bildirgec.org

kestane hakkında tüm yazılar

KESTANE KEBAP…

colorito | 09 February 2011 18:04

işte böyle yatay kesilmeli
işte böyle yatay kesilmeli

İş çıkışı alış veriş merkezinin koridorlarında koştururken vitrinde kestaneleri gördü. Yok canım… gerçeği değil…resimlerini… Ne kadar da severdi. Hele soğuk kış gecelerinde dışarda arabada yapıp satanların yanından geçerken, insanın tok olsa bile içinden şööyle kokusunu içine çekmesi bile mutlu ederdi. O soğuk gece de dışarda satış yapmanın bedeli de eklenmiş olurdu fiyata…Öğrenciler için orta tabakanın altı için,koklayıp uzaklaşmak daha uygundu…Hem kilo da almaz insan…

Tekrar vitrine döndü. Tanınmış bir firma çıkarttığı bir üründe kestane kebabın en iyisinin yapılabileceğini anlatıyordu. Böyle yok pizza için, yok kızartma için, yok iyi çırpıyor, yok iyi bölüyor diye insanları ikna edip satıyorlar işte…Geçen gün okuduğu bir yazıda reklamların bizi nasıl ikna ettiği anlatılıyordu.

ocak ayı gelirken yemek haberleri

admin | 09 December 2009 13:22

2.Uluslararası Altın Kep Aşçılar Yarışması Yarışması 20 – 23 OCAK 2010 tarihleri arasında Antalya Expo Center Fuar ve Kongre Merkezinde gerçekleştirilecek.Yarışmaya 4000 aşçı katılacak ve 11 dalda yarışacaklar.

14-24 Ocak 2010 tarihleri arası Mövenpick Hotel Istanbul’da düzenlenecek “Dünya Lezzetleri Festivali” baharatlara doğru bir yolculuk vaad ediyor.

maşinga

nazokiraze | 29 October 2008 13:58

Bu yaz tanıştım bu kelimeyle, bu yaz yıllardır ilk kez gittim kayınvalidemin köyüne. Bu çerkes köyü beni ilk kez maşingayla muatap etti.

Bildiğimiz soba maşinga bildiğimiz fırınlı yada kuzineli soba ama marmara ve ege dolaylarında maşinga deniliyor.Dökme demirden yapılmıştır. Kestane, ekmek kızart fırınına bütün patates at közlensin.

Ama asıl şaşırdığım ki ben kışın suyu donan elektirigi olmayan köy dahi gördüm orda bile tüp kullanılıyordu. Bu köyde kimse tüp kullanmıyor kışın evde yazın kapının önünde tüm yemekler bu maşingada pişiyor.

Babamın sakallısıydı , o zamanda sevmezdim

neoturk | 04 January 2008 10:12

ahmet hakan
ahmet hakan

Ahmet Hakan ! sapıtmanın eşiğindeki son rövaşatalar 🙂
Eskiden zatı muhterem kanal 7 de haber sunarken , babam kaçırmazdı

, her akşam bila istisna çıkardı. Hatta adını bile koymuştu annem

“Bey senin sakallı çıktı yine” o zamandan beri gıcıktım kendisine ,

sebebini bir türlü anlamamıştım bunun ama bir hissi kalbel vuku

olabilir 🙂
Her neyse kendisi bir aralar diğer medya dediği cenaha kayınca

fazla şaşırmadım ama hakkında bir şey çiziktireyim düşene önüme

Masumiyet

INTERNET CAFEE | 12 November 2007 23:23

namazgah’tan çıkıyorum mahalleye doğru. sabah ezanı okuyor kuşlu camii’nin imamı. gün aydınlanıyor. halbuki biz gece yaşıyoruz. işimiz bu. süfli hayatlar beyle seviyor, ne yapalım. kader. kader mi yoksa ben mi seçtim yolumu tam olarak bilemiyorum. zaten artık bilmemi gerektirmeyecek kadar uzun zaman geçti üstünden. alıştıktan sonra farkedeceğini de sanmam. herkes için de bu şekilde olacağını tahmin ediyorum. her ne kadar tanıyanlar kesik diye çağırsa da, hacı dedem doğduğumda kelime-i şehadet ile beraber memet ismini kulağıma üflemiş. ancak ne bu mukaddes isim, ne de mukaddes kelime engel olmamış itin önde gideni olmama. namım olan kesik nerden kaldı diye meraka düşecek olan olursa, ödemiş’te yatarken karagümrüklü piçlerden biri kellem ile bedenimi ayırmaya kalktıydı. onun aziz hatırasındandır. karagümrüklüler’de intikam mukaddestir. aksi, türkiye’deki bütün cezaevlerinde itibarlarının sonu olur. hakikaten her cezaevinde semtin koğuşu mevcut. istanbul’un bu mıntıkaları serseri fabrikası mübarek. ödemiş’ten bahsetmişken söylemeden geçemeyeceğim, bir ara gidip bozdağ’dan gonca toplar, kale’de satardık mahallenin diğer kopukları ile. en güzel zamanlardı o günler. gonca da en güzelidir ancak delidir işte. bunun bir kusur mu meziyet mi olduğunu bilemeyeceğim. bu meseleye uzun süre kafa yormama rağmen neticeye henüz varamadım. sadece insanı mesud ettiğini söylemem yeter. neyse sözü bulandırmayayım, bu kanlı mevzunun bıraktığı iz namım oldu işte. herkes ilk enfes hatırama bakar, gözünü oraya kaydırmaktan kendini alamaz nasıl hayatta kaldığıma hayret eder. belki de gündüzün aydınlığına karşın gecenin karanlığını seçmem bundandır. zira gece, güneşin ortaya çıkardığı tüm yaraları örtmeye mukadderdir. ancak derinde olanlara gücü yetmez, acısını pekiştirir. misal kalp kırıklığı buna en güzel örnektir.

Sokak..

| 06 August 2007 14:53

SİMİT:
İstanbul sokaklarında adım başı simitçi. Çok sert oluşu nedeniyle ben yemem ama seveni bol. Yeni açılan simitevleri ya da pastane simitleri bile yerini dolduramadı. Yanında
peynir ya da bilimum meşrubat olmaksızın susamları döke döke açlık bastırmaya pek elverişli mübarek. Garibanın yolluğu, öğrencinin kadim dostu.

MİDYE DOLMA:
Eminönü, Beyoğlu, Kadıköy’de çokça denk gelinen ikinci sokak yiyeceği. Üç beş taneyle yetinmez yurdum insanı, peşi sıra bol limonlu götürür midesinin aldığı kadar. Merdiven altı imalathanelerde Uğur Abi sayesinde/yüzünden tanık olduğum görüntülerden sonra iyi ki ağzıma koymamışım diyorum.

SÜTLÜ/KÖZLENMİŞ MISIR:
Üüü,ağzım sulandı..Yaz geldi ya, çıktılar piyasaya..Ucuz, lezzetli, erişimi kolay. Daha ne denir. Pek severim.

KESTANE:
Kışın bir numarası. Kazıkılıyolar gerçi ama kokusu iştah açıcı..Lezzeti şahane..

PATLAMIŞ MISIR:
Kışın çıkar. Kokusu iştah açıcı bi sokak yiyeceği daha..Patlamamış alıp evde kendim yapmayı seviyorum, sokaktan hiç almadım bugüne dek.

HIYAR:
Bunu birtek Aksarayda gördüm. Tezgahın bi tarafında hıyarlar, diğer tarafında soyulmuş kabuklar ve tuzluk. Abi soyuyor 4 parçaya ayırıyor tuzluyor veriyor eline..katur kutur yiyosun.

MUZ:
Bunu da bir tek Aksaray’da gördüm. Aynı şekilde tezgahın bi kısmı muz diğer kısmı kabuklar. Abi tanesini 500 kuruştan veriyor.

KOKOREÇ:
Hayatımda bir kere yedim, hiç sevmedim ama kokusu muhteşem. Heryerde var, eskiden bizim evin orda yapardı usta, gözünün önünde hazırlardı malzemeyi.

BALIK EKMEK:
En mühimi..3 liraya sıcacık aldığın balığın lezzeti. Deniz kokusu, balığın kokusu, soğan kokusu karışıyor…Şahane bir öğle yemeği. Yanında da turşu suyu içtin mi senden mesudu yok…

Eski Türk filmlerinde sepetin içinde lahmacun satanlar meşhurdu. Sabah kahvaltılık malzemeleri döşenip yol başlarında satanlar, poğaçacılar, pamuk şekerciler, incirciler…
Konu bu değil ama eskiden yoğurtçular ve sütçüler de vardı. Taze yoğurt taze süt alırdık. Zilini sallaya sallaya haber verirdi gelişini…