bildirgec.org

isyan hakkında tüm yazılar

Niyazi Olmaya Aday Bir Ben… :)

hypatia | 04 May 2007 14:44

Niyazi’nin hangi yolda gittiğini yazmayacağım tabi ki. Ama adım Niyazi olmasa da benim gidişimde o yoldan olacak gibime geliyor. Neyse, bu işin espri kısmı.

Asıl anlatmak istediğim başka.

İnsanların Niyazi olmasının çeşitli sebepleri vardır sanırım. Benim örneğimde ki en büyük sebebi ise sanırım duyarsızlıktan olur. Hani şu “etliye sütlüye karışmamak” veya “boş ver sana mı kaldı” laflarımız var ya ondan işte. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın…” Peki… ya bir gün o yılan bize veya sevdiklerimize dokunursa ne olacak?

Çalmıyorum, Küfrediyorum!

melody park | 07 April 2007 01:36

Bugün sokakta yürürken küçük bir kız gördüm, ağzında mızıkasıyla kafasını sallaya sallaya aynı ritimde çalıyor ve yanında taşıdığı karton kutuya da ‘performansına’ karşılık bozukluk bekliyordu. Yüzü gözü kir içinde olmasına rağmen çok sevimliydi. Etraftan geçenlerin pek umrunda olmasada çok hoşuma gitti onun bu dünyayı umursamaz hali. Yanına gidip konuştum biraz ama o konuşmadı pek. Kendisini kameraya almak istedim çalarken ama biraz utanarak ‘abi çekme yaaa’ deyince çekmedim. Toplumun bu objektif fobisi onada yansımıştı sanırım, belki de halinin görüntülenmesini istemiyordu. Kafasını sallayarak öyle bir çalıyorduki aslında çalmıyor küfrediyordu. Yoksulluğuna, yaşadığı koşullara, hayata, herşeye. Haklıydı. Ne zaman gerçekten birşeyler değişecek çok merak ediyorum. Son zamanlarda çok tartışılan o meşhur slogandan esinlenerek ‘hepimiz o küçük kızız’ desek, sokaklara dökülüp bağırsak haykırsak isyan etsek, hayatın gerçek gündemi bu siz nelerle uğraşıyorsunuz desek, hesap sorsak. Şu düzeni yıksak artık.

biz neye kızmışız biliyor muyuz? yoksa bilmede

john.doe | 06 February 2006 00:51

biz neye kızmışız biliyor muyuz? yoksa bilmeden mi kızıyoruz? öfke en ilkel duygumuz mu? yapılanlar provakasyonmu? provakasyon yaptıklarımız mı? iki çizgi bir söze mi yıkılır bütün inançlar, söz sahibine ait ise neden gocunuruz, bu konu gündemi kasıp kavurur, elçilikleri yakarken neden sessiz kalırız… neden konuşmayız, yoksa konuştukça daha da mı korkarız, korktuğumuz içimizde…

web 2.0; web 1.0’ı silin lütfen, yenisini yüklüyoruz…

nothingrows | 01 December 2005 03:01

Son günlerde adını sıkça duyduğumuz diye başlamak istiyorum ama bu konuda google’dan bulduğum 3.190 sonuç içinden ilk elime geçen makaleye göre ucu 2004 de O�Reilly ve MediaLive International adlı iki firmanin düzenlediği bir toplantıya dayanıyor.

Bir zamanlar “tamam xml güzel bişey de abi, nerde kullanacağız bunu?” edasıyla yüzüne bakılmayan (ya da benim bakmadığım desem) icadın, bugün geldiği konuma hayretim netvibes ile biraz daha artmış durumda. Üstelik netvibes blog‘unda “iş ortağımız” etiketiyle google kardeşliğine katılmış writely ise başka bir zeka ürünü bence.

Fransa’daki Ateşin Anlattıkları

Concordato | 11 November 2005 13:12

Fransa’da yanan ateş dünyanın dört bir tarafına farklı kıvılcımlar sıçrattı,farklı tartışmalar başlattı.Kimi için “islami isyan” olan kimi için “ezilmişlerin ayaklanması” oldu.Daha da farklı pencereler açılacak gibi gözüküyor.Bu noktada düşülebilecek en büyük hata olayın sadece kendine bakan boyutunu ele alıp o noktadan hareket ederek çıkarımlar,varsayımlar ve genellemeler yapmak.Halbuki bu alevlerin iki tarafindaki mağdurlarıın da – evet yakan da yanan da mağdur – ilgilendikleri şey,bizim olaya bakış açımız değil.Hem Avrupa halklari ile,hem de ezildiği iddiasıyla ayaklananan mülteci halklar ile önemli bir hissi entegrasyon fırsatı aslında bu..Ve bu noktada onlarla bizi birbirine bağlayan önemli bir hata “bizce şu hatalar şuralarda yapıldı” ile başlayan cümlelerdir. “Eden bulur” tavrının ise hiçbir zaman olmadığı gibi şimdi de bir yapıcılığı yok..Olması da mümkün değil..Bu tavır hem maddi hem manevi entegrasyona vurulacak önemli bir darbe sadece,o kadar..

dumanaltı isyan

shane | 23 July 2003 13:50

Geçenlerde patronum ile birlikte şehir dışına gittik, iş seyahati. Bursa ve İnegöl civarlarındayız. O yemekten bu toplantıya koşturup duruyoruz. Çoğunlukla da ikisi birleşiyor, yemekli toplantılarda insanlar yemek mi yesin, konuşanlara ilgi mi göstersin bilemiyorlar. Çoğu kelli felli, sanayici, işadamı, hemen hemen aynı şeylerden bahsediyor tümü. Ekonomik durumlar, ithalat-ihracat konularıyla ilgili son duyumlar, ColaTurka’nın hayatımıza girişi gibi mevzularda fikir alışverişinde bulunuyorlar. Sağlam kaynaklardan, birkaç büyük alışveriş merkezi zincirinde Coca Cola’nın iki katından fazla satmış olduğunu öğreniyoruz, ben bunun ilk günlerdeki meraktan kaynaklandığından eminim. Gecenin saat onunda başlayan sondan ikinci toplantımızda artık herkese saygıdan kıvranan bir ses tonuyla kendimizi anlatmaktan, kartvizit ve kitapçık vermekten bitap düşmüş haldeyim zaten. Akşam yemeğine eşlik etmesi uygun görülmüş bu toplantı, yurtdışına meyve ihraç eden, hatta David Beckham’ın kirazlarını yemesiyle magazin bir özellik de kazanmış olan bir üretim merkezinin bahçesinde, barbekü şekilde gerçekleşiyor.

Can-sız-

plumprune | 27 April 2003 01:23

Yavaş yavaş merdivenlerden çıktı, kararsız kalmış isyankar basamaklar arasında hiç bitmeyen bir tartışma söz konusuydu:

“aşağı mı iniyoruz, yukarı mı çıkıyoruz?”

En alt basamak ve onun takipçileri aşağı indiklerini, ulaşılacak en yüce mertebenin en alt basamak olduğunu iddia ederken, en üstteki ise göğe doğru ilerlemesinin onu yücelttiğini söylüyordu. En alt basamak ısrar etti:
“Hayır, ben olmazsam sen düşersin, demek ki temelin benim; ben, sen olmasan da ayakta kalabilirim.”

En üst basamak:
“Sen olmak kolay, yere en yakın olansın, önemli olan ben olmak, senin göremediklerini ben görebilmekteyim, beni yok etmek elinde olmadığına göre, boşuna kaderine direnme.”

Senin Olmadığın Yerde

city_of_devil | 21 March 2003 19:18

Adına aşk koyduğun o büyük boşluğa

ben koca bir hayat sığdırdım…

Beni sevmemene isyan edip kaçmak,

sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak,

ruhumun en büyük yanılgısıydı…

Hayat bana en acımasız yüzünü

sevgini inkar ettiğim zamanlarda gösterdi…

Ve şimdi asıl olmam gereken yerde,

hayata başladığım yerde,

kalbindeyim…

Vazgeçilmez oluşunun sırrı bu işte:

Senin olmadığın yerde ne olduğunu biliyorum…

Ama sen ………………!!!