bildirgec.org

içki hakkında tüm yazılar

Efe Rakı Şimdi de Facebook’ta

Battlehammer | 10 December 2007 08:32

Son zamanlarda alternatif reklam metotlarını sonuna kadar zorlayan Efe Rakı, hayli ilgi çeken Çal oynasın web sitesinden sonra, şimdi de Facebook üzerinde karşımıza çıkıyor. Internet kullanıcısının yeni trendi Facebook’un ekonomik reklam alternatifleri giderek daha fazla pazar ferdinin dikkatini çekerken, Efe Rakı görece olarak erken davranmış ve kendisine has bıyıklı emotion (ifadel) eklentisi ile şansını denemeye başlamış.

Çal Oynasın

Battlehammer | 06 December 2007 01:03

Advergame olarak adlandırılan ve Reklam ile oyunun bir arada sunulmasına dayanan reklam biçimi gün geçtikçe daha çok tercih edilen bir yöntem haline geliyor. Özellikle standart reklam biçimlerinden yararlanması zor olan firmalar, mecralarının darlığını bu alternatif yollar ile kapatmaya gayret ediyor

Reklam yapmanın hayli güç ve sınırlı olduğu alkollü içki pazarı da alternatif yöntemlerın son derece sık rastlandığı bir dal.

toz alkol

odo | 25 November 2007 16:54

tozu suya döküp karıştırmak yeterli
tozu suya döküp karıştırmak yeterli

belki de içimizden birileri başlığı okuyunca “şerefsizim aklıma gelmişti” diye düşündü. öyle ya, alkol de maddenin üç halinden biri olarak varolabilecekken neden biz hep sıvı halleriyle karşılaşıyoruz? şöyle bir toz halinde yanımızda taşısak ya da bir tablet şeklinde olsa, vitamin gibi suya atıp içsek.

hollandalı öğrenciler de böyle düşünmüşler ve de düşündüklerini eylemişler. 2007 yılı içerisinde gerçekleşen bu gelişme ürünün aynı yıl içerisinde farklı markalar altında piyasaya çıkması sonucunu doğuruyor. şimdilerde almanya ve hollanda gibi ülkelerde paket halinde satılan toz alkoller bulmak mümkün. kendi içindeki çeşitler de votka, rom gibi alkol türlerine göre ayrılıyor. her bir pakeetin ortalama 2€ karşılığında satıldığını söyleyebiliriz. alkol oranı da çoğu kaynakta %3 olarak geçiyor ama bunun hepsi için geçerli olup olmadığını bilemiyorum.

İçkimgelsin.com: bar ayağınıza geliyor!

tgandur | 23 October 2007 19:13

Oraya buraya gidip kokteyl için malzeme aramaktan sıkılanlardansanız ya da içkiyi seviyor ancak her istediğimi kolayca bulamıyorum diyorsanız bu site size göre. Türkiye de ilk defa sadece içki ve içki aksesuarları üzerine bir e-ticaret sitesi ile karşılaşıyoruz.
Ürün yelpazesi oldukça geniş olan sitede bir kokteyl seçip bu kokteyl için gerek içkileri görüp sipariş verebilmeniz gerçekten yararlı ve hoş özelliklerden. Henüz emekleme aşamasında olan site ilerde daha fazla interaktif özellik kattığı takdirde pazardan önemli bir pay alacaktır. İy düşünülümüş bu fikri tebrik etmek ve benzerlerine ilham olmasını beklemek düşüyor bize de.

Hem padişahın işi ne?

pylan | 06 October 2007 17:12

Padişahın ruyasi
Sultan Murad Han o gün bir hoş”tur. Telaşeli görünür.
Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer.
Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil.
Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
– Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
— Akşam garip bir rüya gördüm.
– Hayırdır inşallah?..
— Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
– Nasıl yani?
— Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki,
padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve
gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt’a
çıkar, döner Vefa’ya, Zeyrek’ten aşağılara sallanır.
Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir
dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan
bir ceset gözlerine batar, sorarlar;
— Kimdir bu?
Ahali: – Aman hocam hiç bulaşma, derler.
Ayyaşın meyhusun biri işte!..
— Nerden biliyorsunuz?
– Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık
komşumuz… Bir başkası tafsilata girer;
– Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır.
Azaplar çarşısı’nda çalışır. Nalının hasını yapar…
Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem
şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli
kadın varsa takar peşine.. Hele yaşlının biri çok öfkelidir.
– isterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir
cemaatte gören olmuş mu?.. Hasılı, mahalleli döner ardını
gider. Bizim tedbili kiyafet mollalar kalırlar mı ortada!..
Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser yolunu :
— Nereye?
– Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
— Millet bu, çeker gider. Kimseye bir sey diyemem…
Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebamızdır.
Defini tamamlamak gerek.
– İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.
— Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
– Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
— Mollalığa devam… Naaşı kaldırmalıyız en azından.
– Aman efendim, nasıl kaldırırız?
— Basbayağı kaldırırız işte.
– Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması,
paklanması var. Tekfini, telkini…
— Merak etme ben beceririm.
Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.
– Şurada bir mahalle mescidi var ama…
— Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
– Ne bileyim, Ayasofya’dan, Süleymaniye’den,
en azından Fatih Camii’nden…
— Ayasofya ile Süleymaniye’de devlet erkanı çoktur.
Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii’ni iyi dedin.
Hadi yüklenelim… Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola
koşturur, kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur
ocağa… Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş;
ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında.
Yüzü sâkilere benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur
dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama,
vezirin de keza… Mechul nalıncıyı kefenler, tabutlar,
musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine bir hayli
vardır daha… Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.
– Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba…
— Nasıl yani?..
– Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik
cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?..
— Doğru, öyle ya, neyse… Sen başını bekle, ben mahalleyi
dolanıp geleyim. Vezir, cüzüne, tesbihine döner, padişah
garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim
sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur.
Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi
metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.
– Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun.
Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar…
Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki.
Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından…
– Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir…
Bizim efendi bir âlemdi, vesselam… Akşamlara kadar
nalın yapar… Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin;
elindekini avucundakini verir
satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!..
— Niye?
– Ümmeti Muhammed içmesin diye…
— Hayret…
– Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi.
Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi.
Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek… O çeker gider, ben
menkîbeler anlatırdım onlara… Mızraklı ilmihal.
Hucceti islam okurdum…
— Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki…
– Milletin ne sandığı umrunda değildi. Hoş, o hep
uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında
durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe’yi görmeli…
— Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?
– işte bu yüzden Nişancı’ya, Sofular’a uzanırdı ya…
Hatta bir gün; Bakasın efendi, dedim. Sen böyle
böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek.
inan cenazen kalacak ortada…
— Doğru, öyle ya?..
– Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını
kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. iş mezarla
bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?
— Peki o ne dedi?
– Önce uzun uzun güldü, sonra;
– Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?

Kafam Bir Milyon Himmet Abi / Deli Şiir 2

aRRoGaNTe HoMbRe | 27 September 2007 09:34

orjinali için bkz.

bu aralar Himmet Abi ile takılıyoruz, oh ne iyi
Himmet Abi’yle kafaları çekip sarhoş oluyoruz her akşam, ne güzel
hoşuma gitmiyor bazen muhabbeti yavşağın
ağzına acı biber sürüyorum susuyor
şarkılar söylüyoruz birlikte
ama şarkı söylemek kim o kim, böğürüyor adeta ibne
şiir okuyorum Himmet Abi’ye bazen
anlamıyor öküz, olsun
saat 5’e vurdumu başlıyoruz içmeye
geceyarısına doğru ne yana baksam gördüğüm o
gözümü ovuşturuyorum bakıyorum yine her yerde o

HAFİF’TEN İÇMEDEN İÇERLEDİM İÇKİLERE!

| 26 September 2007 14:49

RAKI: absurd masallardan ödünç alınmış bir öcü gibiydi yüzün.
uzun uzadıya ve uzaya savrulurken teyellenmiş hüznüm aşkla tarandı tarator ömrüm.

ŞARAP: ahşap bir masada maşrapayla içerken
içerledim aşka ve sana ve hayta aylak hayata…
boyuna posuna ve çocukluğumu dağıtan
o kaba postuluna…
kalbimdeki kırık ukde hep aşşaa…

CİN: ecinni bir buluta tutunurken çatlamış damarlarım,
lifleri lif lif lamelif alaturka ihtirasıma sırnaşırdın.
meyvelerin aftos piyosu cin’sel, tin’sel ve feri alınmış
bir can’sel yıpranmışlığındaydı cin ayetlere kazıdığım masum
cinayetlerim…