bildirgec.org

hatiralar hakkında tüm yazılar

BAZEN ACILAR ÇARPIŞIR

astral | 24 June 2010 10:18

‘Karların ortasındaydım ve o an ne düşündüm biliyor musun? Altı yaşımdaki küçücük halimle…’

Yeşildi gözleri yemyeşil. İçten içe bir şeylere kızar gibiydi. Değildi, o da değildi. Sanki son yolculuğuna gider gibiydi.

Huzurlu ve sakindi bir yanı. ‘Yeter!’ der gibiydi. Bunları yazan el evrensel bilinci etkilememek istedi, sonra; ‘Sadece bir öykü, saçmalama’ dedi kendi kendine. Yol uzundu.

‘Yolda gidersen yol açılır’ dedi kapıdaki adam.

Bakır Rengi Hatıralar

lavinya76 | 10 June 2010 10:37

Kimseye haber vermeyin adresi kendim bulurum, dediğine bin pişman olmuştu otogarda elinde valizle kalakalınca. Güneşin en kızgın saatleriydi. Saçını ensesinde toplayıp az ilerdeki taksiye doğru ilerledi. Bavulunu aldı taksi şoförü, bagaja yerleştirirken “hoş geldiniz” dedi. Nezaketen bir gülümsemeyle karşılık verirken elindeki adresi uzattı adama.

– Bedesten’e mi?
– Bilmiyorum işte kâğıtta ne yazıyorsa orası…

Cama dayadı başını. Yorgun ve uykusuzdu. Tüm minarelerden aynı anda ezan sesleri yükselmeye başladı. Ne garip bir havası var şehrin diye geçirdi içinden. Ulvi, uhrevi…

Safahât

sinjob | 09 June 2010 10:28

Safahât”, İstiklâl Şairimiz, Mehmet Âkif Ersoy‘un şiirlerini ihtiva eden, yedi kitaplık külliyatının adıdır.Safahât, aynı zamanda birinci kitabın ismidir ve diğer kitapların da ayrı ayrı isimleri vardır.

Bu Kitaplar:

  1. Safahâ : 44 şiir, 3084 mısra. İlk baskı: 1911
  2. Süleymâniye Kürsüsünde: 1 şiir,1002 mısra. İlk baskı: 1912
  3. Hakkın Sesleri: 10 şiir,482 mısra. İlk baskı: 1913
  4. Fâtih Kürsüsünde: 1 şiir,1692 mısra. İlk baskı: 1914
  5. Hâtıralar: 10 şiir,1314 mısra. İlk baskı: 1917
  6. Âsım: 1 şiir,2292 mısra. İlk baskı: 1924
  7. Gölgeler: 41 şiir,1374 mısra. İlk baskı: 1933
Mehmet Âkif Ersoy
Mehmet Âkif Ersoy

”Safahât” kelimesi dar anlamda,”safhalar,devreler,dönemler”;daha geniş anlamda ise ”görünüşler,manzaralar” demektir. Kelime sondaki ”elif” harfi yani ”â” harfi uzatılarak okunmalıdır.

Yayımlandığı ilk yirmi iki manzumenin,yayımlanan dergideki genel başlığı ”Safahât-ı Hayattan” dır.İlk kitaba, bu ismin verilmesi de bu sebeple olmuştur.

DAHA HENÜZ DÜN GİBİ…

akoni | 13 April 2009 23:07

Herhangi bir apartman mutfağı işte. Tabaklar, tencereler, kirli bulaşıklar. Bu mutfağı ötekilerden ayıran tek özellik, duvardaki çiviye asılı duran yemyeşil naylon önlüktür. Rüzgârın hafifçe oynattığı perdelerden içeriye kaçamak göz atan, bu önlükten yayılan yeşil rengin o daracık, rutubetli, loş yere umulmadık bir değişiklik, bir güzellik kattığını duyar. Hemen onu giyecek olan, ona bürünüp ocak başında yemek pişirecek, patlıcan, köfte, kızartacak kadın hayal edilir. Bu kadın, yaşlı olamaz, çirkin olamaz, güzellik, iyilik gibi duygulardan yoksun olamaz. Bu yeşil naylon önlüğün içinde, olsa olsa genç ve sarışın bulunabilinir. Dudaklarında hafif bir şarkı. Ancak kendisinin duyduğu bir sesle söylediği alaturka bir hava. Çok kere kişioğlunun hayalleri kaba gerçeğe hiç uymaz, ama bu defa bütün hayaller yerindeydi. Çok sevdiği bir şarkı vardı. Hayal içinde akıp geçti bunca yıl bir gün gibi, en eski hatıralar daha henüz dün gibi.

Okul Yılları…

| 28 November 2008 17:36

Geçmezdi zaman ta eskiden,
Güzel günler derinden.
Zaman çok yavaş akardı,
Sevgilerde yavaştı, o yıllarda.
Deli dolu geçti işte o yıllar.
Resimlerde,
Hatıralarda,
Ve anılarda kalan,
Tekrar yaşanır mı o/ an…

Günlük

yelkenlitren | 11 October 2008 14:58

Günlük
Günlük

Doğumumdan başlıyor herşey , ilk çığlığım yankılanıyor odada sevinç gözyaşlarıyla birlikte. Kucaktan kucağa geziyorum. Hep sıkıntı verici sıkı giysiler üzerimde üşümeyeyim diye. Herkezden önce kuruluyorum yatağıma ve gözümü bir açıyorumki popom yanıyor alev alev. Değştirsinler altımı diye yaygarayı basıyorum yine. Oh ne rahat hemende geldiler. Yeni bez , biraz süt ve artık uyuyabilirim mışıl mışıl.

Gün geliyor bitiyor çığlıklar. Anne tiş baba tukulata diye devam ediyor. Başka haylazlıklar yapmaya yeni yaramazlıklar icat etmeye başlıyorum gün geçtikçe. Ekmek almaya gidiyorum ama oyuna dalıp kaybediyorum kendimi sokaklarda. Herbir köşe başında yeni oyunlar her sokakta yeni maceralara atılıyorum. Birde bakıyorumki annem geliyor.
”Nerdesin sen sabahtan beri ? ”
” Oyun oynuyorum anne ”
diyorum polisin bile beni aradığını bilmeyerek 🙂

eskiye hatırlı anılarla kinaye…

talos | 14 January 2008 14:49

...

bilmem ne kadar mantıklı cümleler kurabilirim senin adına
ya da ne kadar konuşabilirim kokunu?
nefesin ensemi tokat gibi acıtırken
eski bakışların kalmamış gözlerinde
deler içimdekileri.

ve acıtır saçların tekrar alevlenen kor yüreğimi
son sözler kalmamış dudaklarında
hepsi buhar olup dağılmış benliğiminin o soğuk duvarlarına.

...

seni bende arayıp bulmak neyi değiştirir
karşımda duruyor suretin beni yiyip bitirir…

Sevgili gece…

expresyon | 19 September 2007 10:32

Orak adasına gidesim Löngöz’de ölesim var gece gece… Gerçi Löngöz’e uzun zamandır Azrail uğramıyor diyorlar ama olsun orada yaşayıp-ölesim, oraya gömülesim var. Cırcır böceklerine “susun uleeeyyynn” diye bağırıp, susmadıkları için kendimi onlardan da küçük göresim, diyaframıma lanet edesim var. Ali dayının herkesi bayıltan şarabından içip inatla bayılmayasım var. Gecenin bir vakti yalınayak dolaşıp “yaban” olasım, avaz avaz “yıldızların altında” adlı eseri makamına uygun söyleyesim var… Kahvaltıdan sonra çilingir sofrası hazırlayıp adam gibi-o’nun gibi içesim, karanlık çöktüğünde yaktığı ateşi körüklerken yüzüne bakasım var.
Kalbim egede kaldı… Birkaç güne kalmaz gelirim dedi… O gelene kadar orak adasındaki balıklar gibi uykuya-suya dalasım var… Daha neler neler yapasım olduğunu yazasım var sana. Ama burada bitirme gereksinimim var…

İçinden Deniz Geçen Şehir

linet | 29 August 2007 13:46

İçinden Deniz Geçen Şehir:

İçinden deniz geçen bu şehirde doğdum ben, halicin kokusunu, galatanın neşesini yaşadım, küçücüktüm askerdi babam o zaman, o da küçüktü daha 20 sindeydi ben 2 yaşındaydım, asker babam derdim.. Şapkasını alır aynanın karşısında küçücük kafama oturtmaya çalışırdım, büyük gelir gözlerimi kapardı. 2 yaşında yaşadıklarını mı hatırlıyorsun demeyin, hani olur ya insana böyle flashback ler şeklinde bazı sahneler hiç gitmiyor gözümün önünden. Gölcükdeydi babam, hep evci çıkardı. İşte öyle zamanlardan birinde yanımıza geldiğinde beni aldı, en güzel ve tek gezmelik elbisemi giydirdi annem cılız bebek saçlarımı hatırlıyorum yada resimlerden aklımda kalan, o güne ait bir resimde var zaten. Sultanahmette başlayan yürüyüşümüz, Saraçhane,Unkapanıya kadar uzanmış, hiç gıkımı çıkartmadan yürümüşüm. Arada şarkı söyleyişimiz geliyor gözümün önüne ;

ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI

lorienn | 06 July 2007 09:11

1970 li yıllarda radyo popülerdi. tv’nin yavaş yavaş evlerde arz-ı endam ettiği günler başlamıştı ama o hala salonların sultanıydı… ailecek müptelası olduğumuz programları daha dün gibi hatırlıyorum. Akşamları takip edilen radyo tiyatrosu vardı… Şimdinin Sılası, Binbir Gecesi o oyunların yanında solda sıfır kalırdı… Hayal gücünüzü kullanırdınız görsellik olmadığından. Hele birde arkası yarın adlı bir dizi vardıkiiiii … Sabahları hem ev işleri yapılır hem de heyecanla kulak radyoya verilirdi… Sonra bu heyecan komşu ile paylaşılırdı.. dedim ya şimdiki dizilerden farkı görsellikti… Eylem aynı… sonuç aynı.. Hafta sonları ise çocuk saati ya da çocuk tiyatrosuydu sanırım, cumartesi sabahları abimle erkenden kalkıp radyo başı yapardık. Bu yüzden bazı tiyatro sanatçılarının neredeyse bebekliklerini biliriz desem yalan olmaz… Cuma sabahları köy saati vardı…. rahmetli sevgili babacığımla saat 07:30 sularında dikkatle ve keyifle dinler bir taraftan da çayımızı içer, o işe ben okula yollanırdık… Daha neler neler….

radyo oyunu günleri...
radyo oyunu günleri…