bildirgec.org

lezbiyen hakkında tüm yazılar

Fahişe Hapı

endop | 16 June 2011 21:01

Evden kaçmıştım, gidecek yerim yoktu. Hayat vurabileceği son gücüyle okkalı bir tokat indirmişti alnıma. Yanına yerleştiğim erkek arkadaşım bana defalarca tecavüz etmişti ve beni kadın ticareti yapan bir kadına para karşılığı verdi. Her ne kadar uçlarda yaşayan biri olsamda , para karşılığı ilişkiye girmeyi kabul etmedim, edemedim.

sonuncu seks dosyası

taha3045 | 12 May 2010 16:33

Osmanlı döneminde toplatılan ilk kitap Zenanname diğer adıyla Kadınlar Kitabı’dır. Eserde lezbiyen kadınlardan şöyle bahsedilir:
…… “ Ey sevgili… Bugunlerde, yeni bir kadın türü ortaya çıktı… Bunlara sevici diyorlar.

….. Bu kadınlar çeşit çeşit erkeklerle olmuş, zekerden bikmis kadinlar. Aralarından bir gayret sahibi çikmiş, bu işi icat etmis, hepsini birbirine bağlamış…

(Bu arada eser sahibinin eşcinsel olduğunu da belirtelim)

ruhuma patlayan TOKAT

astral | 15 January 2010 09:07

facebook.com
facebook.com

Sakince oturmuş sıcağımda, kitap okuyordum, altını çize çize… Alacaklıların kapı çalması vardır ya, kapıya birden panik halinde vurulmaya başladı. Korktum. ‘Kim bu geri zekalı insan?’ diye geçirirken aklımdan, buğulu o küçükten göremediğim halde; yine de baktım, ‘Kim acaba?’ diye…

Hemen açtım kapıyı çünkü Elif’ti, balımdı, en yakınımdı. Deli gibi ağlıyordu. Sarı ıslak saçları jölelenmiş gibi ayrık ayrık duruyordu. Sırılsıklamdı. Sırılsıklam ve yıkıktı. Makyajsız yüzüyle dahi, çok çok güzeldi küçük çilli beyaz suratı. Kızarmış gözleriyle bana bakıyordu, boynuma sarıldı. Kapıyı kapatmama dahi izin vermeden sarıldı, boynuma dayadığı kafasından sular damlıyordu. İçerlemiş kadın tüm isyanıyla anlatmaya başladı. İçeri geçtik… Ellerini avuçlarıma aldım, kreşten beri beraber olduğum arkadaşımın hayatı kaymak üzereydi ve yine yanımdaydı, şimdi anlatmaya ihtiyacı vardı. Dinledim, başka ne yapılabilirdi ki…

DONMUŞ NEHİR

astral | 24 November 2009 13:33

A ve E sohbet etmek için buluştu. Soğuk bir sonbahar günü. Deniz kenarında bir çay bahçesi… Her zamanki gibi E onu iş yerinden arabasıyla almıştı.

Bugün E’nin doğum günüydü. A’nin canı hiçbir yere gitmek istemiyordu ama arkadaşını bugün kırmamalıydı. Yorgundu, üzgündü, içinde ağlayan bir kız vardı… İçindeki o kızı kimse görmüyordu.

O hayatına –sözde- her şey ama her şey normalmiş gibi devam ediyordu. Kimse bilmiyordu uyuyamadığını, kimse bilmiyordu tavana bakarken saatlerin geçtiğini ve onun bunun farkına varmadığını. Kimse bilmiyordu, onun antidepresan almayacağım diye debelendiğini. Kimse bilmiyordu onu eski bir dostun telefonunu çevirdiğini ve birden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığını.

Kimse bilmiyordu, bilmiyordu akşam olduğunda ve evine geldiğinde sessizliğin üzerine yıkıldığını ve o an acıdan ve onu düşünmekten ve onsuzluktan; onun bu denli içinde olmasından, o anda acıdan öleceğini hissetmesiyle gözlerinden akan yaşları susturabilmek için sürekli kendine yüksek sesle; ‘Tamam, tamam; sakin ol, sakin ol, geçecek geçecek… Her gün biraz daha azalacak. Bak yirmi bir günde beyin alışıyor birtanem, sakin ol, sakin ol.’

Mektup-1: Regl Olsun Lan!…

Kuduz maymun | 11 August 2009 16:30

Öküz.
Öküz.

Merhaba.
Bugün keyfim yok. Niyedir, bilmiyorum. Ne kadar sinirleneceğim anım varsa aklıma üşüşüyor. Hatta vaka anında sinirlenmediğim, o anda birşey ifade etmeyen söz ve jestler şimdi hatırlayınca mana kazanıp beni öfkelendiriyor.

Ben 11 yaşımdayken bir Sibel, vardı sınıfta. Sibel çok havalıydı. Ben çocuktum, o bir genç kızdı. Burnu havalarda, benim gibilerle konuşmazdı. İyice kabarttığı kısa saçları vardı. O yıllarda bir haftasonunda sınıfta bir hocamız ek ders yaptı. Az kişi geldi. Sibel de geldi. Aynı sıraya oturduk o gün. Öğretmen birşey yazdırıp düzenlememiz için bize süre verdi. Bir uğultu başladı. Ben defterime eğilmiş uğraşıyordum. Az sonra sanki saçıma üfleniyormuş gibi bir hisse kapıldım, başımı çevirdim: Sibel. İçimden tabii hayranlık duymuyor değildim ona. Ağırbaşlı koca kız. Sibel bana dönmüş anlayamadığım bir ağız hareketiyle kısa aralıklarla üflüyordu sanki. Dikkatle yüzüne baktım. O sıra ne olduğunu anladım. Sibel, artık ağzında (Silgi kırıntıları gibi) ne varsa, üfleyerek ve tükürerek bana gönderiyor. Çünkü ben dikkatle bakınca bazıları da yüzüme geldi. Çok şaşırdım. Ben ona bakınca Sibel bana: “Ne bakıyorsun, lezbiyen misin…” dedi. O sırada hakikaten çocuktum ve o kelimeyi ilk kez duymuştum o gün. Ne olduğunu anlamadım. Önüme döndüm. Yıllar sonra bir gün lezbiyenin manasını öğrendiğimde o kızın neden bana öyle yaptığına akıl erdiremedim.

HANGİ CİNSEL ÖZGÜRLÜK?

sahaf1976 | 27 February 2009 23:57

18 yaşında gencecik bir berber sadece eşcinsel olduğu için artık yaşamıyor. “Öteki” ne katlanamayan, tahammülsüz, ilkel şiddet bu kez, üstelik geleneksel gay onur yürüyüşü hazırlığı içinde olan Liverpool’da gerçekleşti.

Gizemli Kelime Efsaneleri

yasinkurt | 28 November 2008 16:30

Kelime Efsaneleri
Her sözcük veya deyimin, bir kökeni vardır. Örneğin; “hello” (merhaba) kelimesi telefona cevap verildiği zaman, bir şeyler söylemek amacıyla keşfedilmiştir. “Sandviç” ismi; İngiliz Kontu Earl of Sandwich’in kumar masasında sandviç yemeyi sevmesinden dolayı konuldu. Bazı sözcük ve deyimlerin, şaşırtıcı bir şekilde, kaynakları tamamen uydurma olan hikayeleri vardır. İşte size “en iyi 10” kelime efsanesi.

Break a leg (bacağını kır)
Bu deyim, aktörlerin diğer aktörlere performanslarından önce şans dilemesi amacıyla söylenir. Bir bacak kırman, kulağa çokta iyi şansmış gibi gelmiyor, değil mi?

Hıdır Geviş Türk Basınında yeni ve saglam bir soluk

Hurriyeticin | 06 October 2008 10:27

Hıdır Geviş Türk basınına çok yeni bir soluk katarak, özellikle yeni kuşak okurların çok beğendigi bir köşe yazarı oldu. Taraf gazetesine New York’dan yazıyor. Ancak bu durum Hıdır Geviş’i Amerikalı bir yazar yapmadığı gibi Türkiyeli bir yazar da yapmıyor. Hıdır Geviş her meseleye evrensel bir perspektiften bakan, tümüyle dünyali bir yazar. Dolayisyla onu takib eden okurlarının bakış açısını 360 derece büyütüyor.

Pek çok köşe yazarından farklı olarak, çok insancıl, çok saygılı, çok sakin bir üslup kullanıyor. Yazılarında asla keskin yargılara varmıyor ve her değerlendirmenin ucunu farklı bir değerlendirme için açık bırakıyor. Klasik Türk köşe yazarlarının, her şeyi kesin ve katı kurallara bağlayarak “bu böyle olur” “bu böyle yapılır” tavrından uzak bir tavır sergiliyor. Esnek bir tutum içine giriyor. Bunun yanı sıra kişileri hedef almak ve hırpalamak yerine meseleleri ve düşünce biçimlerini hedef alıyor.