bildirgec.org

karabasan hakkında tüm yazılar

iyi geceler

taha3045 | 02 April 2010 09:12

İyi geceler herkese, bir kaç saat sonra çoğumuz sevdiğimiz dizinin bitmesinden, bir kaç fincan çayın üzerine belki de kahve yudumladıktan sonra uyumak üzere yataklarımıza çekileceğiz.

Bir bar köşesinde sızdıktan, sabaha kadar seviştikten, nöbet tuttuktan sonra da er geç gidilecek yer uykunun kollarıdır. Uyku belkş de hayattaki en gerekli ve tatlı şeylerden. (uyku bozuklukları)

Yaşamımızın üçte birinin uykuda geçtiğini, uyurken gün içinde öğrenilenlerin ayıklandığını, altmış saat uykusuzluğun ellerde titremeye,sendelemeye , doksan saat süren uyumamanın ise hayal görmeye yol açtığını uzmanlar açıkladı.(ayrıntılı bilgi)

Karabasan Gerçek Mi, Rüya Mı?

eldegmeden | 02 March 2010 10:51

Halk arasında çok fazla tartışılan ve birçok kişinin hakkında birçok şey söyleyebileceği bir konu karabasan.Bilim buna uyku felci olarak bakarken durmu şöyle açıklıyor; Uyku iki bölümdür: RAM ve NRAM. Ram döneminde vücut fonksiyonları yerindeyken Nram döneminde vücut fonksiyonları sıfırdır. Nram döneminde uyanıp bilinci yerine gelen insan, uyuyan vücudu uyandıramaz ve hareket etmek istediği halde kısa bir felç yaşar. Bilim bunu böyle açıklamaktadır. Fakat bu halk arasındaki birçok efsaneyi çürütmeye yeterli mi ?Halk bu konuya daha dinsel ve dünya üstü bakmaktadır. Her birimiz hayatımız boyunca birçok karabasan hikayesi dinlemişizdir. Bunların birçoğu bilimin uyku felci teorisiyle bağdaştırılabilse de bazıları bu teorinin üzerinde seyretmeyi başarıyor. Çünkü bilim sadece hareketsizliği açıklamış durumda. Fakat birçok hikayede sesler ve görüntülerden de bahsediliyor. Garip kahkaha sesleri, isimler, Arapça cümleler, uyarı tehdit gibi sözcükler, çığlıklar ve birçok farklı ses algıları anlatılan hadiselerde gerçekleştiği söylenen olaylardır. Peki bunlar gerçekten duyuluyor mu yoksa bu sadece insan beyninin o andaki şokuyla kendi ürettiği olgular mı?

gaipten masallar

admin | 11 February 2010 09:40

birrr, kapıyı çalarsam açma

Kımıldamaya bile cesaret edemiyordu. Nefesi, burnunun üzerine kadar çektiği yorganın altında bedenini daha da ısıtıyor, saçlarının terden ensesine yapıştığını hissediyordu. Yatağın ayak ucuna dikilmiş gözleri, az önce orada gördüğünü istem dışı tekrar görmeye çalışıyordu.

Benim dedem çiftçiydi. Gençken sabahları erkenden evden çıkar, 45 dakika kadar yürür, fındık bahçesine gidermiş. Akşam da havanın kararmasına yakın eve dönermiş. O sabah hava hafif soğuk, evden çıkarken anneannemin ördüğü hırkayı almış sırtına. Gündüz çıkarıp asmış fındık dalına, akşam eve dönerken de orada unutmuş. Yürürken soğuktan ürperince aklına gelmiş, hırkayı bahçede unuttuğu. Anneannem de nedense unuttu diye onu bir güzel paralamış. Üzülmüş dedem… Erkenden yatmış. Gece geç saatte, üzerinde bir baskıyla uyanmış. Konuşamamış. Bir güç kaldırmış onu yataktan, ayakları yere basmadan ilerlemiş dedem. Kapı açılmış kendi kendine. Sonra yükselmiş, sabahları yürüdüğü patika yolların üzerinden ilerlemeye başlamış. Bahçeye ulaşmış, hırkayı astığı yere gelmiş. İndirmiş güç onu aşağıya. Tam hırkaya uzanacakken, hırka bir anda sanki görünmeyen bir el tarafından tutulup önünden çekilmiş ve ters yüz edilerek başka bir dala asılmış. Bu esnada içinden kocaman bir örümcek düşmüş yere. Sonra hırka gelmiş sırtına yerleşmiş dedemin. Güç onu tekrar kaldırmış, eve, yatağına kadar getirip bırakmış. Yatağa yerleşince, üstünde hırkayla dedemi heyecan basmış. Kalkmış ayağa, dışarı çıkıp hamağa uzanmış. Sallana sallana uyuyakalmış orada. Sabah anneannemin bağırmasıyla uyanmış; “Deli adam, gecenin köründe ne diye gidip alırsın hırkayı?!” Dedem birşey diyememiş.

KARABASAN

powerbyfi | 21 January 2010 10:25

Sonsuz bir uçurum gibisin
ve ben uçurumdan aşağıya
düşen bir yaprak gibiyim
Rüzgarın esaretinde savrulmuş…

Hışımla esen bir fırtınasın,
Bense Yapayalnız bir fidan
Çölün ortasında, kurak mevsiminde yaşamın
Köklerim daha tutunamamışken
“toprağa”.

O kadar güçlüsün ki;
Senin gözlerin yüreğimdeki ormanları yakıyor,
Yürüdükçe depremler oluyor,
Denizden aşan dalgalar zihnimi bulandırıyor..
Nefes aldıkça sen üşüyorum.
Beni kırpıp kıırpıp gökteki yıldızlara doğru savuruyorsun kabuslarımda,
ve Ben son nefesimi verirken o karanlık gecede
Sen bunu umursamıyorsun bile.

Cin ve Hayalet Hikayeleri

Razielz | 29 August 2007 17:27

Çocukluğum boyunca bu hikayelerle büyüdüm, bazıları korkmak amacıyla bazıları ise artislik yapmak için anlatırlardı. Genelde ölen biri vardı hikayelerin içinde, bazen bir kaç ölü. Cinayet, eziyet, işkence gibi olayların yapıldığı mekanlarda gerçekleşirdi çoğu hikaye.

Avcilari bile vardir arkadaslarin
Avcilari bile vardir arkadaslarin

Bizim köyün okulunun altında şehit yatarmış, şehit mezarının üstüne yapmışlardı okulu. En sevdiğim öğretmenlerimden biri ve ilk öğretmenim olan Cengiz öğretmenin sırf o şehidi bir kaç kere görmesi yüzünden bizim köyden kaçıp gittiği hala anlatılır. Sonrasında gelen öğretmenlerin bazıları da bu hikayeyi doğrulayan olaylar anlatmışlardır.

it still sucks to be me

| 07 March 2006 17:58

üç noktalı cümleler yazmak istiyorum yine, ama vaktim çok yok. insan, arasıra kafasına takılan şeyleri bir yerlere yazarak kafasını biraz boşaltabiliyor. günlükleri bu yüzden seviyorum.

bu yüzden de kısa bir hayat özeti yazıyorum yine: – “karabasan arkadaşım”la karşılaştım yine. böyle bir ismi başka kimsenin birisi için kullanabileceğini sanmıyorum; çünkü her kullanışımda bana da hâlâ garip geliyor. anlamına gelince: yurtta kaldığım o depresif günlerde (10 yıllık o sürenin 8-9. yıllarında sanırım) geceleri uyuyamaz olmuştum. çünkü nedenini bilmediğim bir sebepten, karabasan tabir edilen “şey”(ler) musallat olmuştu ve okulu da epey kötü etkiliyordu bu durum. geceleri uyuyamıyordum. uyuduğumda ise, üzerimde tahminen 200 kiloluk görünmez bir sumocunun ağırlığıyla uyanıp çıkmayan sesimle yardım istiyordum. kimseler duymuyordu. çare olaraksa, gündüz uyuyup akşam uyanık kalmayı buldum. epey idare ettim bu şekilde. bu yönteme başlamadan önceyse, gece gelen karabasandan sonra sinirlenip yataktan kalkıyordum; sigaramı, gitarımı, ders notlarımı alıp koridorun başındaki masaya geçip gün doğuşuna kadar vakit geçiriyordum küfrederek. yalnız dikkatimi çeken şuydu ki, o masada tanımadığım bir genç daha oturuyordu. başlarda soğuk davrandık birbirimize. derken bir gece (atıyorum 04.00 sularında) sordu “ne işin var bu saatte her gece burda?” diye. – “inanmazsın söylesem de” dedim. güldü, “inanırım” dedi. – “hoca, gülersen uçarım ama bak. anlatıyorum.” deyip anlattım hayali arkadaşları. sordum sonra, “sen ne geziyorsun peki bu saatte?” diye. o da güldü: – “aynı nedenden!” epey güldük orda. sonra epey gün doğuşu izledik karabasanlara küfrederek. takip eden günlerde derslerimi epey kötü etkilediğinden çözüm yolu aradım, ve psikolojik olduğunu farkettikten sonra bir daha böyle bir sorunum olmadı. ama hâlâ aklıma geldiğinde gülerim. geçen gün metroda karşılaştık kendisiyle. yanında bir eleman daha vardı. biz yine eski günleri anlatıp güldük, yanındaki de bizlere “pathetic loser” bakışı fırlattı, ifrit oldum. yine de güldüm.