bildirgec.org

hüzün hakkında tüm yazılar

Eğitime Gereken Önemi Vermeyen Milletler Yaşanacak Süreç İçinde Kendini Tüketip Yok Etmeye Mahkûmdur.

BAYMAHMUT | 09 August 2008 13:48

Eğitim bir milletin geleceğidir. Ciddi bir iştir. Eğitime gereken önemi vermeyen milletler yaşanacak süreç içinde kendini tüketip yok etmeye mahkûmdur. Bunun aksini savunmak dahi abestir.
Eğitim veren kurumlar bu işin ciddiyetinde olup, bu bağlamda kendi hırs ve ideolojilerini asla milletin geleceği ile oynamak adına kullanmamalıdır.
Ancak yakın zamanda İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yaşanan olaylar ve olayların gerçek yüzü ortaya çıkınca içimi derin bir hüzün kapladı.

vurgu-n..

morfik | 01 August 2008 15:17

Kendimi inşa etmek zor artık.
Gök-delendim, kum yığını oluverdim.

Güneşi kendime yakın bildim?
Yağmuru ıslattım da indim.

Yokluğumun kaçıncı günü?
kaç asır geçti aynada orijinalimi görmeyeli?

bir tek gün, sadece bir gün ..beş yıla denk geliyorsa terazinin kefesinde,,
yaşım kaç etti çözemedim !

Mutlulukların ipoteği kalkmıyorsa hesaplarda..
alın çizgisinin göbeğinden bıçak mı bilemeli,
var ise eşitliği, payda sıfıra düşmemeli..

ve ellerimde dördün gizemi ! alabildiğine derinliği..
ahh’ların neresine eklenmeli?

Palyaço Ağladığında

Dejavuu88 | 01 August 2008 10:18

Bir sinsi hüznü yüreğime saplayıp, dünyamızın dışına usulca süzülüyorum

Bizi geçtim, isimlerimiz alışacak mı ayrı anılmaya ?

Zaman baş döndürücü bir hızla geçecek.

Buna inanmak için susmaların taşıyıcısı oluyor soluk bakışlarımız.

Çok uzağa gidemeyiz
Sadece eskiyeceğiz, yeni bir öyküde umulmadık anlarda kanamak için…

Gürültü Yapmayın Yıldızlar Bu Gece Acımı Tenhada Yaşayacağım…

GRAFTONCUN | 01 August 2008 09:49

Son gecemizdi, bitiyorduk oysa nasıl da seviyorduk birbirimizi. Gururuma yedirip “gitme kal” diyememiştim. Diyemediklerim için kendimden nefret ettim.Yitirişti bu… Damarlarımdan akıp gider gibi… Umarsız gibi görünmeye çalışıyordum, tek umursadığım “o” olmasına rağmen nasıl da oynadım rolümü…Kapıyı çekti ve gitti… Gitmesini ben söyledim… Dilime küsüm şimdi… Gözlerine dalarak ne şiirler yazdım ben sana…Şimdi kimler yazacak şiirlerini…Artık sana “şiir gözlüm” diyen olur mu ki ?…Ya bana “şiir sözlüm” diyen …Gözlerim ardına, kapının suratına bakakalmıştı. Pişmanlığım çoktan başımı sarmıştı ama gururum pişmanlığımdan daha büyüktü. Bedenimi aşmıştı.Taşıyamıyordum artık…Sehpada çakmağını unutmuşsun. Fark edince aldım elime sineme bastım sana sarılıyor gibi… Kokladım… Az önce yanımdaydın, benimdin. Kapanan kapı ile el oldun, ele gittin, ben hala çakmağı kokluyorum…Oysa artık benim değilsin…Gitmeden önce son oturduğun berjer’e dokundum. Oturduğun yeri kokladım… Bu koku nasıl benden gitti diye çok ağladım.“O”da giderken ağladı, buna kalıbımı basarım…Evimde içtiğin son içkinin, arta kalan kadehine dokundum… Dudak izini aradım, dudağımı sürdüm.“O”nun dudağına sürüyor gibi…Karşılık versene “kadeh-can” can ver, kırıklıklarımı ört… Vefasız çıktın işte… Bu gece bu kadehi gözyaşı ile dolduracağım…Kadehe can vermek için çakmağını koydum içine… Şerefine sevdiğim şerefine…İçer gibi yaptım seni su niyetine…Birlikte yaşlanıp,beraber akacaktık hani ?…Beni kimlere bırakıp gittin ki…

Canım cam kırıkları ile doldu bu gece
Sensizliği koynuma sardım da uzandım
Üşüdüm çok üşüdüm
Sensizlik sarmadı beni
Yataktaki kokun sürmelendi
Yumdukça gözlerimi
Gözlerin gözlerime mühürlendi
Namussuz gece yine
Ciğerime çöreklendi
Sevmiyorum geceyi
Seni sevdiğim kadar
Sen gittin…
Arsız geceyi
Bana miras bırakarak…

Gürültü yapmayın yıldızlar bu gece acımı tenhada yaşayacağım…

demincekti demincek..

morfik | 23 July 2008 12:12

Ölü şairin dediği gibi ; ‘yıllar geçse de demincek…’

Az önce, biraz evvel, üç dakika, taş çatlasın on dakika… gibi demincek ile saplanıp kalmıştı yolculuklara kadın.

Demincek misali canı yanıyordu. Demincek misali gülüyordu. Demincek misali bakıyordu…

Demleniyordu yaşam, yaşamlanıyordu dem.

Anlamaya başlıyordu nihayet. Düşmek ve uçmak aynıydı. Boşlukta olmaktı, yer çekimine uzun ya da kısa süre meydan okumaktı.

Meydanın ortasında, ölü şairi son kez okudu kadın.‘–se- si yok artık,yıllar geçti.affet beni..yalvarırım affet.’ dedi bağırarak.

SEVİNÇ

dimoedes | 12 July 2008 13:11

Her gece olduğu gibi sabah kalktığımda neler yapacağımı planlıyordum bir yandan da internette araştırma yapıyorum. 02:26’da telefonuma mesaj geliyor.
İbo : Dinocum nikah masasını dinler misin?
Ben : Hayırdır gece gece niye nikah masası.
İbo : Sevinç evleniyor 🙁
Ben : İbo şakanın ne yeri ne zamanı. nerden çıktı şimdi bu gece gece
İbo : Şaka değil ciddi bu pazar Sevinç evleniyor. davetiyesi bizim arkadaşta var.
Ben : Hiç bir zaman kısmet olmamıştı bundan sonrada kısmet olmayacak zaten. Tamam dinleyeceğim.
İbo : Üzülme

Sevinç benim ortaokul son sınıfta sevdiğim aşık olduğum yani herşeyimdi ki aradan 9 yıl geçmesine rağmen hala unutamadığım insan. Ne zaman memleketime gitsem mutlaka evinin önünden geçerdim. Gördüğüm zaman bile heyecanlanırdım. Gerçi o beni gördüğüne sevinmezdi çünkü benimle konuşmuyordu. Arkadaşım yüzünden. İşin bu kısmı uzun hikaye hatasız olduğumu kaç defa anlatmama rağmen hatta birçok insanın anlatmasına rağmen 8 yıldır benimle konuşmaz. Bu pazar evlenecekmiş. Allah mutlu mesut etsin inşallah hiçbir zaman da mutsuz olmaz.
Nikah masasına oturmuş işte dayanmak çok zormuş böyle SEVİNC’E…

gelin oldun işte
gelin oldun işte

Empyrium

xmetisx | 06 May 2008 09:21

Gürül gürül akan suların şappadanak durduğu noktadır… Neden duruyo bu sular derseniz işte bu grubun yaptığı müziği dinlemek için… ahhh ahh markus burada olacağıdı… Hikâyemin başına sarıyorum… Ortam filen buğulanıyo böyle… Ben bi gün içmişim kederliyim böyle şiir filen yazmaktayım derkene sokaktan duydum seslerini demek isterdim ama ülkemizde seveni sayanı yoktur pek… Yani sokaktan duymadım, pek sevgili bi arkadaşım, yağız bi delükanlı geldi dedi ki; sen bilir misin empyrium diye bir grup var, çalar söylerler böyle, iliğine kemiğine işlerler… Dedim de git… yok dedi ille anlatacağım… Git-anlatçam, git-anlatçam derkene iyi dedim anlat kim miş bunlar neymiş bunlar…

hüzüntü [hayalci]

| 20 March 2008 19:15

Yine geldin!
Geldin ve oturdun baş köşeye.
Seni gidi davetsiz misafir.
Seni gidi utanmaz sıkılmaz pespaye!

Biliyorsun!
Biliyorsun senden nefret ettiğimi.
Senden ve çuval dolusu hüzüntü yükünden.
Sıkıntı ve keder

Geliyorsun!
Bilerek ve isteyerek,
beni sıkıntılara boğmak için.
Beni kasvete büründürmek için.

Biliyorum!
Kimlerden, nelerden yüz bulduğunu.
Kimi zaman anlamsız bir şarkının birkaç notası,
kimi zaman bir şiirin birkaç dizesi,
bir öykü,
bir roman,
bir film sahnesi…

Teğet geçiyorsun kimi duygulara,
Yanağından hiç öpülmemiş bir çocuk,
Ya da eksik bir anne şevkati,
Platonik bir aşk,
Yarım kalmış, eksik bir şeyler,
Boşa geçmiş bir ömür,
Ve daha neler neler…

Hüzün…

hypatia | 13 March 2008 09:52

Ya hüzünsün, ya hüznümsün…

Ya da hüzün benim. Ben olmuşum.

Tüm bedenimi kaplamış , kendimi alamadığım, içimden çıkaramadığım , içinden de çıkacak gücümün olmadığı bir hüzün. Öyle yoğun ki sanki bedenimi bile ayakta o yoğunluk tutuyor, hissettirmiyor, istetmiyor. Sadece gerekleri yapan teknolojik bir alet gibiyim. Nerdeyim, kimim, kim için ve kendim için ne ifade ediyorum bilmiyorum. Bildiğim bir tek şey var oda zorda olduğum.

Mektup

pilli pati | 02 March 2008 00:21

Bir hüznün tam ortasındayız, şimdi. Gecikmişliğin, yitirilmişliklerin ve kanıksadığımız bu monoton gidişin tam da ortasındayız; aslında hep kendime verdiğim sözleri tutmamakla başlıyorum bir devinime; belki de hayata bıraktığım noktasından başlıyorum; bu dipsiz kuyuya tekrar bir umut salındırmaya…

Ne gerektirdi bu devinimi? Neyin yansıması düştü aklıma? Neyi arar oldum, yeniden? Bilmiyorum. Yanıtları sende mi? Onu da bilmeksizin yazıyorum. Farkına vardığım tek nokta, bu kağıtların benimle bir hüznü paylaşmakta olduğu.

Yine yere düşen bir çocuğu elinden tutup doğrultmaya çabalıyorum.