bildirgec.org

hayat hakkında tüm yazılar

BU BEN MİYİM?

il mare | 18 January 2011 09:49

-melodi-
“Hadi durma söyle hadi durma ne oldum??”

Yıllar önce içini kıpır kıpır eden melodilerin seslenişini bir arkadaşına heyecanla anlatmaya çalışırkenki halini hatırladı, anlattığı anda tam olarak ne anlattığının farkında gözüküyordu, öyleydi de, kesin olarak emindi ” hani böyle alçak başlayıp da yavaş yavaş yükseliyor ya, ama müziğin sesi değil yanlış anlama, böyle söylerken aynı zamanda… Bir de araya giriyorlar fondan böyle, ama müzik devam ediyor bir yandan…”

Hayatta olmaz deme

BENTOL | 09 January 2011 14:32

Dünyanın önde gelen sigorta şirketlerinden Aegon sigortanın sponsorluğunda Türk Telekom Arena’nın açılış maçı olan Galatasaray-Ajax maçına dolduracağınız bilgi formları ile bilet kazanma şansı, bunun için özel olarak hazırlanan sitede.

tabula rasa fabrikasyon ayarları

hafifkullanicisi | 24 December 2010 11:14

Zihni boş bir levha olarak düşünmek ilk olarak hangi filozofun aklına geldiğini hatırlamıyorum.Hangi ayvayı yerken ya da mercemeği istediği fırına verememenin hezayanı yaşarken buldu umrumda değil.Bebek kafasına olan ihtiyaç umrumda olan.İnsanların kişilik yapıtaşlarının o kişinin kişisel görkemini belirlediğine inanıyorum.(en azından şu an için) Bunları mimari yapılara benzetmek eğlenceli geliyor ;kulubeden tutunda gökdelene kadar.Birinde beton biriketden gücünü alan duvarlar, yapının ayakta kalmasını sağlayan şey, diğerinde ise çelik iskeletlerle desteklemelisin ki göğü delebilenin sağlam bastonlarını yapının koltuğunun altına verebilesin.
(kerpiçten de yapılar var onları değerlendirmeye almadım amacım sadece kıyas yapabilmek için bir zihinsel harita çıkarmak ve en düşük örneği olarak kulubeyi seçtim.)
elektrik ve su tesisatı ayrıca iç dizayn, dış dizayn vs birer kıstas (problem yaşanmaması için gerekli ve düzgün bir görünüş için) olarak ele alınabilecek şeyler bununla ilgilenmiyorum sadece ayakta tutan nedir bizi…

İçimden gelen..

peuplier[pilli_silinen_hesap] | 23 December 2010 09:27

Zamanın sayfaları doldurması, geçmişte bıraktığımız izlerle birebir sayılabilir. Yıpranmak da hayatın bir döngüsü. Tıpkı doldurulan ve zamana bırakılan sayfalar gibi. Bu bir ateşleyiciyi olabilir aslında. İçimizdeki bulanık suyun kuruma evresi elimizden kayıp gidenler. Özümüzde yatan şey hiç de aşağılık olamaz. O bize özel, bize sunulan kutsal bir hediye . Bizi bizden başka küçük görmez kimse biz kendimizi küçük görmedikçe. Yalnızca biraz olsun yükseliş istiyor insan. Biraz olsun kaybettiklerimizi geri kazanmak. Bizim yükselmemiz için yanmamız gerekiyor. Bir kandil bile olabilir bu.. Güç bela yitirdiklerimizi sığınaklarından çıkarmalıyız. Güç bela bizi esir alan saçmalıkları uzaklaştırmalıyız o kutsallıktan. ‘Ya gerçekten iyi muhafaza edememiş-sem içimdekileri’ demeyi bırakmalıyız. Ne olursak olalım gitmeliyiz peşinden.. Ne olursak olalım bizi çağırmıştı zaten, kucak açmıştı. Yonttuğumuz şey aslında ahlakımızdan çok kendimiz idik. O kadar yonttuk ki geriye bizden eser kalmadı. Biz kendimizi kaybettik. Ve bütün kendimize olan uzaklığımız, içimize çöken hüzünler, suçluluk duygularımız, yapaylığımız, yapmacıklığımız, arayışlarımız, kendimizi güvende hissetmememiz, bir sığınak aramamız, aşkın yakıcılığını dindirme isteğimiz, ısmarlama lafları kendimize yakıştırmamız bu yüzden.. Neden hayatta olduğunu ve hayattaki amacını, bu soluğu alıp vermenin anlamını tanıyıp bilseydi insan ne çok üzülürdü haline.. Birkaç boş sayfa arardı kendine doğru düzgün bir şeyler karalamak için. Senin içindeki parıltıdan başka daha değerli başka neyin olabilir ki? İçindeki seni tanırsan seni sen yapan Hakikate işte o zaman yaklaşabilirsin öyle değil mi ?

Evlilik Üzerine

vatanda | 11 December 2010 12:59

Evlilik yaşamımızın belkide en önemli kararıdır. Attığımız adımla birlikte bambaşka bir dünyaya farklılıklara herşeyden öte değişik bir kimliğe bürünürüz. Yaşamın belirli dönemlerinde farklı şekillerde ortaya çıksa’da bolca yanlışı olsada olmazsa olmaz bir durumdur evlilik. İster resmi olsun ister dini hatta kalbi şekillerde de olsa evlilik yaşanan birşeydir. Burda genel algı olarak Resmi evliliklerle birlikte duygusal ve dini evliliklerden de söz etmek istiyorum sonuçta biz insanlar çok farklı evliliklerden söz edebiliriz. Mesela duygusal evlilikler çok daha iyidir çoğu konuda çünkü her iki tarafta birbirinden her an ayrılabilecek bir durumdadır. Ve bağı sadece sevgi bağlılık ve aşk sağlar. Resmi evliliklerde ise zamanla alışkanlıklar çevre baskısı ve yaşam koşulları etkilemekte. Dini evliliklerde ise olay çok daha başka hem dini etkiler hemde örfi ananeler etki etmekte. Aslında olması gereken en önemli şey duygusal evliliğin oluşması ve gelişmesi daha sonra zamanla resmi evlilik olur ama burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var ki buda cinsi evliliğin belirli bağlardan sonra oluşması. Sonuçta ülkemiz özellikleri itibariyle en büyük hatalardan birisi önce cinsi evlilik sonra duygusal yada resmi evlilik olması hatta cinsi evlilikten sonra hiçbirşeyin olmaması ve taraflardan sadece bayan olanın zarar görmesi. Daha sonrada çok daha vahim ve kötü sonuçlar doğurması. Sözün özü hatta kısası ilk önce yürekte sonra belirli bağlarla bağlandıktan sonra cinsi ve resmi evliliğin olması. ( Burada cinsi ilişki belirli bir noktaya kadar evlilik öncesinde bilinmesi gerekmektedir. Sonuçta resmi evlilikte cinsellikte önemli bir rol oynamaktadır.)

Memurlar ve yaşam döngüsü

vatanda | 10 December 2010 12:03

Memurluk ve yaşam sorunları hakkında ne yazılsa aslında boştur. Özellikle de 700-800 tl ile yaşamaya çalışan kesimler düşünülünce gerçekten de çok saçma geliyor ama şu varki. Memur olduktan sonra insan değişiyor. Yaşam standartları ve sıkıntıları değişiyor. İster istemez bulunduğu ortamdaki yaşam standardına ayak uydurmaya çalışıyor. Hele bekar ve aile desteği alamıyorsa iş daha da zorlasıyor. Evet 1,500-2000 tl arası bir maaş alınıyor ama bu maaşlar cebe girerken nedense max 750-800 arası giriyor. Giderler ve bu giderlerin ötesinde ihtiyaçlar farklılaşıyor. Bulunduğunuz ortam insanlar ve değişik ihtiyaçlar oluşuyor. Kazanıyorum ama neden harcayamıyorum durumları oluşuyor ve sonuçta memur dediğimiz grup daima borçlu oluyor. Ha şuda var bir memur max 10 sene içinde rahat bir araba alabilir yada bi 10 senede orta halli bir ev sahibi olur ama daha da fazlası olamıyor. Ha diceksiniz e daha ne istiyorsun diye. Ama öyle diil işte yaşıyoruz yaşam geciyor memur olmak için birçok sorundan engelden geçmişiz daha birşeyler olsun istiyoruz. Kendimizi geliştirmek daha da birşeyler kazanıp daha iyi bir ortamda daha refah seviyesi yüksek bir sekilde yaşamak istiyoruz. Belkide insan ne kadar bulursa daha fazlasını ister durumuna düşüyoruz ama öyle oluyor. Birde saolsun bankaların tuzağına düştüğümüz yada birkaç defa hatalı kararlar verdi isek bu sefer tamamen dağılıyoruz. Kısaca sözün özü bir memur evet orta derece bir maaş alır ama bu alınan maaş öyle büyük bir getiri sağlamaz. Hatta zor durumlarda bile kalır. Yazımla sizleri sıktıysam affola.

EN BÜYÜK OYUN

mavilikler | 10 December 2010 08:56

Ne zaman vaz geçtin oynamaktan? Hani seni kabul etmemişlerdi o oyuna. “İyi oynayamıyorsun. Seni alırsak yeniliriz.” diye sırtlarını dönmüşlerdi sana.

“Yenilmek mi?!” demiştin.”Bu kadar önemli mi? Benim gözlerimdeki şeyden daha mı önemli mesela?”

Karşında dev bir ayna vardı sanki. İçinde de o şey… Bir duygu… Ki kendinden başka hiçbir şeye yer vermeyecek kadar büyük… İşte o vardı şimdi gözlerinin içinde. Onlar görmemişlerdi onu. Sırtlarını sana dönmüş, çoktan başlamışlardı oyuna.

Kahkahalar, sevinç çığlıkları arasında maharetlerini sergilemişlerdi bol bol. Oyuna kabul edilebilir olmanın gururuna böyle karşılık vermişlerdi.

yemek kokulu

nazokiraze | 09 December 2010 09:13

Ne yersek yiyelim , görünüşü ve tadı ne kadar güzel olursa olsun koku sanırım en hassas noktalardan biri yemek yerken.TAT VE KOKU

Tarçın kokusuna dayanamam ben en sevmediğim tatlı bile güzel görünür gözüme o tarçının hatırına, yemesem de koklarım, içinde tarçın aroması olan her çayı severim, beğenirim. İnsanları en çok kışkırtan yiyecek kokuları arasında çilek, çikolata,vanilya,hindistan cevizi, karamel gösterilebilir.

Buradaki habere göre yediğimiz şeylerdeki kokuların iç yüzleri yer alıyor. Pek çok besinde vanilya kokusu tahta atıktan, çilek kokusu ağaç yongasından, şeftali kokusu ise küf mantarından elde ediliyormuş.

Küçüklüğün sobalı evlerinde yenildikten sonra soba üzerine güzel koksun diye koyulan portakal ve mandalina kabuklarına hiç anlam veremedim, yanıp kötü kötü yanık kokusu saçıyorlar düpedüz.