bildirgec.org

hikaye hakkında tüm yazılar

Kapının Ardında

mavilikler | 21 February 2011 16:15

Kahvaltı masası hiç bu kadar sessiz olmamıştı. Çay kaşıkları bu kadar gürültüyle şıngırdamamıştı hiç bardaklarda.
Her ses, her kıpırtıda daha da büyüyordu sanki masadaki iki genç kızın sessizliği.

“Emre, şekeri uzatır mısın?” Şekeri uzatırken ablasına bir bakış fırlattı Emre, “Neler oluyor?” dercesine.

Diğer abla onlarla ilgilenmiyor görünse de aslında en küçük detayına kadar farkındaydı herşeyin. Kız kardeşine duyduğu kırgınlık, onun olduğu her yeri de ondan bir parça yapıyordu sanki… Çevresindeki herşeyi onun kadar göze çarpar bir görünüme bürüyordu.

Ok Mesafesi 6

nihansage | 20 February 2011 12:28

Akşam olmuştu.7 tane olan Tapınak Şovalyeleri, derenin kenarındaki ormanlık alanda kamp kurmuşlar, gecenin soğuğunu biraz hafifletmek için ateş yakmışlardı.

Liderleri olan Fransua de Payens, ateşin etrafına dizilmiş olan şovalyelere baktı.

-Lütfen oturun. diye söze başladı.

-Bildiğiniz gibi bir plan dairesinde hareket etmekteyiz.Gerçi planımızda olmayan aksilikler yaşadık ve sevgili oğlumu kaybettik.Ama bu bizi yolumuzdan asla döndürmiyecektir.Oğlumun yapmasını pilanladığımız suikasti şimdi Jan uygulayacak.

Herşey Siliniyor

mavilikler | 18 February 2011 10:54

Anlamsız kalmıştı yine. Onca işin ortasında o tanıdık duygu gelip yerleşivermişti içine. “Neden uğraşıyorsun ki?!” demişti ona. “Bak şu insanlara… Sana da gülünç gelmiyor mu telaşları? Sen de aynen öyle görünüyorsun şimdi. Yolun sonundaki hiçliği görmeden koşturup duruyorsun oraya doğru.”

Elektrik süpürgesini açtı yine. İçindeki sesi gürültüye boğdu. Süpürgenin sesinde tüm sesler kaybolunca daha net görüyordu şimdi herşeyi. Hayır, yolun sonunda görünen şey hiç de o sesin dediği gibi bir “hiç” değildi.

ÇORBA TIKIRTISI

super hero | 16 February 2011 11:27

Pek çorba içmem ben. Yok, öyle, “Onu sevmem, bunu sevmem.” diyen tiplerden değilimdir. Hatta maşallah, iştahlıyımdır. Önüme konursa ses etmem. Hele bir de, bizim evin iç ve dış işlerinden doğrudan sorumlu maliye bakanı ve aynı zamanda doğal başbakanı “Bugün yemekte çorba var.” derse, hayatta itiraz etmem.

Şimdi, doğruya doğru, şöyle nefis bir domates çorbası olsa, dumanı tütse, üzerine biraz da kaşar rendelense… buna kim itiraz eder? Ama biri soracak olsa, “İster misin?” dese, “İstemem.” derim.

Nedir peki işin aslı?

Hani bazı insanlar vardır, “Ağzı kalay kaplı mübarek.” derler. Suyu daha yeni kaynamış çayı bir dilişte içerler; önlerine kaynar kaynar konan çorbayı afiyetle içerler… İşte ben o insanlardan değilim. Sıcak sıcak içemem hiçbir şeyi; yaz olsun, kış olsun.

Gölgeler Kımıldamıyor

mavilikler | 15 February 2011 09:22

Torbada birkaç parça erzak, omuzlarındaysa tonlarca ağırlık, yorgun adımlarla döndü köşeyi. O derme çatma ev göründü az ileride. Ama hiç gülümsemedi adama. “Hoş geldin.” dercesine açılmadı perdeler. Tek bir kımıltı yoktu evde. Kendisini bekleyen tek bir gölge belirmiyordu pencerelerin gerisinde.

Bir baba geldi aklına. Yıllar önce seyrettiği bir filmde görmüştü onu. Gerçeğini hiç göremediği bir hayal kahramanı olarak kalmıştı hep zihninde. O baba aynen kendisi gibi, bir yoldan geçiyordu filmin bir sahnesinde. Akşam güneşi vuruyordu üzerine. İş dönüşüydü. Adam bir köşeden döndü. Bir ev göründü karşıda. Çok uzaktan bile görebiliyordu adam: Gülümseyen bir evdi bu. Kendisini bekleyen, hoş geldin diyen…

OK MESAFESİ 5

nihansage | 14 February 2011 15:58

Pentagram’ı çevreleyen ateş yavaş yavaş sönmeye başlamıştı.Ateş sönüpte dumanlar tütmeye başlamışken yaşlı şovalye, yere diz çökmüş, iki büklüm şekilde duran Ertuğrul’un yanına geldi.Tam önünde durdu.

-Ben Fransa şovalyesi Fransua de Payens.Tapınak şovalyeleri adına sana emrediyorum.Artık benim emrimdesin ve ben ne söylersem sen onu yapıcaksın.-Bundan sonra senin adın Jan.Ertuğrul kısık bir ses ile cevap verdi.-Hayır. Benim adım bu değil.-Senin adının bundan böyle bir hükmü yok.Sen benim kölemsin ve ben sana nasıl seslenmek istiyorsam, senin adın artık o dur.

Siyah-Beyaz

hurie | 12 February 2011 17:40

Binbir ses var kulaklarımda yankılanan,binbir renk insan var bu dar alanda.Duvarlar sarı,siyah görüyorum çokça insanlara karışmış.Her biri ayrı bir renkken siyaha bürünmüş insanlar.Niye bu kadar çok siyah giyer insanlar?Kalabalığa bakınca niye çokça siyah görürüz?Bilmiyorum ama siyah gürültülüdür.Birbirine karışmış siyahımsı insan sesleri kulaklarımda yankılanan.

İçimdeki Soğuk

mavilikler | 12 February 2011 16:30

Yalnızdı yine. Ama çok güzel bir güneş vardı dışarıda. Yalnızlığı yasaklıyordu insanlara. Herkesin yanında birileri vardı. Kahkahalarla çınlıyordu her yer. Belki de sırf böyle kahkahalar atabilmek için birbirine yaklaşıyordu insanlar. Güneşe layık bir cıvıltıyla bir şeyler söyleyebilmek için…

Çalınmış Ruh

mavilikler | 10 February 2011 09:13

Nekahat devresinde bir hastaydı o şimdi. Kapıdan çıktığında yüzüne çarpan esinti savurabilirdi onu yere. Bedensel bir hastalık geçirmemiş de olsa, rüzgara karşı duramıyordu birtürlü. Ruhu çekip gitmişti bir yerlere. İçi boş bir beden bırakmıştı geride.

O kadın giderken, ruhunu da götürmüştü yanında. Kapıya koşmuş, arkasından bağırmıştı “Geri ver!” diye. Ama bir kez olsun dönüp bakmamıştı kadın arkasına. Ruhsuz bedenine yeni bir ruh bulmanın sevinciyle daha da sıklaştırmıştı adımlarını.

“Nasıl fark edemedim?” diye sordu adam kendine, yüzlerce kez sorduğu gibi. “O’nun sadece bir beden olduğunu anlamam için ruhumu mu kaybetmem gerekiyordu ille de?”

Beni Bana Hatırlatan

mavilikler | 09 February 2011 09:45

Bir kadın bir çocuğu tartaklıyor. Sadece birkaç adım ötemde… Başına vuruyor, en az o darbeler kadar vuran, örseleyen kelimeler eşliğinde. Zaten gidiş yönümde oldukları için birkaç adımda varıyorum yanlarına.

Kadına bu hoyrat dokunuşlarla örselediği ruhun bir çocuğa ait olduğunu hatırlatıyor, herkes gibi onun da bir yeri olan içimdeki dünyadan onunkine bir köprü atmaya çalışıyorum böylece.

Kadın parasızlıktan söz ediyor. Çocuğun istediği oyuncaktan… Onu alamadığından… Çaresizlikten… Acıdan… Duyulmayan çığlıklardan…