copying Beethoven: Beethoven’ı ve 9. senfoni dönemini anlatan film müziğin aşkını iliklerimize kadar hissettiriyor.

The Wall: Pink Floyd’un müziklerinin eksik olmadığı film Pink karakterinin yargılama, hesaplaşma ve tükenişe doğru giden hayatını konu ediyor.

Cabaret: Dramatik müzikal tadındaki film hala tiyatroyla ve oyunlarla tekrarlanan yapımlardan birisi.

Flashdance: Genç bir kadının dansa olan tutkusunu konu alan yapım aynı zamanda feragat, imkansızlık, kendine güven öğelerini işliyor.

Singin’in The Rain: Sessiz sinemadan sesli sinemaya geçişi anlatan romantik film klasikler arasında yer almaktadır.

Dirty Dancing: Dans ve müzik ağırlıklı film, toplumsal sınıf ayrılılıkları ve ilk aşk üzerine dikkat çekiyor.

Evita: Arjantin’in First Lady’si Eva Peron’un yaşamını anlatan filmde Madonna başrol oynuyor.

DreamGirls: Hırslı bir menajeri ve üç kadından oluşan müzik grubunu konu ediniyor.

Broadway’den Beyaz Perdeye 1 – Grease

mediamonster | 21 September 2008 12:22

Müzikal denildiği zaman akla ilk gelenlerden birisi kuşkusuz Broadway olmalı.(Broadway ABD’nin New York kentindeki Manhattan bölgesinde yer alan bir caddedir). Cadde üzerindeki tiyatro ve konser salonlarında zirveye ulaşan gösteriler daha sonra sinema perdesine yansıtılmış; sinema izleyicisinin de büyülü Broadway dünyasından nasibini alması sağlanmıştır.
Broadway’den beyaz perdeye uyarlanan en önemli müzikaller arasında birçoğunuzun okuduktan sonra “Ben bu filmi izlemiştim” diyeceği ;Batı Yakası Hikayesi, Titanik, Chicago,Saç Spreyi,Mamma Mia ve daha niceleri bulunuyor.
Bu müzikallerden en önemlisi tüm zamanların en iyi müzikalleri arasında bulunan Grease, Jim Jacobs ve Warren Casey tarafından yazılmış. 1978 yılında Randal Kleiser direktörlüğünde sinema perdesine yansıtılmış.
Film aynı ismi taşıyan Frankie Vali şarkısı eşliğinde gösterilen çizgi film animasyonu ile başlıyor. Bundan sonra 110 dakika boyunca basit bir aşk hikayesi çerçevesinde eğlenceli ve hepsi birbirinden farklı karakterlerin hayatlarına dahil oluyoruz.

Mamma Mia!

menese | 17 July 2008 09:32

Bu hafta sonu vizyona girecek olan Mamma Mia!, çok sayıda ABBA şarkıları ve bu şarkıların bahsettiği mevzulardan yararlanarak yazılmış bir hikayeyle oluşturulmuş sahne müzikalidir aslında..
İlk kez 1999 yılında seyirci önüne çıkan ve bugüne kadar büyük ilgi gören bu müzikal, yönetmen Phyllida Lloyd imzasıyla şimdi de beyazperdede..

Mamma Mia‘ da anlatılan, otel işlettikleri şirin bir Yunan adasında uzun yıllardır yaşayan Amerikalı Donna ve babasız büyüyen kızı Sophie’ nin hikayesidir..
Bu hikayenin mühim bir kısmında, yirmi yıl kadar önce aklı havada bir çapkın tazeyken, üç erkekle peşpeşe ilişki yaşamış olan anne, Donna (Meryl Streep) yer almaktadır -haliyle..
Donna, eskisine nazaran durulmuş olsa da, büyük oranda Meryl Streep’ in şahane oyunculuğunun yardımıyla da görürüz ki bunca yıldan sonra formundan pek de bir şey kaybetmemiştir..