bildirgec.org

kuram hakkında tüm yazılar

Nasıl kurgu yapılmalıdır? Bazı kurgu kavramları ve kurgu yaklaşımları

metinyrs2 | 13 August 2010 16:13

BAZI KURGU KAVRAMLARI

‘’off-line’’ ve ‘’on-line’’ kurgu

‘’Off-line’’ kurguyu kısaca taslak kurgu diye tanımlayabiliriz.Off-line kurguda orijinal ham görüntüler yerine kopyaları kullanılır.Bu yapılan taslak kurguya göre orijinaller montajlandığı zaman ‘’on-line’’ kurgu yapılmış olur.Direkt ham malzemeden yapılan kurgular da on-line kurgudur.

Örneğin video kurgusunun popüler olduğu dönemde offline kurguyapmak için çekilen ham kasetler orijinalinden daha kalitesiz bir formatta(örneğin Betecam’dan VHS’ye) aktarılırdı.Aynı film kurgusunda olduğu gibi orijinal Betecam kasetler saklanır,kurgu işlemi kopya kasetlerle gerçekleştirilirdi.Böylece hem orijinal kasetler korunmuş olur,hem de daha ucuz bir kurgu setinde montaj yapıldığı için maliyeti düşmüş olurdu.Burada önemli nokta ham kasetlerde bulunan time-code bilgilerinin kopyalarda da aynen aktarılmasıdır.Time-code bilgileri video kasette her kareyi etiketlendiren bir bilgi sistemidir.Off-line kurgu tamamlandıktan sonra her planın giriş ve çıkışları time-code listesi halinde alınır.Bu listeyi plan plan kopya kasetlerde yazılmış olan görüntülerden okuyarak oluşturmak mümkündür.Ancak gelişmiş video kurgu sistemleri, EDL(Edit Decision List/kurgu karar listesi) adı verilen bir veri dosyası oluşturur.Bu dosyayı daha kaliteli bir kurgu sistemine götürdüğümüzde orijinal kasetleri okutarak daha önce yapmış olduğumuz taslak(off-line) kurgunun aynısını gerçekleştirmek mümkün olur.İşte bu aşamaya on-line kurgu denir.
Off-line kurgu sadece video kurgusuna mahsus bir kavram değildir.Her tip kurguda kullanılmıştır.Örneğin film kurgusunda iş kopyası bastırıp kurguyu gerçekleştirmek bir çeşit on-line kurgudur.Daha sonra orijinal negatiflerle aynı kurguyu tekrar etmek on-line kurgudur.Günümüzün bilgisayarlı sistemlerinde de yüksek çözünürlüklü(hd: high defination) görüntüleri,standart çözünürlüğe(sd:standart defination) dönüştürülüp montajı yapmak off-line,sonra biten kurguyu HD olarak tekrarlamak on-line kurguya örnektir.
Off-line kurgu yapmanın çeşitli nedenleri vardır.Orijinal görüntülerin yıpranmasını önlemek,bütçeyi aşağıya çekemek bunların arasındadır.Ya da bilgisayarlı sistemlerde bilgisayarımızın HD görüntüleri montajlayacak hızda ve güçte olmayabilir.Önce kendi bilgisayarımızda off-line bir kurgu yapar, sonra EDL dosyamızla HD bir sistemde bitmiş kurgunun tıpatıp aynısını HD olarak yaptırabiliriz.Böylece bütçede büyük bir indirime gitmiş oluruz.
Birçok kurgu offline aşamasına hiç girmeden direkt on-line olarak da yapılabilir.Bu tamamen çalıştığınız kurgu setinin olanakları ve projenin bütçesi göz önüne alınarak yapımcı tarafından değerlendirilerek belirlenir.

Gölge Kuramı

morbeyin | 03 July 2010 12:04

Herkes hayatı boyunca illaki bir kaç defa dejavu olmuştur.Bazılarımız bir olay olmadan önce o olayı hissetmiş hatta gözümüzde canlandırıp o olaydan sıyrılmışızdır.

Gelelim asıl konuya,büyük ihtimalle bu kuramın aynı şeklini kimse öne atmamıştır,benzerleri olabilir fakat genelde bu konu ruh referans alınarak yapılmaktadır.Biz ise ruhtan biraz daha uzak bir şekilde olasılıklar ve olamayacaklar hakkında kuram yaratmaya çalışacağız.

Öncelikle zaman konusu ele alınmalıdır.Hayatınız boyunca her yaptığınız hareket ve konuştuklarınız saniye saniye evren tarafından kayda alınmaktadır.Eğer,bir aralar gündemde olan sesleri geri getirebilen bir cihaz yapılırsa,her konuştuğunuz,hatta peygamberlerin konuştukları bile şuanda dinlenebilir ki bunun olasılığı fazladır,çünkü insan oğlunun ve evrenin her hareketi enerji kaynaklıdır ve hiç bir enerji aslen kaybolmamaktadır sadece evren bu enerjiyi emip depolamaktadır.

Kapitalizmin başlangıcı ve bitişi

allnite | 24 February 2010 16:43

Marx‘ın Engels‘le yazdığı Das Kapital adlı eserini duymayanımız yoktur.Bu 3 cilt halinde yayınlanan eseri burada tümden açıklamaya yeterli süre bulunamaz.
Ben daha önceki yazıma ek olarak bu konuda Karl Marx’ın görüşlerini sunacağım.Kapitalizmin öncelikle nedir?Her hangi bir ülkenin parası nasıl oluyor da bu etkiyi doğurabiliyor?
Öncelikle para bir sermaye aracına dönüşür. Bu sermayeden bir artı değer üretilir yine bu artı değer ise kapitalist üretim sistemini meydana getiriyor.
Tabi ki kapitalist üretim bir mal sahibinin elinde önceden emek,sermaye ve üretim araçlarına sahip olmasını gerektirir.
Kısacası kapitalizm demek bu demektir.Bunu Marx, Adem babanın elmayı ısırıp insanoğlunu günaha bulanmasına benzetir.
Kapitalist üretimin ilkel biçimlerini 16.yy da görüyoruz.Peki ne oluyor da kapitalizm denen olguya neden oluyor?
Bu ilk önce üretim şeklinin ve araçlarının değişimiyle
devrimsel bir nitelikte olmuştur.Orta Çağ’ın klasik üretim biçimi tarımcılıktı.Kralların büyük topraklarında yaşayan özgür olmayan serfler bir anda kendilerini “sokakta” bularak bir emek pazarına proleterya sınıfı gelmiştir. Özgürlüklerini satın alarak beylerin hakimiyetinden kopan serfler yetiştirdikleri ürünleri pazarlarda satarak bir para ekonomisi oluşturmayı başarabilmişlerdir. Gittikçe zenginleşen serfler Orta Çağ’ın 1000 yıllık süren geleneğini devrimci çizgide değiştirmeyi bilmişlerdir.
Tabi bunun tek nedeni olamaz.Ben sadece en önemli nedeni saydım, büyük toprak sahiplerini yani krallıkları bitiren esas olayı.Eskinin köylüleri şimdi kendi işlerinde uğraşarak, örgütlenerek hatta loncalar kurarak- yeni teknolojiler geliştirmişlerdir.Krallar ticaretle uğraşmamışlardır çünkü bu onlara göre aşağı bir iş sayılıyordu.Fakat hiçbiri bu durumun sonlarını getireceğini tahmin edememişti.
Buradan da günümüze kadar gelişerek bu döneminde bitmesi gereken zaman beklenmeye başlanmıştır.

Hamsin 14: Sanatçı ‘Uyanışı’

admin | 15 February 2010 10:39

Uyandım. Bir döndüm yatakta şöyle; başucumdaki suyu dikip içtim. Beyaz perdemden donuk bir ışık geliyor. Yan döndüm. Büzüldüm. Sehpanın üstünde bir kitap var. Öyle, baktım uzun zaman kitaba. Ne kitabı bu yahu? Burada mıydı? Kimin kitabı. Yüzükoyun döndüm. Yatağımın solundaki kalorifer peteğinin üstünde sıra sıra dizilmiş kitaplar. Bazısı yeni, bazısı kopuk. Bunlardan bazısı epeydir burada. Bazısı arada yenileriyle yer değiştiriyor.

Bir adaya düşmüşüm mesela şimdi… Ada ıssız. Sadece bu solumdaki kitaplarla düşmüş olsam… Ne kadar zaman idare eder acaba bunlar… Dönüşümlü okusam hep. Diğerini okurken ilkini unutmaya çalışsam. Böylece tekrar okuyuşlarda hep ilk okunuştaki lezzeti bulmaya çalışsam. Neyse… Kimin bu kitap o sehpadaki…? Telefonumun yanında. Telefona hiç bakmayayım. Göbeğim açılmış uyurken. Hafiften üşüyorum. ‘Tembeller şahı’ dedim kendime.

Akşam kafadan bir tarif uydurup ‘çiiizkek’ yapmıştım. Telefona uzandım. Bir mesaj… Baktım. ‘Sevgililer gününüz kutlu olsun…’. Bu da kim. Numara hiç tanıdık değil. Bir arasam mı… Ne arayacağım yahu!

Bugün birileriyle yürümek istiyorum. Hava ılık galiba. Ilık havada yürüsem. Bir sevgiliyle olması şart değil. Keşke… Bir bakayım kimmiş bu. Numaramı gizleyip yorganın kenarından çıkardığım koluma dayandım. A… Bir erkek sesi? Kapattım hemen. Kimse kim, bana ne. Tanımadım sesi.
Telefonu sehpaya bıraktım. O kitabın yanına. kimin bu kitap yahu? Buradan bakınca sırt kısmı görünmüyor. Kapağı da yabancı gibi. Tanıyamadım. Uzanıp aldım. Edebiyat kuramları ve eleştirisi. Allah Allah… İçine baktım… 15. basım. İçindekilere gözattım. Önsözler… Birinci baskıya önsöz, onuncu baskıya önsöz… Öf…

İlk sayfaya baktım. “Sanat nedir, sorusuna ilk verilen cevap… Sokrates der ki, elinize bir ayna alın… Onaltıncı yüzyılda Van Dyck demiş ki, ‘Bunlar ayna, evet resim değil ayna bunlar’. Dr. Jonshon, Stendhal, bizde de Recaizade Mahmut Ekrem, sanatın, hikaye ve romanın ayna olduğunu… Görüngüler, yansımalar… Üç şekilde olurlar. Yüzey gerçekliğini, tümeli (özü) yahut ideal olanı yansıtır…”

Kapattım kitabı. Gözlerimi de kapattım. Sonra hafifçe araladım kirpiklerimi. Sarı yorganın kenarından peyaz perdeye doğru, kirpiklerimin arasından baktım. İşte tamam? Tıpkı Monet’nin tabloları gibi oldu ‘görüngü’. Sanat yaptım işte. Herkes kirpiklerinin arasından böyle baksa… Olur mu olur.

Bu Monet’nin ayçiçekleri resmi vardı. Van Gogh’un da vardı. Benim de en sevdiğim çiçek ayçiçektir. Kocaman kafalarıyla neşeli ve azman görüntüleri vardır. Monet’nin ayçiçekleri, sakin bir ikindi vakti derli toplu, temiz bir evde masanın üstünde duran, zamanın akışını umursamayan huzur dolu çiçekler. Sanırım bu evde parkeler cilalı. Sigara da içirtmiyor sahibesi. Oysa Van Gogh’un ayçiçekleri akla ölümü getiriyor. Sanki evde ağır hasta, ama hastalığı uzun zamandır devam ettiği için artık yakınları tarafından kanıksanmış biri varmış gibi. Hastanın kocası manyak bir ihtiyar olmalı. Hava sıcak, içerisi de havasız ve loş olduğu için torunlar içeriye girmiyorlar pek. Gelinler de komşularla ‘laklak’a dalmış. Oğullar zaten ilgilenmez. Atmışlar hasta analarının bakımını karılarının üstüne… Aylardan Ağustos…

En Büyük Soruların Şimdiki Cevabı: KURAMSAL FİZİK

Colpadan | 10 November 2009 14:19

İnsanlık tarihi boyunca zaman zaman kafamızı kurcalayan birçok soruya cevaplar aradık durduk. Her şey algılama ve arkasında barındırdığı merakla gelişti. Bir şeyi merak ettiğimiz andan itibaren artık ona bir cevap bulmamız zorunlu hale geliyordu. Bulduk da. Geçmişten günümüze bulduğumuz cevaplar çok değişti ama temel sorular hep aynı kaldı.

Önce yaşadığımız çevre ilgimizi çekti. Rüzgar esiyordu, bulutlar toplanıyordu, çiçekler açıyordu, yağmur yağıyordu… Sonra müthiş bir güç ile bir kaç saniyeden fazla bakamadığımız bir ısı ve ışık kaynağı yükseliyordu ufuktan. Tüm bunlar neydi? Ya o yıldırımlar, devasa sesler ve ateş? Her yer kapkaranlık olduğunda havada beliren binlerce parlak ışığa ne demeli? Bir de karanlığın gücünü kıran başka bir ışık dairesi vardı havada. Gündüzü aydınlatan o güçlüğü ışığın yerine geceyi boş bırakmamaya çalışan donuk kardeşi nöbeti devralıyordu adeta.

Zamanda Yolculuk Üzerine

afs | 16 September 2008 11:57

Büyük Hadron Çarpıştırıcısı
Büyük Hadron Çarpıştırıcısı

CERN’de bir şeyler oluyor. En basit özetiyle bilimadamları bize kütle özelliği kazandırdığı inanılan taneciği, Higgs Bozon’unu bulmaya çalışıyorlar. Çünkü şu anki bilimin temeli teoride var olduğu inanılan ve tüm taşları yerine oturtulan bu Higgs Bozon’unun üzerine kurulu. Higgs taneciğinin Big Bang olayından sonra meydana geldiği düşünülüyor. Bu sebeple deney ortamında ufak bir Big Bang yaratılarak yine ilk anda olduğu gibi Higgs bozonunun ortaya çıkması beklenecek.

Peter Higgs
Peter Higgs

Eğer tahminler doğru ise ala, fakat doğru değilse bu sefer bilimi ya başka temellerin üzerine oturtmak gerekecek, ya da Higgs bozonunun başka bir yolla ortaya çıktığı tezi ortaya çıkacak.

Big Bang’e duyduğum merak zaten hat safhada iken CERN deneyi ile daha da arttı. Tabi bu olayın sırlarına erişmek için ya zamanda yolculuk yapmak gerekiyor ya da ilahi bir kuvvete erişmek gerekiyor. Peki ya zamanda yolculuk mümkün olabilir mi? Teoride mümkün mü? Mümkün olsa ortaya çıkabilecek durumlar neler olabilir?

einstein
einstein

Ufak bir çocukken de, büyüyüp adam olduğumuzda da hep düşümüz olarak kalmayı başarmış önemli bir konu. Pişmanlıklarımızı hatırladıkça, ikinci bir şansımız olsa geçmişe gidip pişmanlığımıza sebep olan şeyi ortadan kaldırmayı arzuladıkça daha da gerçek olmasını dilediğimiz hayalimiz.

Bilim dünyası zamanda yolculuk konusuna biraz temkinli yaklaşıyor. Ama yolculuğun mümkünlüğünü hiç de reddetmiyor ve bunun için sorular soruyor. Konuyla ilgili soruları ciddi şekilde ilk yanıtlayan pek de garip olmayan şekilde Einstein’ın Görecelik Teoremi. Einstein bu teoreminde hiçbir cismin ışık hızını geçemeyeceğini ve bu sebeple zamanda yolculuğun mümkün olmadığını belirtiyor. Bu noktada ‘ışık hızı’ önemli bir yer tutar.

Avangard Kuram üzerine

lovesredcloud | 11 May 2008 12:08

Günümüzde bir sanatçı bir soba borusunu imzalayıp sergilese, sanat piyasasını eleştirmiş değil, ona uymuş olur. (…) Bunun nedeni sanatın olumsuzlanmasına yönelik avangardist amacı yerine getirmemesidir. Bugün, tarihsel avangardın sanat kurumu karşısındaki isyanı sanat diye kabul edildiğinden, neo-avangard’ın isyankar edimi sahih olmaktan çıkar.”(1)

duchamp
duchamp

Bu noktada avangardın tarihsel sürecine bakabiliriz;
Peter Bürger avangardı tarihsel süreç içinde üç aşamada inceler;

Jean Baudrillard

| 04 October 2006 19:47

yukarıda ki resimde görmüş olduğunuz kişi : 20. yüzyılın en büyük düşünürlerinden birisi olan Jean Baudrillard.

Simülasyon kuramını oluşturan ünlü Fransız düşünür Jean Baudrillard, 1929 yılında Reims’de dünyaya geldi. Baudrillard, meslek yaşamında ilk önce Almanca öğretmenliği yaptı ve 1966 yılında Nanterre Üniversitesi’nde Henri Lefebvre ile çalışmaya başladı. Bertolt Brecht’ten şiirler, Peter Weiss’den tiyatro oyunları ve Wilhelm E. Mühiman’ın “Üçüncü Dünya’nın Devrimci Cennetleri”ni çeviren yazar; ders ve konferanslar vermek üzere başta ABD ve Japonya olmak üzere dünyanın pek çok ülkesine gitti. Nanterre Üniversitesi’nde sosyoloji dersleri veren Baudrillard, “profesörlük” unvanını ancak 1990 yılında alabildi. Yirmi yıldan uzun bir süre başasistan olarak kaldı!
Günümüz düşün dünyasının en “çarpıcı” isimlerinden olan Baudrillard; esas olarak, simülasyon, yığınların zihniyeti, “öteki”, baştan çıkarma gibi konuları kitaplarında ele aldı. Üretimin, rasyonel bir etkinlik olmadığını ileri sürmüş; tüketicinin, reklam vb. yollarla aldatılmasını göz boyayıcı bir oyun ve hem üretimi hem de tüketicinin isteğini tehdit eden bir öğe olarak yorumlamıştır.

Simülasyon” kuramının yaratıcısı bu eşsiz insanın hayat hikayesini -yukarıda- okuyabilirsiniz.
Yazarın oluşturmuş olduğu simülasyon kuramını algılamak istiyorsanız aşağıda sıraladığım yazarın türkçeye kazandırılmış eşsiz metinlerine göz atmanızda fayda var diye düşünüyorum.

edit: bu bildiride elimden geldigince kendisini tanitmaya calistigim ve hayatimda buyuk bir yer edinen kitaplarin yazari filozof – sosyolog Jean Baudrillard 6 mart 2007 tarihinde hayata gozlerini yummus bulunuyor…acim buyuk…