bildirgec.org

kan hakkında tüm yazılar

İsrail’i Kınıyoruz!

admin | 31 December 2008 16:07

İsrail'e dur!
İsrail’e dur!

Filistin’i kan gölüne çeviren, bir insanlık ayıbı yaparak resmen bir soykırım gerçekleştiren İsrail’e dünyanın dört bir yanından gelen tepkiler büyüyor! Dünyanın her yerinden sivil savunma örgütleri ve halk çeşitli mitingler ve gösteriler düzenliyor, İsraile destek sağlıyan bazı markaların ürünlerini almıyarak boykot ediyor.Tabi tepkiler sadece mitingler ile sınırlı kalmıyor. İnternet üzerinden yapılan kınama ve protesto girişimleri de oldukca ses getireceğe benziyor. israilikiniyoruz.com da, İsraili kınamak isteyenlerin, imzasını atarak tepkisini ortaya koydukları bir site. Tabi sosyal paylarşım sitelerinde duyarlı insanları oluşturdukları gruplar sayesinde de tepkiler hızla büyüyor. Facebook sitesinde oluşturulan bazı gruplar şu şekilde;
Kahrolsun İsrail Diyenler
İsrail Katliamı
Israel is terrorist ( İsrail soykırım yapıyor. destekleyen şerefsizdir.)
İsrail FİLİSTİN’e her gün ÖLÜM Yağdırıyor Eyy İnsanoğlu Ses Ver! Neredesin?
israil katliamına karşı sessiz ve tepkisiz kalma!(ARKADAŞ LİSTENİ DAVET ET) ve daha onlarcası…

Flowers of Flesh and Blood

emrextreme | 29 December 2008 12:39

Flowers of Flesh and Blood

Yönetmen: Hideshi Hino
Oyuncular: Kirara Yugao

Özet

Japonya’da, samuray kıyafeti giyen katil, bir kadını bayıltıp evine götürür. Kadını bir yatağa bağlar ve bir tavuğu alıp kadının gözü önünde kafasını kesip “senin kaderinde bu” der. Sonra kadının her parçasını keserken, yaptığı işi çiçeklerin açması ile ilişkilendirir. Kız tamamen parçalara ayrıldıktan sonra her parçasını koleksiyonuna ilave eder. Bütün film bundan ibaret.

dar agacında kan sesleri

nazokiraze | 28 November 2008 11:29

Babam tarafından 3 yıl evvel bana hediye edilmiş beni çok etkileyen bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Dar Agacında Kan Sesleri Bir Celladın Anıları kitabın ismi, yazarı ise Ali Yıldırım.

Kitapta Osmanlı’dan günümüze pek çok idam olayı anlatılıyor, örnekler veriliyor. İdam çeşitleri, cellatlarla yapılan söyleşiler, tarihteki idamlar,işkenceler hepsi var.

Kitapta bazılarımızın daha önce duymadıgı idam çeşitleri var, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ülkeyi ziyaret eden seyyah, araştırmacı ve sanatçıların anlatımlarına göre verilen örneklerden en ilginçleri: harman yakan kişiler tavuk kümesine konulup yakılması, yangın çıkarırken yakalanan birisin anında ateşe atılması, fahişelerin cinsel organlarının kızgın demirle daglanıp çuvala konarak denize atılması olarak gösterilmiş( gerekli kaynaklar kitapta mevcut)

Mardin’in Tarihi Zaferi

mehmetbastug94 | 20 November 2008 12:00

Mardin taşevler
Mardin taşevler

MARDİNİN TARİHİ KURTULUŞ ÖYKÜSÜ

Mardin, 1. Dünya Savaşı sırasında düşmanın çokluğu, askerinin ise az olmasından dolayı onları püskürtmek amaçlı bir plan yapmıştır. Bu plan öyle zekicedir ki düşman mardine girmeye bile teşebbüs edememiştir.

Bu stratejik oyun şöyledir;

Mardin şehrini savunmak amaçlı bir plan yapmak zorundadır. Bu planı stratejik bir oyun hâline getirmek ister. Soba borularını şehrin dört bir yanından samanlıkların arasından uzatmışlardır.

Kan Kana Aktı

| 09 November 2008 11:25

yaralı,
kan aktı
kana aktı.
kan gece kadar aktı.
gece boyu aktı.
Gün aktı,
kan karanlıktı,
akmadı.

Gece ve Gündüz Krallığı

vatanda | 02 November 2008 16:18

Uzandığım koltukta dalmışım annemin dürtüklemesiyle uyandım. Aslında pekte uyandım denilemez hala yaşıyorum sanki. Gözlerimi kapattığımda güzel bir sahil kasabasında buldum kendimi ağzıma hafif tuz tadı gelmekte , esen rüzgar tenimi ürpertmekte. Etrafıma bakıyorum şaşkınlıkla ileride bir baraka üzerine kocaman bir ağ çatı gibi yerleştirilmiş, küçük bir tekne ve iki-üç kişi onlara doğru yürüyorum. Güneş hala gökyüzünde ama ay’da öbür taraftan kendini göstermekte ilerdeki gruba yaklaştıkça içimde garip bir ürperti başlıyor ilk anda neden olduğunu anlamasamda biraz sonra bu ürpertinin nedenini anlıyorum. Benim insan sandığım ilerdeki grup ağzı yüzü garip bir şekil almış insan görüntüsünde ama insandan başka herşeye benzeyen hal ve hareketleriyle çok başka garip yaratıklar çıkıyor. Titremeye başlıyorum hatta geri geri gitmek istediğimi hatırlıyorum ama nedense bacaklarım beni dinlemiyor. Sanki onlara doğru çekiliyorum. Yanlarına yaklaşıyorum. ürkek bakışlarla süzdüğüm bu garip yaratıklar benim geldiğimi yeni fark eder gibi vücutlarından çıkan gözleriyle bana sanki normal birşeymiş gibi bakıyorlardı. Bu beni daha da tedirgin etmişti. O sırada arkadaki yaratık diğerine insan diliyle ” İşte bir tane daha geldi bu akşam kaçıncı bu” diye söylendi. Konuşmalar beni hem korkutmuş hemde sevindirmişti benim gibi başka insanlar da buraya gelmişti demek. Ama burası neresiydi bu yaratıklar da neydi. Bana en yakın olan yaratık “Sen ordaki yaklaş buraya neden, niçin geldin” diye sordu. Vücudum benden ayrı bir nesne gibi onlara yaklaşmaya başladı. Tam yanlarına geldiğimde dilim yine düşüncelerimden başka olarak.

2008 kpss

vatanda | 02 November 2008 11:35

Uzandığım koltukta dalmışım annemin dürtüklemesiyle uyandım. Aslında pekte uyandım denilemez hala yaşıyorum sanki. Gözlerimi kapattığımda güzel bir sahil kasabasında buldum kendimi ağzıma hafif tuz tadı gelmekte , esen rüzgar tenimi ürpertmekte. Etrafıma bakıyorum şaşkınlıkla ileride bir baraka üzerine kocaman bir ağ çatı gibi yerleştirilmiş, küçük bir tekne ve iki-üç kişi onlara doğru yürüyorum. Güneş hala gökyüzünde ama ay’da öbür taraftan kendini göstermekte ilerdeki gruba yaklaştıkça içimde garip bir ürperti başlıyor ilk anda neden olduğunu anlamasamda biraz sonra bu ürpertinin nedenini anlıyorum. Benim insan sandığım ilerdeki grup ağzı yüzü garip bir şekil almış insan görüntüsünde ama insandan başka herşeye benzeyen hal ve hareketleriyle çok başka garip yaratıklar çıkıyor. Titremeye başlıyorum hatta geri geri gitmek istediğimi hatırlıyorum ama nedense bacaklarım beni dinlemiyor. Sanki onlara doğru çekiliyorum. Yanlarına yaklaşıyorum. ürkek bakışlarla süzdüğüm bu garip yaratıklar benim geldiğimi yeni fark eder gibi vücutlarından çıkan gözleriyle bana sanki normal birşeymiş gibi bakıyorlardı. Bu beni daha da tedirgin etmişti. O sırada arkadaki yaratık diğerine insan diliyle ” İşte bir tane daha geldi bu akşam kaçıncı bu” diye söylendi. Konuşmalar beni hem korkutmuş hemde sevindirmişti benim gibi başka insanlar da buraya gelmişti demek. Ama burası neresiydi bu yaratıklar da neydi. Bana en yakın olan yaratık “Sen ordaki yaklaş buraya neden, niçin geldin” diye sordu. Vücudum benden ayrı bir nesne gibi onlara yaklaşmaya başladı. Tam yanlarına geldiğimde dilim yine düşüncelerimden başka olarak. ” Puslu bir geceden geliyorum. Güneşi arıyorum, sabahı bekliyorum. Buraların sultanına hizmet için bekliyorum” dedi. Ne söylediğimi anlamamış olmamla birlikte hala neden ve niçinler içinde kaybolmuş bir vaziyetteydim. Hiç bir şeye anlam veremiyordum. Yaratıklar hep bir ağızdan ” Güneşi bulmak elinde, Sultan içerde, hizmet zordur kazanmak ise imkansız.” diyerek ayağa kalktılar. arkada olan biraz daha insanımsı yaratık ileriye bir adım atarak ” Şimdi sende diğerleri gibi hiç bir şey anlamamışsındır. Şu anda gece ve gündüz adasındasın. İçerde güneş sultan durmakta, bizlerse sultanı koruyan cinleriz” diyerek bir anda ele benzettiğim uzantısından bir giysi ve kolye verdi. “Bunları giy, içeri girmen için şart” dedi. Önündeki cin yine aynı şekilde bir kılıç ve kalkan uzattı bana ve ” Bunları kuşan içeride hizmet için gerekli dedi”. En öndeki cin ise kocaman bir kazan çıkartıp içine deniz suyundan doldurdu ve altını yaktı. ” Kazanın içine gir ve temizlen saflık gerekli” dedi. Bütün söylenenleri bedenim harfi harfine uyguluyordu. İlk önce kazana girdim. Çok sıcak olacağını hatta pişeceğimi düşünürken oldukça serin hatta tenimde tatlı bir his uyandıran bir su ile karşılaştım. Bedenimin kontrolünü yeniden kazanmıştım. Hatta artık aklımdakileri bile söyleyebiliyordum. Kazandan çıktığımda bir an için kaçmak istedim. Ve tam o anda öndeki cin “Buradan kaçmak istiyorsun dimi ama kaçış yok. Senin gibi senden önce ve senden sonra gelenler içinde kaçış yok sen ve senin gibiler seçilmişlersiniz. Doğduğunuz gün gece ve gündüz savaşı için seçildiğiniz” diyerek beni diğer cin’e doğru sürükledi. Cin’in verdiği giysileri üzerime giydiğimde sanki hiçbirşey giymemiş gibiydim ama dışardan giysiye dokunduğumda çok kaba çok kalın ve sert bir ses çıkarıyordu. Kolyeyi boynuma taktığımda ise daha önce hiç görmediğim bir ışık hüzmesi gökyüzünde belirdi ve tamda kolyenin ortasına doğru ilerledi. Işığın içinde hayal meyal bir insan silüeti görüyordum ama sadece o kadar birde ses ” Sana güveniyorum” diyordu. Cinler ışığı görür görmez dizlerinin üzerine çöktüler ve hep bir ağızdan ” Işığın prensesi hoş geldin savaşçıyı kutsa ve galibiyet için yol göster” diye bağrıştılar. Işık hüzmesi kolyenin içine girdi ve parlamayı kesti. En son olarak elime bir kılıç ve kalkan verdiler. Kılıç buradaki herşey gibi garipti. Sadece sapı vardı ve elime aldığımda beyaz bir ışık saçıyordu. Benim kılıca böyle baktığımı gören cin ” Bu kılıç ruh kılıcıdır içindeki duyguları gösterir. Az önce içine girdiğin kazandaki su ruhunu temizledi, giydiğin giysiler sana güç verdi. Bu ruh kılıcı ise senin içindeki saflığı temizliği gösteriyor. İçeride daima böyle saf ve beyaz kalmalı. Rengi değişirse neler olur biz bile bilmiyoruz” diye açıklama yaptı. Ruhumun temiz olması beni sevindirmişti ama ruhum temiz değildi yaptığım onca yanlış onca kötü şey onlara neler olmuştu. Yine aynı cin sanki beynimi okurmuşcasına “Daha önce yaptığın kötülükler, yanlışlıklar, bütün hataların az önce suyla birlikte yok oldu. Şu anda en saf en temiz sensin. Geçmişi düşünme sadece hizmet etmeye odaklan ” diyerek o garip uzantısını kalkanın üzerinde gezdirdi. Kalkan bir anda o en normal halinden çıkıp parlamaya başladı ama öyle beyaz değil yeşil parlıyordu kalkan. “Bak” dedi parmağa benzeyen uzantısından bir parçayı garip dişleriyle kesti ve gri akan kanını kalkana sürdü kalkan bir anda büyüdü ve gri rengi yuttu. Resmen cinin kanını yuttu ve yine yeşil yeşil parladı. “bu kalkan yeşil zümrüt kalkanıdır. Senden öncekiler bu kalkanı alamadı senin bir özelliğin olmalı. Zümrüt kalkanının en büyük özelliği bizler gibi varlıkların kanı kalkan tarafından emilir ve sana zarar vermesini engeller. Dahası her türlü saldırıya karşı boyut değiştirir ve seni en iyi şekilde korur. Son olarak şayet içeride başına bir hal gelirse bu kalkan seni yok eder”. Son sözü içimde büyük bir korkuya neden oldu elimde tuttuğum şey beni öldürebilecekti ha. Birden aklıma uykuya daldığım geldi o anda uyanmak için bütün varlığımla çabaladım ama yine arkadaki cin bütün ümidimi böldü. ” Uyduğunu sanıyorsun ama şu anda uyanıksın. Burası gerçek ve şu anki herşey gerçek gözlerini kapattığın yerde değilsin ve buradan kurtulmanın tek yolu. Güneş sultanına hizmet etmektir. Yada gece yolcularına katılmak. “

İşte Mac ve Pc nin Kanlı Hesaplaşması

tuncelik81 | 02 November 2008 10:37

Bir Fransız web sitesinde rastladığım bu görüntüler adeta insanın kanını donduracak cinsten. Yıllardır Mac ve Pc kavgasını konu alan video görüntüsünde, Mac ve Pc yi temsil eden iki ayrı grubun birbiriyle kendi teknolojilerini kullanarak kanlı bir çatışmaya girdikleri gösteriliyor. Görüntülerde bol bol kafa kopma, bağırsak çıkma gibi sahneler de yer aldığı için küçük yaştaki seyircilere ve yüreği dayanamayacak kişilere izlememelerini tavsiye ederim.

Bu kanlı çatışmanın galibini merak ediyorsanız buraya tıklayarak videoyu izleyebilirsiniz.

Yaratık Avı

vatanda | 29 October 2008 11:47

Saat sabaha karşı dört civarı ben Ahmet, Hasan ve Gülçinle birlikte altı nolu köşe başında bekliyoruz. Soğuk iliklerimize kadar işlemiş ceketlerimizin üzeri çiğ taneleriyle ıslanmış. Esen rüzgarın ıslığının dışında ortamda hiç bir ses yok, ama birazdan olacaklara hazırlıklıyız. Hepimizde son derece tecrübeli ve oldukça tedbirliyiz. Ahmet elindeki arbelest ile en ufak bir harekete duyarlı bir şekilde eli tetikte beklemekte. Hasan ışık atarını sıkıca kavramış Ahmet’in arkasını kolluyor. Gülçin ve ben ise arkalarında ellerimizdeki gümüş bıçak ve sarmısak kılıçlarıyla bekliyoruz. İleriden bir uluma sesi ve çatışma sesleri gelmeye başladı bile. Bizim yanımıza gelmeleri an meselesi herkez son derece gergin bir şekilde karşımıza neyin çıkacağını merak ederek bekliyoruz. Bu sefer daha yakından bir insan çığlığı ve ardından büyük bir patlama sesi geldi. Günay’ın altı patlarının sesine benzer bir sesti.Hepimiz Ahmet’in arbelest inden çıkan okun sesiyle irkildik ve o noktaya doğru yöneldik Ahmet ard ardına atışlar yapmaya başladı ilerdeki silüet ise oldukça hızlı bir şekilde ahmet’e doğru yaklaşmaktaydı ahmet geriye döndüğünde gülçin ile ben öne atılarak karşımızda dört gümüş okla vurulmuş dişlerinden kan akan oldukça vahşi ve bir o kadar pis kokan kurtadamla yüz yüze geldik. kurtadamın ilk hamlesi gülçin’e gelsede çok kolay bir şekilde savuşturmayı başardı. Bu sırada elimdeki gümüş bıçağı kurtadamın boynuna saplamaya çalışıyordum. Ve biraz şans biraz da uğraşla tamda istediğim noktaya bıçağımı saplamayı başardım. Kurtadam ulumalar eşliğinde yere düşerken arkamızdan Hasan’ın bağırdığını duyduk ahmet ve hasan ilerdeki üç-dört silüete ışık atar ve arbelestle saldırıyor ilerdeki silüetlerse bir önceki saldırı grubunu karçalıyor ve bize ulaşmaya çalışıyorlardı. Bu gece oldukça uzun geçeceğe benziyordu. Kurtadamı öldürür öldürmez ahmet’lere yardım için yanlarına döndüğümüzde üçtane vampirin leşiyle birlikte hasan’ında cansız bedeni yerde yatıyordu. Hasan’ın ölümüne olan üzüntümüz etraftan gelen çığlık ve ulumalarla dağıldı ve ileride az önce parçalanan gruba doğru ilerledik. Artık bu bölgede kalan tek grup bizdik ve sabaha 1 saat var. Üçümüzde birbirinize oldukça yaklaşarak sabahı beklemeye başladık.

Deliliğin Dudaklarındaki Islık

neceff | 24 October 2008 12:06

Clive Barker‘ın romanlarında korku kültü bir sis bulutu gibi çöker okuyucunun üzerine. Sis dağıldığında, zihninizi delip geçen fantastik dünyalar kalır geriye, o da kana bulanmış bir şekilde. Barker, kitaplarındaki kısa öykülerle üstünüze başınıza kan sıçratır adeta. Malzemesi, içerdeki veya dışarıdaki; ama daima devinim halindeki kan damarlarıyla insanın ta kendisidir. Ölüm, kan gölünün ortasında bir anda yükselen gizemli bir adadır adeta. Sonsuzluğun yeni bir boyutunu sunar okuyucuya. Ölümle yaşam arasında kalan varlıklar, tam da Barker’ın bahsetmeyi en çok sevdikleri arasındadır ve bu varlıklar illa ki deliliğin sularında yelken açan paramparça bilinçlere sahiptir.

Onun kaleminde insan malzemesi öyle bir şekil alır ve öyle bir teşhir edilir ki, öyküleri okurken tüm derinizi kaldırıp bizzat görmek istersiniz kendi içinizi. Öykülerinde, bir yanda üst üste yığılmış insan etlerinden oluşturulan tepeler savaşa tutuşturulur, diğer yanda yaydığı karanlıktan ötürü bugüne kadar gölgede bırakılan gecenin çocuklarına ya da ayın döllerine, gece ekspresiyle taşınır insanoğlu kurban olarak.