bildirgec.org

ilişki hakkında tüm yazılar

Unutmayı bilmeyenlere

faraza | 26 February 2010 10:46

Unutmak öyle kolay bir şey değil belki başarılabilecek bir eylem.

Unutmak hafızanda hiç olmaması ya da hafızanda olmasına rağmen her anında olmaması (hatırında olmaması)dır.

Bunu bir nevi lades oyununa benzetirim.Unutmak istediğiniz kişi aklımda diye tuttuğunuz şeydir , zaman ve hayat ise rakibiniz. Hayat ladeslediği zaman üzülürüz bunun nedeni;
bize hatırlatmış olması mıdır bir şeyleri?ya da kendimizce kurduğumuz ‘unutamam’ tuzağına bir anlık yenilmemizden midir?

şiir

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (4)

astral | 24 February 2010 12:27

– “GİDİYORUM.”

Can sessiz kaldı. Konuşulacak bir şey yoktu ne de anlaşılacak…

Esin Can’ın gözlerinin içine bakıyordu.

Belki bunca olandan sonra ve yüreğinde ki sevgiyi terk etmeden önce, aşkının aşkını terk etmemesi için aşkının gözlerine bakıyordu.

(www.corbis.com adresinden alınmıştır.)
(www.corbis.com adresinden alınmıştır.)

Bir sözcük bekledi son kez ya da tutup elinden çekmesini kendine.O giderse yapayalnız kalacağını hissedip, sımsıkı sımsıkı sarılmasını diledi tutkuyla.

Can ne bir şey dedi ne de bir hareket belirtisi gösterdi. Gözleri donmuş gibi bakıyordu. Anlam yoktu.

Anlam aramadı artık Esin. Kaç kere açtığını bilmediği kapıyı son kez açtı kendi dünyasına açılan yolda…

II Esi dışarıya çıktığında akşam olmak üzereydi.

Günü geceye bağlayan bu saatlerde yüzüne, bedenine vuran bir rüzgarın peşi sıra düşünüyordu, içini yakarcasına “yıllar boyu ! yıllar boyu !” diye. Vurdu kendini yollara, kendini verdiği adamın yerine…

Pencerenin hangi tarafından bakıyorlar, onu bile anlatamıyorlardı birbirlerine. ‘Gölgeler açık veriyor’, diye düşündü içinden.

Gölgeler açık veriyor…

Gölgeler Açık Veriyor3

astral | 23 February 2010 09:45

corbis.com
corbis.com

Can, pencereye doğru yaklaştı. Evin salonunda oturuyorlardı. Çokta büyük olmayan bir salonları vardı. Salonun en güzel yanı bembeyaz, salonu ışıl ışıl yapan tülleriydi. Güneş giren bir evleri vardı.

Tüller, mobilyalara uyum sağlıyordu. Sıcacık olumlu bir etki yaratıyordu eve girer girmez. Hem öyle yarım da değil aşağı kadar uzanan tüllerden.

Salonun üç tarafında da pencereler vardı. Can’ın sırtı dönük bir yandan dışarıya bakıyordu. Dışarı aydınlıktı, zamansa öğleden sonraydı.

Gölgeler Açık Veriyor 2

astral | 21 February 2010 18:18

Esin’i, Can tam bu an avucunda hissetti. Bir şeyleri ortaya çıkarmak istiyordu. Aslında içinde kalan ve konuşmak istediği şeyler vardı. Bunlar yılların getirdiği tortulardı. Artık çıkmak istemekteydiler.

Tam bunları düşünürken Esin’in heyecanlanması Can’ın daha da hoşuna gitti. İstediği buydu. Tam zamanı dedi, Esin’in üzerine gitti.

“ Sen sinirleniyorsuun! Demek ki seni sinirlendirecek bir şey var…”

corbis.com
corbis.com

Can bunları oldukça rahat, gevşek bir şekilde, yüzünde hafif bir gülümsemeyle söylemişti. Esin’in kapana kısıldığı ve amacına yaklaştığı düşüncesi olayı daha da zevkli hale getirmişti.

“ Hiç yorulmayacaksın değil mi ?”

Gölgeler Açık Veriyor 1

astral | 20 February 2010 12:08

Can durup dururken sordu, ‘Satılmış ruhlar kermesinde hangi yarım kürede olduğunu düşünüyorsun?

corbis.com
corbis.com

Esin pek önemsemedi Can’ın sorusunu. Alışkındı. Can zaten farklı bir insandı. Nereden çıktı bu diye düşünmedi.

Aklına geldi ve sordu diye düşündü. Pek de düşünmek istemedi işin aslı. Can felsefeye, dünyaya çok kafa yoran bir gençti.

Can’ın bu yönünü seviyordu ama şu an hiç de kendini bunlara kafa yoracak halde hissetmiyordu. Soruya kendi tarzında, gülümseyerek, rahat bir şekilde yanıt verdi.

Okyanusun Tuza Dönüştüğü

admin | 05 February 2010 14:19

max sauco
max sauco

Yorgun kelimeler yatıyor yatağımda.
Boğazımda yutamadığım bir yutkunma hissi, boğazımda bir acı. Kalkıp su içmeye ise dermanım yok.

Konuşmalar… Herkeste ne çok söz var. Sözleri duydum, artık öyle anlamsız ki… Yerimden kalksam ya da otursam; hayatımı ritmine soksam, kendimi yeniden yaratsam, onunla bununla tanışsam; avunur muyum? Bir nokta kadar umudum olsa buna dair. Öyle insanlar olurlar. Aynı bugün gibi. Birçok konuşma. Eve gelmeyi uzatma çabası gösteren ben. Sanki o yutkunma hissi geçecekmiş gibi yersiz bir arayış. Aslında arayış değil de işte, kaçış desem değil; kaçtığım bir yer ya da kişi de yok ama yine de yalnız kalacak kadar güç sergilemeye kalkışmıyorum.

Ne Saf Ne Salt

admin | 05 February 2010 13:17

max-sauco
max-sauco

Hiç de temiz değilim, seninle kıyaslanınca. Kabulsüzlüğün sınırlarında dolaşan sen için ben, çok sıradan bir ablayım. O kadar. Süt’e yakın değilim. O ben değilim. Yalan mı, olmaz ama bazen olabiliyor; işte bunu görüyorsun. İnsan çok kızılacağını, kıyamet kopmasını istemediği zaman söylüyor. Ya da geç savunmaları. Buyum. Telafisiz. Savunma yok. Hiç de temiz değilim.

Çok masum da değilim her zaman. Bunun için daha güçlü olmak gerekiyor. Ben o kadar güçlü değilim. İşin açığı seni hak eden ben değilim.

Hem buna rağmen o kadar fevriyim ki; sabırsızlığım, iki keçiyi –gereksizce- defalarca karşı karşıya getirir, bitirir; bitirdi. İstesem ne ki, o ben değilim. Ne saf ne salt. Birçok kokunun olduğu kişi işte ben. Kimi zaman dermansız, kimi zaman çokça derman veren. Yaşayan, kimi zaman korkan, kimi zaman korkularına sığınan, kimi zaman her şeye boş veren, kimi zaman takıntılı; kimi zaman annesinden bir farkı kalmadığını anlayan, kimi zaman ağlayan, kimi zaman ağlasa da hiç bir şeyi değiştiremeyeceğini anlayan, kimi zaman yoran; kimi zaman ‘Yeter, yoruldum!’ diyen… Boğulan…

tat

astral | 26 January 2010 12:58

Her geçen sızının sabahında solmak üzere olan çiçeğin yapraklarını temizliyorum, ince ince. Kanatlarına tutunuyorum hayallerimin, kırılmak üzere olanların üzerine çok basmamaya çalışarak…

‘Nesi var ki şu dünyanın, bu kadar peşinden koşulacak?’ diyordu kadın hıçkırıklarını tutmaya çalışırken. Oysa adam o güne kadar hiç ağlamayı başaramamıştı. Adam kadına sıkıca, çok sıkı sarıldı. ‘Ağlayacağım’ dedi. Kötü birşeymişcesine mahsun ve ağlamaması gerektiğini düşünen birinin sözleri gibi dokunaklı çıktı kelimeler, teker teker; koşturmadan ve mırıltı halinde…

– Ağlaman kötü değil ki. Çoğu zaman iyi gelir.
– Ben hiç ağlamadım. Belki bir kere onu da ne zamandı, hatırlamıyorum bile.
Adamın ne kadar hassas olduğunu anlıyordu kadın. Daha fazla sokuldu ona. Hiç çıkmamak istedi içinden. Dışında kalan herşey dışarıda kalıyordu çünkü onun yanında. Herşeyin önemsizleştiği yerdi, aşk. O, aşktı; emindi.

bir kadında bulunması gereken beş şey

taha3045 | 22 January 2010 09:47

Başlıktaki soruyu bir kadına sorsak karşımıza topuklu ayakkabı, saç düzleştirici, siyah elbise, deodorant, bronzlaştırıcı , zengin koca vs. türü, erkeklere sorararsak bir çift dik meme, kalkık popo, uzun bacaklar, akıl, anlayış, kültür benzeri bir liste ile karşılaşmamız da olasıdır. Her yerde bu liste çeşitleri bulmanız mümkündür.

Her Kadının Sahip Olması Gereken 30 Şey

Her kadının sahip olması gereken 25 şey

İdeal kadın nasıl olmalı?

Her ne kadar bir kadında bulunması gereken şeylerin listesini yazmak eğlence amaçlı olsa da bu liste erkekler için de geçerlidir, her iki cinste de bir takım özelliklerin bulunması gerekiyor. Bunlar güzellik, cömertlik, para, çalışkanlık, anlayış gibi klişeleşmiş kavramlardan daha fazladır.

Geçtigimiz aylarda Bolu’da bakire olmadıgı şikayeti ile boşanma davası açan adam boşandı , ülkemizde bekaret yüzünden birlikte oldugu kızla evlenmeye zorlanan erkeklere veya yine bekaret yüzünden öldürülen, kovulan,aşağılanan,intihara zorlanan kadınları düşünecek olursak bulunması gereken ilk şeyin bekaret oldugunu söyleyebiliriz o zaman. Öyle ki halkımız düşüncesi ille bakire olsun, el değmemiş olsun şeklindedir. Kız daha önce kaç kişiyle öpüşmüş, sevişmiş, kaç erkeği aldatmış, sömürmüş, üzmüş önemli değildir, kız çıksın yeter yoksa olmaz, yoksa o kadın kötüdür, pisliktir, öldürülesidir.

kızılderili inkar

astral | 21 January 2010 13:10

Bir küçük kanatlanmış öpücük. Uçar, pır pır. Küçüklüğü sahtenin inkarıdır, bağırmaz. Uçan kelebekler geri dönmez her zaman bencileyin. Bencileyin dediğin her şey geçip gitti oysa. Oysa pınarların çoktan senindi ve sen yazmıştın onun adını, pek emin halinle. Yaşamın anlamını ilan edip onun için nefes alıyor sanmıştın kendini, son otobüse binerken.

Romanın ilk sayfasına ‘Bebeğim şimdi gidiyorsun ama burada seni varlık kadar benimseyen, özümseyen bir adam var. Onun nefesisin. Bebeğim dediğisin. Bu romanı sana veriyorum ama sen kalbimi de alıp götürüyorsun. Kalbim sen de kalacak çünkü evrende sen varsın. Ben nefes aldığım sürece bu adam seni sevecek. Izdıraplı yağmurlarda kaldığımda da, karanlığımda da, yaratıcılığımda da senin kalbin olacak ve dünyaya nefes verecek. Yaşamamın yolu bu. Şimdi otobüse binip gidiyorsun. Ben bu sıcak şehirde kadınından uzak kalan yalnız adamım. Otobüs uzaklaşırken ben, geride kalan adamım. Ben sana geliyorum kalbimle. Ben çoktan sendeyim. Evrende sen varsın ve bu her şeyi değiştiriyor. Gözlerimdeki bakışta anlam değişti, ışığım değişti, gülümseyişim değişti. Her gülümseyişim değişti. Bebeğim. Bu otobüs seni başka bir şehre taşırken sana aşık bir adam bırakıyorsun geride ve sana bebeğim diyen, sensiz hayat artık eskisi gibi değil diyen…’