bildirgec.org

ihtiras hakkında tüm yazılar

papatya kokulu bacaklar..

| 07 January 2011 09:46

Diyorsun ki hala,
“Hiçbir şey istemem hiçbir şey
Devrilip yıkıldığını görmekten gayrı..
Belki de bir gök gürültüsüyle parçalandığını..”
Razıysan altında kalmaya eyvallah..
Görürsün bir gün evelallah..
Daha dün puşkinden mısralar okuyan o dudaklar
Evet aynı dudaklar,
Lanetler yağdırıyor insafsız köhne dünyama..
Hala söyleniyor,
Kendi hasretini boğazlayarak..

Oysa,
Ses çoktan yitirdi amacını
Sadece yankısı yaşıyor kulaklarımda
Söylenmiş son sözüm(n) donsa dudakların(m) da
Lanetli bir mirası taşımaktansa sırtında,
Sormalısın semaya istiyorsan inanmak..
ya da,
şafak sökene kadar bekle,
bak yüzüme, mağrur melike bakışlarınla
gir kandırıcı ihtiraslar odamıza
uzat,
Papatya kokulu bacaklarını
Sarayım için için yanarak

GÜNÜ BEN SEÇTİM ŞEHRİ SEN

aktifparanoya | 01 July 2010 13:05

Günü şimdi hatırlamasam da biten bir günün ertesiydi ve neden günü ben seçtiğimi şimdi daha iyi anlamıştım. Sen ısrarla ilk buluşmamızın âşık olduğun şehir Venedik’te olmasını istemiştin. Seni ilk gördüğümde uykusuz bir şehrin en aydınlık sabahıydın. İlk kez bekletilmenin mükâfatı bu denli tatminkârdı. Sabırsız bir aşk vardı gözlerimde uçmaya hazır. O an şehrin benden yana olduğunu düşünmüştüm. Aşk oyunu için kurulabilecek en güzel sahneydi. Görkemli bir şehirde sessiz başlamıştık biz aşka, bebek teni kadar yalın ve sade. Dakikasının hesabını yaptığım lanet bir gün, bitmesi aşikâr. Aşk ile geçen gün, ay, yıl yada ömür kısacıktı ve sadece bunun için bile sözlerin en kötüsünü hak ediyordu.

beyaz..

kharis | 18 May 2010 16:33

söner bu ateş söner elbet,
çingenesi ya zaman.kırmızı solmuş, kırmızı yorgunmuş..
ne tutkusu kalmış ne ihtirası..
bir varmış bir yokmuşlara gebe..
turuncuya verdiği anlamsızlığın gölgesinde,
beyaz’a dönme telaşında..
kanaya kanaya sol yanı, menopoz’a girmiş sonunda..
beyaz’a bir kala..

Gözlerimi yumdum kör oldum

zyprexa | 23 June 2009 10:23

Gözlerimi yumdum , kör oldum …
Karanlık biraz huzur biraz hüzün
birazda yüzün sanki …
Ellerimi kanatan cam kırıkları değil !
Gözlerimden akan kristel göz yaşlarım …
Bitkinim …
Yaşamak istemediğim her ana inat yaşama sevci biraz …
Belki biraz sen …
Kulaklarıma basıyorum avuçlarımı …
Duymuyorum geçmişin haykırışlarını …
Yorgunum …
Fırtınalarda yırtılmış yelkenlerim …
Ve acı sızıyo, adı kalbim olan geminin güvertesine ,
Kaptanı benmiyim ?
Sensizliğin sularında parçalara ayrılan geminin …
Dudaklarımı kesiyorum en dibinden jiletle …
Söyliyemediklerim belki fırlar he bu sefer içimden …
Tamamen sen !
Baştan aşağıya , yedi ütopyada , sonsuzlukta ,
sanırım son’da …
İşte sen , evet orda karşımda ,
Ve sen körelmiş gözlerimin kapak baskısında ..
Sen duymaz kulaklarımın iç yankısında
Evet sen kopmuş dudaklarımın hecelere bölünen kan pıhtısında …
Sen yeniden yaratılışımın hamurunda !

SEN DOKUNMA

admin | 27 February 2009 15:45

Küf kokulu yalnızlıkların demindeyim.
Katran sarmış sarmaşıkların izinde.
Ben niceyim, neyleyim, neyim?

Senli cümlelerimde var ama,
Bir kadavra büyüsüyle.
Ve her ışık bitiminde.

Sen var ya sen,
Pürüzsüz yolumda pürüz
Aydınlık günümde gecemsin.
Ne duruyorsun.
Al götür beni CEHENNEMİNE.

Yak ateş beni.
Yeter ki acıma.
Sende vur şeytan.
Kırbacının sesi der ki.

Sen dokunma Kahpe.
Bundan sonrası bize düşer.

Ben Uyumadım Dün Gece Ya Sen Uyuyabildin Mi?

zaynakim | 17 August 2008 21:37

Hiç uyumadım bu gece, gece miydi neydi bende anlamadım. Aklımda sen vardın ve sensiz geçecek günlerim. Kendime mi daha çok üzülüyordum. Senin bensiz geçecek günlerine mi?
Bilmiyorum. İkimize de dokunacak bu durum. Sende üzüleceksin benim gibi. Gururlusun ya belli de etmezsin şimdi. Belli etmezsen ben nasıl belli edeceğim üzüntümü?Birinin bu gurur zincirini kırması lazım, benden bekleme ne olur öyle vasıfsızım ki. Kıramadım gururumu, bağışlamam kendimi ama sana da belli etmem. Sen yapsan bu kez, söz bir daha ki sefere ben yapacağım. Öğret bana gururumu kırarak nasıl yaşayacağımı, öğret ki bunu başarıp seninle olayım.Ortası yok bunun belki sonu da yok. Yapamıyorum anlasana. Sensiz de olamıyorum. Çözüm de bulamıyorum. Off çıkamadım bu işin içinden.
Bu kadar zor olmak zorunda mı, kızıyorum bazen. Hem telefonumu unuttum da ne demek. Kırgın ve kızgınım sana.Merak ederdim hep birbirini sevenler nasıl bir sebep üretip ayrılırlar diye. Böyle oluyormuş işte. Sana söyleyecek çok sözüm var. Dedim ya hiç uyumadım diye. Midem de ağrıdı senin yüzünden şimdi de başım ağrıyor bu kez senden değil, uykusuzluktan. Sen rahatça uyudun mu söyle bana, uyudun mu?
Şimdi bana “baksana o zaten seni sevmiyormuş ki diyecekler” söylesene ne cevap vereceğim.

Dam üstünde saksağan

kopanisti | 09 August 2007 13:53

Söz uçan canlılardan açılınca aklıma hep bu trajikomik hikaye gelir. Aşağıda okuyacaklarınız dünyamızın bir yerinde yaşanmış olduğundan canlı ve mahal isimlerini vermekten özellikle kaçınılmıştır, olayın kahramanları rencide olmasın. Uçan canlıları sadece kanatlılar olarak görürsek büyük bir yanılgıya düşer olayı tam manasıyla yeterli önem ve ehemmiyetiyle anlayamayız ki kavrayamadığımız bu olay başımıza dert olur, aynı hataya biz de düşebiliriz. Aman sakınmak, dikkat vermek gerekir.
Evinin damına gecenin bi vakti konup da saatlerce gakdıgak gukdıguk diye viyaklayıp öterek ev halkını unutmayan saksağan kuşunun, gecenin bi vakti, yeter artık gına geldi bu hayvandan, bu duruma bir çözüm bulması yolunda beyini dürtüp uyandırmak için soluna döndüğü anda beyinin yatakta olmadığını fark edip ne yapsın kazmayı kaptığı gibi çıkarak dam üstündeki saksağanın beline vurup kazmayı yavrum dama çıkmaktan başka hiçbir kusuru bulunmayan hayvanceğizin ruhunu bedeninden ayırdığında, hayvanın biçare gözleri ne yaptın be hanım ne günahım vardı damınıza çıkmaktan başka dercesine bakan masumane bakışlarına takılır da gözleri hiç de pişman olmadan damdan inmeye başladığında beyinin de başka bir dama konduğundan habersiz, belki tuvalette çiş yapıyordur gereksiz adam deyip yatıp uyumakta bulur çareyi, sabah ola hayrola diye düşündüğünden mışıl mışıl dalar uykusuna, sorunu çözmenin verdiği gönül rahatlığı ve iç huzurla.
Tam da bu esnadan iki saat ve oniki dakika kadar önce cep telefonuna gelen bir mesajı değerlendirip, bu kaknem karı uyuyo gine bari keyfime bakayım deyip usulca yataktan çıkarak, uçarcasına başka bir eve konan beyinin, kimin koynunda sabahı edeceği yada edemeyeceğinden habersiz olan evin hanımı, uyuya dursun, beyimiz de konduğu evin yatak odasında kocası iş seyehatine giden bu evin hanımının yanıp tutuşan bahçesine itfaiye hortumuyla dalmıştır bile, ihtirasla kavrulan bedenler olacaklardan habersiz aman sabaha kadar sevişelim bitmesin bu anlar yarın evin adamı gelene kadar yaşam dolu dakikalarımızı zevkle bezeyelim tarzında yatağın içinde bilmem kaçıncı uçuşu gerçekleştirirken aniden büyük bir acıyla bağırır da kadın sanki içinde ince bir sızı da hisseder aynı esnada. Nedir bu yandım anam, canavar mı var içinde çıkaramıyorum şeyimi ısırdı bırakmıyor diye bağara dursun korkudan kanter içinde iyice birbirine yapışan bedenler öylece kalırlar bir süre böyle alt alta üst üste. Mümkün değil geri çekemiyordur, içerde bir diş tutuyordur sanki de hatta bırakmıyordur, aman nedir bu ne soktun içinde diye inlerken, hanım uzun süre önce doktorunun uyarılarına kulak vermediğini ve yerinden kayan spiralinin sorun yaratabileceği uyarılarına aman nasıl olsa kocam olacak hıyarla aylardır yatmıyorum sonra hallederim diye düşündüğünü hatırlar ve bahis konusu olayı usulca anlatır üzerindeki genç sevgilisine, acaba bu olabilir mi diye. Neeee eyvah bittik biz ne yapacağız şindi, mahvolduk, demelerini panik yapmayan evin tecrübeli hanımı usulca doktorunu arayıp duruma el koyması için çevirir numarayı da, o esnada şükür ki hastanede nöbetçi olan ve boş boş oturmaktan sıkıldığından başhemşire ile başhekim odasının makam masasını kullanan doktorun acı acı çalan cep telefonuna küfürle karışık bakıp da masa üzerindeki yaptıkları çalışmaya hastasının sağlığı için mırın kırın ederek ara vermek zorunda kalırak sağ eliyle fermuarınıyukarı çekerken sol eliyle de telefonundaki 3 tuşuna basar, otomatik çevrilen acil ambulansın numarasından karşısına çıkan şöfere, ambulansın hazırlanması için emir verirken başhemşire’de dağılan başhekim masasını toparladıktan sonra beyaz eteğini çekip gömlek düğmelerini de tekrar ilikleyerek çıkar odadan doru ameliyatjhaneyi hazırlamaya gider. 18 dakika sonra bir ambulas ve 2 pratisyen doktor kapıda belirir, nasıl kalksın yataktan birleşik bedenler durumu camın kırılması suretiyle içeri girilip çarşafa sarılarak doru hastaneye getirilir. Ameliyathaneye alınan bedenlerin ameliyatına giren hemşireler ilk defa gördükleri bu duruma yorum yaparak bu yaşıma geldim böyle şey görmedim kıkırdamaları arasında başarılı bir operasyon ile bedenleri birbirinden ayırırlar, suç aleti spirali çöpe atarlar, bedenler aman organlara da zarar gelmeden ufak tefek sıyrıklarla olayı atlatırlar da maazallah bir daha uçmamaya tövbe ederler. Olur da hanım soracak olursa bu sıyrıkları böcek ısırmıştır heralde ne bileyim ben gibilerinden umarsızca cevaplar verileceği önceden tasarlanır da eve sağ salim dönülürken, aldatan kadın evine bırakılır nezaketen, umarsız kadın kıkır kıkır gülmekten neredeyse donuna işeyecektir de adam da sinirinden deliye dönmüştür. Neyse aldatan koca da evine gider, aldatılan kadın hala uyumaktadır yatağında, aman uyusun uyuz da ben de dinleneyim der ve dalar uykuya.
Olan olayda hiç suçu olmayan saksağana olur, belki de evin beyi evde olsaydı, hişt pişt deyip kovalayacaktı hayvenceğzi de, hayvanceğiz de canından olmayacaktı. Ne diyelim eşler birbirini sevsin, saysın, aşkları sevgileri bir ömür boyu sürsün, heyecanları istekleri azalmasın, bi yastıkta kocasınlar da başka alemlere dalarak, sürekli uçuşmasınlar, işi tadında bıraksınlar da mazallah olmadık işler gelmesin başlarına, şeytan kulağına kurşun.

Elindekilerle yetinmek

darjeeling | 28 April 2007 00:24

Saçından yüzüne düşen bir perçemi geriye doğru attı ve şarap şişesine uzandı elleri ardından.
Zaten son bir kadehlik içkisi kalmıştı şişede.Sonra? Her gece olduğu gibi ağlaya ağlaya uykuya mı dalacaktı, resimlere mi bakacaktı, yoksa ona telefon mu açacaktı bu ruh haliyle,bilemedi..
Bugün sevdiği adama ‘elimdekilerle yetinmeyi bilmeliyim’ demişti. Yani ‘bana gösterdiğin ufacık ilgi,şevkat kırıntılarıyla yetinmeyi bilmeliyim. Dünyadaki çoğu kadını güzel bulduğun ama benim için bu cümleleri yılda anca bir sarf ettiğin gerçeğini de hazmetmeliyim’ demekti aslında bunlar.
Hatta ve hatta beni,sevgilini öç alacak kadar az sevdiğin gerçeğini de hazmetmeliyim demişti içten içe..
Ne kadar çok şeyi hazmediyor, ne biçim bir mideyle kaldırıyordu bunları. Klasik bir Türk filminden fırlamış karakter gibi hissetti kendini. Hep ağlayan, hep sızlanan, hep ilgiye aç, insanları derdiyle boğan, kendini elleriyle boğan kadın.
Nereye kadar azizim?
Nereye kadar bu siyah-beyaz dram sürecekti? Ve mutlu son neredeydi? Film kaç dakikaydı ve onlar kaçıncı dakikadalardı şuan?
İstememek, hiç beklememek, odun gibi yaşamak hangi kadının doğasında vardı?
O da öğreniyordu işte elindeki o KOCAMAN aşkı ufaltmayı ve karşısındakine öyle sunmayı.
Belki bir gün sırf yaşattıkları yüzünden bu sefer karşısındaki adam elindekilerle yetinmek zorunda kalacaktı, kimbilir……..