bildirgec.org

kuzuların sessizliği hakkında tüm yazılar

Psikoloji – Sinema Kardeşliği

shane | 12 November 2012 15:00

Psikoloji ile filmler arasında sağlam bir bağ var. Sinemanın ilham aldığı alanlar arasında psikolojinin derin suları geniş yer kaplıyor. Bir derleme ile konunun örnekli sağlamasını yapalım:

1. A Clockwork Orange: Stanley Kubrick‘in kült filmi, şok edici dehşet sahneleri, enteresan renk ve atmosferi ile dikkat çekiyor, süregelen vahşetin sorumlusu olan Alex’in tanımlanması zor davranışlarının tedavisi için gördüğü deneysel tedavileri anlatıyordu. Otomatik Portakal olarak dilimize çevrilen filmin sinema tarihindeki yeri büyük.

2. Good Will Hunting: Matt Damon ve Ben Affleck, ki kendileri filmin senaryosunu da yazmıştı, bir üniversitede hademe olarak çalışan bir matematik dahisinin hikayesini dokunaklı bir şekilde anlatıyordu. Sokak kavgalarından başını kaldıramayan bu asi arkadaşımız, soluğu hapiste alıp dehasını harcamak üzereyken okulun profesörlerinden biri olaya el koyuyordu. Film, bizde Can Dostum adıyla gösterilmiş ve her yerde olduğu gibi büyük ilgi görmüştü.

3. Primal Fear: Richard Gere’ın, papaz yardımcısı bir genci – ki onu da Edward Norton oynuyordu – gönüllü olarak savunan üst düzey bir avukatı canlandırdığı film, baş karakterlerin çoklu kişilik bozukluğundan muzdarip olması ile listemizin içinde yer almaya hak kazanıyor. Film, ülkemizde İlk Korku adıyla vizyona girmişti.

The Silence of the Lambs (1991)

queennothing | 13 November 2010 12:24

Thomas Harris’in romanından uyarlanan sienam filmi “The Silence of the Lambs” (Kuzuların Sessizliği), New Yorklu yönetmen Jonathan Demme tarafından çekildi. 1991 senesinde vizyona giren film, En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Uyarlama Senaryo dallarında olmak üzere toplam 5 dalda Oscar Ödülü kazandı. Anthony Hopkins ve Jodie Foster‘in başrollerini paylaştıkları yapımda Scott Glenn, Anthony Heald, Ted Levine, Kasi Lemmons, Diane Baker, Frankie Faison ve Brooke Smith de rol alıyor.
Devamı için bakınız; Hannibal ve Red Dragon.

Hapishaneye mahkum edilen Hannibal Lecter’dan sonra Amerika, yeni bir seri katil haberi ile çalkalanmaktadır; Buffalo Bill. Genç kadınları hedef alan katili yakalamak için canla başla çalışan FBI, bir süre önce yakalanan Lecter’a akıl danışmaya karar verir ve henüz eğitimi bitmemiş olan genç bir ajanı, Clarice Starling’i, Lecter’ın kaldığı cezaevine gönderir.

KORKU/GERİLİM/İŞKENCE FİLMLERİ

kalasi | 03 August 2010 12:19

Korku, Gerilim, İşkence filmlerini hayatımızı etkiliyormu yada nasıl etkiliyor.
Günümüzde korku filmlerinin tutması sinema sektöründe bu tür filmlere daha fazla bütçe ayrılmasına ve daha fazla bu türde film yapılmasına neden olmakta. Ancak korku filmlerinin konuları artık günümüzde işkenceye doğru kaymış durumda. Özellikle testere serisi bu tür işkence filmlerinin ne kadar çok tuttuğunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu tür filmlerinin insan hayal gücünün geliştirilmesinden (iyi yada kötü) başka iyi bir rolü olduğunu sanmıyorum. Bazı psikoloklara göre çocuklarda korku “tabi bu filmlerden izledikleri korku değil” kendilerini geliştirmede önemli rol oynayan normal gelişimleri için gerekli bir koruyucu tepdi olarak tanımlanıyor. Sonuçda büyük küçük korku,gerilim ve işkence filmleri her yaştaki insanı çok rahat bir şekilde etkileyecek yapıya ve görselliğe sahip. Peki bu güne kadar yapılmış en iyi, en korkunç, en işkence dolu film hangisidir. Şimdi sizleri biraz gerilere götürmek istiyorum. Mutlaka bu listede atladıklarımda olacaktır.

“Sir”: Anthony Hopkins

24black mamba24 | 22 April 2010 15:11

Anthony Hopkins
Anthony Hopkins

Babadan oğula, kuşaktan kuşağa geçen fırıncılık işini, bir gün sahip olmayı düşlediği oğluna devretmeyi planlıyordu Arthur Hopkins. Ancak bu düşleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecek, yalnızca bir düş olarak kalacaktı. Çünkü Port Talbot’ta 31 Aralık 1937‘de dünyaya gelecek olan ilk ve tek oğlu Philip Anthony bu geleneği sürdürmeyecek, insanların damak zevkleri yerine gözlerine, yüreklerine seslenecek ve pırıltılı bir pencereden Hopkins adını tüm dünyaya duyuracaktı.

Anthony Hopkins bugünkü yaşamının biçimlenmeye başladığı çocukluk günlerine ilişkin anılarında, ailesini şu sözcüklerle anımsamakta: “Çocukken zamanımın büyük bir bölümünü piyano çalarak geçirirdim. Tüm yaşamını çalışarak geçiren fırıncı bir babanın tek oğluydum. Babamın hiçbir zaman benim için Beethoven ya da Chopin’den parçalar çalacak zamanı olmadı. Bana bir gün ‘O çaldığın da ne?’ diye sorduğunu anımsıyorum. Kendisini ‘Beethoven’ diye yanıtladığımda ‘Neden sağır olduğunu anlamak zor değil. Tanrı aşkına, hemen dışarı çık ve işe yarar birşeyler yap’ dedi.

Çok küçük yaşlarda zamanının büyük bölümünü ya yalnız başına ya da piyano çalarak geçiren Tony’nin okul ya da arkadaşları hiç ilgisini çekmemekteydi. Öğrenme zorluğu yaşayan Tony “Berbat bir öğrenciydim. Son derece anti-sosyaldim. Bu nedenle de oyuncu oldum” tümceleriyle tanımlıyordu okuldaki günlerini.

Şeytan’dan çok korkmuşuz!

JaAaa | 31 October 2008 09:48

HMV şirketi kamuoyunda yapmış olduğu oylamada tüm zamanların en korkunç filmi olarak “Şeytan” filmi seçilmiş.

2.1980 yapımı Kubrick filmi Cinnet
3.1979 yapımı Yaratık
4.1991 Kuzuların Sessizliği

Tüm listeye buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynak

Anthony Hopkins

gungorayca | 21 July 2008 14:17

Gerçek adı, Phillip Anthony Hopkins olan oyuncu, 31.12.1937 Port Talbot, Galler doğumludur.
Richard Burton’ın etkisiyle Drama ve Müzik okumaya karar verdi, 1957’de mezun oldu. 1965’te Londra’ya taşındı. Hopkins’in yeteneğini gören Laurence Olivier tarafından Ulusal Tiyatroya davet edildi. 1967 yılında ilk filmi olan “A Flea in Her Ear” da oynadı.
Bu filmden itibaren televizyon ve sinemada başarılı bir kariyer başladı Hopkins için. 1968’de “A Lion in Winter” Timothy Dalton ile çalıştı. 1977’de “A Bridge Too Far” filminde, James Caan, Gene Hackman, Sean Connery, Michael Caine, Billy Elliott, Laurence Olivier ve Audrey Rose ile çalıştı. 1980’de “The Elephant Man” filminde David Lynch ile çalıştı.
1981’de “Othello” ve 1982’de “The Hunchback of Notre Dame” adlı iki edebiyat uyarlamasıyla yine televizyondaydı.

1993 yılında “Desperate Hours” , 1993 yılında “Howard’s End” filmlerinde rol aldı. 1993 yılında “The Remains of the Day” filmi ile Oscar’a aday gösterildi. 1994 yılında “Legends of the Fall” filminde rol aldı. 1995 yılında “Nixon” ile Oscar’a aday gösterildi. 1996 ‘da “Surviving Picasso” ardından yine 1997’de “Amistad” ile Oscar’a aday gösterildi. 1998’de “The Mask of Zorro” ve “Meet Joe Black” , 1999’da “instinct” filmlerinde rol aldı.

Sinema dünyasının en önemli dergilerinden Empire’ın yayınladığı Tüm Zamanların En İyi 100 Film Yıldızı listesinde yer aldı.
1993 yılında ünlü aktör Sir ünvanını aldı.