bildirgec.org

kurban hakkında tüm yazılar

Ezan Vakitlerini gösteren script

nehuse | 26 November 2007 11:40

Ferruh mavituna’nın blog’unda bahsedilen bu javascript ile siteniz için türkiyede ki tüm illerin ezan saatlerini gösterebilecek bir gadget oluşturup arka plan rengini vs de ayarlayabiliyorsunuz.Hesaplamayı kendisi yapmadan diyanet işlerinden alarak bu konudaki hatalarıda sıfıra indirmiş oluyor.Scriptin igoogle a eklenme phpnukejoomlaXoops modülleride mevcut. Benzer işleve sahip download edilebilir programlardan bazıları ise şunlar 1
2
3

abd’nin suç dosyası – 1 –

biSGen | 19 October 2007 07:30

ROSA PARKS OLAYI
42 yaşında siyahî bir kadın olan ve Alabama eyaletinin Montgomery kentinde yaşayan Rosa Parks, 1 Aralık 1955 günü, iş çıkışında Clevaland Caddesi otobüsüne binerek, ” renkliler ” ( zenciler) bölümüne oturdu. (Zencilere ayrılmış bu bölümün kapasitesi, kaydırılabilir bir işaretle belirlendiği için sabit değildi. Otobüs şoförü bu işareti zencilerin bölümünü daraltacak ve hatta tümüyle ortadan kaldıracak şekilde arkaya kaydırabilirdi). Bir süre sonra bir beyaza yer açmak isteyen şoför, Parks’ın da aralarında bulunduğu dört zencinin oturdukları hizaya geldi ve işareti bir sıra arkaya kaydırarak yerlerinden kalkmalarını istedi. Üçü buna uydu ama Parks yerinden kıpırdamadı. Şoförün, “Hemen kalk, yoksa polis çağırıp seni tutuklatırım” uyarısını umursamadı.
Sonuçta Parks tutuklandı, yargılandı ve toplum düzenini bozmaktan hüküm giydi. İşinden atıldı. İş bulamadı. Öldürüleceği, evinin yakılacağı tehditleriyle karşılaştı.. ve sonunda kenti terketmek zorunda kaldı. Ne var ki, aynı kentte yaşayan ve daha sonraları Medeni Haklar Hareketi liderliğini yapacak (ve tabii, 1968’de vurulup ortadan kaldırılacak olan) Martin Luther King’in önderliğinde zencilerin bir yıl sürecek otobüs boykotu başlayıp tüm ülkede yankılandı. 1956 yılında ABD Yüksek Mahkemesi’nin otobüslerde ayırımcılığa son veren kararı ulaştığında, ırkçı beyazlar iyice azdılar. Keskin nişancılarla otobüslere, seri bombalamalarla siyahların ev ve kiliselerine saldırdılar.Parks’ı ırkçılık mücadelesinde simgeleştiren ve önemli bir kilometre taşı olarak kabul edilen olay işte budur. Sonraki yıllarda siyahların kan ve gözyaşı dolu mücadeleleri yıllarca sürdü. Bazı güney eyaletlerinde siyah gençlerin beyazlarla aynı lise veya üniversiteye devam edebilmelerini sağlamak üzere, bizzat Başkan’ın emriyle ABD ordusunun müdahale etmesini gerektiren düzeyde olaylar yaşandı.
ABD IRKÇILIK DENEYİMİNDEN KESİTLE
ABD toplumunda siyahların pis ve aşağılık yaratıklar oldukları görüşü geniş bir taraftar kitlesi bulmuştur. “Buraya köpekler ve zenciler giremez” uyarılarıyla bazı yerlere sokulmamaları, otobüs/sinema/ okul gibi yerlere alınmamaları sıradan uygulamalardı. 1939 yılına ait yandaki resimde, Oklahoma’lı bir ABD yurttaşı tramvay terminalinde siyahlar için ayrılmış soğutucudan su içerken görülüyor.
Linç Şölen(!)leri
ABD’nin yakın tarihinde, aklı başında her kişiyi insanlığından utandıracak örnekleriyle yaygın bir linç geleneği vardır. Bu soysuz adamları yakından tanımak adına bazı belgelere bakmaya katlanmak gerekir.
909’da,Illinois kentinde, Will James’ın linç olayı… Olay yerine bir bakar mısınız ? Geniş katılım sağlayacak bir yer seçilip özenle ışıklandırılmış. Bir insanlık suçunu adeta sirk gösterisine dönüştürmüşler.
kaynak
burada Teksas’ın merkezindeki bir mahkeme binasının bahçesinden 3 Ağustos 1920 tarihli bir görüntü yer alıyor. Cinayet sanığı olduğu iddia edilen 16 yaşındaki bir siyahi çocuk linç edilmiş. Ağaçtan sallanan cesedin altında görüntüye sığmak için birbiri üstüne yığılmış olanlara bir bakar mısınız ? Sanki bir marifet yapmışlar gibi takındıkları mağrur ve mutlu ifadeye lütfen dikkat ediniz. Mensubu oldukları toplumun soysuzluğu ve utanmazlığı aşıp ruhsal bir hastalığa varan durumu şuradan da belli ki, bu sıradan bir fotoğraf değil. Bu bir posta kartı… Bir hoşluk olsun diye, bir bayram hatırası gibi insanların birbirine gönderdiği bir posta kartı…
Bu görüntü de Teksas eyaletinin Waco kasabasından ve 1916 tarihli. Kurban, beyaz bir kadının tecavüz ve cinayet sanığı olduğu iddia edilen 17 yaşındaki zihinsel özürlü Jesse Washington. İlkönce cinsel organı ve bacakları kesilmiş, daha sonra da belediye başkanı ile şerifin de dahil olduğu bir güruhun tezahüratı arasında diri diri yakılmış. Bir görgü tanığının anlatımı şöyle ; ” Washington, kürek ve tuğlalarla dövüldü. Hadım edilip kulakları kesildi. Bir direğe geçirilmiş zincire bağlı olarak ateşin üzerine sarkıtıldı. Feryatlar içerisindeki çocuk can havliyle kızgın zincire tırmanmak isteyince de , zincire sarılan parmaklarını kestiler”… ve bu belge de sıradan bir fotoğraf değil. Bir posta kartı… Kartın arkasında da şunlar yazılı :” Bu bizim dün akşamki barbekü partimiz. Resimde solda görülen benim. Oğlunuz Joe”.
ABD’de yalnızca siyahlara karşı ve de güney eyaletlerinde ırkçılık uygulanmış değildir. Her yöre kendine özgü ırkçılık çeşitlemesi geliştirmeyi başarmıştır.
Batı (Pasifik) Kıyısı ırkçılığı
Batı eyaletlerinde ırkçılık özellikle İrlandalıları, Asyalıları ve Meksikalıları hedef almıştır. Değişik göçmen yasalarıyla Asyalıların ve özellikle Çin kökenlilerin Birleşik Devletler’e girmesi, Çinlileri de kapsamak üzere beyaz ırktan olmayanların beyazlara karşı tanıklığı yasaklanmıştı. ( Etnik olarak Çin kökenli olanların ülkeye girişi 1882’den 1943’e kadar engellenmiştir). Çinliler ancak ağır ve (demiryolu inşaatında dinamitçilik gibi) riskli işlerde istihdam ediliyordu. İrlandalılara ve Çinlilere yönelik olarak sistematik kitlesel şiddet hareketleri görülmekteydi. II. Dünya Savaşı süresince, casusluk yapabilecekleri bahanesiyle Japon kökenli ABD vatandaşları özel kamplarda enterne edilmişlerdir. Daha küçük ölçekte de olsa, benzer uygulamanın Doğu kıyısı eyaletlerinde Alman ve İtalyan kökenlilere yapıldığı görülmüştür. 1943’te Los Angeles’te yaşananlar da ibret vericidir. Buradaki bir üsten izinli çıkan denizciler, Meksikalıların yoğun olduğu yöredeki bir yerleşimde, kıyafetlerini beğenmedikleri Meksika kökenlilere karşı günlerce süren vahşi bir insan avı
gerçekleştirmişlerdir.

Dudağının kenarındaki gülümseme

linet | 05 September 2007 15:02

Dudağının kıvrımına takıldı gözü, ne güzel gülüyordu, oysa bu gülümseme ben senin ananı der gibiydi, belki de mutluyum gülümsemesiydi. Umursamadı koltuğun kenarında duran ceketini aldı, saçlarını düzeltti, çok yavaş hareket ediyordu, ayakkabılarını giyip ayağa kalktığında gözü aynadaki görüntüsüne takıldı, aynı gülümseme onunda yüzüne yerleşmişti, bu uçarı gülümsemeyi sevdi, dışarı çıkarken takacağı maskede bu gülümsemede olacaktı, iyi, namuslu, akıllı kız maskesini tamamlayan gözlüklerini çantadan çıkarttı, insanların yüzünü bulanık görmek hoşuna gidiyordu aslında, oyüzden gerekmedikçe gözlüğünü takmıyordu, nasıl hayal ediyorsa öyle görmek yada gördüğünü sanmak hoşuna gidiyordu. Ama şu anda aksesuar olarak o gözlüğe ihtiyacı vardı, kırmızı kemik çerçeve güzel kemikli yüzünü daha bir çekici hale getiriyor, onu daha bir gizemli yapıyordu. Bakan bir daha dönüp bakıyordu, bu onu en çok eğlendiren şeylerden biriydi, kendine baktırmak. İnsanlar severler beğenilmeyi, arzulanmayı ama nedense utandıkları sanılsın isterler, bazıları ise abartırlar bu beğenilme olayını, herkes onu alkışlasın her yerde ön plana çıksın isterler, onun böyle bir derdi yoktu, o istemesede bir şekilde farkediliyordu. Farkedilmek istemiyordu bazen, büzülüp köşesinde tek başına kalakalmak istiyordu, işte o zaman maskelerine ihtiyacı yoktu, farkedildiği anda kendisini farkeden herkese farklı maskeleri vardı, kimine ilgiyle bakan maskeler, kimine kibirle, kimine ise seninle ilgilenmiyorum maskeleri, ruhu yoruluyordu bu maskeleri takıp çıkartmaktan, tam içindeki hüznü dışarı yansıtacakken kendine gülümseyerek gelen birini görüyor, gözyaşlarını içine akıtarak ona güzel dişlerini göstererek gülümsüyor, burnunun sızlamasına aldırmadan kahkahalar atabiliyordu. Oyuncu olmalıydın sen kızım diyordu içinden kendine, hakkını verirdin oyunculuğun, acıyla gülümsüyor, şimdi de yaptığım işin hakkını veriyorum diyordu kendi kendine. Ne iş yaparsa yapsın en mükemmelini yapmak istiyordu.

Humanus Est Terrenus, Ego Sum Immortalis

INTERNET CAFEE | 28 August 2007 09:19

Hoc Est Enim Corpus Meum. Hıc Est Enim Calix Sanguinis Mei. Novi Et Aeterni Testamenti. Mysterium Fidei. Oui Pro Vobis Et Pro Mulin Effundetur In Remissionem.
Luka 22:20

Son Sebt Günü Yemeği
Son Sebt Günü Yemeği

Usta geçen gün, Hafif’te çok sevdiğim bir yazarın beni çok etkileyen bir yazısını okudum. Üstad’ın anlattıklarından aklımda kalan kadarı ile, insan hayatının faniliği, gelip geçiçi olduğu, göçüp giden Adem evlatlarından kiminin bu alçakgönüllü yazar gibi bir eser, kiminin ise bir dikilitaş bıraktığını nasibimce öğrendim. Biliyor musun ilk defa bir Yahudi, Sebt gününü ihlal edince mezarının üstüne taşlar yığılmış. Mezartaşı mevzusu böylelikle açılmış. Aman güzel kardeşim, her okuduğunu olduğu gibi mi bellersin hep? Nietzsche dememiş mi “Kendini bilgiye adayan için düşmanını sevmek yetmez, dostuna da kin duyabilmeli insan.” Diye. Bak şimdi ben sana bu metaforu tersine çevireyim senin için. İnsan oğlunun ilk ferdinden itibaren hepsinin mezarı ister taş, ister tahta ile işaretlidir. Ne oldu tahtayı beğenmedin mi?

Çarmıhta İsa Peygamber
Çarmıhta İsa Peygamber

Oysa ki Yeruşalim’deki Golgotha Tepesinde gömülü Adem Babamızın mezarı üstüne, Tanrı öz oğlunu hepimizin kurtuluşu için feda etmemiş miydi? Usta biraz kafam karıştı. Şimdi İsa Aleyhisselam’ın çarmıhı mezar taşı mıydı? Aziz kardeşim anladım, hepsini baştan almam lazım geldi. Pekala dinle o zaman.

Osiris
Osiris

Sigmund Freud “Dinsel öğretilerin içerdiği gerçekler öylesine bozulmuş ve sistematik olarak tanınmaz hale getirilmiş ki, insanlık onları gerçek olarak görmüyor.” diyor. Tanrı’ya ilk bir canlıyı kurban eden, öz kardeşini kıtır kıtır doğrayan Kabil’dir. Adem Babamızın küçük oğlu ve öz kardeşi Habil’in, Tanrıya adak adadığı buğdayı kıskandığı için canına kıymış, bir de kurban olarak sunmuştur. Kitab’a göre Kabil, ilk cinayet, ilk kurban ve kardeşini öldürdükten sonraki duyguları üzere ilk pişman olma şerefine erişmiştir.

Buradaki buğday ile kurban ilişkisine özellikle dikkat et kardeşim. Kim ki buğday yetiştirmiştir, temiz kalpliliğinden başına muhakkak iş gelmiştir. Dikkat et, ne zaman ki Osiris, Mısırlı’lara buğday ekmeyi öğretmeye kalkmış, işte o saat başı belaya girmiştir. Yeryüzü tanrısı Seb’in oğlu Osiris, o zamana dek fakir olan Mısır’a, karısı ve kız kardeşi olan İsis’in keşfettiği buğdayı ekmeyi öğretmiş, onu yabanıllıktan kurtarmış, yasalar koymuş, tanrılara tapmayı öğretmişti. Osiris’i çekemeyen kardeşi Set, yetmiş iki adamı ile birlikte Osiris’i bir güzel sandığa kapatır, Nil Nehri’ne atar. Deniz yolu ile Byblos’a ulaşan Osiris’in canlı canlı gömüldüğü tabutunu, bin bir zahmet bulup, Mısır’a getiren İsis, oğlu Horus’un hasretine dayanamayıp, ziyaret maksatlı yola çıkarken sandığı ağır bulup geride bırakınca, domuz avlamaya çıkan, domuzlar alasıca Set, Osiris’i tekrar eline geçirir. Bu sefer işini sağlama alıp, Kabil misali biraderini kıtır kıtır ondört parçaya keser, bununla dahi yetinmez, parçaları kafasına göre Mısır’ın değişik yerlerine dağıtır. Ne yapsın gözü yaşlı İsis, atlar papirus sandalına, deltada gezer, sevgilisinin bedeninin parçalarını bulduğu yere gömer, bununla da yetinmez, her birinin üstüne bir tapınak diker.

Başka birşey söylemiycem :)

neoturk | 30 December 2006 21:08

mutlu yıllar 2007
mutlu yıllar 2007

Tüm hafif yazarlarının yeni yıllarını tebrik eder!
Kurban Bayramlarının mübareklerim…
Serbest köşesinde yazdıklarımla birilerinin kalbini kırdıysam
bayram vesilesiyle gönüllerini almak isterim.(sürçü lisan ettiysek aff ola:)

kurban
kurban

Ayrıca Allahtan dileğimde o akan kurban kanlarıyla içimizdeki şiddet hissini azaltıp bizlerin daha hoşgörülü sakin bir toplum olmamızı nasip eder.
Kesen kesmeyen herkese bu kurbanlarla paylaşmanın coşkusunu yaşatır. Amin!

mutlu aileler huzurlu toplumlar
mutlu aileler huzurlu toplumlar

Söylemek istediğim son şeyler ise !

Ievan Polkaa / Ieva’s polka

Kadın ve Kurban

menese | 30 December 2006 17:02

Duymuşsunuzdur; bir müftü efendimiz, yaklaşan Kurban Bayramı’nda “kadınların kurban kesip kesemeyeceği” gibi gayet “mühim” bir konuda fetvasını vermiştir..
Müftü efendi: “..Hanımlar kurban kesebilirler, ama işte erkeklerin kesmesi âdet olmuştur. Kadınların kurban kesmelerinde asla bir sakınca, dini mahsur yoktur. Ancak her önüne gelen kurban kesemez. Kurban kesmek güç de gerektiriyor.” buyurmuş..

Ben de sayın müftüyle aynı görüşteyim: Kadınlarda dinimizce kurban kesebilir, ancak unutulmaması gerekir ki bir de “adet ve görenekler” diye bir husus var..
Öncelikle, hayvan kesmek güç gerektiren bir iştir; öyle her önüne gelen -misal kadın- kurban kesemez..
Daha önemlisi, adetlerimiz, kurbanı erkeğin kesmesini bize söyler, kadının değil..