bildirgec.org

kabus hakkında tüm yazılar

Kabus – Fairytale

sonnefes34 | 30 August 2012 12:45

2012 İtalya yapımı olan gerilim ve korku içerikli filmin yönetmen koltuğunda Christian Bisceglia ve Ascanio Malgarini oturuyor. Filmin konusu oldukça güzel. Kocasından yeni boşanmış olan Sophia genç bir kadındır. Hayatına yeniden başlamak için kızı Helena ile birlikte başka bir şehre taşınır. Ardından sıra dışı olaylar başlar. Tüm apartman lanetlenmiştir ve Helena’nın süt dişlerinin dökülmesi ile birlikte korku dolu olaylar tek tek başlamaktadır. Bu olayın çok geç farkına varan Sophia bu kabustan bir an önce kurtulmanın yollarını arayacaktır. 24 Ağustos 2012 tarihinde vizyona girecek filmin kadrosunda ise Sophia rolünde Harriet MacMasters-Green, Helena rolünde Sabrina Jolie Perez ve Ferri rolünde Paolo Paoloni oynamakta. Filmin fragmanını burayı tıklayarak izleyebilirsiniz.

ÇAYIN SUYU

il mare | 18 October 2010 09:34

Yine aşınca çayın suyu boyunu,belki yeniden karşıma çıkacaksın…
Zor bundan sonra aşması,kuruyor çaylar,dereler,nehirler,denizler. İstemem bir sel olsun da taşıp gel bana;asi olursun,sevmezsin,yakıp yıkarsın,ezer geçersin.Bitirirsin;geleyim derken en başından gidersin. Unutulmaz olursun en kötüsü,hatırlandıkça beni de unutturursun,beynimi yersin,bitirirsin,aptal edersin.Bildiklerimi,kendimi şaşırtır,benliğimden men edersin.
Ne çay boyunu aşsın,ne oluyormuş ki öyle hem,haddini bilsin; ne de sen çık karşıma.
Çıkma. Çıkınca hiç çıkmamış gibi olmam için çünkü,benim çay olmam lazım ve kat be kat suyumu aşmam lazım.
Ne ben kendimi aşmak zorunda olayım,ne de sen gir artık rüyalarıma.
Ne karşıma çık,ne de rüyalarıma.
Rüyalarımdan çık! Sabahlarımı yokluğunla tazele,mutlu et beni!
Çık artık rüyalarımın değerli saniyelerinden,üstelik henüz kabusum da değilken…

LADES

il mare | 19 April 2010 15:07

Ya “içimizdeki şeytan” ın satırları arasına dalarak geçirecekti bu sönme vakti çoktan gelmiş ışıkların aydınlattığı zamanı, ya da içindeki şeytanı satırlarla dışarı çıkararak.

Mail kutusunu açtı, bugün şeytan gibi bir şeye benzettiği birinin maillerini okudu son kez. Kapadı sayfayı sonra,masaüstündeki belgelerimi,bayatlamış birkaç parçayı,indirip de kullanmadığı programların logolarını , bir farenin ayak izleriyle çevreledi bileğinin yardımıyla, taradı taradı, bıraktı. Birkaç kez sağa tıkladı,ardından sola, tam bu aptal oyunu bırakmış kitabına yönelecekti ki son bir sağ tıklamayla yeni bir belge açtı,ardından da çok sevdiği bir müziğiçalıştırarak,yazmaya başladı.

söyleyemediklerim

semazem | 16 February 2010 13:14

Gece. Birden uyanıyorum. Elim teninde. Pijamanın arasından bir yer bulup ulaşmışım sırtına. Uykunda bağırıyorsun, yine. Arada bir kaç kelime. Ağlıyorsun. Elimi biraz hareket ettirip okşuyorum sırtını, hafifçe sarsıyorum. “Canım” diyorum fısıldayarak, “canım, şşş canım“. Uyandırmayayım istiyorum ama rüyadan da çık istiyorum. Ağlıyorsun. Bir şeyler söylüyorsun. Yavaşça sana doğru dönüyorum, elmi teninden alıp saçlarına götürüyorum, başını okşuyorum, yüzümü yüzüne yaklaştırıyorum fısıldıyorum: “Canım, bebeğim, aşkım.“. Yüzünde acı var. Uyandırayım diyorum ama kıyamıyorum. Biraz daha okşuyorum saçlarını, yüzüne dokunuyorum. Biraz sakinleşiyorsun. Bir şeyler söylüyorsun. Hafifçe bana doğru dönüyorsun. Yüzün daha iyi. Ve çok güzel, yine. Biraz daha okşuyorum saçlarını, yüzünü. Dudakların aralanıyor, öpsem uyanmayacaksın ama öpmüyorum. Yanına uzanıyorum tekrar. Elimi pijamandan içeri kaydırıyorum, biraz daha yukarıya bu sefer. Vücudunu bana doğru çekiyorum, direnmeden geliyorsun. Kokunu çekiyorum içime olanca. Sanki ilk defa senmişsin gibi yeniden aşık oluyorum sana. Sonra aralık dudaklarından bir isim fısıldıyorsun. Benimki değil.

absürd

abzugurt | 13 September 2009 11:11

Kabus görüyor olmalıyım,
sonsuzluktaki uykumda.
Gördüğüm herşey duyduğum her ses,
kokutuyor beni…
Kabus bu ya;
Biliyorum kendimi ve kabusumu
bu derin uykumda!
Ve kabusumdan daha çok
korkutuyor beni,
bilinçsiz uyku halleri…

bir erkeğin kabusu olarak alışveriş

lagos | 18 August 2009 17:04

bir kadın alışveriş yaparken mağazayla bütünleşir. kendini mağazanın bir objesiymiş gibi ve oradan hiç çıkmayacakmış gibi hisseder. belki de onun için sonsuzluk bir mango mağazasında veya bershka’nın pazar yerini andıran dükkanlarındadır. buraya kadar olayın mutluluk veren yönü bizlere yansıyor; ama kime? tabi ki başrol oyuncusu olan kadınlara.

bir de olayın, mağazaların figüranları diyebileceğimiz, hadi çok abartmayalım yardımcı oyuncuları olan erkekler açısından bir boyutu var ki, içler acısı..

GÜNDÜZLERE BOYKOT

il mare | 26 March 2009 09:35

Karanlıklardan artık korkulmadığını düşünsenize…Güpegündüz aydınlık sokaklardan geçerken,herşeyin tersini düşünmeye bayılan ben,bu sefer gündüz herkesin içeri,gece de dışarı aktığını düşündüm. Eğlenceli oldu…:) Geceyarısı,rengarenk ışıklara eşlik eden insanlar,ellerinde çocuklarıyla anneler,aydınlatılmış sokaklarda top koşturan çocuklar,herkesin herkesi bulmasının nasıl da zorlaştığı saklambaçın en zevkli hale geldiği saatler,gene geceyarısı tıkalı trafik ve trafik lambalarının ışıklarının en çok gece işe yaramasının verdiği çok daha fazla işlevsellik,kendini belli etmek için mecburiyetten giyilen rengarenk fosforlu giysiler,ellerden düşmeyen cep telefonlarının yaydığı renkli ışıkların geceye renk eklemesi,sinema salonlarında yer bulunamayan gece matineleri,ya da kadınların asıl gece vardiyalarında çalıştırılması,vapur seferlerinin durmadan işlediği karanlık gökyüzünün karanlık suları,üstünde yıldızlar ve yakamoz da cabası,hele ki önünden geçen bir ateş böceğinin selamı…
Esas gündüz kilitlenen kapılar ve gündüz kapalı olan perdeler,bir yazarın ilhamını gündüzlerin verdiği sessizlikten alması…Değişiklik gösteren yaz saati uygulamaları,gündüzleri kısaltma,geceleri uzatma çabaları,ve gözardı edilen elektrik faturaları:D Sonraaa…Ne bileyim,kenarlarına yanar söner ışıkların takıldığı gece uçurtmaları; tüm ışıklı oyuncakların oynandığı karanlık sokaklar,tüm ışıkların anlam kazanığı zamanlar…

Deliliğin Dudaklarındaki Islık

neceff | 24 October 2008 12:06

Clive Barker‘ın romanlarında korku kültü bir sis bulutu gibi çöker okuyucunun üzerine. Sis dağıldığında, zihninizi delip geçen fantastik dünyalar kalır geriye, o da kana bulanmış bir şekilde. Barker, kitaplarındaki kısa öykülerle üstünüze başınıza kan sıçratır adeta. Malzemesi, içerdeki veya dışarıdaki; ama daima devinim halindeki kan damarlarıyla insanın ta kendisidir. Ölüm, kan gölünün ortasında bir anda yükselen gizemli bir adadır adeta. Sonsuzluğun yeni bir boyutunu sunar okuyucuya. Ölümle yaşam arasında kalan varlıklar, tam da Barker’ın bahsetmeyi en çok sevdikleri arasındadır ve bu varlıklar illa ki deliliğin sularında yelken açan paramparça bilinçlere sahiptir.

Onun kaleminde insan malzemesi öyle bir şekil alır ve öyle bir teşhir edilir ki, öyküleri okurken tüm derinizi kaldırıp bizzat görmek istersiniz kendi içinizi. Öykülerinde, bir yanda üst üste yığılmış insan etlerinden oluşturulan tepeler savaşa tutuşturulur, diğer yanda yaydığı karanlıktan ötürü bugüne kadar gölgede bırakılan gecenin çocuklarına ya da ayın döllerine, gece ekspresiyle taşınır insanoğlu kurban olarak.

özet..

morfik | 09 September 2008 11:43

Telefonu üç kez marş eşliğinde çaldı. Uyaran seste ne yazdığını biliyordu. Okudu yeniden. Başını salladı yalnızlığına rağmen.

Duşa doğru giderken üzerindeki tüm ağırlık yere düşüyordu. Esmer teni gibi esmer bir hayatı hatta esmer düşleri günün ilk ışıklarına göz kırpıyordu. Kırmızı banyosu ile uyum içerisinde sayılırdı.
Buz gibi suya eliyle dokundu. Ayak uçlarına düşen damlalarla irkildi. Nefesini tuttu ve tüm bedenine uyan dedi. Bir müddet boynundan sadece suların akmasını dinledi. Şebboylar geldi aklına nedensiz. Saçlarını yıkadı uyanmış olmalı diye düşünürek.
Sen uyurken ayak ucunda duran dünya , aralanan göz kapaklarınla uyandı işte dedi.
Tazelenen benliğiyle bornozuna sarıldı. En sevdiği elbiselerinden biri olan siyah kuşaklı, düşük kollu, belini saran , diz kapaklarının altına düşen mor elbisesini giymeye karar verdi. Saçlarına da derli toplu bir şekil vermek yerine sadece tarayarak olduğu gibi bıraktı. Mutfağa doğru yürüdü, panosunda yazan yazının ilk dört kelimesine ilişti gözleri, dolabın kapağını açarken ezbere okumaya devam ediyordu. ‘nar gibi kızarmış..’yazı bitti, dolabın kapağını kapattı. Gitti çantasını aldı. Siyah ayakkabılarını giyip iş yerine doğru yol aldı.