bildirgec.org

hüzün hakkında tüm yazılar

Sevmek Düşmeden Uçmayı Bilenlerin Marifeti

kahvekokusu | 30 October 2009 09:41

Kendi yağmurunda ıslanır şehir
Yüzüm kendi yağmurunda yıkanır..
Her aşk kendine büyüktür
Ve her ayrılık kendi yalnızlığını tanır…

Gel..desen, yalınayak
Kızgın sahralardan, harlı yollardan geçerek gelirdim sana…
Gel! Desen
Düşmekten korkmadan,
Kırık kanatlarımla, uçarak gelirdim sana…
Yüreğimde bin kamyon yükü sevda
Uykusuz gecelerimi nevbetlere devredip
Yıldızlardan sızan bir ziya gibi
İcabet ederdim çağrına
Oysa ne “gel” dedin ne de geldin.
Ey hüznümü umuduna çözdüğüm sevda!
Kaybetmek bulanlara mahsustur
Ben seni hiç bulmadım ki….

KOYNUMDA HÜZÜN

kahvekokusu | 29 October 2009 12:04

Hasretinle sevişirim her gece
Her gece koynumda hüzün, senin yerine…
Özlemlerim dağ gibi büyürken içimde
Çoşkun bir ırmak olur sana akar yüreğim…

Dost sohbetleri yalan
Sığındığım şiirler yavan
Hiç kimseyi, hiç bir şeyi koyamam yerine…

Gecelere yüklesem efkarımı, taşıyamazlar
Ben kalırım bana, bir başıma…
Hayalinle dertleşirim her gece,
Her gece koynumda hüzün, senin yerine…

Şeffaf Çığlık

Kuduz maymun | 03 October 2009 17:50

Yine dalgalar gelip yutmaya başlayıncaya kadar geçecek bir boğuşma dönemi. Bu üçüncü oluyor. Her biri hastalıklı bir bedenin ölüm gelene dek boğuştuğu gibi geçiyor. Geçici bir iyileşme alametiyle hırsla saldırıp kendini kurtarmaya çalışan bir hastalıklı dimağın, en sonunda hastalığa da, ölüme de rızası ile başeğmesine dek geçecek olan o alil zaman.

“Ve ben, kavgaya olan inancımı anlatıyorum sana…”

Şeffaflaşıyor. Şeffaflaşmaya başladı, yarabbi. Gitgide ölmeye başladı. Görünmez olmaya başladı. Elini sallıyor, çarpmıyor karşısındakine. Sesini duyuramıyor. Bir ses duymak istiyor. Boğazına bir yumru tıkandı; çığlık atamıyor. Görünmez olduğunu farketmiyor insanlar. Sesinin kısıldığını farkedemiyorlar. Son bir hamle ile ağzından çıkan son tınıları kendisi dinliyor.

Mektup-3: İnceden Sevda

Kuduz maymun | 14 August 2009 09:41

Korkunç bir yanılgıyla kendimi aldatıp aldatmamış olduğumu düşündükçe hüznümün sınırı bulunamaz oluyor. Körolasıca gönlüm de avunamaz oluyor.

Ezelden hırpalanarak yaratılan kadının öfkelenmeye gerçekten de takati yok. O nasıl bir korkunç yanılgı olacak kimbilir. Çaresini nerelerde arayacağım kimbilir. Hangi şiir anlatabilecek halimi, merak ediyorum.

Sordum bir keresinde: “Hiç kalbin ince ince sızlayarak sevda çektin mi”, diye. Hayır, öyle bir duyguyu ömründe tatmamıştı.

Farid Farjad: Kemanı Ağlatan Adam

powerbyfi | 10 August 2009 12:15

Kimi zaman hüzünleri vardır insanın melankolik ve kırgın hallerinde gözyaşlarını, söylenemeyen kelimeleri, kimseye açık edilmemişleri parmaklarıyla yüreğinden akıp gelen hisleriyle Fars kültüründe yüzyıllar önce Rebab diye bilen ve modern kültürde gelişip az da olsa değişen kemanıyla gam ve kederi harmanlayıp içinizi yakarçasına, kemanını inleterek nağmelerini gözünüzde bir damla yaşa, boğazınızda takılı kalan bir nefese, yüreğinizi yakan bir kora çevirir; sözün bittiği yerdedir, ezgileri tanıdıktır dinleyene onun adı: Farid Farjad’tır.

Türkiye'nin Farid Farjad için değeri ve anlamı çok özel. Kendisini artık hiç gidemediği ülkesinde gibi hissediyor buralarda.
Türkiye’nin Farid Farjad için değeri ve anlamı çok özel. Kendisini artık hiç gidemediği ülkesinde gibi hissediyor buralarda.

Farid Farjad 1938 yılında İran’ın Tahran kentinde dünyaya geldi. Rebab’ın evladı olan kemanla tanışması 4 yaşında olur ve kemanını bir daha sol elinden hiç ayırmaz. Eğitimini de yine müzik üzerine yapar. Tahran Müzik Konservatuarı’nda Klasik Müzik ve Batı Müzik Kültürü üzerine master yapar. Mezun olduktan sonra Tahran Senfoni Orkestrası’nda Başkemancı’lığa kadar yükselir. İran Müzik Tarihi’nde kendisinin çok önemli bir yeri vardır. İran Müzik kültüründen birçok derleme yapar ve akademik olarak da birçok faliyeti yürütür.

Benim Hikayem

Thing | 27 July 2009 09:25

Çoktandır göremediğim denizi gördüm birkaç gün önce, öğleden sonraydı ve yorgundum. Özlediğim bir şeyi görmekten ne kadar mutlu olduğumu anladım. Yerine hiçbir şeyin konulamayacağı bir mutluluk. Bir sevgili ile yaşanandan farklı, anne ile yaşanandan farklı, babaya sarılmaktan farklı, evladını öpmekten daha farklı bir mutluluk. Özlediğim şeyleri düşünürken aslında o anları yaşarken ileride özlenecek olma ihtimallerini hiç düşünmediğimi fark ettim.

Kurşun kalemle duvarlara resimler yapmaktan çok mutlu olurdum çocukken, sonunda mutlaka ceza alırdım resmi yaptığım duvar her kiminse ondan. Ancak başkasının öfkesi mutluluğumu bozamazdı hiç. Benim mutluluğumdan başkasının üzülmesi çok ileriki yıllarda ayrı bir sıkıntı olmaya başladı içimde. Buna vicdan da diyebiliriz aslında. Biraz daha sonraki yıllarda aslında mutluluğumdan rahatsız olanların aynı mutluluğu yaşamadıklarını her nedense yaşayamadıklarını fark ettim.

BİR GÜNLÜĞÜNE SU OLMAK

admin | 04 July 2009 11:34

Eşlik eden şarkıya, yazmaya ara verip eşlik etmek ile, şarkının ilhamında yazmaya devam etmek arasında gidip geliyorum.İyisi mi birkere dinleyeyim,tadayım,öyle devam ederim..Tamam,iyiyim şimdi…

Değişik olduğu günler nadirdir insanın hayatında aslında…Bir gün her gün olduğundan farklı olup bunu farkettiği zaman keyfine diyecek yoktur.Bu farkındalık öylesine güzeldir ki,öylesine kendini bulmuşluk hissi verir ki ister acı çekiyor ol ister kahkahalar atmak gelsin içinden,tek ortak bir ifade vardır,evde,sokakta orda burda,izini bıraktığın her noktada bir güzel tebessümdür tek karşılık.Bir tebessüm hiç bu kadar kendini bilmemiştir,ne için gülümsediğinin hiç bu kadar farkında değilsindir,hiç bir gün bu kadar iyi tanımamışsın kendini,hiç bu kadar bütünleşmemişsindir kendinle…Her zamanki olağan, telaşlı ve çelişkili halin gidiverir yerini sağlam,neyi dinlediğini bilen,huzurlu bir beyine bırakır.Çok değişiktir bu his çokk… Vücudunun her hareketinin her zerresinin anlamını bilirsin o gün,elini istemsizce neden masaya koyduğunu bile ya da neden o tarafa baktığını ya da ne biliyim,o aklından geçen saliselik düşüncenin özünü idrak ederek yerini bir yenisine bırakırsın..Çok değişiktir o gün,çok safsındır o gün,o kadar şeffafsındır ki baktığın değdiğin her yere, gülümseyen gözlerinden yukarılara o kristal sesli yıldızlardan saçtığını görebilirsin adeta,içindeki o güzel şeyin baktığın her yere saçıldığını falan… Çok,çok az defa bulur böyle günler insanı… Ve çok az defa anlar insan her yaptığının anlamını..Geçmişte söylediği bir sözü nasıl algıladığına ve algılandığına,geçmişteki kararlarının, hareketlerinin ne anlama geldiğine ve gelmesi gerektiğine,doğru muydu yanlış mıydı diye kararsızlığa düşmeden çok çok az defa anlam verir.Çok zamanlar aklına gelen ya da şöyle bir gözden geçirilen bir karenin her ayrıntısı binbir soru ile tekrardan anlamlandırılırken kimi zaman tarifsiz bir acı ya da acıyı azaltan öfke ile bir yandakiyle kıyaslanamaz tabessüm vesilesiyle;çok az zamanlar anlarsın o karenin ne anlam ifade ettiğini,her zerresinin,her bir gözbebeğindeki bakışın ne anlatmak istediğini…En güzeli de ne bir kararsızlık gelir bulur seni,ne bir çelişki ne de bir öfke…Her şey silinip yerini koca bir tebessüme bırakır…Kutsallıkla dolar tüm ruh,sanki tüm şeytanların önünde diz çöktüğü,gene de affedici bir meleksindir,senden iyisi yoktur,gözleri senden güzel parlayan yoktur,senden yücesi ve kendine tapanı….Çok güzel hissedilirrr çokkk… Çok azdır böyle zamanlar ama… Böyle duru olunan zamanlarr….Bir gün de olsa farklı olmak güzeldir…Bu günün arefesinde tüm boğazlarda biriken acılar,ne çok soğuk ne de sıcak o tam kıvamındaKİ muazzam su ile yıkanır giderr,bu günün arefesinde içte bir yerlerde biriken kahkahalar,çok da anlam verilemeyen mutluluk zerrecikleri, yerini öylesine anlamlı bir hüzne bırakır kii… Bir gün öncesinden öylesine farklı yapar ki…Hüzne de anlamsız mutluluklara da öylesine bir anlam yükler ki…Bu ruh tazelenmesi henüz açan bir bahar tomurcuğunu bile geride bırakır.

ÖYLESİNE…

maltoferfol | 24 June 2009 13:38

Hüzün…
Sessiz bir o kadar masum sesleniş.
Çırpınış umutları karşında ummak!
Kırmak şeytanın kanatlarını, uçurmak cennete
Cana üflemek, salmak canı canana
Nefes almak bir solukta…
Canlanmak hissettiğin bedende,
Doğmak yeniden yenilenerek…

Öylesine sesleniş yüreğe…

Meleğe sesleniş

zyprexa | 20 June 2009 13:58

Melek; gözlerimin içine sız ve oradan kalbime damla …
Ruhum azat edilsin varlığınla …
Ve her cümleme yerleş …
Orası senin evin …
Orası senin …
Melek; parmak izlerime otur …
Tenin olsun her dokunuşum …
Her yerde izin olsun …
Avuçlarımın içine mum gibi dikeyim seni,
Ebesi ben olayım bu hüzün oyununun …
Melek; sakallarıma sinsin kokun …
Hiç hasat mevsimi olmasın ondan sonra
Ve ondan sonra her mevsim bereket açsın yüzümde …
Aynaya bakında sen olsun siluetim, sen koksun terim .
Melek; gir damarlarımdan bu aciz halimde bir serum gibi .
Parçala hatta tenimin kavruk rengini .
Ne olur ?
Sen işleyeceksen etimin bir yerine,
Birazda acı olsa ne olur ?
Melek; zaman gece şimdi burada.
Göz kapaklarımın iç astarına iğneledim bende kalan gülüşlerini …
Ve senin mutluluğun ile yumuyorum her an ben gözlerimi …

Kalemimden

Bayan sürücünün anıları 1

nacak | 22 May 2009 12:58

Ehliyeti aldığım ilk gün …..
Ehliyet kursundan direksiyon hocamla konusuyoruz .
-Aman kızım trafiğe çıkacağın gün bana haber et olur mu ? diyor bana . Hemen balıklama atlıyorum.
-Hayırdır hocam , neden ?
-Ben o gün trafiğe çıkmayacağım .
Gülüyoruz hep birlikte .

Arabayı aldığım ilk günler …
Geniş , boş bir pazar alanında çalışmaya başlıyoruz .Sonra bir bakıyorum dikiz aynasından . Arkamda kocaman bir konvoy oluşmuş .Ben sağa dönüyorum arkamda koca bir konvoy -ben diyeyim 10 araç siz deyin 20 araç – sağa dönüyor . Sola dönüyoruz yine hep birlikte , konvoydakiler ve ben . Ne oluyoruz anlayamadım önce . Acaba trafiğe çıkacak olmamı protesto etmek için toplanmış bir grup mu ? Ya da direksiyon hocam mı ayarladı bunları ? Bu düşünceler arasında bir sağa bir sola dönerek pazar yerinin içinde habire dolaşıyoruz.

Sonra anladı gariplerim benim acemi bir sürücü olduğumu ve pazar yerinde çalıştığımı . Meğer belediye hemen yakındaki ana yolu kapatınca , ara yola sapan herkes soluğu pazar yerinde almış. Durum anlaşılınca beni takip etmekten vazgeçip ayrıldılar artık peşimden …