bildirgec.org

hikaye hakkında tüm yazılar

OK MESAFESİ 4

nihansage | 07 February 2011 19:52

Gözlerini açtığında geniş bir çadırın içinde olduğunu farketti.Saçı sakalı bembeyaz olmuş yaşlı bir adam elinde üzüm salkımıyla yanına geldi.Salkımlardan birini kopartıp Ertuğrul’un ağzına koydu.”Bunu da ye tamam.” diyordu.

Acısı çok fazlaydı.Mızrağın vücuduna saplandığı yer ateş gibi yanıyordu.Sanki vücudunu ikiye ayırmışlardı.”Ne oldu?” diyebildi sadece.Yaşlı adam Ertuğrul’a “Çok fazla kan kaybetmişsin.Şimdi dinlen.Seninle sonra uzun uzun konuşuruz.” dedi.

Işıktan Köprü

mavilikler | 07 February 2011 18:45

Yine o aynı uçurum gözlerinde… Sen oradan bakınca… Çok uzaklardan… Ben öyle çaresiz kalıyorum ki! Bir daha hiç önceki gibi bakmayacaksın sanki gözlerime. En küçük mesafe bırakmayan o ışıktan köprü gözlerinden bana uzanmayacak.

OK MESAFESİ 3

nihansage | 04 February 2011 10:18

Sağ tarafındaki acı öyle şiddetliydiki elinde olmadan inledi.Kahverengi gözleri acıdan kocaman olmuştu.Etrafına bakındı.Zırhlı haçlı şovalyelerini görmüştü.Kendi aralarında birşeyler konuşuyorlardı.Çok ileriden savaşın sesleri geliyordu.Savaş henüz bitmemişti.

Öyle İçimdesin ki

mavilikler | 02 February 2011 11:58

Oraya dokunma sakın! Görmüyorsun sen… Ama çok derin bir yara var aslında orada. Biliyorum, o mesafeden bana ellerinle dokunamazsın. Ama kelimelerinle pekala yapabilirsin bunu. Görünmez yaraların en büyük düşmanıdır çünkü kelimeler…

Sana çocukluğumu hiç anlatmadım. Bu yüzden bilmiyorsun, içimdeki yarım kalmış o çocuğu. Senin için çocukluk, kahkaha ve oyundur sadece… Büyük olmaktan yorulduğunda, kaçıp kaçıp saklandığın içindeki o sıcacık sığınaktır.

Bu yüzden, sevdiğin kadına en çok ondan söz etmek istersin. O’nun gözlerinde beliren o gölgeye bir anlam veremez, kelimeleri gönlünce sıralarsın ard arda. Herbirinin bir ok olup yüreğine saplanışını hiç görmeden…

OK MESAFESİ 2

nihansage | 31 January 2011 10:04

Ok mesafesi‘nin devamı…

Haçlılar, tepenin altındaki büyük meydana ilerlemeye başladılar.Ok mesafesine gelince, okçuların komutanı “fırlat” emrini verdi.Binlerce ok bir anda gökyüzünü kapladı.Atilan oklar önce yükseldiler, yükseldiler.Gerilmiş olan yayların yükselttiği oklar yer çekiminin etkisiyle, kavis çizerek haçlı ordusunun tepesine doğru inmeye başladı.Ve bir emir daha duyuldu.”Oklar hazır… fırlat.”

Haçlı ordusuna epey bir zaiyat vermişlerdi.İlerleyen haçlı ordusunun içinde artık ölüler ve yaralılar vardı.Yinede ordu hızlı bir şekilde ilerliyordu.Sıra artık süvarilerdeydi.Selçuklu ordusunun süvarileri hızlı bir şekilde saldırıya geçtiler.Arkalarında da piyadeler vardı.

Mutluluğu Ürkütmemek

mavilikler | 30 January 2011 14:28

Mutluluğa da aynen böyle yapacağım. Güvercinlere ekmek verirken yaptığım gibi…

Ürkütmemek için hiç igilenmiyormuş görüneceğim. Yoksa o da uçup gider onlar gibi.

Bugün bu kararıma uyarak hemen harekete geçtim ve dışarıya çıkmadan önce, ilk kez kendime sormadım nasıl bir gün olacağını. Şu köşeyi dönünce her şeyle karşılaşmaya hazırdım.

Beklenti olmayınca, inanılmaz bir uyum baş gösteriyor içinle çevren arasında. Zihnindeki resimle kıyaslayıp durmuyorsun gördüklerini. Bu yüzden de hayal kırıklığı denen şey bir anda çıkıp gidiyor yaşamından.

OK MESAFESİ

nihansage | 29 January 2011 13:37

Ertuğrul, karşısında bir deniz gibi duran haçlı ordusunu görünce, içinde bir korku hissetti.Tüyleri diken diken olmuştu.Kapkara gözleriyle arkadaşlarına baktı.Gençliğin verdiği coşkuyla yerlerinde duramıyor, sürekli kılıçları ve mızraklarıyla oynuyorlardı.

kimim ben

super hero | 27 January 2011 09:51

Zayıflamak umuduyla spora başlayan ama kilo vereceğine tam aksine alan şişko adamın hayal kırıklığıyım ben. Aslında, kaslar o bıngıl bıngıl yağlardan daha ağır olduğuna göre, işin hakkını vermiş olsa vücut ağırlığını dert etmemesi, hatta tam aksine bunu olumlu bir gelişme olarak görmesi gerekirdi. İşte ben, spora başlamayı daha fazla tıkınmak için bahane sayan şişko adamın içinde büyüttüğü o suçluluk duygusuyum.

Bütün gün iş yerinde pencereden dışarıya baktığında gördüğü davetkar kış güneşinin özlemini duyan, ama nihayet işten çıkabildiğinde güneş çoktan batmış olduğu için ayaza kalan adamın yaşadığı hayal kırıklığıyım ben. Aslında, bitirilmesi gereken sadece bir tane rapor olduğuna göre işten biraz daha erken çıkabileceği halde, başka bir birimden beklediği veriler bir türlü gelemediği için kaçmıştı güneş. İşte ben, ne yaptığı işe, ne de o işi kendisinden sonra devam ettirecek olana saygı duymadığı için ağırdan almayı marifet bellemiş herkese diş bileyen adamın o ayazda bile içini yakan öfkeyim.

Gölgenle Savaşmak

mavilikler | 24 January 2011 18:23

Bir gölge olmak istemiyorum. Her gün aynı şeyleri yapmak, tekrarladıkça içini boşalttığım şeylerle tıklım tıklım doldurduğum bir yaşantıyı bezgin adımlarla peşimsıra sürüklemek…

Güneş yeni bir güne doğsun artık! Ben yatağımda gözlerimi açtığımda, hayat sırtımda bir ağırlık olmaktan çıkıp insin aşağıya… Karşıma geçip ta gözlerimin içine baksın ve “ne sürprizler hazırladım sana” dercesine hınzır hınzır gülümsesin.

UZAKLARA KAÇIYOR

mavilikler | 23 January 2011 16:34

Anahtarı çeviriyor. Açılıyor kapı. Bir anahtarla açılan her kapı gibi yalnızlığa açılıyor.

Çocuk kapının önünde her seferinde aynı yadırgamayı duyuyor. Oysa çoktan alışmasını sağlayacak kadar çok tekrarladı aynı şeyi. Defalarca kapının önüne geldi, anahtarı çıkardı ve açtı kapıyı… Ve her seferinde aynı şaşkınlığı duydu yine. Sanki alışması gereken; her gün yaptığı şeyi yapmak, yani eskisi gibi kapının zilini çalıp yaklaşan ayak seslerini beklemek yerine anahtarını çıkarıp kapıyı açmak değilmişçesine…