bildirgec.org

hikaye hakkında tüm yazılar

MELAHAT’IN ARABALARI

super hero | 09 January 2011 17:23

Melahat, en sevdiği sosyal paylaşım ağında paylaştığı internet sitesi bağlantılarının hiçbirinin eklenmemiş olduğunu, paylaşmaya çalıştığı siteleri kapattıktan sonra fark edince, burada tekrarlamaya terbiyemin elvermediği tumturaklı bir küfür savurdu.

Melahat’ı tanımam. Hakkında, çok tumturaklı küfürler bildiğini bildiğimden başka bir şey de bilmem. Acelem vardı. Melahat’ın paylaşamadığı site bağlantılarıyla, ya da bildiğini bildiğim tumturaklı küfürleriyle ilgilenecek vaktim yoktu. Otobüs durağına gidip en az yirmi dakika soğukta beklemek için randevum vardı. Çünkü daha dün akşam, işten eve dönüş yolunda otobüsteki iki genç konuşurken kulak misafiri olmuştum. Tamam, adamlar çalmıyor mu, çalıyor; ama iyi de hizmet veriyor. O yüzden randevuma geç kalmak istemiyordum.

dokunaksız doku

astral | 08 January 2011 17:04

Belki mantıklı değil, sana yazılar yazmak, seni hayata eklemek .

Devamı olmasa da bazı şeylerin an geçtikten sonra nasılsın demek istermiş insan. Affeder hatta affedecek bir şey olmadığını da anlarmış.

Zaman geçince o zaman için fena sayılanlar, benim de hatam çoktu dedirtirmiş. Bunun ötesinde bir niyetim yok, olamaz da. Yine de konuşmak istemezsen, hiç sorun değil. Sorun olanları geçmişte bıraktım.

Pişmanlık Çiçeği

ZKUD | 03 January 2011 14:12

Ulustaki durağa gelmişti otobüs. Kapı açıldı, yanım boştu. Otobüs ağzına kadar dolacak şimdi diye söyleniyordum. Birkaç kişi geçti arka taraflar oturdular, yaşlı teyzeler – amcalar hemen ön taraflara konumlandılar.

Arkasından biri sallanarak diğeri onu arkasından tutmaya çalışır gibi bir yandan da bir şeyler söyleyip sanki teselli etmeye çalışarak, belli ki iki arkadaş(orta yaşlarda) giriş kapısından kart basıp ilerlemeya başladılar. Sallanarak elinde çiçekle gelen parmakları ve uzun boylu adama doğru bakıyordum fakat yanıma oturmasını hiç istemiyordum. Sarhoştu sanki.(Sarhoşlardan rahatsız olduğumdan değil) İnsanın sevmediği ot burnunun dibinde bitermiş , geldi oturdu yanıma, arkadaşı da bir arka tarafındaki koltuğa.

GÜÇ RUHU UTHA

nihansage | 31 December 2010 10:50

Akşam oluyordu.Obaya dönemezlerdi.Mete çevreden odun topladı ve mağarada ateş yaktı.Yanlarında getirmiş olduğu yiyecekleri İbrahim dedeyle birlikte yediler ve çok geçmedende günün vermiş olduğu yorgunlukla hemen uyudular.O gece mete çok değişik rüyalar gördü.Rüyasında, içinde yatmiş oldukları mağarada, toplu halde intihar etmiş olan halkı gördü.Onlardan biriymiş gibi aralarında gezindi.Onlarla konuştu.Hepsi ümitsizlik içersindeydiler.Halkın içersinde bulunan şaman ile göz göze geldi ve uykusundan sıçrıyarak uyandı.Rüyasını ibrahim dedeye anlattı.O bölgede yaşayan, eski ilmleri bilen bir adam vardı.İbrahim dede meteyi, onun yanına götürdü.Rüyayı ona da anlattılar.Yaşlı adam rüyayı büyük bir dikkat ile dinledi.Yaşayan bir şaman’ ın meteye büyü yapmış olabileceğini söyledi.En büyük delili ise metenin şaman ile gözgöze gelmesiydi.O şaman’ı bulmalarını tavsiye etti.O nu bulmak ve meteden ne istediğini anlamaları için ise tekrardan mağarada bir gece geçirmelerini tavsiye etti.Mete’ nın kendini koruyabilmesi için Ayetel kürsiyi yedi defa okumasını istedi.Ellerine okunmuş su verdi.Bunu daire şeklinde yere dökmelerini ve içersinde uyumaları gerektiğini anlattı.Mete alime pek inanmamıştı.Ama ibrahim dede yaşlı alimin her dediğini büyük bir itinayla yaptı.Mete de ayetel kürsiyi yedi defa okudu.İkisi birden dairenin içersinde yattılar.

O gece de mete rüya gördü.Rüyasında, içinde bulundukları mağaradaydı.Etrafına bakındı.İnsanlar vardı.Elbiseleri yıpranmış,üstlerı toz toprak içersindeydi.Bu insanların eski türkler olduklarını anladı.Onlarla konuştu.Ve konuştuğuna cevap aldı.Demek ki bu insanlar da onu görüyorlardı.Konuştuğunu duyuyorlardı.Fakat bu konuştuğu dil çok farklıydı.O da onlar gibi eski türkçe konuşuyordu.Şaman ın yanına gitti ve ona sordu.-Sen kimsin?-Benim adım GÜÇHAN.Son şamanım.-Benim ile neden rüyamda konuşuyorsun?-Sana ulaşmamın ve dikkatini çekmemin tek yolu buydu.-Benden ne istiyorsun?-Atanın yarım bıraktığı işi tamamlamanı istiyorum.Senin atan metenin bana vermiş olduğu bir söz var.Onu senden istiyorum.-Neymiş bu söz?-Atan metenin soyundan gelecek olan ve duru görüye sahip bir taşıyıcı.Bu taşıyıcı atan metenin çocuğu olacaktı.Ama savaş sırasında öldürüldü.O da halkının kurtarılması karşılığında, soyundan gelecek kişiyi bana verdi.

NE KADAR BÜYÜMÜŞTÜM

mavilikler | 31 December 2010 09:39

O’na kendi ellerimle çorba yapacağım. Tarhana çorbası sever en çok… Sıcak sıcak ısıtsın içini. Kapıdan girdiğinde tüm soğuğu dışarıda bıraktığını anlasın kaşığı her ağzına götürüşte.

Ne kadar yorgun olur o saatlerde sevgilim, kimbilir?! İlk kez evimde göreceğim O’nun o halini. Yolda rastladığım işten dönen insanların yüzlerinden çok iyi tanıyorum o görmeyen bakışları. Bu yüzden buraya geldiğinde, gözlerinde sevgisinden izler bulmaya çalışmayacağım. Bütün gün koşturup durmuş insanların gözlerine inen o perdeyi biliyor olacağım çünkü.

“Hadi, iç çorbanı canım.” diyeceğim. “Sevgini gözlerinde görmeye ihtiyacım yok, hissetmek için. Yorgunsun şimdi. Ruhun çoktan uykuya çekildi bile. Ama ben sadece bedeninle de olsa yanımda olmandan öyle mutluyum ki!”

KUYU

mavilikler | 25 December 2010 14:36

Bitti, değil mi?! Işık söndü. Kapkaranlık oldu gözlerin. Hiçbir şeyin seçilmediği kör bir kuyu…

Madem istemiyorsun artık beni, hiç değilse çıkmama izin ver oradan. Nasıl giderim ki yoksa?! Sendeyken hala nasıl yaparım sensiz?

Bakmayacağım artık gözlerine! Çünkü ne zaman baksam, orada bırakıyorum kendimi. Artık başkalarını göreceğim hep. Ama hiçbirine sana baktığı gibi bakmayacak gözlerim… Bu kadar çok derinlere inmeyecek… Çözmeyecek oradaki sırrı.

Çünkü giz çözüldüğünde, sıcacık bir şeyler akıyor içime… Karşımdaki insan çok tanıdık bakar oluyor. Sanki benden bir parça… Adeta bir uzantımmış gibi… Bu yüzden bir gün bana çok uzak baktığında, o parçam koparıp alınıyor benden. Bir yanım hep eksik kalıyor. İşte şimdi sen aynen öyle bakıyorsun.

GEL BENİMLE KAL DİYEMEMEK…

astral | 20 December 2010 12:18

Telefon çaldığında henüz vakit geç değildi. Ekranında onun adını yazan telefonu aldığında, dudakları kulaklarına uzanırken ev dolu olduğundan Trak sadece ‘Canım’ dedi.

Küt, direk söze girdi enfes ses tonuyla. Radyo programının nadide spikeri edasıyla konuşmaya alışkındı.

Oysa o bu halinin farkında değilken ve merhaba dahi demeden direk; ‘Aynı eve taşınmamız ortalığı karıştıracak bir durum. Farklı şehirlerde çalışmamızsa beni üzecek bir durum.

Durum, durum…’ dedi.

Dudakları büzülmüş olduğundan zor konuşuyordu. Ona bunları söylemesi gerekiyordu.

İKSİR

mavilikler | 16 December 2010 11:07

Az sonra kalkacaksın masadan. Seni bu eve bağlayan son prangadan da kurtulmuş olacaksın böylece.

Odana koşacaksın hemen. Üzerindekileri öfkeyle çıkarıp fırlatacak, onlara hiç benzemeyen bambaşka giysilerle kuşanacaksın.

Bu bir çeşit kabuk değişimi olacak. Evin kapısından çıktığın an başlayacak olan yeni yaşamına çok daha uygun bir deri oluşturacak bu giysiler.

Açık havaya çıkıp karanlığa karıştığında, bu kabuk değişimini daha da derinden hissedeceksin. Karanlık seni içine alacak… ta ki kendinden bir parça yapana kadar saklı tutacak orada.

venüs tepesi

astral | 13 December 2010 11:52

İçimde bir şeyleri kaçırıyormuşum gibi bir his… Nerede, neyi kaçırıyorum? Belki iç sesim. Sadece bu.

‘Evet, yanıt bu olmalı.’ dedi küçük melek; mavi kanatlarını çırparak ve beyaz tüllerin arasından sıyrılarak ve ağaç dallarının arasından kayboldu. Bunun için gelmişti belli ki.

Bir filmde bir yazar, onun nereye gideceğini ben de bilmiyorum, yazarken ortaya çıkacak dedi, bana ait tonla şeyi bilmeden yanıtlarken…

Sen benim kadar, sert olsaydın kimi zamanlar, – sert derken doğru sözcüğü kullandığımdan emin değilim- ne bu ilişki kalırdı, ne de bugün bu denli unutulmaz geçerdi.