Burnumun 5 cm ötesinde başlayan çimlerin arasından günlük telaşına dalmış bir karıncayı izliyorum. Onun telaşta olduğunu düşünen şu yakınlardaki tek salak yaratık ben olabilirim. Hala şehir yorgunluğunu üzerimden atamamış olmanın etkileri bunlar… Altında uzandığım çam ağacına doğru kafamı kaldırıp bakıyorum. Sanki düşüncelerimi okumuşçasına belki biraz muzip gülümsüyor. Ne kadar sığ düşündüğümü anlatıyor, sessiz duruşuyla… Doğanın muhteşem nitelikteki planını göremeyecek kadar kendime ve günlük telaşlarıma düşmüş olmamı ayıplıyor, herhalde… Bir olmanın anlamını anlatmaya çalışıyor. “Mesela” diyor sessizce, “bak birazdan uzaklardaki akkavakları okşayan rüzgar iğne yapraklarımın arasından geçecek; hatta senin omuzlarını, açıkta bıraktığın sırtını yalayacak usulca ve beraber bir olmanın tadına varacağız” diyor. Hep sessizce diyor bütün bunları.