bildirgec.org

kısa dönem hakkında tüm yazılar

Kısa Dönemde Üretim Teorisi

yucel5454 | 14 January 2010 13:57

Üretim, “sınırsız” ve “sürekli artma eğiliminde olan” ihtiyaçları gidermek için, sınırlı olan mal ve hizmetlerin miktarını veya faydasını artırmaya yönelik olarak yürütülen faaliyetlerin tümüdür. Üretim faaliyeti firma tarafından gerçekleştirilmektedir. Firma, bir kişinin, bir ailenin, bir grubun, bir kurumun veya devletin mülkiyetinde olabilir. Firmanın, üretim faaliyetini gerçekleştirirken (malların miktarı veya faydası artırılırken) ihtiyaç duyduğu girdilere ise üretim faktörleri (tabiat, emek, sermaye ve teşebbüs) denmektedir.

Firma, önce gerekli girdileri (üretim faktörleri) satın alarak üretim faaliyetini gerçekleştirmekte; daha sonra da ürettiği mal ve hizmetleri piyasada satmaktadır. Bu sürecin birinci aşaması, firmanın belli bir maliyete katlanmasını zorunlu kılmakta, ikinci aşaması belli bir gelir elde etmesini sağlamaktadır.

329. K.D. (Kısa Dönem) – Etimesgut – Ankara

mentor | 02 December 2009 22:47

Uzun süredir yazmıyorum. Aslında yazamıyorum. Çünkü 12 Ağustos 2009’dan beri askerim. 329. K.D. (Kısa Dönem) olarak askerliğimi Ankara Etimesgut’ta yapmaktayım. Şimdi kısaca 331. K.D.’lere yardımcı olması için kısaca askerlik ile ilgili birkaç şey yazacağım.

Öncelikle Sınav gününden başlayayım. Çok detaylı olarak anlatmıyorum. İnşallah askerliğim bittikten sonra benden sonraki dönemlerin ihtiyacı olabilecek bir çok yazıyı bildirgeç günlüğe yazacağım.

Kısa dönem sınav günü: Ben sınava balıkesir’de girdim. Kapıdan girerken elinize bir fiş veriyorlar. Fişte yazan sıraya göre gelen otobüslere biniyorsunuz. Otobüsler sizi sınav yapılacak binaya götürüyorlar. Sınav bitiminde de aynı otobüsler ile tümen çıkışına geliyorsunuz. sınavın yapılacağı yere geldiğinizde önce bazı formlar doldurmanız gerekiyor. (izin kağıdı vs.) Sınav günü siyah tükenmez kaleme ihtiyacınız olacak sakın almayı unutmayın. formları doldurduktan sonra sınav salonuna geçiyorsunuz. sınav ile ilgili detaya girmiyorum. mantığa dayalı sorulardan oluşan basit bir sınav. sınav sonrası yine bir salona geçiyorsunuz. burada izin kağıtlarınız dağıtılıyor. mehmetçik vakfından gelen bir kişi sizi sigorta yapıyor. bu sigortayı yaptırmak zorundasınız. ya sınav olduğunuz yerde ya da askerliği yapmak üzere gittiğiniz yerde yaptırmanız gerekiyor. (ben balıkesirde yaptırmıştım. sanırım 15 TL ödemiştim.) bunlardan sonra yine otobüslere binip tümen çıkışına gidiyorsunuz. Sınav bu kadar. Eğer öğle vaktine denk gelirseniz bir de yemek veriliyor.

Askerlik Anılarım 5

321ksd | 23 November 2009 12:33

Bir süre takıldım. Bak yine bugünü anlatıyorum. Olsun. Boşver. Bir arkadaşın oradan attığı lafa binaen bir süre muhabbet ettim. Fakat bu muhabbet içime sinmedi. Çünkü buraya bunun için gelmemiştim. Bir anda yalnızlığımla yüzleşmek istedim ve tekrar arkadaşın peşinden gittiği yeni yere gittim. Askeri gazino yemekhanenin altında, bodrumda bir yer. Yaklaşık 500 kişilik bir salon. Bir büyük tv bir masa tenisi masası, bolca sandalye ve yeter miktar masa. Tabi yine bir usta askerin elinde kumanda. Tv de bir klip kanalı izleyemedim. Pinpon oynayanları izledim. Tabi bu sefer arkadaşım yanımdaydı. Artık yalnızlığımı yenmiştim. Ben kazanmıştım. Pinpon oyunu da bitti. Hala yenemediğim bazı şeyler vardı. Arkadaşla dışarı çıktık. Bundan sonrasında pek bir şey olmadı. Ama öncesinde olanlar çok.Geçen gün rütbeli bir asker geldi. Sanırım yüzbaşıydı. Askerlikle ilgili türkiyeyle ilgili memleketin iç ve dış düşmanlarıyla ilgili izahatlarda bulundu. Bazı sözleri ilginçti. Mesela bizim yani tsk nın siyasetle hiçbir ilişiği olamaz çünkü biz siyaset üstü bir kavramız sözü. Yani bu söz bana epey mantıksız geldi. Çünkü bir şeyin üstü olmak o şeyin senin altın olmanı ve onun senin komutunda olması demek değil mi? Yani eğer tsk. Siyasetin üstünde bir kurumsa pekala siyasete karışabilmeliydi. Ki öylede yapmıyormuydu zaten.Bir diğeri ise hiçbir özel veya ekstra eğitim almamamıza rağmen komutanın; “burada yaşadıklarımız istihbari bilgiler içerir ve ülkemizin düşmanlarının ilgisini çekebilir bu nedenle buradaki olay ve yaşantıyı kimseye anlatmayınız.” Buna pek bir mana veremedim. Ama yine her söylemden mana çıkarmaya çalışan beynim bundan da sanırım, askeriye hakkında olumsuz düşünceler sivil hayata sızmamalı gibi bir mana çıkardı. Belki şu da söylenebilir. Komutan, yani o anki komutanların bile komutanı olan sanırım yüzbaşı, askeriye olarak Çanakkale ve şehitler ruhunun tekrar canlanması için Turgut özakman’ın “diriliş” kitabını tavsiye ettiklerini ve anlaştıkları bir kitabevinden 14 ytl ye herkesin almasını istedi. Tabi gidip biz alamayacaktık sadece parayı verecektik ve onlar bize getireceklerdi.

Tek Tip Askerlik Kapıda Mı?

osmanxx | 29 May 2009 08:31

Milyonlarca genci ilgilendiren ve askerliği ayrım yapmaksınız herkese eşit süreye çeken taslak başbakanlıkta. Şehit olaylarından sonra Genelkurmay açıklama yapmış, bedelli askerliğin olmayacağını bildirmişti. Açıklamada Başbuğ, “Biz tüm bu sistemleri genel olarak ele alıp daha sağlıklı, daha sade, daha eşit, daha adil bir sistem üzerinde çalışıyoruz. Bunları tek tipe indirebilir miyiz konusu üzerinde duruyoruz” demişti.

Ama şuanda taslağın içeriği tam olarak bilinmediğinden askerlik çağındakiler ikiye bölündü.

325. dönem yedek subaylık sınav sonuçları açıklandı

Maxipower | 10 December 2008 12:02

bugünler birçok arkadaşımız için çok önemli, çünkü üniversite mezunu olup vatani görevini yapmak için 30 kasım itibari ile sevk alan binlerce arkadaşım 1,2,3 aralıkta girdikleri bu sınavın sonucunu bekliyorlardı.
tsk bu sene geçen sene (319. dönemlere) yapmadığı birşey yaptı ve sonuçları gece yarısından açıkladı. (oysa ki geçen sene bizi neredeyse öğlene süründürmüştü)
rasgele denk geldiğim bu sayfadan ünivesite yıllarından ev arkadaşım olan koray akış’ın hatay’a deniz er olarak atandığını gördüm.
şayet siz de bu sınava girdi iseniz ve bu sınavın sonucunu bekliyorsanız buraya tıklayarak sonucu öğrenebilirsiniz.
şimdiden hepinize hayırlı tezkereler….

Askerlik Anılarım 4

321ksd | 29 November 2008 08:48

çaycı asker “senden sonrakilere yok” deyiverdi. o kadar acele söyledi ki sanırım ben de “çay yok” sözünden sonra o kadar çabuk göstermiştim yüzümü. artık benden sonrakilere çay yoktu. çaycı tekrar “arka sıradakinlere de söyleyin” dedi. ben de çaycıya yardımcı olmak için arkama döndüm ve “arkadaşlar çay yok” diye birkaç kez söyledim. benim çayı da sonunda verdi. demir levha sonunda kapandı. defteri açtım ve yazmak istedim fakat yazamazdım çünkü yemin törenlerinin izlendiği tribündeydim ve çayımı insanın oturmasına göre yapılmış olan eğimli stadyum oturaklarına koyamıyordum. yine de yazmayı bırakmamak için çayı sol elime aldım. aslında bu tür durumlar için sol elime yazmayı öğretmek üzere çok talim yaptırmıştım. fakat beceriksiz elim yine yapamadı. bu arada beceriksiz olanın kendim olduğunu hissettim. çünkü elin elden üstünlüğü yoktu. sağ elle yazmaya başladım. sol elle de çayımı tutmaya. saniye geçmeden plastik bardağın içindeki sıcaklığın dışına yani elime geçtiğini hissettmeye başladım. işte bu nedenle bu bardak bu çayı çabuk soğutuyordu. tuhaf bir şekilde insan için de bu geçerliydi. içindekileri dışına yansıttıkça için boşalıyordu. bir anda basitleşiyor ve bayağılaşıyordu. normal bir şekilde kainat için de geçerliydi. bu madenler ve yeraltı kaynakları gün yüzüne çıktıkça azalıyordu. o zaman insan içine yatırım devamlı yatırım yapmalıydı.Henüz dördüncü kelimeyi yazarken elimin acısı dayanılmaz hale gelmişti. çayı diğer elime aldım ve zaten dışından daha soğuk olan çayı bir kaç yudumda içtim bitirdim.Aslında gün gün yazmak isterdim bu hatıratımı. istemeden bu güne geldim. çünkü duyumsamalarımı hatırlamıyorum. artık sadece bazı pırıltılar var kafamda bazı yüzler, bazı sesler, bazı hareketler.Bir süre tıkandım şimdi yazamadım. karşıdaki yeşillik araziden sallana sallana eşofmanlar içinde geçen 3 askere gözüm takılmış, farkında değilim. merdivenden indi askerler ve kale direğinin hemen arkasından geçerken bir anda bir kaç gündür kafama takılan bir soru(n) kafamda çözülüverdi. niye yalnızdım. 3 bin kişinin yaşadığı yerde o kadar kendimi yalnız hissediyordum ki. aslında hemen hemen herkesle konuşmama, bir ihtiyacı olan herkese yardım etmeme rağmen kendimi yalnız hissediyordum. bir dakika bir arkadaşımı gördüm. demin ki askerlerin geldiği yeşilliklere doğru gidiyor. ben de gidicem…Şimdi o yeşilliklerde bir ağacın altındayım. peki niye arkadaşlarla konuşmaktansa yazıyorum çünkü yine aynı kadere maruzum. arkadaş epey kalabalık bir gruba katılmış ve mevcut bir muhabbeti sürdürüyordu. araya girmek istemiyorum veya saf saf her konuşana kafayı çevirip herşeyi tasdik etmek istemiyorum. hele bir de ortama uygun nidalarda bulunmak mı nefret etmek istiyorum.
şimdi bu nları yazdığım esnada tanıdığım arkadaş da gazinoya TV izlemeye gitti. ben burada yabancı yani tanımadığım kısa dönemlerle kalakaldım.
devamı yazılacak…
not: her türlü iddiadan uzak bu yazıtın hiçbir edebi değerinin olmadığını ben de biliyorum. sadece kayda düşmek babında ele aldım.

Askerlik anılarım 3

321ksd | 29 October 2008 11:15

Az önce kantinde 5 dk. sıra bekledikten sonra çay alabildim. Çay 10 kuruş, yani ekmek parasına 4 çay alabilirsiniz. bu ucuzluk güzel aslında ama sıra çok. Burada 3 bin asker var ve bir çay satılan yer var ve birde çay satan usta asker.

Usta asker deyince, askerlerin de bazı diğer askerlerden üstünlüğü var. Bu askerde bulunma süresiyle ilgili. Daha önce gelenler daha sonra gelenlerden üstün. Bu üstünlük sade askerin kendi içerisindeki bir uygulama değil, sistemin de verdiği bir hiyerarşik imtiyaz.

işte ben sıradayken birkaç usta asker geldi ve sırayı beklemeden çay istedi. herkesin duyacağı bir şekilde “burada sıra yok mu kardeşim” dedim. Ama usta asker duymamazlıktan geldi. bu sözüme binaen bazı acemiler homurdanmaya, daha cesurları da usta askerlik kavramına küfretmeye başladı. önümdeki asker “5 tane çay” dedi ve demir 1 ytl yi gözden içeri uzatıp demir levhanın üzerine bıraktı. çaycıyı göremiyorduk, çaycı da bizi göremiyordu. çünkü göz küçük ve aşağı bir seviyede, dışıda yine metal ve demir ile kaplıydı. Ben de elimdeki 10 ykr yi levhaya koydum. Çaycı “sen çek parayı” gibi bir ses çıkardı. Parayı yavaş bir hareketle çektim. hızlı değil yavaştım. bu yavaşlık gururumun kabarıklığına mı işaretti yoksa korkusuzluğa mı? onu düşünemeden ağır bir hareketle parayı elime geri aldım. O an eğilip yüzümü çaycı askere göstermek istedim. Beni tanıyordu, konumumu biliyordu. Ben ve benim gibiler diğer askerlerden farklıydık. çünkü biz kısa dönem askerdik. bu nedenle hem bize misafir muamelesi yapıyorlardı hem de biraz tırsıyorlardı.

Askerlik Anılarım 2

321ksd | 13 October 2008 09:18

18.04.2008Bir de eski çekingenliğimin gittiğini hissettim. Fakat bu süreçle ilgili bir durum değildi. Buraya geldiğim gün bunu hissetmiştim zaten. Çekingenliiğimin gittiğini hissettim derken yine bu soyunma hikayesinden bahsediyorum. 48 kişilik yatakhanede çok rahat giyinip soyunabiliyorum artık. İşte çekingenliğim gitti derken bunu kastettim. Bunu aidiyet duygusuyla da ifade edebiliriz…

19.04.2008“tabi o gün olanlar bunla da sınırlı değil.” Bu satırları yazarken birilerinin “hey”, “şişt” diye bağırdığını duydum. Basket sahasında minyatür kale top oynayan genç askerlerin bana ihtiyacı vardı. Çünkü 7 kişiydiler ve etrafda oynayacak başka birileri de yoktu. Yardım ettim gençlere, en zor işi yaparak, kaleci-oyuncu olarak.Bugün askerliğe geldiğim gün yani cumartesi, yani bir hafta oldu. Peki “bir hafta nasıl geçti“ derseniz; “Çabuk geçti.” Aslında şu an çabuk geçmiyor. Çünkü öğle yemeğine kadar serbestiz. Ama nasıl serbest? Adı serbestlik. Yatakhaneye çıkış yok! Yeşillik alana giriş yok. Sadece ön bahçe, arka bahçe ve bir de kantin. Neyse…Pazartesi kıyafetleri almıştık ve giymiştik. Ama ondan sonra ne yaptığımızı hatırlamıyorum. Artık bir şey hatırlamıyorum. Unuttum. Aslında hergün bir hikayeydi ama yazılmayan herşey gibi unutuldu. Ama kabaca hatırlıyorum bazı şeyleri. Eğitim yaptığımızı yürüyüp “selam” verdiğimizi. “Esas duruş”, “rahatta bekle” gibi komutları öğrendiğimizi. “Marş marş” yürüdüğümüzü. “sol!, sol!” diye bağıran komutannın her bağırışında sol ayağımızı yere sertçe vurduğumuzu. Bir de yediğim azarları. Nedense “yediğim” diye yazdıktan sonra “azarları” diye yazmadan bir süre duraksadım. Bir anda ailem geçti gözümün önünden. Annem geçti. Daha doğrusu, çünkü ben anneme hep hayatımın güzel yönlerini anlattım. Hep güzellik duydu benden. Hiç ona iç ızdıraplarımı, sigarasız ve uykusuz gecelerimi anlatmadım. Bunları yazmadım da zaten, yazamazdım. Ya benim askerde iki kazıklı uzman çavuştan “sen ne biçim askersin,” “kıçın, başın oynamasın,” “kız mısın sen?,” “kızsan etek giy” gibi 48 kişinin içinde azarladığını duysa ne kadar üzülürdü annem. Gerçi askerden sonra duysa bunlar problem olmazdı belki ama tuhaf bir elektrikle azarlandığımı buraya yazar yazmaz duyacağını hissettim. Mutfakda, ayakta, bulaşık yıkarken, sağına yığılıp “ah yavrum!” diye inleyeceği gözümün önünde canlandı. Tereddüt etmiştim yazarken. Ya hissederse? Ama artık birilerinin yüzleşmesi gerektiği düşüncesiyle yine de yazdım. Peki asıl yüzleşmesi gereken kimdi? Annem miydi? Ben miydim? Evet bendim…

MYO mezunlarının Askerlikleri kısalmıyor.

self respect | 30 March 2008 18:02

Meslek yüksek okulu mezunlarına üzücü bir haber..
Meslek Yüksek Okulu mezunlarının askerlikleri kısaltılacak diye bir uygulama beklenirken askerlik böyle bir çalışma olmadığını söyledi
Askeriyenin resmi sitesinden bu bilgiyi alabilirsiniz..
tam metin.

Word dosyası olarak sunmuşlar
Metin tamamı

_____________
Dört yıl ve daha fazla süreli yüksek okul mezunlarının askerlik hizmet süreleri 1076 Sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanunuyla düzenlenmiştir. Bunlardan yedek subay olanların hizmet süreleri on iki ay, kısa dönem erbaşların ise altı aydır.