bildirgec.org

koku hakkında tüm yazılar

Yuva kurtaran yorgan…

Beacool | 24 May 2010 12:07

Aşkım neden yataktan çıktın?
Aşkım neden yataktan çıktın?

İnsan ilişkileri cidden garip ve kompleks olayların birleşmesinden oluşuyor. Hele ki karşı cinsle olan birlikteliklere kafa yormak sonu gelmeyen düşüncelerde kaybolmanıza yol açabilir. İkili ilişkilerin bazı dönüm noktaları vardır ki bu noktalar aslında ne kadar doğal olsalar da zamanından önce yaşanması durumunda ilişkinin geleceği açısından hiç de iyi olmazlar.

Aklınıza hemen birkaç ayıp düşüncenin geldiğinin farkındayım ama bahsedeceğim haberin cinsellikle bir alakası yok. Aksine bazıları için neden olduğuna aklım ermese de tiksindirici olan bir konudan bahsedeceğim. Evet konumuz gaz çıkarma! Dünyada yaşayan herkesin bunu yaptığını ve birimizinkinin ötekinden çekici bir yanının olmadığı da bir gerçek. Evet, bu bir tabu… (bkz yazı sonu notu)

İşte bu noktada teknoloji yardımımıza geliyor. Çiftlerin gaz çıkarma olayının en rahatsız edici yeri olan yatağı ele alan üreticiler (yatak dışı bir yerde mekanı terk edebilirsiniz değil mi?) Better Marriage Blanket adıyla yatakta çıkarılan gazları içinde hapseden ve yanınızdakini rahatsız etmeyen yapıda bir ürün geliştirmişler.

AŞKI YAĞMURLARA SAKLA!!!

il mare | 18 March 2010 09:27

Bu şarkıyı söylememek için, bir uyarı yazısıdır:

Biriyle bir şey yaşayacaksan eğer, mevsimleri getireceksin ilk aklına. Birini,ucundaki ayrılığı aklına getirecek kadar çok seviyorsan eğer,hesabını yapacaksın,onla olan vakitlerini olabildiğince az mevsime yayacaksın, ve mümkünse en soğuğuna… Bir ilkbaharda kimseyi sevmemelisin birkere… Cennet köşelerden biryerlerden rüzgarın ödünç getirdiği kokuları,her bahar yalnız duyumsayacaksın…Bu güzelliği sadece kendi başınayken tadacaksın,kendini bu yalnızlığa alıştıracaksın,en güzeli böylesiymiş gibi benimseyeceksin…Aksini yaparsan kurtulamazsın,aksini yaparsan yalnız kalmaya katlanamazsın ve en kötüsü hep yalnız kalmak istersin.Ya onla içine çektiğin kokuları,katlanılmaz da olsa yalnız yaşamak istersin ya da zaten başka hiç kimseyle…

Baharlar çok tehlikelidir aşk meşk işlerinde… Yaz da bir nevi öyle,bahardan nasibini almış ağaçlar,dağlardan gelen kokular,parıldayan maviler…Yazın da yalnız olmaya bakacaksın,olmazsan çünkü,birdahaki yazın da onla olmak zorunda…Ya olmazsa,giderse? O zaman işte, birliktelikten aldığın tadın çok uzaklarda olmasının getirdiği yalnız olma zorunluluğu çekilmez olur, bir başkası ise dayanılmaz…

kadın kokusu

admin | 31 January 2010 13:23

On iki yaşındaydım. Bankonun önünde uzanan zakkumlar vardı. Boylu boyunca uzanırdı. Güzel kokardı. Lakin o kadar alışmışım ki o kokulara dikkatimi çekmezdi. O zakkumlara ince bir çizik atılır. Oradan yağı gibi bir sıvı akardı. Bir tarla zakkumdan bir avuç parfüm özü çıkardı. Benim için herhangi bir kokuydu zakkum. Taa ki…

Lisedeydim. Hayalimdeki kadın karşımda duruyordu. Evliydi. Hayallerim olamazdı. Otuzlarında. Bana göre epey olgun. Bedenine bakardım, bedenini ortaya çıkartan kıvrımlarına… Böyle bir karım olmalı derdim. Edebiyat öğretmenimdi. Edebiyata deli gibi çalışırdım. Kompozisyonlardan hep on alırdım, gözüne gireceğim ya… Aşıktım. Bir gün ona kavuşacaktım. Onun gibi birini bulacaktım. Dünyadan haberi olan, bedenine giysileri, diline cümleleri yakıştırmasını bilen, ayakları yere basan. Anladım ki, o zakkum kokuyordu. Tek bir koku vardı. Salt zakkum. Buram buram zakkum kokardı. Derin bir nefes çekerdim ciğerlerime, o gelsin diye içime. Zakkum dolardı içim. O zakkumdu. Benden başkası almazdı bu kokuyu.

Kadının ve Kokunun ilahı Hüs; Yordam Yoksunu Veli

admin | 30 January 2010 10:34

Kimi adamlar hiç anlamazken kimileri kitabını yazar çapkınlığın. İki uçta iki adam Veli ve Hüs. Biri kadınları köle ederken, diğeri hayalini kurarken dahi -kızaran- sıradan yordam bilmezlerden…

Veli küçük bir adamdı, ağır aksak ilerleyen; zor yol alan ama alan. Kendini biliyorsa şayet, bildi bileli, eli kaleme kağıda yatkın olanlardandı. Kurnaz sayılanlardan ama akıllı olamayanlardan sınıfındandı. Bir de ona göre epey iyi olma takıntısı vardı ki, kaybettiği nokta da buydu.

ÖLÜMÜN DOĞUM SANCISI VE DOĞMAMIŞ ÇAKIL TAŞLARI

il mare | 04 January 2010 12:00

Telaşlı bir geçmişi anımsamanın giderek sakinleştirdiği bir şimdinin kıyısından,hatırlıyorum.
Düşünmeye çalışırken hatırlıyor buldum gene kendimi, düşündüklerim hatırladıklarımdan ibaret adeta…

Ses tonumu hatırladım ve sana anlattıklarımı.Saçmalamalarımı sonra,saçmalamalarını…Gülüyordum o zaman ya hani sana da çaktırmadan,görmüyordun sen,şimdi de aynını yapıyorum.Gülüyorum ama daha çok şeye,en çok kendime..Ses tonuma,yüz ifademe,ufak bir kareye nasıl sığdırmayı becerdiğimi şimdi bir türlü anlayamadığım,istesem de artık yapamadığım o şapşal ifadeye fazlasıyla gülüyorum.Yanındaykenki eskime,çizgilerime gülüyor, ardından biraz ağlıyorum.Yaşsız ve içten,eğri biraz,kambur…Bir soru işareti gibi aynı.. Sonramı ve sonranı bir soru işaretine benzetiyorum;kibirli ve kendinden emin bir başa oturtuyor bütün lahzalarımızı ve saymaya başlıyorum geride kalan soruları…Eğri sorular ve nizamlı..

Bay/Pas-Zwei

belesh | 26 November 2009 09:36

Her gün yarım saat dedi rehber. Ne olursa olsun yarım saat. Saçmala. Saçma değilse hiçbir şey değildir. Anlam barındırmasın. Kelimelere giydirdiğin kıyafetler yaz kış aynı olmasın. Sen kokuyorum şu an. Üzerime işlemiş kokun. Ve kendimi kokladığımı fark ettim. Köpekler gibi kokunu alıyorum. Köpek gibi özledim. Sigara yaktım kokunu bastırsın diye. Yangın alarmı çalıyor, susuyor, çalıyor, susuyor, çalıyor. “Neden çalıyor bu?” dedim. “Bozuk olabilir, ya da sigara içen içen biri vardır.” Diye açıklama yaparken gözü elimdeki sigaraya takıldı. “Herkes içiyor burada, düğmesi takılı kalmıştır.” Deyip dışarı çıktım. Patron gelmiş, sağlam bir azar işiteceğim sanırım.

Alk. % 15 Hacmen
Alk. % 15 Hacmen

Çay içtik, bayramdan konuştuk. Dün arkadaşım aradı. “Bayramda gelmiyor musun gavur İzmir’e?” dedi. “Yok, çalışacağım” dedim. Yalan. “ Ne bayramıydı lan bu; ramazan mı, kurban mı?” “Oha, aslan sütü yaramamış sana.” Dedim. Midem yanınca süt içerdim ben eskiden. Buzdolabında hep bulunurdu. Artık bulamıyorum.

tanrı bilir..

lagos | 05 November 2009 13:47

her uyuduğunda, yarın sabaha onarılmış bir kalp dilerken; daha beter acılarla uyanıyorsun..

gideli birkaç ay oldu.. sanki dün akşam gitmiş gibi taze burukluğu. sanki dün sabah kulağına günaydın diye fısıldamış gibi; sessiz ve kimsesiz şimdi yatağın diğer yarısı.. her sabah gözünü açar açmaz yanında mı diye bir umut yoklayışın, yetiyor gününün alabildiğine berbat geçmesine..

başlarda karnına giren krampların yerini boşluklar aldı, ne saplasalar umrunda olmayacak. miden gereksiz artık, pek fazla da kullanmıyorsun zaten. burnun hep o kokuyu arıyor değil mi? o gerdanının büyüleyici kokusunu.. içine çektikçe daha fazla çekesin gelirdi, madde bağımlısıymışsın gibi..
you really are my ecstasy..
ve emre aydın dizeleri geliyor aklına..
kokunu bırakma / çok sevdim kokunu / bilemezsin, götür kokunu..

Tereddüt

pilli pati | 28 October 2009 10:12

Kaleden aşağı doğru salına salına iniyoruz. Yol, parke taşlı ve biraz eğimli. Fenerin yanından geçerken denizden yansıyan güneş ışınları gözümüzü alıyor. Güneş gözlüklerimi saçlarımdan kurtarıp takmaya çalışırken yazdan artmış bir günün tatlı esintisi altında böyle bir manzarayı izlemek bir anda ruhumu bir tür serbest kalma isteği ile dolduruyor… Sırtımda bir anda kanatlar çıksa, havalanıp uçsam, ne güzel olur!

Fazlasıyla şaşırmış ve gecikmişliğinde, etraftaki ağacı, börtü böceği de şaşırtmış yaz artığı bir günden bahsediyorum size. Arlanmazcasına bizim de kanımıza giriyor. Birden arkadaşım “Buralarda yatır varmış, gidip yerini bulalım” diyor. Yol üzerindeki satıcılara başka işimiz yokmuş gibi, en önemli işimiz buymuş gibi, mütemadiyen yatır soruyoruz. Neredeyse her tezgaha. Hepsi satacakları tülbent ve dağ otlarının derdinde. “Daha aşağıda” diyorlar da hiçbirisi tam yerini söylemiyor, ne hikmetse. Aslına bakılırsa üzerimdeki kıyafet gereği yatırı ziyaret edemeyeceğim. Belki uzakta durup onu beklerken, etrafın nefesini tutmuş, sadece kuşlara meydanı bırakmış halinin fotoğraflarını çekebilirim. Tepeden aşağı yol aldıkça artık adımlarımız zorlanmıyor fazla, alışıyoruz eğime ya da eğim de azalıyor belki. Muhteremin ebedi istirahatgahına yaklaştıkça kuş sesleri oldukça nadir çalınıyor kulağa. Bodur ahlatlar beliriyor etrafta. Hala meyve olgunlaştırma peşinde hepsi. Yabani ve pembe renkli çiçekler çıkmış kayaların arasından, bizi izliyorlar. Sarı çiçekler de var. “Mezarlık çiçeği” de denir bunlara. Toprağa çok sıkı tutunan soğanlı kökleri vardır. Burası çok sessiz bir yer. Eski bir mezarlığın içinden mi geçiyoruz? Bana mı öyle geliyor? Ürperiyorum birden. Yakında bir bedesten görüyorum. Yıkıntılarının arasından eğik eski taşlar farkediliyor. Hislerimde yanılmamışım. Hoşlanmıyorum bu sessizlikten, soğuk bir yalnızlık çökmüş etrafa. Ağaçların arasından gördüğüm deniz manzarası İstanbul’daki ada manzarasını hatırlatıyor. Siliyorum çabukça hafızamdan. Uzak bir sahil kasabasındayım ama hafızamdan sildiklerim yerine aniden uzakta başka bir sahil kasabası beliriyor. Burada her yan portakal kokuyor da arada sanki aklıma gelen görüntü yüzünden baskın çıkan yasemin kokuları da dolanıyor. İnsan sırf bir anı yüzünden bir kokuyu anımsayabilir mi? Tereddüt ediyorum ama inatçı tarafım “Yürü” diyor. Attığım adımların tersi istikamete dönüp bir iki adım gittiğimde, dikkatli bakınca görüyorum. Sağımda, eski bir bahçe çitinden sıkılmış da bir de o çitin yanındaki ağaca tutunmuş. Sarılmış da sarılmış ona. Orada idame ettiriyor yaşamını. Kokusuyla bu çevreden kırk yılda bir geçecek kim varsa, mevsim bu zamanlar, sarıp sarmalıyor bulabildiği herkesi.

Bizden Geçenler

pilli pati | 22 October 2009 09:47

Karlı dağların eteklerinde yaşayan bir adam sevdim ben. Çağlayan bakışlı. Serin duruşlu. Yemyeşil ovaların, bereketli toprakların üzerinde yalnız yürürken görürdüm onu sıklıkla. Uzaktan bakardı bana. Hayalime dalardı. Ben rüzgarda dalgalanan saçlarımın arasından fark ederdim bakışlarını. O bunu bilmezdi.

Bir gün gelip tuttu elimden, bırakmadı. Dudağımın kenarına bıraktığı öpücükle uyandım. Bayılıp kaldığımda, hep kollarında ayıldım. Güvendim. O yanımdayken hiçbir şey eskisinden daha kötü olmayacakmış gibi gelirdi. Ara sıra sıkardı elimi istemsiz. Sebebinin aklından geçirdiklerinde olduğunu bilir, ses etmezdim. İçtiği sigaranın dumanı dağılırken havaya, içinden geçenleri okumaya çalışır, yüzünü gözlerimle süzerdim. Biz en çok yağmurda yürümeyi severdik onunla. Mesafelerin kısaldığını hissederdim yanında. Bakışlarında bazen bir kıvılcım, bir mahşer: Sonum olsun isterdim. Onda mizanım çekilsin… “Ne varsa çekeceğim, ondan gelecek olanla raptolunayım” derdim.

İnsan feromonları

hafifmesrep | 14 October 2009 11:39

İletişimsizlik, insanlar açısından çağın sorunu olarak kabul edilebilir. İletişimde kullanılan sözcükler duyguların ve isteklerin anlatılmasında her zaman yeterli değil. Yeterli olmamanın yanında, sözcüklerin uygun şekilde bir araya getirilmemesi de yanlış anlamalara yol açabiliyor. Oysa böceklerde ve birçok canlı türünde, “sözcükler” nedeniyle yanlış anlaşılma sorunu yok. Bir balarısının, diğerini üzecek sözcükler söylemesi de zaten pek olası değil. Böceklerin iletişiminde, büyük oranda kimyasal maddelerin rolü var. Onlar, duygularını (varsa eğer) ve isteklerini özel kimyasal maddeler kullanarak birbirlerine iletiyor. Yaşamlarını bu özel maddeleri kullanarak yönlendiren böceklerin iletişimsizlikten kaynaklanan sorunları da olmuyor.

Hayvanların çiftleşmek, gelişmek ve yavru bakımı yapmak gibi türe özgü özelliklerini kokuların ve feromanların nasıl etkilediği bir süredir araştırılıyordu. Örneğin; karıncaların tek sıra halinde yürümelerinin sebebini düşündünüz mü? Karıncalarda, yuvadan çıkan ilk bireyin belirli aralıklarla feromon bırakması, ardından gelenlerin kolayca takip etmesini sağlar.
Feromanlardan insanlar da nasibini amış durumda. Yaşamın çeşnisi olan kokuların, ergenlik devresini hızlandırdığı, kadınların menstruasyon dönemlerini kontrol ettiği yolunda kanıtlar elde edildi. İnsanda koku ve feromonlar üzerindeki araştırmalar daha çok kadın erkek davranışları ile ilgili. Örneğin;