bildirgec.org

linet hakkında tüm yazılar

Hasibe’nin Gözlüğü 2

linet | 02 May 2008 13:10

Hasibe’nin Gözlüğü

Eyy hafif ahalisi, kimseler kalmamış ne olmuş buralara böyle.. Bende gelemiyorum ne zamandır, evde baskı görüyorum biliyorsunuz, dışarı çıkmam çok zor oluyor eee gavur icadı diye internette yok bizim evde:)

Neyse ki gazete ve televizyon var. Bu aralar izdivaç programı ile eğleniyorum.

Tecavüz haberleri var hergün gazetelerde. Toplumun bir gerçeği bu dünyanın neresinde olursak olalım bu tür vakalar var malesef.. Kızına tecavüz eden baba, 14 yaşında ki kız ile 70 lik dede, sonra italyan barış elçisi gelin ve kimselerin bilmediği daha niceleri. Geçen sene bu zamanlarda da 14 aylık bebeği konuşuyorduk..

Bekliyorum…

linet | 26 March 2008 15:30

Cesur olduğunu, gözü pek olduğunu iddia ediyorsun, ama aslında korunmaya muhtaç birisin…

Her şeyi yadsımak için yola çıktığını söylüyorsun, ama yine de herkesin seni korumasını, anlamasını bekliyorsun… Bu nasıl bir isyan… Bu nasıl bir yadsıma… Korkarak, çekinerek, yardım dilenerek, anlayış dilenerek nasıl isyan edilir, nasıl anlaşılma beklenir… Bir ayağın burada, bu hayatın kuralları, ölçüleri , beklentileri içinde… Öbür ayağın hayallerin, isyanın, yıllardır düşünü gördüğün özgürlük düşlerinin içinde…

Bebeğim…

linet | 13 March 2008 10:05

Hiç hareket etmiyor, oysa onun soluk alıp vermesini gözlerimle görmem gerekiyor. Minicik vücudu yorgun düşmüş, kafasına bağlı serum iğnesi canını acıtmıyordur umarım, artık ellerine ayaklarına serum bağlayamıyorlar, minicik damarlar buna izin vermiyor. Göğsünün üstündeki elektrolar kalbinin ritmini dinliyor, sürekli uyuyor bebeğim. Tanrım ondan ne istedin bu acıları neden ben çekmiyorum ona verdin?

Öyle saf öyle temiz ki, daha doğalı 3 gün oldu, doğru düzgün ememedi, hep uyudu sonra kasılmalarla uyandı, ne yapacağımı şaşırdım, hastaneye gittik gaz sancısı dediler, eve geldik yine uyuyor bebeğim, kimse besle demedi bana, bende dokunmadım bebekler uyuyarak büyürler değil mi? Ama o sabah nefessiz kaldı yavrum, minik bedeni kasıldı kaldı, ağzında ufacık bir sesle beraber tükürük çıktı, yüzü morardı bedeni ise bembeyaz çok korktum, koşarak gittik hastaneye, kapıda bize fiyat biçtiler, kırıldı umudum, bebeğim ölüyordu onlar ise daha tedavi yapmadan fatura çıkartıyorlar, neden bağıramıyorum neden isyan edemiyorum?.. Yeşil kartımız var bizim devlet hastanesine gittik, kocaman bir yer burası bir üniversite hastanesi, bebeğime iyi bakıyorlar ama geç kaldıysak, yaa beynin de hasar kaldıysa, diyorlar ki soğuk havale geçirmiş, açlıktan şeker komasına girmiş, neden ağlamadın bebeğim neden ağlamadın ağlamayana meme yok derler yaa sen ağlamadın ben seni beslemedim, benim suçum bu , ahh bebeğim beyninde ödem oldu diyorlar, ahh bebeğim bilsem zorlardım seni , hiç uyutmaz beslerdim seni..

Erguvan

linet | 12 March 2008 10:37

Bahar geldi, bilmiyormuşsunuz gibi tekrar etmemin bir anlamı yok biliyorum ama, bugün dışarı çıktım öğlen Ihlamur Kasrı’ndan bir türk kahvesi içtik arkadaşlarla şehrin içinde cennetten bir bahçe, erik ağaçları çiçek açmış, erguvanlarda açacak.. Nedense içim bir hoş oluyor erguvanlar açınca o inanılmaz renklerimi içimin kıpır kıpır etmesine sebep olan, çocukça bir sevinç kaplıyor içimi, ama hemen az sonra hüzün, bu rengarenk halini bildiğim ağaçları nedense sonbahar hüznü içindeyken düşünüveriyorum bir anda, bu tamamen benim gel-git ruh halimden kaynaklanıyor biliyorum. Bir inanışa göre İsa’ya ihanet eden Yahuda kendini bu ağaca asmıştır. Efsaneye göre bu olaydan sonra önceleri beyaz olan erguvan çiçekleri utançtan ya da kandan kırmızıya dönmüştür. Utançtan kırmızıya dönen bir ağaç şimdi ise insanlar bile utanmıyorlar, ağaçlar mı utanacak… Beklerim fecrini leylaklar açan nisanın, Özlerim vaktini dağ dağ kızaran erguvanın. Yahya Kemal’e bile bu satırları yazdırmış erguvanlar… Daha zamanı değil biliyorum ama olsun az kaldı Nisan başlarında açar bu ağaçlar, eğer İstanbul’da iseniz boğazın bu ağaçlarla aldığı rengi görmenizi tavsiye ederim.. Sanki hafif de okudum daha önce erguvanları ama aradım taradım bulamadım, olsun varsa da var ne yapayım bakın renklerine de içiniz açılsın… Bırakın başbakan 3 çocuk yapın demiş, kadınlar gününde Cahide de kadınlar erkek stripcilere saldırmış, bir yanda çocuğunu cami avlusuna bırakan kadın, diğer yanda hergün angelina ve çocukları ile ilgili haberler (başbakanın sözünü o dinliyor bak) bakın en güzelini Çakar yapıyor adam bikini giyerim dedi oturdu gündeme oysa ben hep giyiyorum kimse haber yapmıyor:) Ayy tamam cıvıttım, çalışmam lazım ama bu hava, güneş, ağaçlar, çiçekler, böcükler offf offff… Offflama der annemm ohhh ohh dee der, hepinize bol ohhh lu bir gün diliyorum…

KEKİM, KURABİYEM

linet | 04 March 2008 10:28

Siz siz olun mikrodalga fırında paket halinde margarini yumuşatmaya kalkmayın..Pazar günü dışarı çıkmak istedim, her zaman gittiğimiz ağaçlar içindeki çay bahçesine ama önce birşeyler yapmalı kek, poğaça, kurabiye.

Mutfağa girdim malzemeleri çıkarttım, bilenler bilir kurabiye için yumuşak margarin gerekir, eritmeden yumuşak olarak un ile karıştırmak lazım, baktım margarin taş taşş maşallah, dur dedim ben bunu migrodalga da azıcık yumuşatayım. Ben hala annemin margarinini kullanıyorum alışamadım o donmayan margarinlere, aslında sadece böyle şeylere kullanıyorum genelde de sıvıyağ ile yaparım ama bu sefer çok canım çekti. Paketi ile attım mikrodalgaya 30 saniyecik, bu arada yumurta çıkartıyorum buzdolabından anamm o ses ne çatır çuturrr floşşşş bir baktım benim mikrodalganın içinde alevler var, allam patlayacak, hemen açtım kapağını anında söndü, yağ erimiş içine, her tarafa sıçramış, off yaa off yaa eriyen yağa mı yanayım, yangın çıkacak, hatta patlayacak ertesi gün okurdunuz kurabiye yaparken öldü diye penguenin patates baskısına çıkardı sonra başlık 🙂 anlam veremezdiniz nasıl yani diye, işte böyle bir başlık görürseniz bundan sonra şaşırmazsınız, kurabiye kek yaparken ölenlere:)

Hava Durumu..

linet | 18 February 2008 14:54

Tipi başladı,
Katur kutur etti yürürken
Karlar,
O ses içimden geliyor sandım..

Öğütebilseydim keşke içimdekileri
Bir vidanjör çekseydi aklımı

Gel derken içim
Git dedi dilim

Yağmur yağdı
Telefon çaldı
Dengem bozuldu
Makyajım da…

Güneş açtı,
İçim yandı
UV korumalı kremler
İçime fayda etmedi…

Hayal bu ya….

linet | 11 February 2008 15:18

Bir adam vardı canı sıkılan diyorlar, oysa kadınların da canı sıkılır. Eskiden canım sıkılıyor diyen kıza evlenme vakti geldi derlerdi, şimdi de diyorlar mı? Bilmiyorum…Eee benimde canım sıkılıyor, üstelik ben evliyim de:) Bana ne diyecekler koca mı istiyorsun kızım diyemezler elbette, ne deseler hoşuma gider biliyor musunuz? Hadi çık gez gönlünce, saate bakmadan, kafanda iş listeleri olmadan, bir yere yetişme telaşın olmadan, akşama ne yiyeceğiz, dışarı çıkacağız ne giysem acaba, yarın için buzluktan et çıkarttayım diye düşünmeden, kadın gelecek evde temizlik malzemesi kaldı mı, eyvah çamaşırlar yıkanmadı, kadına ütüye kadar kururmu acaba diye düşünmeden gez deseler.. Deseler ki hadi çık dışarıya hadi ne duruyorsun, işlerini düşünme, toplantı mı ne toplantısı biz hallederiz, al bak bu da pasaportun shengen vizesi aldık sana, bankaya para da yatırdık 1 ay idare eder seni, uç istediğin yere deseler..

An ve an…

linet | 28 January 2008 14:58

Hava soğuk, üşüyorum, şalıma sarılıyorum. Ofiste kimseler yok, bir sessizlik hakim odaya, huzur veriyor bu sessizlik, bazen yoldan geçen araçların kornaları bozuyor bu sessizliği, bazende yanda ki parktaki çocuk sesleri, olsun iyi geliyor bana. İşlerimi askıya aldım bugün, gelen maillere cevap yazıyorum arada, arada bir de çalan telefonuma, konuşmaya takatim yok aslında, geçen haftadan beri süregelen nezle grip nekehat devresi beni bu hale koyan belki de..
Kar yağacakmış 16:00 civarinda artık saat ile hava durumu veriyorlar, garip geliyor bana.
Yeni işe başlayanlara az önce oryantasyon eğitimi verdim, yarım saat sürdü. Ben seviyorum sunum yapmayı onu görüyorum her sunum sonunda, kendimi iyi hissediyorum. Olaya hakim olmayı, konuşurken küçük şakalarla ortamı ısıtmayı ve insanlarla iletişim halinde olmayı birebir… Öğretmen olsaymışım keşke diyorum içimden, geçti artık. Öyle genç ki yeni işe başlayanlar öyle hırslılar ki, hiç bir bilgiyi kaçırmak istemiyorlar. Oysa bütün gün öğrendiklerinden akıllarında hiçbirşey kalmayacak, her bölüm yöneticisi kendi bölümünü anlatacak yaklaşık 10-15 kişi.. Yeni bir başlangıç güzel olmalı aslında, hele biri çok uzaklara gidecek İstanbul da doğmuş, büyümüş, okumuş, çalışmış ..Zor olmayacak mı? diyorum, olacak ama bu şirkete girmek için değer diyor.. Benim ve diğer pek çok çalışanın küçümsediğimiz şirketimizi nasıl yüceleştirmiş gözünde.. O zaman şükrediyorum halime, bazen bazı şeyleri görmek için böyle Ulak lar lazım herhalde:)

İyi Geceler!..

linet | 18 January 2008 13:11

KADIN:
Etraf çok kalabalıktı, karanlık ve dumandan yüzleri seçemiyordum. Seçsemde ne olacaktı, herkes bir alemdeydi şu anda. Sahne ışıkları yön değiştirdikçe yüzüm aydınlanıyor bu da beni rahatsız ediyordu. Yerimde müziğe eşlik ediyordum o sırada sahnede dans eden arkadaşlarımı seyretmek ve birazda içkimden yudumlamak için gelmiştim şu an bomboş olan masamıza.
Lenslerim batmaya başlamıştı, gidip çıkartsam diye düşünürken, yanıma birinin yaklaştığını hissettim, gözleri gözlerimdeydi. Kim di bu tanıyordum ama ahh şu isimleri kayıt altına alamayan beynim, gülümsedi gülümsedim.. Umarım sarhoş değilsin yoksa seni savsaklamaya çalışacak yada senden kaçacak gücüm yok.. Başıyla selam verdi, bende selam verdim. Yanıma oturdu, benimle müziğe eşlik etmeye başladı. Adın neydi neydi yahu, evet tamam karizmatik adam, uzak şehirlerden birinde yönetici, evet arada bir merkeze geldiğinde de uğrayıp mutlaka hatır sorar, ama adı neee??
ERKEK:
Uzun zamandır aynı yerde çalışıyoruz , farklı şehirlerde. Ne zaman merkeze gitsem onu görme hissi ile doluyorum, bir bahane ile ofisine uğruyorum. Şimdi orda tek başına oturuyor gitsem yanına, bu gürültüde sohbet edemeyiz ama, olsun beni çeken birşey var yanına gidiyorum. Çok güzel gözleri var, selam verdim, selam verdi. Gülümsemesi ile ortaya çıkan gamzelerine takılıyor gözlerim. Burda ne işim var, ne diyeceğim şimdi, gecenin bu saatinde ne konuşacağım, ortak bir konu bulmam lazım, şu müzik ne gürültülü, umarım çapkınlık için yanına gelen biri sanmaz beni, yok canım hem çapkınlar yaklaşamıyorlar yanına, çok mesafeli o duvarları kırmaya kimse cesaret edemez..
KADIN:
Bu tip toplantılarda çapkınlar açık kapı ararlar hoşça geçirilecek eğlenceli gecenin ardından belki de amaçları one stand night dır. Bunlardan sıyrılmanın en iyi yolu imajınızdır, imajınız sağlamsa kimse yaklaşamaz, ee benimde sağlamdır, ama içki bu siz istediğiniz kadar yıkılmaz duvarlarla çevrili olun, kaleyi fethetmek isteyen olacaktır. Bunun için korunmanın en iyi yolu çok iyi tanımadığınız insanlarla gözgöze gelmemek, arkadaşlarınızın yanından ayrılmamak, yine çok iyi tanımadığınız içkili insanlardan uzak durmaktır. Ama o böyle biri değil, öyleleri mimlenmiştir zaten..
ERKEK:
İçkisinden son yudumu aldı, tamam konuşmak için bahane ne içtiğini soruyorum, söylüyor, istermisin diyorum, bunları konuşurken yaklaşmak zorundayım çünkü birbirmizi duyamıyoruz. Çiçek kokusu geliyor burnuma, uzaklaşmak istemiyorum. İstiyor, çok mu kaçırdım içkiyi acaba, birşey yaptığım yok centilmence içki ikram ediyorum, ne var bunda hem yanlış anlasa istemezdi benden içki falan, arkadaşız biz, ama neden etkileniyorum bu kadından bu kadar anlayamıyorum.. İçkiyi beklerken onu izliyorum kendime engel olamadan, yerinde duramıyor, çok enerjik ve çok güzel. İlk ilgimi çeken kocaman kahverengi gözleri olmuştu zaten, gülerek bakan gözler o kadar az ki.. Kendine gel aynı yerde çalışıyorsunuz, hem senin hem onun başı bağlı, yüzüğünü görmedin mi? Gördün o zaman tehlikeli oyunlar oynama. Oyun oynadığım yok, merak ediyorum sadece, arkadaş olmak istiyorum, tamam çekici bir kadın ve beni delirtiyor ama olsun arkadaş olabiliriz. İçkisini veriyorum, gülerek alıyor. Sigara içtiğini görmedim hiç, içer mi acaba? Soruyorum, duraksıyor önce sonra alıyor, sigarasını yakarken gözlerimi gözlerine dikiyorum, başını sallıyor ne oldu diye, ne diyeyim ki sırıtıyorum sadece, kesin beni sarhoş sandı kesin rezil ediyorsun oğlum kendini. Kaçacak şimdi senden.
KADIN:
Ne içtiğimi sordu, energy drink votka içiyorum. Yenisini isteyip istemediğimi sordu, kendine de alacakmış, olurr dedim. Çünkü topuklu çizmelerin üzerinde deli gibi zıplayarak dans etmekten yorgun düşmüştüm. İçkim geldi, hala adını hatırlayamıyorum, şehir , görev tamam ama isim yok:) Neyse bu gürültüde sohbet edecek halimiz yok, hem kaçarım ben birazdan yanından yada birileri gelir şimdi diye düşünüyordum ki, bu sefer sigara ikram etti, kullanmıyorum ama gecenin bu saatinde canım çekti aldım bir tane, allahım neden gözümün içine içine bakıyor, ne var der gibi baktım, gülümsedi.
ERKEK:
Bu müzik çok güzel dans etsek, olur mu? Ya red ederse? Etmez çok kibar, kırmaz beni gibi geliyor. Hahh tamam sen daha düşün dur, götürdüler bile kızı, off off ne aptalım, neden müzik başlar başlamaz elinden tutup dansa davet etmedim ki..Bu çocuk stajeriydi, şimdi başka bölümde işe başlamış, çok samimiler, yok canım abla, kardeş gibiler, sinir oldum çocuğa, dangalak başka kimse kalmadı dimi dansa kaldıracak… Çok eğleniyor gibi gözüküyor, elimde değil gözlerim onu buluyor pistte, tamam kaçırdın konuşup kaynaşma fırsatını ne yapalım, herkesin varmış böyle hayran olduğu ama ulaşamadığı biri..Gidip uyumak en iyisi ..
KADIN:
O da ne çılgın dans müziklerine ne oldu, bu slow parçada nerden çıktı? Beni dansa kaldıracak, birşeyler yapmam lazım, dans etmemeliyim..Ohh kurtarıcım can kardeşim Ali ellerini uzatarak bana geliyor, ellerimden tutup beni pistte çekiyor, allahım ne yücesin sen:) İzlendiğinizi görmeseniz bile anlarsınız, hele kadınlar gözlerin üstünde olduğunu çabuk sezerler, evet bende izleniyordum.