bildirgec.org

kararsızlık hakkında tüm yazılar

En kötü karar bile Böyle kararsız kalmaktan bin kat iyidir.

suleceizler | 28 January 2011 14:41

İnsanın kafası karışık olduğunda ne yapsa içinden çıkamaz gibi gelir ona.Aklında yapmak istediği pek çok şey vardır,ama hangi şeyi seçeceğine karar veremez,kıvranır durur.Düşünür sürekli resimmi yapsam,tiyatro kursunamı yazılsam,takı tasarımına mı ağırlık versem,kitap mı yazsam ama düşünmekten hiçbirini uygulamaya koyamaz malesef.Aslında bir tanesine karar verip başlayabilse ,en azından bir adım atabilse bir şeyler yapmaya başlamış olacaktır.İçinde bulunduğum durum şu an aynen böyle.

Ayıp değil..

| 26 August 2010 15:35

İçimdeki ıslık beni çağırır..
biryerlerdeyim
Etrafım gündüz
Birkaç adım ötede çipil gözlü, kelkül bıyıklı pişmiş kelle.
Konuşan kesik baş.
Duymuyorum..
…………………………
Hasret!

Her su başını hasret masalı yapan ayrılık.

Etrafın billur kadeh şıkırtaları,

Bir yanda sen “körpem”,

Bir yanda seçtiğim yolun olanca ağırlığı..

Pınar perisi olsan da hasret dedirtiyor, gitsemmm!

Gitsem!

Ayıp değil bu hasret iki gözüm, ayıp değil.

Bir yanda sen, yeni zaman güzeli.

BİR GÜNLÜĞÜNE SU OLMAK

admin | 04 July 2009 11:34

Eşlik eden şarkıya, yazmaya ara verip eşlik etmek ile, şarkının ilhamında yazmaya devam etmek arasında gidip geliyorum.İyisi mi birkere dinleyeyim,tadayım,öyle devam ederim..Tamam,iyiyim şimdi…

Değişik olduğu günler nadirdir insanın hayatında aslında…Bir gün her gün olduğundan farklı olup bunu farkettiği zaman keyfine diyecek yoktur.Bu farkındalık öylesine güzeldir ki,öylesine kendini bulmuşluk hissi verir ki ister acı çekiyor ol ister kahkahalar atmak gelsin içinden,tek ortak bir ifade vardır,evde,sokakta orda burda,izini bıraktığın her noktada bir güzel tebessümdür tek karşılık.Bir tebessüm hiç bu kadar kendini bilmemiştir,ne için gülümsediğinin hiç bu kadar farkında değilsindir,hiç bir gün bu kadar iyi tanımamışsın kendini,hiç bu kadar bütünleşmemişsindir kendinle…Her zamanki olağan, telaşlı ve çelişkili halin gidiverir yerini sağlam,neyi dinlediğini bilen,huzurlu bir beyine bırakır.Çok değişiktir bu his çokk… Vücudunun her hareketinin her zerresinin anlamını bilirsin o gün,elini istemsizce neden masaya koyduğunu bile ya da neden o tarafa baktığını ya da ne biliyim,o aklından geçen saliselik düşüncenin özünü idrak ederek yerini bir yenisine bırakırsın..Çok değişiktir o gün,çok safsındır o gün,o kadar şeffafsındır ki baktığın değdiğin her yere, gülümseyen gözlerinden yukarılara o kristal sesli yıldızlardan saçtığını görebilirsin adeta,içindeki o güzel şeyin baktığın her yere saçıldığını falan… Çok,çok az defa bulur böyle günler insanı… Ve çok az defa anlar insan her yaptığının anlamını..Geçmişte söylediği bir sözü nasıl algıladığına ve algılandığına,geçmişteki kararlarının, hareketlerinin ne anlama geldiğine ve gelmesi gerektiğine,doğru muydu yanlış mıydı diye kararsızlığa düşmeden çok çok az defa anlam verir.Çok zamanlar aklına gelen ya da şöyle bir gözden geçirilen bir karenin her ayrıntısı binbir soru ile tekrardan anlamlandırılırken kimi zaman tarifsiz bir acı ya da acıyı azaltan öfke ile bir yandakiyle kıyaslanamaz tabessüm vesilesiyle;çok az zamanlar anlarsın o karenin ne anlam ifade ettiğini,her zerresinin,her bir gözbebeğindeki bakışın ne anlatmak istediğini…En güzeli de ne bir kararsızlık gelir bulur seni,ne bir çelişki ne de bir öfke…Her şey silinip yerini koca bir tebessüme bırakır…Kutsallıkla dolar tüm ruh,sanki tüm şeytanların önünde diz çöktüğü,gene de affedici bir meleksindir,senden iyisi yoktur,gözleri senden güzel parlayan yoktur,senden yücesi ve kendine tapanı….Çok güzel hissedilirrr çokkk… Çok azdır böyle zamanlar ama… Böyle duru olunan zamanlarr….Bir gün de olsa farklı olmak güzeldir…Bu günün arefesinde tüm boğazlarda biriken acılar,ne çok soğuk ne de sıcak o tam kıvamındaKİ muazzam su ile yıkanır giderr,bu günün arefesinde içte bir yerlerde biriken kahkahalar,çok da anlam verilemeyen mutluluk zerrecikleri, yerini öylesine anlamlı bir hüzne bırakır kii… Bir gün öncesinden öylesine farklı yapar ki…Hüzne de anlamsız mutluluklara da öylesine bir anlam yükler ki…Bu ruh tazelenmesi henüz açan bir bahar tomurcuğunu bile geride bırakır.

ISSIZ ADAM

serversistemci | 04 November 2008 09:50

ISSIZ ADAM
ISSIZ ADAM
ISSIZ ADAM
ISSIZ ADAM

Çağan Irmak yapımı film, 30 yaşlardaki Alper adındaki gencin aşçılıktan anlayan, eğlenceyi ve kadınlarla günübirlik ilişkileri seven biriyken, 20’li yaşlarının sonlarında kendi yaşam tarzının tam tersi olan bir kıza aşık olmasıyla başlar. Aşk ve özgürlük konusunda seçim yapmakta zorlanan Alper’in hikayesi, aslında modern yaşamın yalnızlaştırdığı insanları ve aşkı anlatıyor.

Dram ve romantik karışımı filmin, yönetmenliği gibi senaryosu da Çağan Irmak’a ait. Mustafa hakkinda hersey, Babam ve Oğlum gibi eserleriyle çoğumuzu etkisi altında bırakan yönetmen, yine güzel bir film sunuyor. Filmin görüntü yönetmeni, üç maymun filminin de görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki.

Sünnet mi Okul mu? Çocuktuk o Zamanlar-*2

Culture Orange | 31 July 2008 16:56

Geçen haftaki bölümümzden özet görüntüler için tıklayınız…
Ece veya Merve’lerin ardından koşarak devam eden çocukluk dönemimiz o ana kadar adını sadece sırtında çanta ile giden gelen çocuklardan öğrendiğimiz bir kavram belirmeye başladı. Okul.

İlk başlarda belki banane dedik ama zaman geçiyor bizde çevremizde bizden küçükler gördükçe büyüdüğümüzü anlıyorduk. Eşek sıpası söylemleri yerini eşek kadar adam olduya bırakıyordu. Seni evlendirelim artık,sünnet olacak mısın,askere gönderelim seni artık gibi özdeyişler artmıştı.

Yazıyorum ama Anlaşabiliyor muyuz?

Culture Orange | 26 July 2008 10:56

Malumunuz ucu bucağı olmayan bir alemin,sanal alemin kalifiye elemanlarıyız.

bakınız ve ne demek istediğini anlayınız!!!
bakınız ve ne demek istediğini anlayınız!!!

Her geçen gün katlanarak çoğalan içeriğin barındığı,doğru veya yanlış binlerce bilginin bulunduğu ve bir o kadar da doğru veya yanlış adamın günde yüzlerce kez girip çıkmasından oluşan bir alem. Kanunlar,ki onlar her şeye cevap verebilen insanlığın menfaatini düşünen yüce olgulardır,onlar bile bu garip alem karşısında “delil yetersizliği” “kanun yok” “suç teşkil etmiyor” “şikayetçi olunmamış” gibi garip gerekçelerle yırtmaya yelteniyorlar. Onlar dediğim kanunlar.Bu olayın toplumsal boyutu idi, bir de bunun bireysel boyutta karmaşa içeren yanları var. Misal duygular,bir gülen surat sizin güldüğünüzü ne kadar anlatabilir? 2 surat koyduğumuz zaman uzun süre mi gülüyorduk yoksa çok sesli mi gülüyorduk? Yazılan yazılarıda okurken sadece yazanı gördüğümüz için,yazıyı yazanı envai çeşitruh hallerinden içine sokuyoruz. Sonra kendi anlamak istediğimiz gibi anlıyoruz. Kızan surat atıyoruz!Konuşurken insanın ses tonu önemlidir söylediği şeyi hangi ses tonu ile dile getiriyorsa o derece şiddetlidir. Ama bunun sanal alemin çoğu ortamında mümkünü yok. Tabiki mühendislerimiz bilek güreşi yapabilen bir sanal kol icat ettilerse ses tonunu birebir yansıtan aygıtıda icat eder ve bireysel kullanıcıya sunarlar…
Tabiki kayıt cihazları sesleri organik olarak muhafaza etmiyorlar. Yine organik. Yani elektronik aksamlar içinde kayıt altına alınan ses,cihazın kendi bildiği yoldan ve kısıtlı çeşitlilikteki bir kombinasyondan yayınlanıyor. Nota bilgim olsaydı daha derine iner bir kaç örnek verebilirdim.

MUTLAK DEĞER

linet | 01 November 2007 16:47

Bazen yol ayrımlarına geliriz, kimimiz en işlek yolu seçer, kimi ise kimse tarafından kullanılmamış olan çamurlu yollara sapar, neyle karşılaşacağının önemi yoktur, verdiği karara öylesine inanmıştır ki sonuçlarına katlanacaktır, geriye dönüp bakmaz bile…

Böyle kararlı olmak iyidir herhalde, ben hiç olamadım, yol ayrımlarına geldiğimde aklımı mantığımı kullandım, kalbimin sesini bir kez dinledim o da beni yanılttı malesef, belki de o yüzden artık kalbimi değil, mantığımı kullanıyorum.

Sizin önceliğiniz ne?

darjeeling | 01 June 2007 17:25

Hayattaki önceliklerim beni hep zora sokuyor.
Daha doğrusu neye önem vermem gerektiğine bir türlü karar verememem beni zora sokuyor.
Bir kadın olarak hayattan öncelikli beklentim hep kalbimin dolu olması, sadece dolu olmakla kalmayıp aynı zamanda bu doluluğun beni mutlu etmesi olduğunu düşünüyorum. Bunlar sadece kendi düşüncelerim. Diğer kadınların öncelikleri çok farklı olabilir. Bunların ardından çalışıp,başarılı olmak ve kendi ayaklarım üzerinde durabilmek geliyor. Sonra ailemle ve arkadaşlarınma aramın iyi olması gerektiği aklıma geliyor. En son ya da en az aklıma gelen şey ise sağlıklı olmak çünkü zaten neredeyse çoğumuz bunu ihmal ediyor, homini gırtlak önümüze geleni yiyip, kalp ve bilimum hastalıklara yakalanıp ölmeden öncede ‘ ahh ahh, en önemli şey sağlık’ diyoruz. (kesin ben de yaşayacağım bunları)
Neyse, aradan biraz vakit geçiyor ve ben bu düşüncelerimin doğru olmadığını düşünmeye başlıyorum. Diyorum ki mesela ‘yok yok en önemli şey aile, onlara yeteri kadar önem göstermiyorum’. Sonra diyorum ki ‘şuan gırtlağa kadar borç batağı içindeyim ve her gün boğazımdan geçecek her lokmanın çetelesini tutuyorum’. Yani diyorum ki iş en önemli şey. ‘Amannnn aşkta neymiş’ diyorum..
Sonra fark ediyorum aşkta bozguna uğradığımda sağlık bozuluyor, ailemle çatışıyorum ve işyerinde güçsüzleşiyorum. Bu böyle dönüp gidiyor. Ve ben sıklıkla önceliğimin mutlu bir aşk hayatı olduğunu düşünüyorum. Ama şuan bile emin değilim. En önemli şey ne?