bildirgec.org

karın ağrılı hakkında tüm yazılar

Ne kadar…..

ZeyTin | 19 February 2004 17:57

Benim gireceğim ilk günlük…Hissiyatımı karın ağrılı seçtim.Şu aralar en çok bunu hissediyorum.Ben niye heyecanlarımı sürekli kılamıyorum diye.Tüm hissiyatlarımda bu karşıma çıkıyo sanki bi yolda yürümeyi varacağım yere ulaşmaktan daha çok seviyorum.Ögrenciliği daha çok sevdim.Çocukluğu erginlikten daha çok..Yolculukları tatilden daha çok ..Aşık olmayı ilişkiyi yaşamaya…Bakıyorumda hiç sonu gelmiyo..Ben her daim sıkılıyorum..Şu aralar en çok bu soruyu soruyorum kendime bu daha ne kadar devam edecek??…

ben, sen, o..

Lyssa-hafif | 12 February 2004 17:18

Beni ne şehrin anladı.. Ne de sen…

Çocuktum desem değildim. 24 yaşının olgunluğunda olduğuma inanırdım, peki ya neden çocuklaşmıştım. Neydi benim adrenalimin bu denli tavana vurmasına sebep.. özüme dönmeye çabaladıkça yok oluyordum.. insanın önce kendisini sevmesi gerekir, sevilmesi için derler. Ben kendimi sevmiyordum ki artık. Sen nasıl sevecektin.. kendimden nefret etmeme sebep öyle çok şey yaşamıştım ki belki kendimi seninle sevebileceğimi düşünmüştüm yine ve yeniden.. Sebebimsin.. tüm olumsuz ilerleyen yaşantımın, tüm mutluluk anlarımın.. tüm benliğimin belki de.. allahım ne abartı cümleler. Tüm benliğinin sebebini bi kişiye yüklemek kolay mıdır bu kadar. Ne acizlik.. Aciz miyim ? hayır hiç bir zaman aciz olmayı kabullenemedim, ben güçlüydüm.. taa ki 20 yaşıma kadar, ta ki 5 yıl öncesine kadar. Şimdi ise birkaç ay öncesinin acizliğine bile razı olurdum. Hayatıma iyi anlamlar katmak yerine neden her geçen gün daha büyük bi anlamsızlık daha büyük bi karmaşa katılıyordu. Bunu katan kimdi ? kimdir hayatıma seni sokan, soktuğu gibi alıp çıkaran, ve beni eski mutsuzluğuma geri yollayan.. Bir bataklık. Öyle bir bataklık ki alabildiğine içine çeken, her çırpınışımda bedenimin yeni bir yerlerini kaptırdığım.. ve beni çaresizlik içinde bir bekleyiş sürecine iten bi bataklık… var mı kurtulmanın bir çaresi, var mı elimden çekip tek bir hamleyle kurtarabilecek herhangi bir olay, bir şahıs.. belki demiştim ya.. belki tek bir kişi.. Ama….. kocaman bir ama ve kocaman bir nokta. Ömrümün son 5 yılı.. ömrümden ne çok şeyi alıp götüren, beni benlikten çıkaran mı demeli; bana beni katan, beni ben yapan, bana anlam veren mi demeli.. bilemiyorum.. delice bir sevda, bir tutku.. ve ardından gelen kaybediş, yokediş.. yokoluş.. bir insanın delice acı çekmesine neden olmak nası bir acı verir insana, ne büyük zarar verir, ne kapanmaz yaralar açar bilir misin ? nasıl bir çıkmaza sokar, nasıl tiksinir insan kendinden..? işte burada bir Ahmet Altan denemesi girmeli yazıma; “bizim isteklerimiz başkalarına zarar verecekse, isteklerimizden vazmıgeçmeliyiz, vazgeçmenin bize çektireceği acı, sevdiğimiz birinin çekeceği acıdan daha mı az yaralar bizi?” , “bizim mutluluğumuzun yolu bir başkasının mutsuzluğundan geçiyorsa, değiştirmeli miyiz yolumuzu ? insan en büyük savaşı belki de kendi içinde veriyor..” ve son bir alıntı yapmak istiyorum aynı deneme içerisinden ki bu cümleler tamamlıyor sanki içimdekileri; “geleceği başkalarının hayatlarına dokunmadan, onlarda açılacak yaralarla yaralanmadan yaratamaz mıyız..?” her kelime her yazı her duygu onu hatırlatırken bana; o, onu hatırlamaya mecbur olduğumu bilmiyor… hadi ben onu hatırlamaya öyle yada böyle bi şekilde mecburum.. mecburiyet onu bana hatırlatıyor gibi bir zırvalama içindeyim.. ya sen ? sen biliyor musun; unuttuğum duyguları yeniden yaşamama sebep olan sen, heyecanlandıran, etkileyen, kalbimin yine ve yeniden çırpınışına neden olan sen.. sen biliyor musun her duyguda her kelimede her cümlede kendimi aradığım kadar sana dair bir şeylerin arayışında kaybolduğumu… tamamen kendi isteğimle, hiçbir mecburiyet hissetmeden.. aşk mı bu ? açıkla bana bunu.. Neden? Ne çok sorduğumuz bir soru değil mi. 25 yıllık hayatımda en çok kullandığım kelimenin, hiçbir zaman yanıtını bulamadığım bu sıradan soru kelimesi olması ne kadar acı. Yıllardır neden ben sorusuna yanıt bulmaya uğraşırken yeni yeni sorular aklımı kurcalamaya başladı.. en başta “neden sen ??”.. soruların ardı arkası yok… “kızım; nedir seni ona tutkun yapan.. nedir onda bu kadar çeken.” bir Cezmi Ersöz satırı aklıma geliyor.. Yaralı insanlar çekerdi birbirlerini.. sebep bu olabilir mi ki diyorum kendi kendime.. “Kolay teslim olmazdın sen. Ne bu teslimiyet.. Neden bu adam… Neden ve ardından gelen kocaman bir soru işareti..?? Bunları neden yazdığımı düşündüm ara vererek. Ben yazmayı beceremem ki. Her zaman bir okuyucu olmayı tercih ettim iyi de bir okuyucuyumdur, severim okumayı, insanların duygularını yazılarıyla paylaşmalarını.. o yazılar içerisinde kendimi arayış çabalarımı.. severim bu garip arayışı.. ben yazar değilim ki.. peki ya şimdi neden döküyorum ki içimi bu satırlara…… Kimsesizliğimin, karmaşamın, teslimiyetimin esareti içinde kıvranırken ben.. Ne Ankara anladı beni.. Ne sen.. ne de o.. Hiç kimse..

imdat!!!…

datsız | 10 February 2004 20:41

kendimi hiç bu kadar aptal hissetmemiştim dogrusu… bir karar vermek zorundayım. bir işim var ve gercekten çok yogun bir iş. ne kendime nede arkadaşlarıma zaman ayırabiliyorum. en buyuk problemim ise yol. ama iş arkadaşlarımı çok seviyorum (1 kısı hariç :))) dayanamıyorum ona yaaaaaa) patronumlada bir sorunum yok aslında sadece maaşım beni tatmin etmiyor… henüz 5 aydır bu işyerinde çalışıyorum ve biliyorumki bu işten ayrılırsam patronum çok sıkıya girecek. onu zor durumda bırakacağım… sureklı benden ona bu işten ayrılmamam için söz vermemi istiyor. veee 2 aydır daha oncede işini yaptıgım bır sırketten iş teklifi aldım. iş yeri evimin bir arka sokağında. bu işi kabul edersem bütün şikayetlerimden kurtulacağımı biliyorum. offf ama dedim ya aptalım :(( kimseyi üzmek istemiyorum aslında. ne yapabilirim NE YAPMALIYIM :'(

nyksten ulu/masal yakınma..

nykhaos | 10 February 2004 15:34

Bu gün salanalem olarak adlandırdığım güzide sitedeki numune grupları dere tepe gezdim @rtrooma üye aramak için.. 800 kadar grup ve kullanıcı tarayarak ve gördüklerime inanamayarak dehşete düştüm.. neyse.. sonra oradan çıktım superofline sitesine gittim. orada da epeyce bir dolandım.. aradım taradım… henüz gruplar faaliyete geçmediğinden orada pek helak olmadım.. derken kısaca cc olarak adlandırılan mel’un yerin göbeğinde buldum kendimi.. hatırlayan vardır belki 6 sene kadar önce fransızların scol diye bir 3d chat programları vardı.. koskoca bir şehir, sinemalar, müzikholler, barlar, antik şehirler, ıssız adalar boyu yürünerek gezip dolaşılırdı.. ingilizce konusmaktan hoslanmayan fransızlarla dolu olduğundan ve neredeyse hiç türk bulunmadığından kimse kimseyi taciz etmeden kaşif edasıyla oradan oraya yürüyüp dururduk.. bizim versiyondaysa önce ‘selam nasısın tanışalım mı ben ekrem, bayındır, conan… yanıma oturmaz mısın’ la girişip, (başka da cümleye benzer birşey duymadım), cevap vermeyince fordçulukla iletişimini sürdüren bir yaratık yumağının saldırısıyla karşılaştım.. dünyayı kurtaran adam çevikliğiyle nereye düştüğümü gayet hızla algılayıp kaçarken, daha vahim bir gözlem yapma şansım oldu.. fransızların scolundaki cafe, tiyatro, müze gibi mekanların yerine bizim versiyonda çay bahçeleri, sevimsiz havuz başları ve elbette alışveriş merkezleri var.. bundan da saç baş yolunası durum erkek ve kadın karakter çizimleri ve oturuş biçimleri.. kadınlar mini minnacık etekleriyle edepli ve kollarını kavuşturarak hanım hanımcık sergiye çıkmış sevimli danalar gibi otururken (forddan korunmak için oturmaları gerekiyor) erkekler mafya edasıyla kolları dizlerine konmuş dayı dayı geriniyorlar.. tabiki superofline a acilen bir kınama mesajı yazdım.. ancak henüz sakinleşebilmiş değilim!!!…… sanat mı?… kim için? nyks

waaaat??

sacrificeme | 09 February 2004 21:27

aaaaa….. sanırım kafayı yicaem…ne tarafa baksam, nereyi açsam karşıma ŞU sewgililer günü geyikleri cıkıyor… yok mu ki başka bişey yada ne oluyoo da bana onca şeyin arasında ben bu güne takılıyom.belki diceksiniz, nedir senin derdin ama olayım tek olma deil.. zati tek de deilim…ama kadınların bu güne erkeklerden ve hatta diğer günlerden daha cok takılmaları niye , onu kafamda çözemiyom… hayır okadar duygusuz da deilim ama ne bunlar?? yardım edin beyler bayaanlar.. az kaldı 14 şubata.. farklı bişeyler yapmaktır benim arzum ama neden bilimiyorum…sanki içimdeki bir ben war benden içeri 0 diyor yani… WWAAAAAATTT WAS WRONGG with ME???

Cip Araba

plumprune | 05 February 2004 17:28

Agri kesici, anti-depresan, kemo-terapi. Kan seviyesi dusuk, Arh(-) kan gerekli. Ben veremem, piercingi yaptirisimin uzerinden henuz bir yil gecmedi. Hem ya varsa hepatit mepatit, hani bu yaz, turizm murizm, havuz mavuz, zaten antibiyotik icmistim disim icin malumunuz. Ah, keske tek dert kan olsa, bulunuyor eninde sonunda.

Gitmeliyim bir sure buradan, cok bunaldim, boguldum kahrolasi dort duvardan. Kacmayi da denedim gerci, terkettim sehri. Ot bok takildim. I ih, kacilmiyor, bilakis fena yakalaniliyor ve hatta akli denge yitiriliyor. Paranoya basliyor birden: o ne dedi, bu ne dedi? Kufur mu etti? Anladim, beni burada istemedi. Yoksa olum kokusunun bedenime sindigini mi hissetti? Sniff sniff, az daha parfum sik.

Gurme

mornehir | 03 February 2004 01:28

hakikatten karın ağrılıyım.. yaklaşık yarım tencere yaprak sarması üzerine,iki porsiyon börek yiyince hakketten bi ağrı geliyor karın bölgesine,bir mide fesadı,bir ölsem de kurtulsam hali.. İnsanın bünyesi sabah etmeye alışkınsa kendine has bir yaşam sürmeye başlıyor.Yaklaşık 3 haftadır sabah etmeme yardımcı yok yok neden olan karamazov kardeşler nihayet bitti.Nihayet diyorum ama bittiğine üzüldüğüm nadir kitaplardan biri oldu.Ancak entel bir dostumun tavsiye ettiği kahve+portakal likörü varyasyonu alışkanlığım bitemedi. Bende nacizane duyduğum bir kaç “kokteyl” tarifi vereyim dedim.Denedim,soğuğa,bir türlü ısınamayan bünyeye iyi geliyor. Ruslar kahveyi konyakla içermiş.Bir ölçü kahvenin içine,yarım ölçü kanyak (tabi isteye bağlı artar azalır orasını bilemem) katıyorsunuz sek vaziyette içiyorsunuz. Likörlü kahve var bir de.Kahvenin “dudak payını” azıcık fazla bırakıyorsunuz içine likörü dahil ediyorsunuz.Moka likörü güzel oluyor,portakal da.Baileys katanlar varmış,zenginlik başa bela tabi.. Son olarak uykusuzluğa karşı kemik’te okuduğum bişi söölim,yarım bardak kolanın içine bir buçuk tatlı kaşığı kahve koyuyorsunuz.sonra gelsin sabah.tabi bunu birden fazla tekrarlamamakta fayda var. bugün ki faideli bilgiler kuşağımız bu kadar..

karnim ariyoo

janis | 28 January 2004 03:05

matematikten butunlemeye kaldim.bu yuzden de tee kutahyaya bi daha gittim ve geldim.ya yolculuk etmek ne tuhaf bisi.dun nerdeyd1m simdi nerdeyim.ben napiyorum ya.hof gecsem bari matematikten.ulen seyfettinn! bu arada sefgilimin de bana sormadan bara gittigini unutmimm.ben gidince nie soylemedin oluyo ama di mi?

milli oluorum

nevertoolate | 20 January 2004 23:23

heycanliyim hissiyatini secicektim ama karin agrisi kismi agir basti ayrica kimseye bi aciklama yapmak zorunda diilim ama ben boyle bi insanim iste. shu kendimi bi web ortaminda kendimle paylasma fikri ne menem bi his uyandirio icimde simdi onu analiz etmekteyim. aslinda birazcik etmistim onceden ve karin agrili hissiyatini secmistim ama o beni bi nevi analize zorladi denebilir zira ben kendi icimin derinliklerine inmekten hic hoslanmam. hatta su an burda ne isim var ve napiom gibi sorular sormaktayim kendime. iyi de bu bi gunnuk gibi olmuyo zira sanki herkes okucakmis gibi bi psikolociye girip yaziom evet evet gercekten de oyle. simdi fark ettim bunu. aman neyse. sevgili gunnukum, bugun yine gayet siradan bi gundu. belki de hicbi zaman.. ee daha dogrusu uzun bi zamandir bi gunnugun guzide sayfalarini kaplicak ashk meshk heyecan buyuk degisiklikler gibi seyler yasamadiimdan bi gunnuk edinme ihtiyaci duymamistim. simdi nie yaziom? belki yazdikca yazilasi seyler yasarim umidiyle. hah, bi analiz daha yaptim hem de hicbi zorlama olmaksizin, dis etkenlerden bagimsiz bi sekilde gerceklesti. ne diodum gunnukum, ben yalniz bi insanim. evet oleyim. birden huzunlendim. eh napalim. ben en iyisi gideyim. ama sana sicak hisler besleyebilecegimi hissediom gunnukum. yine gelicem.

Kabloların Beyefendisi

rainbird | 19 January 2004 21:47

Sevgili günlük,

Geçen akşam rj-45 kablo çakarken, turuncu beyaz – turuncu, yeşil beyaz – mavi diye sayacağım kablo renklerini gayet doğal bir uslüpla, duble kaşar, duble tereyağ diye saydım.

Bir süre kumpir yemesem iyi olacak sanırım.