bildirgec.org

huzur hakkında tüm yazılar

Aradığınız kişiye ulaşılamıyor.

sbaskentli | 07 August 2007 13:48

Bu sabah uyandığında telefona sarıldı eli ve ilk onun uykulu sesini duyup huzura varabilmek için hemen arama tuşuna basıverdi.

Numara çevirmeye ihtiyacı yoktu. Çünkü o daima en son aranan ve hatta hep aranandır , arayandır.

Tuşa basıtığı anda inanılmaz bir acıyı parmaklarının ucundan yüreğinize kadar hissetti öyle bir acıdır ki o an ölmeyi istedi.

Daha ilk çağrının ulaşmış olmadığını umud ederek hemen telefonu kapattı ve hatta parçalanması için duvara fırlattı.

Donup kalmıştı. Bu hiç beklemediği bir şoktu. Tamam kötü anlar yaşayacağını o da biliyordu.Hiç bir şey kolay olmayacaktı. Ve belki eskisi gib asla olmayacaktı. Ama bu kadarını beklemiyordu. Yatağın ayak ucunda darmadağın odanın duvarlarına bakakalmıştı. Farkına olmadan kafası öne doğru düştü ve ellerinin arasında takılı kaldı.

*Sivrisinek Düşünceler*

egomeltem | 12 July 2007 12:28

Ve gece çöker tüm heybetiyle üstümüze… az tuzlu bedenimiz suyun yumuşaklığını tattıktan sonra buluşur rehavet arsızıyla. Yatak, yastık ve yorgan üçlüsüne dördüncü başrol oyuncusu beden de katılır gecede… Sonra, yarı ölüme hazır bedenini savuru verirsin beyaz çarşaflara ya… of ne harikadır o duygu… Kollar, bacaklar bütündeki tüm parçalar her biri mekanını belirler ve bunun tabiri caiz bile değildir o anda. Günün tüm yorgunluğu dağılmıştır artık çaktırmadan hücrelerine. Belki çok mutlusundur belki de mutsuz, fark etmez mekan belli ayırt etmez ki duygularının şiddetini, her neysen ağırlar seni, asla katagorize etmez ne hisettiğini. Artık yere paralel olma vakti zamanı geldi, kim tuta bilir ki, kim mahrum edebilir bu zevk-i sefadan seni? İşte beklenmeyen süprizzzzzzzzz !!! O sessizdir, gizlenmiştir, pusuda bekler sinsidir çünki. Gecenin saygısız misafiri, asla davet etmezsin ama gelir istemezsin ama gelir kovarsın ama gene gelir, o arsız, yüzsüz ve yapışkandır yüzünü asla göremezsin. Adı’’ sivrisinek düşünceler’’… Tam gecenin bucaksız karanlığı teslim alacakken seni, teslimiyet ne kelime… Erdemler hakanı uyku geldiğinde sivrisinek düşüncelerle tebelleş olur sana gece. Bir parça sokar bedeninden iğne ucuyla ama sanki etinden et koparmışcasına acısını izinden bükük hissedersin. Görünmez karanlıkla el yordamıyla savurup dağıtı vermek istersin ve yenik düşersin apansızca. Sonra bir tokat patlatırsın en şiddetlisinden suratına ve ıskalarsın. Hayranlıkla uzandığın o muhteşem yumuşaklık yavaş yaşaş batmaya başlar, gözlerin kontrolsüzce kapanır mayışıklık had safada ama ne çare vızıtlısı gölgesiz sarar durur seni acımasızca. Veee gün ışımaya başlar; pes etmekle boyun eğmek arasında ceyrana tutulurken artık takatın biter sen bitersin…. Baygın uyku hali ne bürünürsün farkındasızca, yakarırken uyumak için dalar gidersin yorğunluğunla. Vakitsiz çaldı sandığın saat tokmak misalidir baş ucunda, çıldırtır gün ışığı oyar gözlerini sen sakındıkça… Beş dakika bile ömre bedeldir ama artık geç kalınmışlık geçerlidir yeni başlangıçlara… Nice sivrisinek düşüncelersiz geceler dileğiyle herkese… Meltemce:)

menekşe morundaki canlılık

| 08 July 2007 04:38

Dallarına kuşların konduğu ağaçların gölgesine oturmanın tatlı serinliğiyle uyumak istemenin ne kadar zararı olabiliri ki birine. Uykuların en tatlı anlarına gelindiği zamanlarda uyanıp bir bardak soğuk su ferahlığına ulaşmak için gece yarısını beklemeli. baykuşların seslerini duyabilmeli insan uyandığında, ürpertiyle üşümeli. verilen sözlerin tutulabilmesi için çaba göstermek gerek ama gösterilen çaba için de çaba göstermek gerek. Ey menekşe morunda canlılık, sen bu enerjiyi depolarken yaratıcına şükrettin mi? menekşe kokuyor burnumun ucu. dudaklarımsa lavanta. Akşam yemeğinde lavanta toplamış yarim. toparlanmak istiyorum. ağlamamak için kendimi tutmak istemiyorum.

*KEMİGEN ZİHİN*

egomeltem | 06 July 2007 12:58

Üşüyorum çok, yüreğim titriyor, ürkek bir kuş gibi korkusunda yalnız … Hangi taşın altında kaldım bulamıyorum ki kendimi…Yeter,yeter !!! Ne olur sus be geveze derdin nedir ki? … Acıyorum diyorum anlamıyor musun , sen kemirgen misin birde doymuyorsun. Özlemim var benim dertliyim , hasretliğim neden üsteliyorsun … Yaşamayı özledim sevdalanmayı , düşünmeden yarınları zamanla yarışmadan az biraz sığınmayı ; çok mu gördün ki sana ne … Sadece sarılmak; sımsıkı ,yumuk gözlerle ,artakalanı değil benim olanı benden olanı, beden deki nefese can olanı , bulamadığımı sarmak istedim … Gecede ki hüzün yorganım ısıtmıyor artık beni git birde seni nasıl ağırlasın… Arsız sokuluşların nafile bırak yastığımı da sadece bana batsın. Nedir derdin yoksa sende ben gibi yalnız mısın ? Sohbet mi istersin kahvesi bol, kırk yıl hatırda kalsın, acıdı artık telvesi , hatırı bahane kırk yılıysa artık çok geride … Boş ver doldurmaz çene çalmak geceyi ne çare, ittikçe yapıştın sende beynime. Gülme bana!!! hadi sus tamam izin verdim gir koynuma ama sessizliği bozma…Soğuk yorganıma batan yastığıma yoldaş oldun ha… peki hadi o zaman sarıl sıkıca bana.Meltemce:)

Kimin tarafında olmanın ne önemi var!

acuistic | 04 May 2007 09:58

Bu aralar nedense ortalığı bi kasırga gibi silip süpüren insanı kendinden uzaklaştırmayı ve çevresiyle it dalaşına sokan bir ortamın içindeyiz. Hükümetin beceriksiz yönetimine dikkat çekmek istiyorum bir bakıma ama onlar aslında bizi temsil etmiyor,resmi olarak öle olsa bile ben kabul etmiyorum. Onlar sadece ülkemizin kırsal kesimindeki cahil,bilinçsiz,olayların ve gelişmelerin dışında kalan kuru kalabalık insanların seçtikleri kimseler. Ben burda bireysellikten yana olduğumu söylemeye çalışıyorum. Milletin çoğunluğuyla seçilen yanlış kişileri ve kararları kabul etmek zorunda değilim. Hatta biraz ileri gidicem belki ama kendimi ne Türk,ne müslüman,ne solcu, ne de herhangi bir gruba mensup hissetmek istemiyorum. Bunlar insanları birbirine cephe alan ve hiçbir işe yaramayan kalıplardan başka anlam taşımıyor benim için. Ülkemizi değiştiremicez belki ama kendi içimizde büyük değişikler yaratabiliriz. Bozuk düzene sessiz kalmak onlar gibi asalak olmaktır. Gerektiği yerde meydanlarda olmalıyız ama öncelik kendi hayatımız olmalı. Kendi geleceğimizi planlamadan başkasının yarınları için fedekarlık yapmamak lazım diyorum. Biliyorum çok bencilce ama öle bir toplumun içinde yaşıyoruz ki, onların sessiz kalmalarına ve ‘ohh iyi olmuş’ demelerine dayanamıyorum. Yanlışların arasında büyüyüp yanlış bir birey olmak istemiyorum. Hayatımı savaşarak öğrenmek yerine niye huzur içinde geçirmeye hakkımız yok?

Müdür Stoa

kopanisti | 20 March 2007 13:10

Müdür Stoa, iş günleri her sabah evinden çıkar servis otobüsünün geçeceği noktaya kadar yürür ve işçilerle beraber işine gider, yolda sohbet ederler.
ofisine girince, önce ceketini asar, masasının tozunu alır, merdivenlerden bir kat yukarıya çıkarak tuvalete girer ellerini yıkar saçını başını kıyafetini tekrar kontrol eder, bir kat daha yukarı çıkıp çay kahve istasyonundan bir bardak çay alıp masasına döner, çayını içerken, bir yandan da dosyalarına ve işlerine bakar,
yarım saat kadar sonra yardımcı gelir birbirlerine günaydın derler, yardımcı masasını silmeye başlar, yardımcının bütün masalarda bir gün öncesinden kalma tozlar varken bu masanın nasıl bu kadar temiz kalabildiğine şaşırdığını düşündüğünü bilir, çünkü yardımcı her seferinde gülümsiyerek siler masayı, 10 dakika sonra sabah çayı servis edilir. Bayan yardımcı Müdür Stoa’nın kendi aldığı çayın boşalan bardağını alırken yeni çayını bırakır masasına, birbirlerine bakarak günaydın derler.
Öğlen yemeğini yemekhanede yine işçiler ile beraber yer, yemeğini bitirince, içinde boş tabaklar olan tepsiyi tekerlekli tepsi dolabındaki boş rafa sürer, boş raf yok ise mutfağa götürür, işçilere afiyet olsun, çalışanlara kolay gelsin der ve çıkar yemekhaneden, çalışmaya geri döner, ne kadar yoğun olursa olsun, günde enaz iki kere işçiler çalışırken aralarında dolaşır, yaptıkları işer hakkında bilgi alır ve onlara küçük küçük espriler yaparak bildiği ip uçlarını verir, iş yüklerinin azalmasına destek olur.
Akşam servis araçları kapıya yanaşınca ofisinin elektriklerini kendi kapatır ve yine servis aracı ile evine gider.
Sabah ve akşam servis aracının en arka koltuğunda cam kenarında oturur, evinin uzaklığı nedeniyle servise ilk binen ve son inen Müdür Stoa’dır. Evi ile işi arasındaki bu yolculuk 1 saat 15 dakikadan az sürmez, İlk önce O günaydın der, sen son iyi akşamlar yine o der. İşçiler ve şöför gibi o da bir insandır ve evinde huzur içinde uyur Müdür Stoa.