bildirgec.org

insan hakları hakkında tüm yazılar

abd’nin suç dosyası – 1 –

biSGen | 19 October 2007 07:30

ROSA PARKS OLAYI
42 yaşında siyahî bir kadın olan ve Alabama eyaletinin Montgomery kentinde yaşayan Rosa Parks, 1 Aralık 1955 günü, iş çıkışında Clevaland Caddesi otobüsüne binerek, ” renkliler ” ( zenciler) bölümüne oturdu. (Zencilere ayrılmış bu bölümün kapasitesi, kaydırılabilir bir işaretle belirlendiği için sabit değildi. Otobüs şoförü bu işareti zencilerin bölümünü daraltacak ve hatta tümüyle ortadan kaldıracak şekilde arkaya kaydırabilirdi). Bir süre sonra bir beyaza yer açmak isteyen şoför, Parks’ın da aralarında bulunduğu dört zencinin oturdukları hizaya geldi ve işareti bir sıra arkaya kaydırarak yerlerinden kalkmalarını istedi. Üçü buna uydu ama Parks yerinden kıpırdamadı. Şoförün, “Hemen kalk, yoksa polis çağırıp seni tutuklatırım” uyarısını umursamadı.
Sonuçta Parks tutuklandı, yargılandı ve toplum düzenini bozmaktan hüküm giydi. İşinden atıldı. İş bulamadı. Öldürüleceği, evinin yakılacağı tehditleriyle karşılaştı.. ve sonunda kenti terketmek zorunda kaldı. Ne var ki, aynı kentte yaşayan ve daha sonraları Medeni Haklar Hareketi liderliğini yapacak (ve tabii, 1968’de vurulup ortadan kaldırılacak olan) Martin Luther King’in önderliğinde zencilerin bir yıl sürecek otobüs boykotu başlayıp tüm ülkede yankılandı. 1956 yılında ABD Yüksek Mahkemesi’nin otobüslerde ayırımcılığa son veren kararı ulaştığında, ırkçı beyazlar iyice azdılar. Keskin nişancılarla otobüslere, seri bombalamalarla siyahların ev ve kiliselerine saldırdılar.Parks’ı ırkçılık mücadelesinde simgeleştiren ve önemli bir kilometre taşı olarak kabul edilen olay işte budur. Sonraki yıllarda siyahların kan ve gözyaşı dolu mücadeleleri yıllarca sürdü. Bazı güney eyaletlerinde siyah gençlerin beyazlarla aynı lise veya üniversiteye devam edebilmelerini sağlamak üzere, bizzat Başkan’ın emriyle ABD ordusunun müdahale etmesini gerektiren düzeyde olaylar yaşandı.
ABD IRKÇILIK DENEYİMİNDEN KESİTLE
ABD toplumunda siyahların pis ve aşağılık yaratıklar oldukları görüşü geniş bir taraftar kitlesi bulmuştur. “Buraya köpekler ve zenciler giremez” uyarılarıyla bazı yerlere sokulmamaları, otobüs/sinema/ okul gibi yerlere alınmamaları sıradan uygulamalardı. 1939 yılına ait yandaki resimde, Oklahoma’lı bir ABD yurttaşı tramvay terminalinde siyahlar için ayrılmış soğutucudan su içerken görülüyor.
Linç Şölen(!)leri
ABD’nin yakın tarihinde, aklı başında her kişiyi insanlığından utandıracak örnekleriyle yaygın bir linç geleneği vardır. Bu soysuz adamları yakından tanımak adına bazı belgelere bakmaya katlanmak gerekir.
909’da,Illinois kentinde, Will James’ın linç olayı… Olay yerine bir bakar mısınız ? Geniş katılım sağlayacak bir yer seçilip özenle ışıklandırılmış. Bir insanlık suçunu adeta sirk gösterisine dönüştürmüşler.
kaynak
burada Teksas’ın merkezindeki bir mahkeme binasının bahçesinden 3 Ağustos 1920 tarihli bir görüntü yer alıyor. Cinayet sanığı olduğu iddia edilen 16 yaşındaki bir siyahi çocuk linç edilmiş. Ağaçtan sallanan cesedin altında görüntüye sığmak için birbiri üstüne yığılmış olanlara bir bakar mısınız ? Sanki bir marifet yapmışlar gibi takındıkları mağrur ve mutlu ifadeye lütfen dikkat ediniz. Mensubu oldukları toplumun soysuzluğu ve utanmazlığı aşıp ruhsal bir hastalığa varan durumu şuradan da belli ki, bu sıradan bir fotoğraf değil. Bu bir posta kartı… Bir hoşluk olsun diye, bir bayram hatırası gibi insanların birbirine gönderdiği bir posta kartı…
Bu görüntü de Teksas eyaletinin Waco kasabasından ve 1916 tarihli. Kurban, beyaz bir kadının tecavüz ve cinayet sanığı olduğu iddia edilen 17 yaşındaki zihinsel özürlü Jesse Washington. İlkönce cinsel organı ve bacakları kesilmiş, daha sonra da belediye başkanı ile şerifin de dahil olduğu bir güruhun tezahüratı arasında diri diri yakılmış. Bir görgü tanığının anlatımı şöyle ; ” Washington, kürek ve tuğlalarla dövüldü. Hadım edilip kulakları kesildi. Bir direğe geçirilmiş zincire bağlı olarak ateşin üzerine sarkıtıldı. Feryatlar içerisindeki çocuk can havliyle kızgın zincire tırmanmak isteyince de , zincire sarılan parmaklarını kestiler”… ve bu belge de sıradan bir fotoğraf değil. Bir posta kartı… Kartın arkasında da şunlar yazılı :” Bu bizim dün akşamki barbekü partimiz. Resimde solda görülen benim. Oğlunuz Joe”.
ABD’de yalnızca siyahlara karşı ve de güney eyaletlerinde ırkçılık uygulanmış değildir. Her yöre kendine özgü ırkçılık çeşitlemesi geliştirmeyi başarmıştır.
Batı (Pasifik) Kıyısı ırkçılığı
Batı eyaletlerinde ırkçılık özellikle İrlandalıları, Asyalıları ve Meksikalıları hedef almıştır. Değişik göçmen yasalarıyla Asyalıların ve özellikle Çin kökenlilerin Birleşik Devletler’e girmesi, Çinlileri de kapsamak üzere beyaz ırktan olmayanların beyazlara karşı tanıklığı yasaklanmıştı. ( Etnik olarak Çin kökenli olanların ülkeye girişi 1882’den 1943’e kadar engellenmiştir). Çinliler ancak ağır ve (demiryolu inşaatında dinamitçilik gibi) riskli işlerde istihdam ediliyordu. İrlandalılara ve Çinlilere yönelik olarak sistematik kitlesel şiddet hareketleri görülmekteydi. II. Dünya Savaşı süresince, casusluk yapabilecekleri bahanesiyle Japon kökenli ABD vatandaşları özel kamplarda enterne edilmişlerdir. Daha küçük ölçekte de olsa, benzer uygulamanın Doğu kıyısı eyaletlerinde Alman ve İtalyan kökenlilere yapıldığı görülmüştür. 1943’te Los Angeles’te yaşananlar da ibret vericidir. Buradaki bir üsten izinli çıkan denizciler, Meksikalıların yoğun olduğu yöredeki bir yerleşimde, kıyafetlerini beğenmedikleri Meksika kökenlilere karşı günlerce süren vahşi bir insan avı
gerçekleştirmişlerdir.

İ ş k e n c e

neandertal | 30 April 2007 13:40

işkenceden geliyorum
acıyı umuda kattım
uzatma sarılası boynunu
kollarımı askıda bıraktım

Ünlü Şafak Türküsü nün yazarı Nevzat Çelik öğrenciyken suçsuz yere tutuklanıp tam 7 yıl yattığı ve idamla yargılandığı günlerde yazmış “İşkenceden Geliyorum” u. Türkiye İnsan Hakları Vakfı nın belirttiğine göre 1980-1998 yılları arasında ülkemizde en az 546 kişi işkence görerek ölmüş, yine vakfa göre işkence görenlerin sayısını tahmin etmek zordur. İnsan Hakları Derneği ne göre işkence maalesef sistematik ve yaygın.
İşkencenin tanımı şöyle yapılıyor; işkence, ister fiziksel olsun ister ruhsal, bir göz korkutma, caydırma, intikam alma, cezalandırma veya bilgi toplama aracı olarak bilinçli şekilde insanlara acı çektirmekte kullanılan her türden edimlerdir. İnsan Hakları Bildirgesi nde de belirtildiği gibi işkence bir insanlık suçudur, hiç bir suretle kabul görülemez. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 5. maddesi der ki; hiç kimse işkenceye maruz bırakılmamalı, kimseye zalimce, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele edilmemelidir. İşkence sanılanın aksine yalnızca fiziksel olarak değil, aynı zamanda psikolojik olarak da binyıllardır uygulanmaktadır. Yazılanlara göre ortaçağda işkenceyi yaygın olarak kullanan Katolik kiliseleri ve Roma İmparaorluğu döneminde bir kölenin ifadesi yalnızca işkence altında kabul edilirdi ki bu da kölelerin kendi istekleri ile gerçeği söyleyebileceklerine inanılmaması güvensizliğine dayandırılmaktaydı. İllk kez Fransa’da kurulan kiliselere bağlı Engisizyon Mahkemeleri Papa’nın işkenceyi yasallaştırması ile ortaçağın kabusu haline gelmişti. 1834’e kadar varolduğu belirtilen bu mahkemelerde alınan kararlar sonucu her türlü “sapkın davranış gösteren” insanlar canlı canlı yakılıyor, kurşuna diziliyor, giyotine gidiyor, akıl almaz işkenceler görüyorlardı. Tabi zamanla modernleşen insanın işkence yöntemleri de değişti. 12 Mart döneminde iki yıl hapis yatan Murat Belge Bir Hayat isimli kitabında gördüğü işkenceleri mizahi bir dille anlatmaya çalışmış, belki anlamamızı sağlamak için, yine de yetmiyor insanın gücü anlamaya yaratılan bu anlamsız şiddet ortamını, şöyle diyor kendisi işkence bahsi açıldığında;

Sokaktaki çocuklarımız

kopanisti | 16 December 2006 10:07

Yazın iyi oluyordu çimlerin üzerinde denizin meltemini, ayın ışığını alarak uyumak da kışın fena üşütüyordu. Otelin önündeki havalandırma penceresi kaldırım dibindeydi ve çamaşırhanedeki kazanların buharı buradan dışarıya veriliyordu. Önünden geçerken bazen deterjanın acı, bazen de yumuşatıcının hoş kokusunu hissediliyordu. Soğuk kış geceleri uyumak ve üşümemek için ideal bir yerdi. Sıcak sıcak buhar önünde üşümeden sabahı etmek ama yine de sokağın gece tehlikesine karşı birbirlerine sarılarak uyuyorlardı.
Yağmurlu havalar haricinde her sabah işine yürüyerek giderdi, yolunun tam yarısıydı otelin önü ve oradan karşıya geçer deniz havasını alarak kordondan yürüyerek ulaşırdı iş yerine.
İşte yine orada uyuyordu çocuklar, yaz gelse de bu dertleri bitse diye düşündürken çocuklardan biri başını kaldırdı soğuk taştan ve yüzüne uykulu uykulu bakarak ”abi çok açız bize para versene gevrek alalım” dedi. Bir an durdu ”gevrek ama bali değil demi” dedi ”valla gevrek abi” dedi çocuk. Elini cebine attı, cebinde kaç parası olduğunu biliyordu, hepsini verirse akşam eve yine yürüyerek dönerdi, öğlen de yemek yemeyiverirdi ne olacak ki. Çocuk ayağa kalkmıştı çıkardı parayı ve çocuğa uzattı ”Al bakalım peynir ve yumurta da alın” diyerek 5 milyonu uzattı ve yürümeye devam etti. Çocuk önce inanamadı ardından bir çığlık atarak arladaşlarını sarsmaya başladı ” kalkın lan o abi 5 milyon verdi, yürüyün” dedi. Karşı kaldırıma geçmişti o esnada ve dönerek koşan çocukları seyretti. Çocukların köşede bekleyen gevrekçiye ulaştıklarını gördü, sevinçten zıpladıklarını gördü. ”Afiyet olsun” dedi içinden ve deniz kenarından yürümeye devam etti.

din hanenizi sildirin!

noktafa | 23 November 2006 12:19

hurriyet‘te bugun gordugum habere gore artik nufus cuzdanlarimizdan din hanesini sildirebilecegiz. umarim herkes en kisa surede bu islemi gerceklestirip bahsi gecen ilkellige bir son verebilir.

RAMAZANDA BUNLAR OLMAMALI

astral | 11 October 2006 19:09

”Ramazan ayında, arabamla seyir halindeyken polis tarafından durduruldum. “Sigara içiyorsun. Mübarek günde herkes oruç, ayıp değil mi?” fırçasını attıktan sonra paketimi istedi ve sigara paketime el koydu (!). Emniyet otoparkında el koyulmuş bir kutu Camel görürseniz, o benim paketim… Gerekli evrakları tamamlayınca geri verecekler…”(itiraf.com)

Bu hangi ülkede olur, ey ahali??

301.md, AB uyum yasaları evet ama biz daha kendi içimizde küçük farklılık, düşünce özgürlüklerini bu denli kabul edemezken, trajikomik bir tablo buluyoruz karşımızda.