bildirgec.org

johnny depp hakkında tüm yazılar

Sweeney Todd: Fleet Sokağının Şeytan Berberi

BekirJem | 13 April 2008 01:50

Sweeney Todd
Sweeney Todd

Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street son zamanlarda izleyip hayran kaldığım nadir filmlerden diyebilirim. Özellikle müzikal yönü filmi çekici kılıyor. Yönetmenliğini Tim Burton‘ın yaptığı, başrolünde Johnny Depp ve Helena Bonham Carter‘ın oynadığı bu film gerilim ve müzikal türü film meraklılarına hitap ediyor.

Film Benjamin Barker’ın Yargıç Turpin tarafından haksız yere hapse atılıp karısı ve kızının başına gelen olaylarla başlar. Barker cezası bittikten sonra Bayan Lovett’ın pastenesinin üstündeki kendine ait olan berber dükkanına yerleşir. Usta bir berber olan Barker intikam peşine düşmüştür. Ancak Bayan Lovett’ın söyledikleriyle beraber karısının kendini zehirleyerek öldüğünü sanmaktadır. Bayan Lovett ise bu gerçeği ondan saklar ve onunla evlenmek ister. Barker yeni kimliğine(Sweeney Todd) bürünür. Kızı(Johanna) Yargıç Turpin’in evinde tam bir hapis hayatı yaşamaktadır. Bundan haberi olan Sweeney Todd Yargıç Turpin’i öldürmeyi planlamaktadır. Berberlik yeteneği ile çevrede duyulan Sweeney Todd pastanenin üst katındaki dükkanına gelen müşterilerini öldürür. İşleri pek iyi gitmeyen Bayan Lovett ise öldürülen kişilerin etlerinden etli turta yapar ve durumdan haberi olmayan halk etli turtaları çok sever. Ancak işler hep böyle devam etmeyecektir. Asıl amacı Yargıç Turpin’i öldürmek olan Sweeney Todd ve onunla evlenmek isteyen Bayan Lovett’ı yeni sürprizler beklemektedir…

Chocolat – Aşk çikolatayla karışırsa…

| 10 October 2007 10:28

İnsanın hayatında birkaç şarkı, birkaç şiir, birkaç film vardır…Beynine kazınan…
“Chocolat – Çikolata” filmi benim için bunlardan biri oldu izlediğim günden beri.
Hayır hayır! Johnny Depp oynuyor ve hatta muhteşem uzun kumral saçlarıyla inanılmaz yakışıklı falan diye değil:) Ya da Juliette Binoche hem kendi güzelliği hem de yaptığı çikolataların güzelliği ile büyülüyor diye de değil…Filmde bambaşka bir şeyler var beni bu dünyadan bir süreliğine de olsa alıp götüren…
Bu filmi ilk “hocam”la izledim, sinemada…Hocam derken, eski ev arkadaşım ve benim kadar ruh hali değişken bir deli kadından bahsediyorum. Biz sadece bir film izleyeceğiz sanarak gittik sinemaya, aldık biletlerimizi, yerleştik bir güzel koltuklara…Ne olduysa o 117 dakika içinde oldu…Bunca yıl sonra hala birbirimize “Ne filmdir ama ya!” dedirten filmi izleyip, arızaya bağlamış bir modda çıktık sinemadan. (hala da toparlandığımız söylenemez).
Film bir anne ile kızın öyküsü. Çikolata kaplı bir öykü bu…Anne, kendi annesiyle de aynı serüveni yaşayarak büyümüş. Kızıyla beraber bunu sürdürmek amacıyla kasaba kasaba geziyor. Kuzey rüzgarları onlara “gitme vakti” dediğinde toplayıp bavullarını başka bir yere gidiyorlar…
Filmde geldikleri kasaba tutucu denilecek kadar dindar bir kasaba…Korkunç bir belediye başkanı ve iletişim kurulması neredeyse imkansız insanlar…Juliette işi biliyor ama…Kendinden emin, sunuyor çikolatalarını…Birkaç cesur insan dışında ilk başlarda kimseyle dostluk kuramasa da yenilgiyi kabul etmiyor.
Savaşının en alevli yerinde bir tekne yanaşıyor kasabaya…Johnny Depp…Ben bu noktada objektif olamayacağım Nasıl bir sahnedir, nasıl bir adamdır, siz izleyin, siz değerlendirin diyorum.
Aralarında “dostluk” adı altında başlayan aşk filmin ikinci yarısına renk katıyor…
Filmi ve sonunu anlatmayacağım. Lütfen izleyin. Kolaylıkla bulabileceğinize eminim.
Ben bu yazıyı filmi anlatmak için yazmıyorum aslında…Bu filmi her izlediğimde bir küçük bavul toplayıp “gitmek” isteğini çok güçlü hissettiğim için yazıyorum…Kuzey rüzgarına bırakıp kendimi, gitmek…Bilmediğim bir yere yerleşip, orada tanımadığım insanların içine girmek. Her biri ayrı bir hikaye olan hayatlar görmek, yaşamak, tanımak..Ve sonra tekrar “gitmek”…
İmkansız diye bir şey yoktur…Buna inandırıyor kendimi ve bir gün belki diyorum…
Belki de hiçbir zaman…
Olsun.
Hayali benim içimi ısıtıyor işte.
Sanırım ruhumun bir şekilde asi bir yanı var. Ya da belki de bu sadece yaşadığımız ezici zorunlulukların, zoraki seçimlerin kaçınılmaz sonucu…Her neyse…
Lütfen izleyin filmi…
Yanınıza da mutlaka bir paket en sevdiğiniz çikolatadan alın:)

en seksi erkekler

beyrek | 26 April 2007 01:05

http://divavillage.com/article.php?id=28183&pg=1&gclid=CNap0biN3osCFQ3mlAodC2oVXw

KK3 Fragmanı!

Sonrisa | 26 March 2007 13:56

Karayip Korsanları 3‘ü hepimiz merakla bekleye duralım, bizi daha çok merakta bırakan fotoğrafların ardından nihayet Dünyanın Sonu 3’ün fragmanı yayınlandı! Şuradan izleyebileceğiniz fragman, üçüncü filmin muhteşem olacağına işaret gibi!

KK3 posteri
KK3 posteri

-spoiler-
Will, Elizabeth’e kızgınlığını unutmuş gibi ve savaşın ortasında Elizabeth’e evlenme teklifi ediyor! Tabii, Elizabeth’in yanıtı da hoş! Jack Sparrow‘umuzun geçen filmle seriye giren Davy Jones ile kılıç sahnesini konuşulacak cinsten. Ki bu kılıç sahnesine büyük ihtimalle Davy Jones’un kalbini ele geçiren Lord Beckett‘ın sebep olduğunu söyleyebiliriz. Zira Beckett, fragmanda Davy Jones ile aynı karede! Kaptan Barbossa‘nın geri döndüğünü ve bu filmde önemli bir rol üstlendiğini de hatırlamakta fayda var! Bekliyoruz!
-spoiler’ın sonu-

Büyümeyen Çocuk Peter Pan ve James Matthew Barrie

qtarantino | 01 February 2007 15:46

James Matthew Barrie’nin gerçek hayat hikayesini konu alan “Finding Neverland” filmini izledikten sonra başladı merakım. Yazarı canlandıran Johnny Depp’in üstün oyunculuğundan mı, yoksa yazarın içler acısı evlilik hayatı ve mutsuzluğundan mı bilmiyorum kendimi J.M. Barrie’nin hayatını araştırırken buldum. Dipnot olarak belirteyim “Finding Neverland” filmi yazarın Peter Pan eserini yarattığı dönemi birebir anlatıyor…

Yarattığı Peter Pan karakteri yazarın adının önüne geçmiş durumda, pek çoğumuz Peter Pan’ın en azından ismini duymuşuzdur, ama benim bilmediğim ne kadar çok detay varmış…
Peter Pan, J.M. Barrie’nin (1860–1937) dünya çocuk klasikleri arasındaki, en çok satanlar listesinin ilk sıralarındaki kitabının, “haşarı” ve “ukala” karakteridir.

Çocuk klasikleri dediğime bakmayın ben 29’lu yaşlarımda okudum bu eseri…
Çok kısa özetle Peter Pan, “’Varolmayan Ülke” adındaki küçük bir adada, üzerlerine peri tozu serperek uçmayı öğrettiği kayıp çocuklarla birlikte, türlü maceralara atılan, korsanlarla kapışacak kadar yürekli, büyümek istemeyen bir çocuktur. Devamını kitaptan okuma zevkinden sizi mahrum etmemek için susuyorum.
Yazarın vasiyetiyle, Peter Pan isminden elde edilen ve edilecek tüm gelir Londra’daki hasta çocukların iyileştirilmesi için onlara medikal ve tıbbi yardım sağlayan Great Ormond Street Hospital’e (G.O.S.H.) bağışlanmış.
G.O.S.H., 2004 yılında dünya çapında bir yarışma düzenleyip Peter Pan’ı yaşatmaya karar verir ve yarışmaya katılan iki yüzün üzerindeki başvuru içinden Geraldine McGaughrean’ın kaleme aldığı “Peter Pan Define Avında” isimli eser birinciliğe layık görülür ve birçok dile çevrilerek, basılır.
Ben bu kitabı da alarak okudum, şahsen ilk kitabın tadını bulamadığımı söylemek zorundayım, ama güzel olan Peter Pan’ın yeni macerasına ait satılan tüm ürünlerden elde edilen kârın da Great Ormond Street Hospital yararına kullanılacak olması.
J.M. Barrie’nin yazdığı orjinal ilk kitaptan en hoşuma giden bir anektodla bitereceğim lafımı;
“Yeni doğan bir bebek ilk kez güldüğünde, gülüşü kırılıp bin parçaya bölünmüş ve hepsi zıplaya zıplaya etrafa dağılıp gitmiş. Periler böyle doğmuş işte, şimdiki çocuklar çok şey biliyor ve çok geçmeden perilere inanmaz oluyorlar. Ne zaman bir çocuk ‘perilere inanmam’ dese, bir yerlerde bir peri düşüp ölüverir”
Berry bu dokunaklı anlatımı ve sınırsız hayal gücü ile beni etkiledi doğrusu…

Arizona Dream

medical waste | 30 December 2006 01:59

amerikan rüyası
amerikan rüyası

Tür: Dram/Komedi
Yönetmen: Emir Kusturica
Senaryo: David Atkins, Emir Kusturica
Görüntü Yönetmeni:Vilko Filac
Müzik: Goran Bregovic
Yapım: 1993,ABD/Fransa 142 dk.

Oyuncular: Johnny Depp,Jerry Lewis, Faye Dunaway, Lili Taylor

Çok ama çok başarılı bulduğum sürrealist film. Özellikle Lili Taylor’ın canlandırdığı Grace karakteri aklıma unutulmaz haliyle kazındı. Filmde çalan akordeon, kara kaplumbağaları, uçan balık, aya çıkan ambulans, platonik aşkın sınırları, iki kadın(anne ve kız) arasında kalmış toy bir delikanlı(Axel,Johnny Depp), kıskançlık, yalnızlık, hayattan beklenenler, hayalere tutunan insanlar… her şey mükemmel.

Starmetre 2006

Sonrisa | 26 December 2006 11:02

Kaptan Jack Sparrow (Johnny Depp)
Kaptan Jack Sparrow (Johnny Depp)

Oscar 2007‘ye yaklaşırken alanında ilk sırada yer alan imdb.com sitesi 42 milyondan fazla üyesinin yapmış oldukları aramalara göre belirlenen yılın starmetresini yayınladı. Bu sene Da Vinci Şifresi‘nde rol alan ve geçen yıl aynı listede 24. olan Tom Hanks bu sene 20. sırada kendine yer bulurken, Karayip Korsanları‘nın Elizabeth’i, Aşk ve Gurur‘daki performansıyla (ki orada da Elizabeth rolündeydi) sürpriz bir Oscar adaylığı alan Keira Knightley 6. sırada. Tom Cruise 8. sırada yer alırken, Babil ile yılı geçiren Brad Pitt 4. sırada. Listenin 1 numarası ise geçen yıl olduğu gibi Johnny Depp. Her ne kadar bu yıl Karayip Korsanları Ölü Adam’ın Sandığı‘ndan başka bir filmde rol almamış olsa bile bu sonuç Depp’in gündemden düşmediğini gösteriyor.

Karayip Korsanları 3’ten ilk kare

Sonrisa | 09 December 2006 15:35

Geoffrey Rush, Keira Knightley ve Johnny Depp
Geoffrey Rush, Keira Knightley ve Johnny Depp

Karayip Korsanları, Ölü Adam’ın Sandığı’ndan sonra Jack Sparrow hayranları merakla serinin 3.cü filmi olan “Dünyanın Sonu”nu bekliyorlar. Herkes merak içinde serinin son filminden fotoğraf ve görüntü beklerken, sinema dünyasından haberleri paylaşan blog sitesi The Movie Blog, Dünyanın Sonu’yla ilgili bir fotoğraf yayınladı. Johnny Depp hayranları başta olmak üzere Karayip Korsanları serisini takip edenler, bu fotoğrafa yoğun ilgi gösteriyor. Daha fazlası ilerleyen günlerde gelecektir.