bildirgec.org

hikaye hakkında tüm yazılar

DERİN KARANLIK 4

nihansage | 08 July 2011 14:02

DERİN KARANLIK adlı uzay gemisi kısa mesafe uzay uçuşları için tasarlanmış bir gemiydi. Kendi sınıfının orta seviyesi sayılabilirdi. Güneş sisteminin içerisinde rahatlıkla seyahat edebiliyordu. Daha uzun mesafe yolculukları ise, daha gelişmiş ve mürettebatını uzun yıllar boyunca dışarıdan yardım almadan, kendi kendine yetebilen gemiler tarafından yapılıyordu. Bu eğitim yolculuğu DERİN KARANLIK’ın ilk eğitim uçuşu değildi. Daha önce de öğrenciler bu gemi ve eğitmenleri tarafından, uzay uçuşları için hazırlanmıştı.Oktay, çekimser adımlarla uzay gemisine girmişti. Yanında Doktor Işık vardı. Doktor Işık, ona gemiye binmeden önce sakinleşmesi için bir ilaç vermişti. Ama bu bile Oktay’ın korkusunu bastırmasına az gelmişti. Kaptan köşkünde birlikte duruyorlardı. Burada durmayı Oktay istemişti. Korkusunu bir şekilde yenmesi gerektiğini biliyordu.
– Beş saattir bu geminin içindeyiz. Gezmediğimiz hiç bir noktası kalmadı. Yarım saat içersinde ise hareket edeceğiz. Kendini nasıl hissediyorsun?Oktay, Doktor hanıma baktı. Zaten beyaz olan teni hepten bembeyaz olmuştu. Tüm vücudundan kan çekilmiş gibiydi. Kalbinin atış ritmini rahatlıkla duyabiliyordu.
– Kalbim kulaklarımdan fırlayacakmış gibi atıyor.Doktor Işık, Oktay’a gülümsemişti.
-Korkma. Bunu başarabilirsin.
– Ağzım kuruyor. Bu normal mi?

Okyanus

mavilikler | 07 July 2011 16:30

Okyanusları hatırlatır kimi insanlar. İçeri girmeleriyle serin bir rüzgar dolar odaya.

Hımbıl hımbıl akan dereler nehirlere karışır, daha bir güçlü duyarlar parçası oldukları o enginleri içlerinde.

İşte o da öyle bir esintiyle daldı dünyama. Bir şeylerin parçası olduğumu hatırlattı bana. Daha büyük, sınırları daha geniş bir yerde buluverdim kendimi gözlerinde kaybolurken.

“Neler yaptın bakalım?” dedi her zamanki gibi her şeyi önemsizleştiren gizemli gülüşüyle. Kocaman bir kahkaha saklardı hep derinlerinde bir yerde sanki. Bir şeyin onda gıdıklama etkisi yaratması an meselesiydi. “Bu kadar önemsediğiniz bu muydu?” dercesine bir bakışı vardı ki mahvediyordu insanı. Hiçliğimizi vuruyordu yüzümüze.

Ağlatan Kadın

mavilikler | 01 July 2011 21:09

Korkuyor muydu? Belki… Ama bu çarpıntı var ya, yaşıyorsun diyen, her şeyi göze aldıracak kadar güçlü kılıyordu onu. Vicdansız damgası yemeye bile katlanabilirdi kalbi böyle attıkça. Adam eşinden boşanacaktı işte! Kime neydi ötesi? Yasını mı tutacaktı bir de el alemin kadınının. Şu iğde kokusunu yeniden duyabiliyordu ya, gerisi küçücük bir nokta bile etmezdi. O masayı kendisi seçmemişti ki! Tam karşısına aşkın kuruluvereceğini ve denizin esintisini ta en derininde hissettireceğini kim bilebilirdi?

Deniz ordaydı şimdi. Sağındaki yerinden ayrılmış, tam karşısındaki masaya yerleşmişti. Medeni durumunu sorgulayamayacak kadar afallamış bir halde şimdiye dek nerelerde olduğunu soruyordu ona gözleriyle yüzlerce kez. Adam duymuştu soruyu. Hemen cevabı vermek üzere yaklaşmaya başlamıştı kendisine. Ve o andan itibaren değerler sistemi altüst olmuştu. Yuva yıkan kadın tanımlamasında epey bir düzenleme yapması gerekecekti bundan sonra. Eğer o kadınlardan biri olduğunu kabullenmek istemiyorsa yuva yıkmanın kapsamını epey bir daraltmalıydı ki kendisi dışarıda kalabilsin…

El Aynası

mavilikler | 28 June 2011 09:13

Yaşlanmak buydu işte! Bir kapıyı açıp girmek ve bir gölge gibi süzülmek içeriye… Gülüşün, bakışların oradaki yüzlerden tekinde bile bir yansıma bırakmadan; aynasız kalarak oradaki sandalyelerden birine ilişivermekti.

Oturur oturmaz çantasına saldırdı ve el aynasını çıkarıp büyük bir susuzlukla yüzünü seyretmeye başladı. O ayna günlerce çıkmazdı o köşedeki yerinden. Gözler kendisine bu kadar küskün değildi o zamanlar. Kendinden izleri bol bol görebiliyordu her yerde. Bir gülüşte, fazla uzayan bir bakışta saçlarının evden çıktığı kadar mükemmel göründüğünü keşfedebiliyordu.

Cennet Bahçe

mavilikler | 23 June 2011 09:20

Ben nerde kaybettim o duyguyu? Nasıl anlatsam, bir çardak altındayım sanki. Bir yerlerden su sesi geliyor. İçleri serinleten bir serpinti oluyor şırıltılar… Yaprakların gölgesi vuruyor üzerimize. Çay bardakları var masada. Duvarlar çevreliyor bahçemizi. Bize yabancı gelen her şeyi öte yanda bırakan…

9-10 yaşlarındayım diye hatırlıyorum. Yanımda yaşıtım bir kızla cıvıltılar saçıp duruyoruz bahçeye. Annem de masanın bir yanından bize klavuzluk etmekle meşgul… Bu yaşların huzurunda tekin olmayan bir taraf vardır, biliyor bunu. Küçücük bir bakış ya da kelime bitmek bilmez çağrışımlara yol açabilir. O yaşlarda huzurlu olmak bir amaç olarak seçilmediğinden, kararlılıkla onu savunma gereği de duyulmaz. Bu yüzden büyükler kollama gereği duyarlar küçüklerin küçük dünyasındaki güzel gülüşleri.

DERİN KARANLIK 3

nihansage | 22 June 2011 10:56

Oktay çok şaşırmıştı. Karşısında hem kendini hem de babasını tanıyan biri vardı. Önce ne söyleyeceğini bilemedi. Albay’ın kendi hakkında ki tespiti o kadar doğruydu ki, ister istemez inkar etme yolunu seçti.

– Benim uzaydan korktuğumu da nereden çıkardınız. Üstelik annem de beni sizin söylediğiniz şekilde büyütmedi. Daima her konuda cesur olmamı söylerdi.

Albay Çelik gülümsedi. Karşısında henüz on yedi yaşında olan, fakat içinde fırtınalar kopan ve büyük bir insan gibi davranmaya çalışan bir çocuk vardı.

Eksik Kalan Şey

mavilikler | 20 June 2011 20:15

O, saçlarını her savuruşunda hop ediyordu Mehmet’in yüreği.

O başak yığınları sevdiği kızın narin omuzlarını yalarken içinde baharı uyandırıyorlardı.

Adı Özlem’di. Bir ay önce gelmişti sınıfa. Babasının tayini nedeniyle başka bir şehirden kendi şehrine ve dünyasına dalıvermişti bir anda.

Sevdiği kızın babasına büyük bir minnet duyuyordu. Ama ondan da fazla kızıyordu, o altın başak yığınlarına bakıp da kalbinin orta yerine o sızı her çöktüğünde.

KARANLIK ADAMLARIN KAPISI

super hero | 15 June 2011 11:55

Bir oda dolusu karanlık adamın dünyayı ele geçirmek için icat ettiği dışarıyı içeriden – içeriyi dışarıdan ayıran kapı (bundan sonra sadece karanlık adamların kapısı olarak anılacaktır) her nasıl olduysa bizim Nahit Bey’in odasına takıldı.

Aradan bin küsur sene geçtiği için hiç kimse karanlık adamların kapısının dışarıyı içeriden – içeriyi de dışarıdan ayırma özelliği olduğunu hatırlamıyordu. Zaten hiç kimse o kapının bu kapı olduğunu da bilmiyordu.

DERİN KARANLIK 2

nihansage | 13 June 2011 18:27

O gece çok değişik rüyalar görmüştü. Rüyasında, içi kapkara olan bir girdap onu yutmaya çalışıyordu. Sanki bu girdap canlıydı. Oktay nereye kaçarsa kaçsın, onu takip ediyordu. Tüm uğraşlarına rağmen girdap Oktay’ı içine doğru çekmeyi başarmıştı. Oktay girdabın içine çekilince her tarafı müthiş bir karanlık kaplamıştı. Bu karanlığa eşlik eden sıkıntı hali dayanılmaz boyuttaydı. Bu durumdan kendini kurtarmaya uğraşıyordu. Ama başarılı olamıyordu. Tam boğulucak gibi olmuşkan, kendini birden yatağının içersinde buldu. Nefes nefeseydi. Atleti terden sırılsıklamdı. “Çok şükür, rüyaymış,” diye kendi kendine söylendi. Yanında ki yatakta yatan arkadaşı Ahmet, derin bir uykudaydı. Onu rahatsız etmeden yatağından sessizce kalkıp, lavaboya doğru gitti. Yüzünü, saçlarını ıslattı. İyice uyanmak istiyordu. Aynada kendine baktı. Koyu kahverengi saçları kısacık kesilmişti. Uçlarından sular damlıyordu. Kaşları oldukça uzundu. Gözleri, saçına uyumlu olsun diye sanki özel olarak koyu kahverengi olarak yaratılmıştı. İnce çizgili dudaklara sahipti. Teni ise bir erkeğe yakışmıyacak kadar beyazdı.

DERİN KARANLIK

nihansage | 11 June 2011 13:51

Sınav sonuçları, Uzay Araştırmaları ve Geliştirme Lisesinin büyük salonunun duvarında asılı duran panoya yerleştirilmişti. Tüm öğrenciler, sınav sonuçlarını öğrenmek için panonun önüne toplanmışlardı. Herkes merak içersindeydi. Sınav sonuçları, bu öğrencilerin hangi bölümde eğitim alacaklarını belirliyordu. En yüksek notu alan öğrenciler, gerçek bir uzay gemisinde eğitim alacaklardı. Ve bu eğitim sırasında başarılı olan öğrenciler, bir sonraki adım olarak görev yapan bir uzay gemisine atanarak, sıtajlarını orada tamamlayacaklardı. Bu ileride uzay gemisinde görev yapmak isteyen öğrenciler için bulunmaz bir fırsattı.