bildirgec.org

liv ullmann hakkında tüm yazılar

Tutkunun filmi; The Passion of Anna (1969)

queennothing | 26 January 2011 17:35

İsveç Sineması’nın büyük ismi Ingmar Bergman‘ın yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “The Passion Of Anna” (orjinal adıyla; En Passion), 1969 senesinde vizyona girdi. Tokyo’da dünyaya gelen aktris Liv Ullmann ile İsveçli aktör Max von Sydow‘un başrollerini paylaştıkları yapımda İsveçli aktris Bibi Andersson, İsveçli aktör Erland Josephson, aktör Sigge Fürst ve Erik Hell rol alıyor.
Filmle ilgili ilginç bir detayı da vermeden geçmeyelim; yönetmen Bergman, filmin çekimlerini bir zamanlar birlikte olduğu ve çocuğunun annesi olan Liv Ullmann ile birlikte yaşadığı adada tamamlamış. Dört karakterin öyküsünün anlatıldığı film, esasen Andreas Winkelman’ın yaşamına odaklanıyor.

Skammen (1968)

queennothing | 17 February 2010 16:56

2007 senesinde hayatını kaybeden usta yönetmen Ingmar Bergman‘ın yönetmenliğini yaptığı 1968 çıkışlı sinema filmi “Skammen“in (Shame / Utanç) başrolünde iki defa Oscar’a aday gösterilen İsveçli (esasen Japonya doğumlu) aktris Liv Ullmann ve Oscar adaylığı bulunan aktör Max Von Sydow yer alıyor.
7 senedir evli müzisyen çiftin gelgit günlerini ve gözden ırak yaşadıkları adadki evlerinde geçen hayatlarını konu alan yapım, aniden çıkıveren iç savaşla farklı bir boyut alıyor. Evlerinin dibinde gerçekleşen yıkımın çift üzerindeki etkilerine yoğunlaşan Bergman, yine başarılı bir psikolojik/ drama ile karşımızda.

Eva ve Jan Rosenberg çifti, aynı orkestrada çalan, bu sayede tanışan ve 7 sene evvel dünyaevine giren bir çifttir. Bir çiftlik evinde, kendi hallerinde yaşayan çift, bahçelerinde tavuk besleyerek, arada sırada şarapla romatizm yaparak geçen sıradan günlerini, Eva’nın kadın gerginliğiyle hareketlendirip, birlikteliklerini soslandırıp, katlanabilir kıvama sokuyorlardır. Eva’nın baskın, baskıcı, midahale etmeden duramayan ve şikayetçi tavırlarının altında kalan Jan, genç kadını sakince yatıştırmayı iyi bilmekte ve bu sayede adı sanı duyulmamış bu adadaki yalnız yaşamları daha sürdürülebilir gibi görünmektedir.

Ernst Ingmar Bergman

queennothing | 16 February 2010 09:50

Ernst Ingmar Bergman, 14 Temmuz 1914 tarihinde, Protestan rahibi Erik ve hemşire Karin’in oğlu olarak İsveç, Uppsala’da dünyaya geldi. Çocukluğunu doğduğu yerde geçiren Bergman, 16 yaşındayken Almanya’ya gitti. 1937 senesinde kaydolduğu Stockholm Üniversitesi‘nde ‘Sanat ve Edebiyat’ okudu. Fotoğrafçılıktan, sinemaya atılan genç adam, 1943 senesinin 25 Mart’ında ilk evliliğini Else Fisher ile gerçekleştirdikten iki sene sonra boşanma kararı aldı. Aynı sene Ellen ile ikinci evliliğini gerçekleştirdi. Bu arada, Fisher’dan bir çocuk sahibi olan Bergman, sene 1946 olunca, ilk yönetmenlik deneyimini kazandı. Bir oyundan uyarlanan “Kris“, 90 dakikalık bir yapımdı ve tamamiyle İsveç sınırları içerisinde çekildi. Aynı sene “Det regnar på vår kärlek” adlı sinema filminin de yönetmenliğini yapan Bergman, 1947’de “Skepp till India land“i ve 1948’de “Musik i mörker“i (Music Is My Future) yönetti. Aynı sene Nine-Christine Jönsson‘un başrolünde yer aldığı “Hamnstad“ın (Liman kenti) yönetmenliğini yaptı. Bir sene sonra “Fängelse” (Prison) adlı yapımı yazıp, yöneten Bergman, bir roman uyarlaması olan “Törst” ile başarısını bir kez daha kanıtlamış, İsveç Sineması’na yepyeni bir şekil vermişti.

1950 senesinde, dört çocuk sahibi olduğu Ellen ile boşandığını açıklayan yönetmen, “Till glädje“nin hem senaristliğini, hem yönetmenliğini yaptıktan sonra “Sånt händer inte här“ın yönetmenliğini üstlendi. 1951 senesinde, Gun Grut ile dünyaevine giren Bergman, aynı sene “Sommarlek“i yönetti.
Aradan bir sene geçmişti ki, eşi Grut’un senaryosunu yazdığı komedi filmi “Kvinnors väntan“ın yönetmenliğini yapan usta yönetmen, 1953 senesinde adını Avrupa’ya duyuracak bir yapıma imza attı; “Sommaren Med Monika” (Monika ile Bir Yaz). Filmde, sonları devamlı oyuncularından biri olacak olan Harriet Andersson rol alıyordu ve bu yapımla Bergman, kadınlara olan bakış açısını ve ‘kadın’dan yana olduğunu daha önce görülmemiş bir gözle, duyulmamış bir dille sunuyordu. Aynı sene yönetmen, yine Harriet’in de rol aldığı “Gycklarnas Afton“u (The Naked Night) çekti. Yönetmen, bu filmde gözümüze çarpan gezici sirke, göstericiye ve göstericinin kadınlara olan düşkünlüğü yüzünden sonsuz bir sevgiyle bağlı olduğu eski karısını bırakması ve geri dönmek isteyince karısının kazandığı ‘gurur’ hissi yüzünden kabul edilmemesine dikkat çekiyor. Ayrıca, bir çok filminde kullandığı ‘sorgusuz, saf erkek aşkı’ da dikkate değer bir başka durum.

Liv Ullmann

queennothing | 03 November 2009 11:34

Norveç asıllı mühendis Viggo ve Janna’nın kızı olarak, 16 Aralık 1938 tarihinde Tokyo, Japonya’da dünyaya gelen Liv Johanne Ullmann, Norveç aslına yakışan bir görünüme sahipti. Liv (Liv, Norveç Dili’nde ‘hayat’ anlamına gelir) doğduktan sonra Kanada’ya, ordan New York ve Miami’ye göç eden Ullmann ailesi, baba Viggo’nun beyin ameliyatı geçirirken hayatını kaybetmesi üzerine, 1944 senesinde Norveç’e taşındı. Çocukluğunu Oslo’da geçiren Liv, Trondheim International School‘da eğitim gördü. Genç bir kız olunca, sinemaya olan ilgisini, mesleği haline getirmeye karar veren Liv, ilk sinema deneyimini 1957 senesinde “Fjols Til Fjells” yapımıyla elde etti. Filmin yönetmenliğini 14 Mayıs 2003 tarihinde hayatını kaybeden Norveçli yönetmen Edith Carlmar üstleniyordu. 1959 senesinde, yine Carlmar ile çalışan Liv, “Un Flukt” adlı daram filminde ‘Gerd‘ karakterini canlandırdı.
Yıl, 1960 olduğunda Norveçli psikiyatrist Hans Jacob Stang ile dünyaevine giren Liv, 1962 senesinde ‘Kari‘ karakteriyle “Tonny” adlı yapımda rol aldı. Aynı yıl Bibi Andersson ile “Kort är sommaren” adlı sinema filminde ‘Eva‘ karakterine can verdi.
1965 senesinde eşi Stang’dan boşanan Liv, “De Kalte Ham Skarven” (‘Ragna‘ karakteriyle) ve Arthur Miller‘ın oyunundan uyarlanan “Smeltedigelen” adlı yapımda yer aldı.

1966 senesinin 9 Ağustos günü, yönetmen Ingmar Bergman‘ın kızı olan Linn Ullmann’ı dünyaya getirdi. (Oslo, Norveç)

Trolösa (2000)

queennothing | 12 October 2009 14:42

Ingmar Bergman ve Liv Ullmann ortaklığı bu kez konum değiştiriyor; Ullmann’ı yönetmen koltuğunda, Bergman’ı senaryo yazarlığında göreceğimiz “Trolösa” (Faithless / Sadakatsiz) adlı 2000 yapımı drama filminin oyuncu kadrosunda Erland Josephson, Lena Endre, Krister Henriksson ve Thomas Hanzon gibi isimler yer alıyor.

Marianne, kocası Markus ve küçük kızı Isabelle ile dışarıdan eksiksiz gibi görünen bir hayat sürdürmektedir. Marianne ve Markus’un en iyi arkadaşları olan David ise, ikilinin sergilediği mutluluk tablosunun aksine, içine kapanık, bunalımlı ve iyileştirilemeyeceğine inandığı bir takım davranış bozukluğu sorunları yaşamaktadır.

Ansikte mot Ansikte (1976)

queennothing | 06 September 2009 15:02

İsveç Sineması ele alınınca akla gelen ilk isim olan Ingmar Bergman, 1976 yılında hem senaryosunu yazıp, hem yönetmenliğini yaptığı “Ansikte mot Ansikte” (Face to Face / Yüz Yüze), yine bir Bergman klasiğini gerçekleştirerek, Liv Ullmann‘ı baştacı ediyor.
Jenny, kocasının Amerika’ya gitmesi üzerine büyükannesi ve hasta büyükbabasının evine gelir. Uzun zamandır torunları Jenny’yi görmeyen iki ihtiyar, bir ay sürecek olan bu ziyarete çok sevinirler. Büyük bir hastahanede, izine çıkan doktorların yerine bakarak geçimini sağlayan Jenny, kendisiyle aynı hastahanede çalışan arkadaşının eski karısının verdiği partiye davet edilir.
Partiye katılan Jenny, oda bulunan genç erkeklerin arasında kendini yalnız hisseder, fakat kendisi gibi doktor olan Tomas, genç kadını bu yalnızlık hissinden kurtarır.

Zamanla iyice yakınlaşan Jenny ve Tomas, gecenin geç saatlerine kadar alkol eşliğinde zaman geçirirler. Jenny’ye karşı özel bir yakınlık hisseden Tomas, gnç kadının uyku hapı aldığı bir gecede, ani ayılışına ve güçlü sinir krizine tanık olur. Kendinden geçen Jenny, kişiliğiyle ve geçmişiyle hesaplaşmaya başlar. Genç kadını kendi haline bırakan Tomas, Jenny’nin yalnızlık hissine ilaç olmaya çalışır.

The Serpent’s Egg (1977)

queennothing | 05 August 2009 12:49

Ingmar Bergman‘ın 1977 çıkışlı filmi “The Serpent’s Egg“de, yönetmenin vazgeçemediği oyuncusu Liv Ullmann ve 3 Haziran 2009 tarihinde hayatını kaybeden aktör David Carradine başrolleri paylaşıyor. 1923 yılının Almanya’sında geçen film, kadın – erkek ilişkilerini, geçim derdini ve Alman – Yahudi çatışmasını irdeliyor. Ayrıca, filmde çoğunlukla İngilizce konuşuluyor.

Abel Rosenberg, abisi öldükten sonra, birlikte çalıştıkları sirki bırakmış, işsizlik ve yalnızlık sebebiyle alkolik olmuştur. Abisi henüz ölmeden önce, ayrıldığı karısı Manuela ise hala sirkte görev yapmaktadır. Bir akşam sirke gelen Abel, Manuela’yı ziyaret eder. Abisinin, ölmeden önce bıraktığı mektubu ve parayı, Manuela’ya teslim eden Abel, kalacak yeri olmadığı için, Manuela’nın yanına yerleşir. Bir Yahudi olan Abel, herhangi bir Yahudi’nin Almanya’da yaşadığı zorlukları pek tatmamıştır ve Manuela’nın parasıyla hayatını sürdürmektedir.
Abel’in Almanya’ya taşındığı sıralarda, 7 kişinin esrarengiz şekilde ölmesi ve her birinin de, genç adamın çevresinden olmasını ipucu kabul eden polis, Abel Rosenberg’i gözaltına alır. Her ölümün nedeni farklıdır ve polis, kanıt olmamasına rağmen Abel’den şüphelenmektedir.

Saraband (2003)

queennothing | 17 June 2009 11:40

1973 yapımı “Scener ur ett äktenskap“ın devamı olan, 2003 yapımı “Saraband“, 2007 yılında hayatını kaybeden değerli yönetmen Ingmar Bergman‘ın son TV filmi.
Boşanmalarının üzerinden yıllar geçmesine rağmen görüşmeye devam eden Marianne ve Johan, genç sevgilisi Paulina ile evlenen Johan’ın, ‘Henrik’ adında bir oğlu olmasından sonra bir daha görüşmemeişlerdir. Şehirdışında, orman içinde, tek katlı bir evde yalnız başına yaşayan Johan, kendisini ziyarete gelen Marianne’yi görünce mutlu olur.
Marianne, Johan’la olan kızlarından birinin yurdışında, birinin de akıl hastanesinde olduğunu, yalnız yaşadığını ve hala avukatlı yaptığını anlatır. Johan ise, biraz ilerde, oğlu Henrik’le, torunu Karin’in yaşadığını ve torunu Karin’le araları iyiyken, Henrik’e karşı nefret ettiğini; Henrik’in karısı ölünce, kızı Karin’e duygu sömürüsü yaparak, terkedilmekle yüzleşmek istemediğini ve onun, kaba ve tamemen amaçsız bir adam olduğunu anlatır.

Scener ur ett äktenskap (1973)

queennothing | 15 June 2009 11:49

İlişkileri güçlü bir şekilde betimleyen yönetmen Ingmar Bergman‘dan, ‘kadın – erkek ilişkileri’ üzerine bir film daha; “Scener ur ett äktenskap“. 1973 yapımı, 165 dakikalık filmde Liv Ullmann ve Erland Josephson, başrolde yer alıyor.
Marianne, boşanma avukatıdır. Uzun süredir Johan’la evli olan Marianne, arkadaşları Peter ve Katarina’yı yemeğe davet ettikleri bir akşamda, çiftin arasında gelişen ve zamanla alevlenen kavgaya şahit olur. Johan, olaya kayıtsız kalırken, Marianne, içten içe kendi evliliğinin gidişatından da şüphe etmektedir. Johan’la aşkla bağlı olan genç kadın, bir akşam kocasına, ilişkileri ve cinsel hayatları hakkında sorular sorar. Aldığı cevaplardan, ilişkilerinin ölmek üzere olduğunu anlayan Marianne, evliliğinin bitmemesi için elinden geldiğince çaba gösterir.
Johan içinse durum, farklıdır. Hem kendi, hem de Marianne’in ailesinin tüm baskısını üzerinde hisseden Johan, artık pes etmiştir. İş için şehirdışına gittiği birgün, ‘Paula’ adlı genç bir kızla gönül ilişkis yaşar. 23 yaşındaki kıza aşık olan Johan, eve döndüğünde durumu Marinne’e anlatır. Gururu incinen Marianne, Johan’ın anlattıklarını sessizlik ve anlayışla karşılar. Her şeye rağmen kontrolünü kaybetmeyen Marianne, Johan’a olan tüm sevgisiyle, O’ndan ‘genç aşkı’nı anlatmasını ister. Kendisini aldatan kocasından nefret etmek bir yana, yıllardır eksilmeden katlanan sevgisini göstermekten çekinmediği o gecenin sabahında, Johan evi terkeder. Marianne ve iki kızı, artık geçmişte kalmıştır.

Ancak, durum hiç de böyle olmaz. Yıllarca devam eden evlilik, çift arasındaki paylaşımlar ve herşeyden önemlisi ‘bağlılık’, silip atılamayacak kadar güçlü ve sabittir. Marianne ve Johan’ın ilişkileri, tutku ve heyecanla harmanlanmış cinsellikle, dürüstlüğü katarak, yeni halini alır.

Persona (1966)

queennothing | 23 May 2009 10:44

1966, Ingmar Bergman ve Bergman yapımlarının vazgeçilmez ismi Liv Ullmann filmi “Persona“, bu sefer izleyicisinin, ‘karakterlerin kişiliği’ne değil; ‘bilinçaltının yaratıcılığı’na hayran olmasını sağlıyor.

Ünlü bir oyuncu olan Elisabeth Vogler, herkesin gıpta ile baktığı, hayranlık uyandırıcı bir yaşama sahiptir. Tiyatroda oyunun sergilendiği birgün Elisabeth, kimsenin anlmadığı bir hastalığa yakalanır. Elisabeth suskundur, hiç konuşmaz ve etrafındakilere boş gözlerle bakarak; anlatmaya çalışılanların ‘anlamsızlığı’ndan dem vurur. Ne doktorlar, ne de yakın arkadaşları, kimse güzel oyuncunun bu isimsiz hastalığına çare bulamaz.
Psikoloğu, bir kır evinde dinlenip, kendisiyle iletişim kurmasını önerir ve Elisabeth, kendisine refakatçilik edecek hemşire Alma ile bir kır evine yerleşir.