bildirgec.org

hegel hakkında tüm yazılar

YABANCILAŞMA

Thing | 20 June 2008 10:11

Her gün gelişen ve gelişimi durdurulması imkansız hale gelen teknoloji toplum yaşamında çok özgün bir olay meydana getirdi. YABANCILAŞMA ilk olarak 18. yüzyılda JEAN JACQUES ROUSSEAU tarafından politik bir içerikle daha sonraki yüzyılda HEGEL ve MARX ile felsefi boyuta taşınmıştır.

HEGEL
HEGEL
MARX
MARX

Rousseau, kalvinci cenevre cumhuriyetin’de gördüklerinden, bir halkın milletvekilleri ile temsil edilince kendi yaşayışına yabancılaş-tığıhalk olmaktan çıktığı sonucuna varmıştı.

HEGEL yabancılaş-ma kavramını dialektiğin bir öğesi olaraktan öngörmüştü. Bu dialektiğin hareket noktası tin veya ide’dir. Tin ya da ide, asıl varlıktır ve mutlak özgürlüktür. Ancak her ikisi de realiteden yoksundur. Tin realite kazanmak için kendi dışına çıkar ve kendini dışlaştırır. Ve kendini dışlaştırmasıyla doğa varlığı meydana gelir.

senin sanat dediğin nedir arkadaş?

shakaci | 12 June 2008 11:12

picasso
picasso

sanat nedir? kendime bu soruyu sordum ve aklımda farklı bir çok cevap olmasına rağmet bu kadar soyut bir kavramı açıklama sorumluluğunu başkalarına vermek istedim. tdk dan başladım ve sorduğumda aldığım beş farklı cevap vardı;

• Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık.
• Belli bir uygarlığın veya topluluğun anlayış ve zevk ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatım.
• Bir şey yapmada gösterilen ustalık.
• Bir meslekte uyulması gereken kuralların tümü.
• zanaat.

“Zavallı orospular”

koza 68 | 17 September 2007 09:33

Bizim ” kurucu devletin, kurucu meclis anayasası” düşüncemiz, Tayyip bey anayasasına dönüşünce yeni arayışlar kaçınılmaz oldu…
Yılmak yok!
Kurtuluş programımı açıklamaya devam ediyorum;
Son umudum Bahçeli’nin mehape sindeydi, kendi ipini çekene değin.
Anladım ki, bu kadrolar ve yandaşları kafa tokuşturmaktan helak olup, beyinlerine zarar verecek duruma gelmişler…
Neyse, Bahçeli’yi bir kenara bırakıyorum planımın içinde o yok!…
Önerim;
Bize yepyeni bir nasyonal dalga lazım.
Hareketin başında Kenan paşa…
Neden mi?
Bu rastgele bi seçim değil tabi ki, üzerinde uzun uzun düşünülmüş bir isim…
Bi kere paşanın ,nasyonalist hareketin mimarı büyük adolf’le benzerlikleri var.Sırf bu yüzden bile isabetli bi seçim olduğunu düşünebiliriz…
Benzerlik “aşağıda adı yazılı şahıs teste girdi.yeterli sonucu alamadı.bir kaç “baş” resmi çizmiş.sonuç; çok kötü!..” Bu not, adolf’e Viyana güzel sanatlar akademisinden verilmiş.
Kenan paşa’ya böyle bi not vermek için azıcık döt ister tabi. ama ,milletçe biliyoruz, paşa çok boktan sulu boyalar yapıyor.Canı sağolsun önemli olan ülkemizin “resmini ” yeniden yapması…
Ülkemizin yaşadığı serüven, adolf’un döneminde ki imparatorluk almanyasından farklı mı?
Ülkemizde; karşı harekete geçen güçlere karşı hoş görünmeye çalışan” sosyal erdem” ve “kardeşçe sevgi” maskesi altında saklanan güçler yok mu? Var elbette hem de parlementonun içinde…
Bakın Adolf bunları nasıl tanımlamış; “ zararlı orospular!…”
Adolf’e göre Pan –German’ların bir hatası da “yerleşik kurumlarla” kavgalı olmalarıydı!…Bu çok önemli bir tespitti hareketin geleceği için…
Dönelim bize,
Yeni nasyonal hareket ne yapmalı?
Paşa önce tüsiad’a ve onun soysuzlaşmış bünyesine hatta Yahudi sermayesine iktisadi yapıyı “ürkütmemek” adına belirli bir zaman katlanmalı…
Silahlanmaya büyük önem arzederek , sert askerlerin, sert adımlarla yürüyeceği bir ordu kurmalı…
Varlığını demokratik partilerin dalaverelerine borçlu olmayan bir ulus yaratmak için derhal tüm siyasi partilerin varlığına son vermeli…
Ve de paşa, Adolf’ün de fikirlerinden istifade ettiği ,fichte ve Hegel’e kulak asmalı ,Hegel’in “ uzun bir barış, halkın sağlını bozar, savaş büyük bir temizliyicidir “ sözlerini dikkate alarak ,ılımlılık ,alçakgönüllülük,hümanizm gibi fikirleri bir kenara bırakmalıdır…
Türk’ün ilerleyişi böyle başlayacak ve tanrının sesini tüm dünyaya duyurabilecektir…
Bütün bunların sonunda ne mi olacaktır?
Bilmem!.. ben düşünmedim…

Stockholm Sendromu

nevdalist | 10 May 2007 14:10

Dün akşam Avrupa Yakası’nı izlerken Stockholm Sendromu diye bir kelime duydum. Atmasyona bak diye düşünürken bir baktım, böyle bir şey gerçekten var.

Giriş olarak özetlersek bu sendrom sizi esaret altına alan kişiye karşı duyulan hayranlıktır. Aynı zamanda köle efendi diyalektiği diyebiliriz. Öyle ya, Hegel’e göre güçlerin eşit olmadığı her ilişki efendi köle ilişkisine döner. Cümleyi böyle yazınca çok güzel bir anlam çıkıyor, ama işin aslı öyle değil. Susan Sarandon’un başrolde olduğu bir film ve Muse grubunun bir şarkısı var. Ayrıca sendrom özel bir bozukluğu ifade eden, tanıyı kolaylaştıran belirti ve bulguların tümü demektir.

Hayyek ve misses….

| 15 April 2007 21:40

Max limon satarken el arabasında, yoldan geçen kabzımal hegell efendi görür max ı.Sorar max a “kaç lira kazanıyorsun delikanlı?” max cevaben “brüt olarak 5 ytl kazanıyorum” hegell efendi max ın cevabını beğenir ve ona sorar ” bize bu gün bir ton turp gelecek 150 000 dolardan, ve hamala ihtiyacımız var sana 10 ytl versem çalışırmısın” max cevaben ” parayı peşin verirseniz çalışırım” der. ve böyle hegell ve max ın dostluğu başlar…
Yıllar geçer ve max ve hegel ortak olur kabzımallık işinde işleri çok iyi gitmesede geçiniyorlardır. Sonra bir gün rusyadan büyük bir sipariş gelir ama çok karlı bir iş değildir. Kabul eder hegell ve max efendi sonra rusya ile ingiltere arasında gide gele güçten düşer her ikisi. Ve misses ve hayyek diye iki Alman sera sahibi bütün işleri kapmaya başlar hegell ve max tan.Aradan 1 sene geçtikten sonra iflas eder hegell ve max efendi ve sadece ellerinde rusyadaki menşevik manav dükkanı kalır. Beraber rusyaya dönerelerken hegell yolda kalp krizi geçirip ölür. Max ta rusyaya vardığında oğlu altıncı lenin tarafından öldürülür.
Ve dünya hayyek ve missesin pazarı olur. Ve yıllar geçer ve bunların çocukları dünyanın her yanına yayılır. Ve Amerika diye bir ülke kurarak bütün dünyayı ele geçirirler…
Onlar erdi muradına biz çıkalım kiremitlerin üstüne sonrada atlayalım aşağıya…