bildirgec.org

insan hakkında tüm yazılar

TEFERRUATIN ERİNCİ

il mare | 28 December 2009 12:38

“Boşuna azap çekmeyin BİR derman için” diyor Yusuf Atılgan Aylak Adam’da.. Sonra,adamın sorduğu bir soruya olan kadının cevabının düşünmeden söylenen bir “seni seviyorum” oluşundan ötürü de duraksıyor bir an ve aynı kelimelerin,cümlelerin her insanda farklı bir değere sahip olduğuna,hal böyle olunca da sarfedilen sözler aynı olsa dahi mütemadiyen farklı dillerin konuşulduğuna değiniyor.
Bir insanın yaptığı minik bir hareketin,ama istemli ama değil,nasıl da hayatında büyük izler bırakabilecek bir etkiye sahip olabileceğini söylüyor.Bir kadının ayakkabısının topuğuna yönelişinin bile…
Penceresinden düzenli olarak gözlediği dilencinin sigarasını,’para vermezler’ kaygısıyla yoldan geçenlerden gizli şekilde içtiğini farkedip,ertesi gün dilenciden doğal bir şekilde sigara isteyerek,ona etrafta kendisinden başka delililer olduğu izlenimi vermek istiyor,bir dilencinin dilenirken gayet sigara içebileceğini,dilenciyi şaşırtmaktan aldığı haz ile kanıtlamak istiyor.Ona birşey öğrettiğini düşünüyor,seviniyor.
Yatağa yattığından itibaren,o gün kaleminin çiziktirdiği bir cümle üstüne saatlerce düşünmenin kaç olası rüyanın üstüne yatabileceğinden bahsediyor.Bir süre yazmak istemiyor,biraz uyuyabilmek için.

Ve niceleri…
Bayılıyorum dışarıdan en manasız görülen insan davranışlarının büyük sonuçlara bağlanmasına;çünkü can-ı gönülden inanıyorum kocamanlıklar ardındaki azınlıklara…
Bayılıyorum insanı küçülterek,parçalara ayırarak aydınlatılan o uzun ruh-i tünelin sonuna varma çabalarına,birşeyleri anlamaya çalışmalara,sonunda anlamalara ve aktarmalara..
O kadar basit değilken hiçbirşey,söylenenlerden ve hatta düşünülenlerden bağımsızken neredeyse herşey,bayılıyorum insana dair birşeylere ulaşmak için sözlerin gözardı edilerek bir topuğa yöneliş hareketinin önemsenmesine,bir göz seyrelmesinin derin bir ruhla ilişiklendirilmesine,yemek yenilen bir lokantadan çıktıktan sonra ödenen hesap üzerinde değil de garsonun sarfettiği son sözün tonu üzerinde düşünülmesine,birine bakarken,birine birşey söylerken akıldan geçen fazlaca alakasız milyonlarca izlenimin ve aslında bazı yerlerde ve zamanlarda hep aynı olan o esrarengiz izlenimlerin kimse tarafından dile gelmemiş olmasının ardından pat pat dökülmelerine,her sıradışı,artistik lafın ardındaki esas gerçekliğin,samimiyetin gösterilmesine ve her klişe söz öbeğinin ezber ve alışkanlığı beslediğinin işaretine…

DOKSAN

herkeshermes[pilli_silinen_hesap] | 15 December 2009 11:08

yeryüzünün en kanlı hücreleriyle öpeceğim seni
bir şarkıda ormanları yakacağım gözlerinde
bir okyanus seni sal zannedecekti belki

ikimiz delik deşik miğfer, ikimiz kalp savaşlarında gazi
henüz yazmaya başlamadım
dudak dudağa olacakken unutmak elleri

sus veya susalım aşka en salim kafayla
henüz yazmadığım öyküler var, yalnızlıklar, intiharlar
yaşadıklarımı çıkar senden, geride masmavi boşluk var

uda bir akordeon eşlik etsin mesela
tanrıyı yaratmak senden vazgeçmektir
uzatmalarda kalbim doksandan golü yemiştir

İKİ GÖZÜM

herkeshermes[pilli_silinen_hesap] | 14 December 2009 17:27

iki gözüm

nefesin kesti gülü öldüm
kısa metraj bir aşk kime yeter gülüm
ipince aynalar bakma kırılır dünüm
beni anlat hayata külüm
zaaflardan, ihtiraslardan mamul hüznüm
derin arbedelerden arta kalan bir sözüm
yalnızlığımın belden aşağısı tutmuyor kötürümüm
insanın kalbi yarasından anlaşılır iki gözüm

Hafifleme Çeşitleri

aggali | 11 December 2009 11:00

Efendim tekrar merhabalar;

Sizlerle paylaşmak istediğim konu hafifleme; ama hafifleme dediysem hemen çevirmeyin başınızı efendim, konuyu gayet bilimsel ve de kilimsel olarak incelemek niyetindeyim.

Dilerseniz önce hafiflemenin ne olduğu ile başlayalım. Yaygın bilimsel kanının aksine hafiflemenin kilo ile bir alakası olmadığını, bilahare kilo vererek hafifleyenlerin bir müddet sonra bu kiloları geri alarak ağırlaştıkları ve çoğu zaman televizyondan gördüğümz üzere “Ağır Ağbi” oldukları görülmüştür. Zaten konunun bu kısmı konumuzun dışında kalıyor, o yüzden bu kısmı politikacılara bırakarak, Bizi asıl ilgilendiren kısma gelelim.

TOPLUMSAL/SOSYAL GELİŞME

reddear | 23 November 2009 14:58

Toplumsal gelişme, en kısa tanımla, toplumla ilgili gelişmedir. Toplumla ilgili olan nedir? veya toplumla ilgili unsurlar neler olabilir? Diye sorayım ve yanıtını düşüneyim. İnsan toplumla ilgilidir. Toplumu oluşturan asıl veya esas varlık insandır. İnsanın oluşturduğu aile, eğitim, siyaset, ekonomi, devlet gibi kurumlar, hukuk, ahlâk ve töre gibi insan ve toplum yapımı normlar da toplumla ilgili unsurlardır. Buna göre insanî gelişme toplumla ilgilidir ve toplumsal gelişmedir. Ailevî gelişme de toplumla ilgilidir. Siyasî gelişme toplumla ilgilidir. Ekonomik gelişme toplumla ilgilidir. Devletin gelişmesi de toplumla ilgilidir.

Dünya İşleri

uuuucar | 20 November 2009 09:44

Herakleitos‘a inanıp yıllarca devinimin peşinden koştum.Oysa ırmaktan akan suyun yeniden bulut olduğunu ve yağmur olup yeniden ırmaktan aktığını farkettiğimde devinim yalanını keşfettim.Yıllarca peşinden koştuğum değişimi öldürdüğümde kendimi keşfettim.

MTV başka bir gezegenden gelen kaçak yayındır.

üretim simülasyonu
üretim simülasyonu

-Artık üretimi makineler(robotlar) yapıyor.İnsanlara kalan şeyse o üretilenleri pazarlamak.Pazarlama çağında tüm yalanlar mübahtır ve tüm yalancılar haklı!

üretim simülasyonu
üretim simülasyonu

-İnsanların, Eyfel kulesi gibi bir demir yığınını,sanayi devriminin simgesini romantik bulmaları onları aşağılamanın en kestirme yoludur.

-İnsanları tanıdıkça tanrının zaaflarını görüyorum.

-Dünya bir bok çukurudur.Bizler de onu tüketen bok kurtları.

TABİATTAKİ İNSAN

reddear | 17 November 2009 17:32

TABİATTAKİ İNSAN

Ne muhteşem görüntüydü ama! İnsan bazen tabiatın içinde bile bunları özlüyor…
Mavi ve biraz kararmış bulutlar arasında kendine yer bulan Güneş, yüzümü ve bedenimi ısıtırken yağan hafif bir yağmur ve arada yüksek sesli gök gürültüsü…
Doğanın harikulâde bir gösterisini canlı seyretmiştim…

Öğleden sonra birdenbire yağan ve hızlanan yağmurdan sonraydı…
Balkona çıkıp hafifleyen yağmuru seyrettim ve güneşin beni ısıtan ışığına kendimi bıraktım… Yağmurla ıslanan yapraklar Güneşle parıldıyor, çimenler sanki ilkbahardaymışçasına canlı ve taze görünüyor…

Teraneler 9 – Özür Dilerim

Yuzeysel Fikirler | 14 November 2009 11:13

özür dilerim diyorum
diyorlar ki hainlikte yüzeysel fikirler de
bir yanlışım vardı belki
dile değen kelimelerde
kim hain kim emin
belli değil bu devirde
madalyonu bir çevir de
gör bu gerçek nerede.

her gün ağlamak
ve bağlamak
bugünü yarına
ve yarını hayata
zor olmalı mutlaka
hele bu zorluğu
en derinden yaşayanlar
en çok yanılanlardır hayatta
yine de bu hayatta
yanlıştan dönmektir doğru
galiba…

hepimizin vehimleri
belki gerçek dedikleri
kurgulanmış hayalleri
sorgulanmalı

insanlar ne zaman zombileşir

hafifmesrep | 09 November 2009 17:22

SOLDA ERSİN SALMAN SAĞDA CEM TOPÇUOĞLU
SOLDA ERSİN SALMAN SAĞDA CEM TOPÇUOĞLU

O bir şair.
O bir duayen.
O bir reklam adamı. Unutulmaz reklam kampanyalarının arkasında kalan.
O bir fikir babası. Kristal elmayı o yarattı.
Reklamın sokak çocuğu” adlı kitap onun için yazıldı.
Emekli oldu. “Artık sakal bırakmak zamanı, lafımın dinlenme zamanı ” diyor.
Ersin Salman.
Ona göre “kişinin markalaşması” deyimi “insanların zombileşmesi” gibi sevimsiz şeyler çağrıştırıyor.
“Bu çilekeş dünyanın, insancıklarının pazara sürüldüğü koca bir alışveriş merkezinden farklı olmasını istiyorum. Aksi halde herkesin poposundaki “barcode”lara bakmak gerekirdi.”
Bu cümleler profesyonel deformasyon gibi algılanabilir. Yaşamın geri kalanının çöp konteynırlarına atılarak ifşa edilmesi diye düşünülebilir.
Amacım bu gel-gitlerden ziyade Ersin Salman’ın Doğan grubu dergilerine müştereken verdiği bir röportajdan kısa bir kesiti paylaşıp sizinle, kişisel müşahade tecrübe edebilmek.

  • “GENÇ KİŞİLERE ÖNERİLER.
  • Ayda en az üç kitap oku.(roman, şiir, öykü, gezi)
  • Ayda en az dört kez sinema, iki kez tiyatro, iki kez klasik müzik konserine git.
    ( Bir süre sonra bunları iki misline çıkarabilirler. Mesela Murat Belge, o kadar işinin arasında ayda en az altı yedi kitap okuyor. Ben ne yazık ki sadece üç kitap okuyabiliyorum. )
  • Yerli ya da yabancı, hiç TV dizisi izleme
  • Haberlere sadece haber kanallarından bak. %80 ine inanmamak şartıyla.
  • “Azzz sonraaaa” diyen kanalı hemen atla.
  • Yüksek sesle, bağıra çağıra, işaret parmağını tehdit eder gibi sallayarak çığıran hiçbir politikacıya yüz verme, oy da verme. Sakin sakin konuşan, hem konuşan hem de dinleyen, yumuşacık, insan gibi, marka olmayan insanları sev, onlara ver, gerekirse oy da ver
  • Durmadan aşık ol. Bu hep aynı insana da olabilir, sakıncası yok
  • Camiye, sinagoga, kiliseye gitmeyebilirsin. ama oralara gidenleri küçümseme.
  • Her türlü ayrımcılığa karşı ol
  • Seksist olma
  • Vicdani retçileri koru
  • Rakıya sudan önce buz atma.
  • Kaldırıma izmarit atma
  • İzmarit balığı yiyeceksen, önce tulum çıkar. Ve tavası güzel olur bu meretin.
  • Doğru olmayan bir vaade, karşındaki bir kere kanar. İki veya daha fazla kanıyorsa ya aptaldır, ya düşman. Kandırma, kanma
  • Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Suna Kan, Ömer Kavur. Dost ol bunlarla. Aynı yatak odasında uyuyacak kadar. Başının üstünde değil, ucunda yerleri olsun.
  • Neruda, Brecht, Bach, Chaplien vs. gavur deyip geçme
  • Edebiyatla, sanatla, kültürle, müzikle, sinemayla, bilimle uğraş. dövüş. Mesela kimyager ol, iyi demirci ustası ol, çok iyi aşçı ol.
  • iyi ol. Lütfen “marka” olmaya çalışma. Bu çalışmanın sonucu “marka tuzağı” olmaktır zira
    KAYNAK: celebrity brands