bildirgec.org

insan hakkında tüm yazılar

AŞK,İNSANIN KENDİ TADINA BAKMASIDIR

il mare | 27 April 2010 15:00

“Bana iyi gelmiyorsun,sinirlerimi bozuyorsun”
Dediğinde hayatının en emin ,doğru cümlesini söylediğini biliyordu.
Eve döndü, cümleyi kurarkenki yüz ifadesinin acaba nasıl olduğunu aynanın karşısına geçip,cümleyi defalarca tekrarlayarak prova etti.
“Bana iyi gelmiyorsun” dan hemen sonra mı “sinirlerimi bozuyorsun” u eklemişti yoksa araya bir es koyup, ilk cümlenin asabiyetini biraz olsun yüzünden silkmiş,belki söyledikten hemen sonra pişman olup vicdanının sesini duyarak yumuşak merhametli bir ifade takınarak mı eklemişti. Önemli ayrıntılardı bunlar, ayrıntılardan nefret ederdi,ayrıntılara takılan insanlardan nefret ederdi,ama konu kendi sarfettiği bir cümle yüzünden empati yapmaya gelince, gizlemeye çalıştığı hassasiyetini koruyamıyordu işte, ille de saklandığı yerden çıkarıyor, üzerindeki tozları siliyor ve binbir çeşit ihtimalleriyle, cilalayarak onu bir dahaki cümlelerinde de kullanılabilir hale getiriyordu.

İnsan sosyal bir varlıktır, onun karnını bir tek seks ile doyuramazsınız

debre | 26 April 2010 09:17

Bir çok insanın ilişkilerde yanıldığı nokta da budur. Çok iyi bir sevişmenin herşeyi halledecebileceğini zannederiz. Bir ilişkide ana kriterimiz bu gibi gözükse de aslında için için sosyal olarak da bizi tatmin eden bir ilişkinin özlemi içinde yanıp tutuşur, tutkuyu ararken de içimizde yaşama ait o coşkuyu unuturuz.

Tüm bu yazdıklarım bana eski sevgilimi hatırlattı.
Hafta sonları büyük bir tutkuyla eve kapanır saatlerce konuşur, sevişir sadece birbirimizle ilgilenirdik. Görüşemediğimiz o ender zamanlarda yaptıklarımızdan, tanışıklıklarımızdan, işimizden bahseder büyük bir tutkuyla da arzularımızı giderirdik. Kah parasızlıktan kah tutkumuzdan, kah gelecek kaygımızdan kah eko-yatırım hesaplarından da çoğu zaman dışarı çıkamaz, çıkabildiğimiz zamanlarda ise yaptığımız bütçe hesabı ile kısıtlı bir yaşamı paylaşırdık. Peki daha sonra ne oldu? Biricik -eski- sevgilim hayatı es geçtiğimizden, yaşayamadığımızdan, anlamsızlığından dem vurmaya başladı. Oysa herşey çok güzel gibi görünüyordu değil mi?

KAKTÜS OLABİLMEK

il mare | 22 April 2010 09:27

yalnız ama dimdik
yalnız ama dimdik

Bir gün daha bitmişti işte.
Aynaya baktı, kendinden önce, arkadaki masasının üzerinde duran kaktüsü gördü. Sonra bir daha kendine baktı. Galiba bir kaktüse benziyordu ve belki o kaktüsten bile daha kaktüstü.Çoğu zaman bir kaktüsten çok daha fazla kaktüs olabiliyordu. Çok daha fazla dikenli,çok daha fazla can acıtan,çok daha dayanıklı,daha çirkin ve daha…

Evet, dünyaya birdaha gelse,kesinlikle bir kaktüs olarak gelirdi.
Bir daha gözlerini dikti bilgisayarının yanına kondurulmuş minik sevimsiz bu bitkiye.Tesadüfi değildi konuşlandığı yer,şu, radyasyonu kendine çektiğine dair popüler bilgiye kulak asıp satın almıştı onu ve bu minik ve çirkin şeyin üzerine,aynı zamanda altından kalkamayacak kadar fazla sorumluluk da yüklediğini düşünerek,ve sürüye uyarak, tam da bilgisayarının yanına koymuştu onu.

DİLEMMA

il mare | 04 April 2010 14:08

Sen doldur,ben içerim boğaziçini

Bir şekilde doğmuşsun ve konmuşsun bir yere işte….
En koyu aidiyetsizliği taşıyorsun damarlarında,kan diye….
Çoktan vazgeçmişsin konuşmaktan,kendini anlatmaktan..
Ama insansın hala işte,unutabiliyor zaman zaman,çocuk olabiliyorsun,baştan silebiliyorsun.
Yani zaman zaman, kendini anlatmaya kalkışabiliyorsun,heyecanlı gözlerle, hiç sönmeyecekmiş gibi duran ferlerle…
Tam affedecekken karşındakini,her şey tekrar güzel olabilir aslında diye düşünürken,o kahrolası umudunu hala satılığa çıkarmamışken…
Bir kez daha karar veriyorsun onu satmaya…İşte bir kez daha yazıyorsun hiç dinmeyecekmiş gibi duran koca öfkenle,ruhunun tam merkezine “satılık” diye…
Ruhun umut demek, satılan umut demek…
Diyorsun ,diyorsun ya bir kez daha…
Biliyorsun ki sen istesen de o gitmeyecek bir yere…
Ait olmadığın yerlerde,bunca zaman hala anlaşılamamış olmanın verdiği acı ve zarar veren öfkenle, çaresizliğin doruklarına ulaşıyor, kendi gözyaşlarında boğuluyorsun…
Avuçlarını sıkıyorsun,kapıları çarpıyorsun,küfür ediyorsun.Günahtan korkmak ise, günah…
Hem günah da ne,sevap ne, anne ne ,baba ne? Birlikte yaşamak,birlikteyi bırak,yaşamak ne???
Cevabı bulamadığın anda daha da yaşamak istiyorsun ama, anlamsız birlikteliğe inat yapayalnız…
Sanki yapabilecekmişsin gibi oturup ciddi ciddi çareler arıyorsun.
Evden dışarı çıkıp geri gelmiyorsun,kimseye nerdesin napıyorsun haber vermiyorsun.
Zaten herkesi gittiğin anda siliyorsun.
Derdin özgür olmak değil,derdin gidip gelmemek değil….
Derdin bitmek,derdin tükenmek senin…Derdin nefret etmek, ve nefret etmeyi istememek…
Meraklısı değilsin arkanı dönmelere,alıp başını gitmelere…
Derdin anlayış,derdin anlaşılmak…Derdin bir çift göz,derdin insan! Derdin insan! Derdin insan!
Sesler yükseliyor biryerlerden,hep aynı ton,hep aynı sözler…Hep aynı nefret…
Düşünüp duruyorsun gene…Biryerler olmalı! Gidilip dönülmeyecek,bir kez olsun öfkene yenik düştürtücek,mantığını tamamen yok edecek bir yerler!
Gözünü kapıyorsun,ciddi ciddi düşünüyorsun.
Ertesi sabah uyandığında,
Yine aynı yatakta oluyorsun.
Ama işte,derdin o yatakta olman değil senin,
Derdin o yatağın olması…

seminer: insanı anlamak

kimonofight | 26 February 2010 14:27

psikolojinin dört temel akımından biri olan gestalt bakış açısından “insan” ın incelendiği “insanı anlamak” isimli seminer davranışlarımızın, bireysel farklılıkların, anlamlandırmamızın, acılarımızın, çatışmaların altındaki oluşumu görmek isteyen ve kendi içsel gelişiminde keyifli bir yolculuğa çıkmak isteyen herkese açık.

eğitimci:

uzman psikolog / gestalt terapisti elif istem hergüner

· sainte-pulcherie fransız kız ortaokulu, saint-benoit fransız kız lisesi, istanbul üniversitesi işletme fakültesi ve maltepe üniversitesi psikoloji yüksek lisans dalı mezunudur.

Özetle Karşınızda Kahve

sudenayay | 26 January 2010 17:24

Kahve eskiden beri içilerek tüketilen bir besin maddesidir. kahvenin birçok çeşidi vardır; aklıma gelen belli başlıcaları, Türk kahvesi, expresso, neskafe vs…Ne çeşitte olursa olsun içindeki etken maddeler hepsinin aynıdır. Kahvenin de birçok yararlı etkisi olduğu gibi,zararlı etkileri de vardır.Kahveyi okuduğum ve anladığım kadarıyla uzmanlar az tüketmemizi istiyorlar; özellikle hamilelerin kahve tüketirken dikkatli olması gerektiğini vurguluyorlar. Az tüketilen kahvenin damarları gevşetici özelliği olup; fazla tüketilen kahve kalpte ritm bozukluğu yapabiliyormuş. Kahvenin diüretik etkisini de gözardı etmemek lazım. Astım hastalarının en fazla üç fincan olmak koşuluyla tüketilmesi öneriliyor. Kahveyi fazla tüketen bayanların yumurtlama oranları az olmakla birlikte; fazla tüketen erkeklerin sperm sayısı ve kalitesi artıyormuş.

Dünyanın Çölleşmesi

admin | 18 January 2010 19:40

İnsanlar dünya denilen gezegende diğer canlılarla birlikte yaşarlar. Dünyanın yok olması başta insan neslinin yok olmasıdır. Dünya üzerinde yaşayan insanların beslenme, barınma, temiz su kaynaklarına ihtiyacı vardır. İnsanların besin kaynaklarından bir kısmını, bitkiler oluşturur. Bitkiler özellikle yeşil bitkiler dünyanın akciğeri görevini de görürler. Bitkilerin yok olması, erozyonu da artırarak, dünyanın çöllenmesine katkıda bulunurlar. O yüzden yeşil bir dünya için elele olmak lazım.

Dünyanın çölleşmemesi için bireysel ve toplumsal yükümlülüklerimizi yerine getirmeliyiz; ancak bu şekilde hayata ve kendimize dar çerçeveden bakmamış oluruz. Bazen vakıflar da burda önemli rol oynayabilir. Bu vakifların içinde aklıma ilk gelen TEMA Vakfı oluyor. Bu vakıf bağışları da kabul ediyor. Nede olsa paylaşımın ve katkının büyüğü yada küçüğü olmaması gerekir…

Aşk’a hicret..

haytaazrail | 05 January 2010 13:34

Adettendir, sırtından zıbalamak adamı,
nadide kurşunlarla men(zil)lerine zil olmak..
Adettendir,
eceline adamın, hayasızca işemek..
yavşak ağızlarla feylosofça kişnemek..

adettendir,
kim vurduya gitmek, yerin taa dibine..
Bilirim, kentten- memleketten,
götten menkul, insan manzaraları..
bilirim, beis yok..

ve,
olup bitenden habersiz “sen”
ömrü ömrüme biçilmiş,
boynumu al dediğim “sen”
ve,
henüz, benden içeri girmemişken,
yokluğunda savaşa girdiğim,
kanayan yerlerim de cabası iken,
geldin işte, şahane yolculuğumun rehberi..

İnsan Egosu

24black mamba24 | 02 January 2010 15:02

(JARON LANIER)

Joe Traub zaten benim seçeceğim buluşu yaklamış–Ampirik metot. Bu yüzden başka bir iddiada bulunacağım. Mevcut nedenler dolayısıyla, son iki bin yılın en önemli buluşunun insan egosu olduğunu iddia edeceğim. Bahsettiğim ego, Harold Bloom‘un buluşunu Shakespeare‘a atfettiği kendiyle ilgili insandır. Bu tam da William Manchester’ın ortaçağ zihninde eksikliğini bulduğı şeydir.