bildirgec.org

john hakkında tüm yazılar

Omar Rodríguez-López

SemiGodSix | 24 February 2011 19:11

Omar A Rodriguez-Lopez
Omar A Rodriguez-Lopez

Günümüzün en üretken ve yaratıcı müzisyenlerinden biri olan Omar Rodriguez-Lopez 1975 Puerto Rico doğumlu. Enstrumantalist, besteci, yönetmen, aktör, prodüktör olmak üzere bir çok farklı alanda çalışmaları bulunmakta.

Omar Rodriguez-Lopez’in isminin duyulmasında en büyük katkı, kurucusu ve gitaristi olduğu The Mars Volta sayesinde olmuştur. Lopez’in müziği genel olarak füzyona dayalı. Projelerinin büyük bölümünde latin müziğinin, özellikle perküsyonun etkisi ağırlıkla hissediliyor. Fakat hiçbir tarza uymayacak ve tamamen deneysel işleri de var. Bu işlerine ise en son örneği Red Hot Chilli Peppers gitaristi John Frusciante ile ortak çıkardığı albüm.

Yaşayan Bir Efsane, Günümüzün En Büyük Müzik Dehası John Zorn

SemiGodSix | 15 February 2011 15:01

John Zorn sahnede
John Zorn sahnede

John Zorn 1953 yılında New York şehrinde doğmuş ve hala çalışmalarının önemli bölümünü bu şehirde devam ettiren bir sanatçı.

Güncel Avant-Garde müziğin önemli isimlerinden olan sanatçı aynı zamanda bağımsız bir plak şirketi olan Tzadik Records‘un da sahibi. Ürettiği müziğin; serbest cazdan noise rock ve punk’a, klasik cazdan oriyental çingene müziğe kadar geniş bir skalası var. Aslen saksafonist olan Zorn, sahibi olduğu Tzadik Records‘un Book Of Angels serisinin bazılarında sadece besteci olarak, Mr. Bungle‘ın ilk albümünde prodüktör olarak da karşımıza çıkıyor.

Russell Crowe’la aksiyona devam:The Next Three Days (2010)

dnz81 | 16 January 2011 16:15

The Next Three Days (2010),film afişi
The Next Three Days (2010),film afişi

(2007) In the Valley of Elah (hikaye ve senaryo yazarı,yönetmen),(2006) Letters from Iwo Jima(senaristi),(2006) Casino Royale (senaristi),(2006) Flags of Our Fathers (senaristi),(2006) The Last Kiss (senaristi),(2004) Million Dollar Baby (senaristi) ve (2004) Crash (hikaye ve senaryo yazarı,yönetmen) olan Paul Haggis‘in suç,polisiye ve aksiyon dolu yeni filmi The Next Three Daysyakında Türkiye’de de gösterime girecek!

en yaratıcı 10 facebook profili

admin | 04 January 2011 11:50

insanlar facebook’ta dikkat çekebilmek için çeşitli yollara başvurur. bu yollardan bazıları ise gerçekten çok yaratıcıdır.

facebook
facebook

They Live – Yaşıyorlar (1988)

heavybear | 09 September 2009 15:06

Yönetmen: John Carpenter
Senaryo Yazarı: Ray Nelson, John Carpenter

Oyuncular:

Roddy Piper … Nada
Keith David … Frank
George Flower … Drifter
Peter Jason … Gilbert

John Nada para kazanmak için şehre en iyi bildiği işi, inşaat işçiliğini yapmak için gelir. Ancak kalacak bir yeri ve tanıdığı kimsesi bulunmamaktadır. Başladığı inşaat işinde tanıştığı ve daha sonra en yakın dostu olacak Frank ile kalır ve onunla şehrin içinde bulunan bir yardımlaşma derneğinin sağladığı yardımdan faydalanır. Ancak buranın yanındaki kilisede farklı şeyler olduğunu sezer ve kilisenin içinde gözlük üretildiğini keşfeder. Gözlüğü gözüne taktığı zaman ise aslında yaşadığı yerin uzaylılar tarafından işgal edildiğini, uzaylıların da insanları uyuttuğunu farkeder. Bu uyutma ise uzaylıların elinde bulundurduğu bir yayın üzerinden planlanmaktadır. John Nada ise arkadaşı Frank ile bu yayını durdurmak ve işgalden dünyayı kurtarmak için ellerinden geleni yapmaya başlarlar.

Theodore John Kaczynski; “unabomber”

you will understand | 08 August 2009 12:19

Unabomber mahkemeye götürülürken
Unabomber mahkemeye götürülürken

Deli denilemeyecek kadar kaçık bir ruh hastası. Bu betimleme kesinlikle size “unabomber”ı anlatmaya tam olarak yetmeyecek.

Theodore John Kaczynski, 22 Mayıs 1942 doğumlu, ABD’de Harvard Üniversitesi’nde okumuş ve doktora yapmış bir paket bombacısı. “Ha?!” dediğinizi duyar gibiyim.

Theodore teknolojiden nefret eden ve sanayi devriminin insanlığın sonunu getireceğini iddia eden bir Matematik dahisiydi. Sırf teknolojiden nefret ettiği için ormanın ortasına bir kulübe inşaa etmişti. Fakat onu daha garip kılan bundan sonrasıydı.

Yabancı Dil Öğretemediklerimizden Misiniz?

SuBirikintisi | 18 January 2009 13:42

4. sınıftan itibaren İngilizce öğrenenlerdenim(öğrenmeye çalışanlardanım), yani bu ülke şartlarında normal bir yurdum insanıyım. İngilizce derslerine sırf yüksek not almak için çalışanlardandım ben de, ta ki artık yüksek nottan fazlasına ihtiyaç duyana kadar(Yüksek notun ortalamadan başka bir getirisi olmadığını geç de olsa anladım) .

Şöyle bir düşününce 4. sınıftan itibaren üniversite 1. sınıfa kadar 10 yılı aşkın süredir(her fırsatta hazırlık okumuş biri olarak konuşuyorum) İngilizce eğitim alıyorum. Buradan bakılınca filolog olacak kadar haşır neşirim İngilizceyle ama hala filmleri(aslında genelde dizileri) altyazı ile izliyorum. Ne anladım ben onca yıllık çabadan. Madem bazı insanlar altyazıları hazırlama zahmetine katlanıyor ben okurum arkadaş, zaten okulda anlatıldığına göre İngilizce bir robot dil(!). Benim kullandığım İngilizce he/she/it görünce direk am/is/are’ı hazırlamaktır. Ama nedense dizilerdeki arkadaşlar zahmet edip bu kurallara uymaya pek meyilli değiller, ben niye bu kadar bağlıyım anlayamadım. Acaba neden filolog olamadım ben diye düşünürken konuyu yüzeysel ele almayı bırakıp derinlere inmeye karar verdim. Baktım her taraf kelimelerle dolmuş. İngilizce için ayırdığım dosyada kelimeden başka bir şey yok neredeyse. Araştırmaya, düşünmeye devam. Sınavlar harici pek elime almadığım kitaplardan biri olan Edebiyat kitabını okurken hiç beklemediğim bir şey oldu, cevap tam karşımda duruyordu. “Dilde esas olan cümledir.Cinayeti çözmüş gibi bir edayla: “İşte şimdi taşlar yerine oturdu.” dedim.

Yabancı dildeki seviyenizi anlamak için kelime sorulması mantığı birden acayip gelmeye başladı. Kelimelerin hepsini bildiysen hemen “10 numara İngilizce biliyor.”diye vur damgayı ama çık konuş bakıyım desek belki de kem küm edecek. Başlayacak Tarzanca konuşmaya. Ama yok, ille de kelime. Kelimeye o kadar odaklanmışız ki, İngilizce öğrenen birisine sorsan hemen kelime eksiğim var, biraz daha kelime bilsem o zaman süper olacak diyor. Acaba dili bir kalıp falan mı sanıyoruz. Kelimeyi koy o sana uygun hali verir, sen dert etme tek bilmen gereken kelime gibisinden düşüncelere falan dalmışız herhalde. Al sözlüğü konuş desem ne yapacak merak ediyorum. Tekdüze bir konuşma şekli çıkar ortaya, dilin akıcılığından kıvraklığından hiç eser yok. Belki de bu yüzden anlamını bilmediğimiz, değişik bir kelimeyi kullanan birini görünce “bu adam işi biliyor, kapmış İngilizceyi” diyoruz.

Google gelecek Amerikan başkanını öngörebilir mi?

iamdezzy | 10 June 2008 12:50

4 Kasım’da Amerika’da yapılacak olan seçimlere yaklaşıyoruz. Yaklaştıkça da yeni başkanın kim olacağı herkesçe merak ediliyor. Hayatımızın her alanına giren Google belki bize seçimlerle ilgili bir şey de söyleyebilir.

Eğer pek çok kişi “Obama“yı “McCain“den daha fazla arıyorsa, bu, seçimlerde Obama’nın daha gözde(trend) olduğu anlamına gelmez mi?
Elbette Amerika’da her oy kullanacak kişi Google kullanmıyor, ya da oy vereceği kişiyi aramıyor. Ama yine de yüksek sayıda bir kesim oy vereceği kişiyle ilgileniyor ve onun adını Google’da aratıyor. Ya da en azından seçimin sonucuyla ilgileniyor.


Yukarıdaki grafikte Google Trends uygulamasından alınmış son 12 ayda “Obama” ve “McCain” karşılaştırması görünüyor. Resme tıklayarak açılan sayfada da görebileceğiniz gibi, Obama daha trend. Yani seçimi kazanmaya daha yakın görünüyor. Bazı bölgelerdeyse Clinton, Obama’ya çok yakın, hatta Nevada’da önüne geçmiş bile. Fikir vermesi açısından Google Trends kullanılması mantıklı bence. Pek tabi insanlar oy vermeyeceği partiyi de arayabilir. En iyisi bekleyip görmek ama incelemekte de fayda var. Kişisel fikrimi soracak olursanız, Obama kazanacaktır seçimleri, Google Trends’deki sonuçlara paralel olarak.


Blogundan ayda 27.000$ kazanmış

kenanaltun | 29 December 2007 08:01

John Chow diye bir vatandaş blog sayfasından aylık kazandığı paraları blogunda yayınlıyor. Baktığımızda çok ciddi paralar kazanmış olduğunu görüyoruz.
Bu adresde Kasım ayı gelirini detayları ile beraber açıklamış. Ne diyelim darısı diğer blogger ların başına